Istedim ve oldu ! ! Inanamayacaksınız

Ben ne kadar bilinçaltımı olumlu tarafa yönlendirmeye çalışsam . O yine gider nerede olumsuzluk var oraya .
 
Anlatmak çok zor... Olumsuz bişey aklıma geldiği anda anında uzaklaştırıp başka bişey düşünüyorum. Konudan tamamen uzaklaşıyorum. Mesela akşam ne yemek yapsama falan bağlıyorum. Sonra sakinleşince, kaygı azalınca tekrar dönüyorum.

Kaygıyı yok etmek çok zor. Düşünmemeye çalışmak ya da çok inanmak lazım sanırım.

Çok öfkelendiğinizde kendinizi sakinleştirebiliyormusunuz? Benim içimde atmam gereken öfkeler var,dün komşu beni acaip öfkelendirdi,eskiden olsa adamı oraya gömerdim ama düşünerek gayet hafif bir tepki verdim.Ama dünden beride aşırı öfke doluyum ,adamı gidip dövsem anca rahatlıcak gibiyim :)
 
Ben de çok kitaplar okudum çok kez denedim ama iyi veya kötü hiçbir hayalim hiçbir isteğim gerçekleşmiyor. Artık hayal kurmamaya karar verdim ben de.
 
Çok öfkelendiğinizde kendinizi sakinleştirebiliyormusunuz? Benim içimde atmam gereken öfkeler var,dün komşu beni acaip öfkelendirdi,eskiden olsa adamı oraya gömerdim ama düşünerek gayet hafif bir tepki verdim.Ama dünden beride aşırı öfke doluyum ,adamı gidip dövsem anca rahatlıcak gibiyim :)

Çok öfkelenen bir insan değilim. Belki de bu yüzden daha kolay oluyor benim için bu işler. Kendimi bildim bileli sakin bir insan oldum ben. Hep iyi tarafından bakmaya çalıştım olaylara. O yüzden çok tavsiye veremem öfke kontrolü konusunda. Sadece umursamayın diyebilirim. Bir komşu için kendinizi üzmeye, öfkelenmeye, güzel geçireceğiniz zamanı onu düşünerek heba etmeye değer mi?
 
Bu düşünce gücüne bende inananlardanım. İstediğim kişiyi tarif edip gerçekten olmuş kabul edip bekledim ve oldu. nasıl birini tarif ettiysem tip olarak aynısı geldi buldu. yani meleklerle iletişim diye bişi var :)

Ayrıntılı anlatır mısınız?
 
Bu konuyla alakali daha once okudugum bir makale geldi aklima...ilk okuduğumda saskina dönmüş çok heyecanlanmistim beni ve resmen yasadiklarimi anlatan bilimsel bir kanit demistim:) ha tabi ki her okuyan benim gibi dusunmemistir yasadiklarim ve inancimla cok örtüştüğü icin anlam kazanmıştı bulursam makaleyi sizinle de paylasmak isterim bütüncül enerjiye BİR den gelip BİR e gidecegimize iman edenlere iyi gelecekdir...destekleyici ve gerçekten her cümlesi insani dusunduren muhtesem bir paylasimdi...bu konuya cok once cevap yazmisim oldukca eski bir konu basligi ama benim hayatimin merkezinde oldugu icin tekrar yazmak istedim:)

Not: telefondan yaziyorum imla hatalarımdan dolayi özür dilerim:)
 
CocuklRınız ıcınde olumlu şeyler soylersenız etrafınıza,çevrenızdekılerde cocuklarınız ıcın hep olumlu dusunecektır. Yanı kısacası herşeyı olumlu dusunmek,hayal etmek başka,hayal edınce olmuyor gibi.
 
Ayrıntılı anlatır mısınız?
Yani şöyle, tesadüf mü tevafuk mu bilemem ama gerçekten oldu. Birgün çay demliyordum kendime, nette okuduğum evrene istediğin kişiyi tarif etme diye birşeyi uygulayasım geldi. İşte istediğim kişinin boyu şu, kumral, hafif tombiş sakallı, duygusal vs. ama bunu yaparken şüpheye düşmedim acaba olur mu demedim. Tam bir hafta sonra o kişi beni buldu. Tıpatıp aynıydı. Yalnız duygusal kısmı fazla abartmış bir insan olduğu için olmadı onunla :)
 
Çok öfkelenen bir insan değilim. Belki de bu yüzden daha kolay oluyor benim için bu işler. Kendimi bildim bileli sakin bir insan oldum ben. Hep iyi tarafından bakmaya çalıştım olaylara. O yüzden çok tavsiye veremem öfke kontrolü konusunda. Sadece umursamayın diyebilirim. Bir komşu için kendinizi üzmeye, öfkelenmeye, güzel geçireceğiniz zamanı onu düşünerek heba etmeye değer mi?

Haklısınız değmez, gece öfkeden uyuyamadım sabah 7 de uyudum.Keşke biraz daha umursamaz olabilsem
 
Bu konuyla alakali daha once okudugum bir makale geldi aklima...ilk okuduğumda saskina dönmüş çok heyecanlanmistim beni ve resmen yasadiklarimi anlatan bilimsel bir kanit demistim:) ha tabi ki her okuyan benim gibi dusunmemistir yasadiklarim ve inancimla cok örtüştüğü icin anlam kazanmıştı bulursam makaleyi sizinle de paylasmak isterim bütüncül enerjiye BİR den gelip BİR e gidecegimize iman edenlere iyi gelecekdir...destekleyici ve gerçekten her cümlesi insani dusunduren muhtesem bir paylasimdi...bu konuya cok once cevap yazmisim oldukca eski bir konu basligi ama benim hayatimin merkezinde oldugu icin tekrar yazmak istedim:)

Not: telefondan yaziyorum imla hatalarımdan dolayi özür dilerim:)

Evet bana enerji çalışması uygulayan kişi de birlik inancına sahip,ben henüz kabul edebilmiş değilim dinime ihanetmiş gibi geliyor..Ancak birgün o kafaya ulaşır ve tüm argümanlarım doğrulanırsa değişir belki..neticede hepimiz inanç konusunda ezbere büyüdük,bunu yıkmak kolay değil
 
Haklısınız değmez, gece öfkeden uyuyamadım sabah 7 de uyudum.Keşke biraz daha umursamaz olabilsem

Umursamaz olmayı isteyin o zaman evrenden. "Ben sakin bir insanım, öfkelenmiyorum, beni sinirlendirmek çok zordur, hiç kimse hiç bir şey benden önemli değil..." Alın size olumlama.
 
İnsanlar nasıl kendi yalanlarına zamanla kendileride inanıyorlar buda öyle bişey.ben havuzlu evdeymiş gibi yaşiim o zaman öyle evim var diim belki havadan bi tomar para düşerde alırım. Maddi anlamda saçma geldi bana. Allah tan para isteyip havuzlu ev alayım die dua ederim daha iyi
 
Umursamaz olmayı isteyin o zaman evrenden. "Ben sakin bir insanım, öfkelenmiyorum, beni sinirlendirmek çok zordur, hiç kimse hiç bir şey benden önemli değil..." Alın size olumlama.

Evet bende bugün bunu yaptım.Öfkeli ve saldıran insanlar güçlü sanıyor kendilerini halbuki gerçekten güçlü insan ; duvar olabilen,sinirleri bozulmayan insanmış , bunu anladım.. Tşk tavsiye için
 
Ben neyin hayalini kurduysam tersi gerceklesti hep. Hayal kurmaktan korkuyorum artik.

Evrenin benimle alip veremedigi ne?
 
john lennon imagine diye diye milyor adet hipiyi sürükledi peşinden, çiçek çocukları evrene barış sinyali göndere göndere mundar oldu gariplerim :) bırakın bacım boş işler bunlar, olumlu düşünmekten bahsetmiyorum tabii ki, olumlu bakabiliyosan hayata kral bi insansın, ama havuzlu ev düşledim lotodan beyaz saray çıktı falan, aç tavuk kendini darı ambarında sanırmış gibi olyo o bacım afedersin :/
 
BÜTÜNCÜL EVREN



Yaklaşık bir yüzyıldır pozitif, ‘olgu’ bilimin yararlarını mühendislik ve tıp alanlarında görmekteyiz. Olguculuk, tarihsel olarak, Avrupa’da Aydınlanma dönemi ile gelişen yeniçağ bilimlerindeki başarıların bir sonucudur. Deney ve gözleme dayanan olgu bilimin en güçlü aleti ise matematiktir.

Doğayı açıklamak için kullanılan matematik büyük çapta insan ürünüdür. Doğada sadece ‘Rasyonel’ ve ‘İrrasyonel’ dediğimiz pozitif sonlu ve sonsuz sayılar vardır. Örneğin tam sayılar ve tam sayıların bölümünden oluşan kesirli sayılar rasyonel iken ‘pi’ sayısı veya ‘kök 2’ sayısı irrasyonel sayılardır. Öte yandan, eksi sayılar ve sanal sayılar doğada yoktur. Hatta sıfır sayısı bile yoktur doğada. Boşluk olarak tanımlanan ‘vakum’ kesinlikle mutlak boşluk değildir. Zira doğa boşluğu sevmez. Yıldızlar arasındaki hava boşluğu aslında elektromagnetik enerji ile dolu olup boş değildir. Yani sıfır kavramı da insan zihninin yarattığı bir düşünce ürünüdür. Şu halde doğayı açıklamak için kullanılan matematik de insan zihninin ürünüdür.

Yirminci yüzyılın başlarında geliştirilmiş olan Kuantum kuramına göre gözleyen ve gözlenen birbirinden ayrı ve bağımsız değildir. Biz (bilim adamları) bir doğa olayını gözlerken onun bir matematik modelini yaparak anlamaya ve açıklamaya çalışıyoruz. Yani, akıl ve mantığımızı kullanarak doğanın kendisini değil, kendimizi, kendi zihnimizi ortaya koymuş oluyoruz. Örneğin, ışık ile yapacağımız bir tür deney bize ışığın dalgasal bir yapıya sahip olduğunu söylerken, bir diğer farklı deney ise ışığın küçük enerji paketleri olan ve parçacık gibi davranan foton’lardan meydana geldiğini söyler. Şu halde ışık hem dalga özelliğine sahiptir hem de parçacık.

Sadece ışık değil tüm ‘madde’ dediğimiz nesneler dalga ve parçacık özelliği gösterebilirler. Zira her nesne aslında bir enerji türüdür. Enerji türleri ise kesin hudutlarla belirtilemeyen ve sürekli değişim içinde olan yapılardır. Kuantum kuramı maddeyi enerji olarak tanımlar ve maddeler arası etkileşimleri enerji alanlarının etkileşimi olarak görür. Demek ki tüm evreni birtakım enerji alanlarının ortamı olarak görebiliriz. Hareket ise enerji alanları arasında bir çeşit alış-veriş veya dalgalanma olarak açıklanabilir.

Aynı durum insanlar için de söz konusudur. Her insan bir enerji alanıdır. Her insan çevresi ile sürekli enerji alış-verişi yapmaktadır. Beslenmeden tutun da büyümeye, hatta düşünmeye kadar her hareketimizde bir enerji alış-verişi vardır. Fiziksel bedenin çevresinde de göze görünmeyen bir enerji alanı bulunmaktadır. Bu alan da çevredeki diğer enerji alanları ile etkileşir, titreşime girer ve rezonansa ulaşır. Bu olayı aynı titreşen bir diapazonun diğer bir diapazonu da titreştirmesine benzetebiliriz. İki diapazon aynı rezonans frekansına sahipse birine vurduğumuzda diğerinden de ses gelir.

Kuantum kuramı için ‘zaman’ ölçülebilir bir büyüklük değildir. Mutlak zaman diye bir şey yoktur. Zaman her cismin bulunduğu uzay bölgesine ve hızına bağlı olarak değişen göreli bir kavramdır. Ancak zaman tamamen hayal ürünü de değildir. Sadece sürekli değişebilen yumuşak bir yapı olduğunu bilmek ve zamana fazlaca önem vermemek gerektiğini belirtmek istiyorum.

Önemli olan ‘an’dır. Her olayın oluştuğu an önemlidir. Bizler sürekli an içinde varlığımızı sürdürürüz. An kavramı ise noktaya benzer. Nasıl ki noktanın boyutu yoksa an’ın da boyutu yoktur. Zaman ise bir süre içerdiğinden çizgi gibidir. Nokta boyutsuz olup çizgi tek boyutlu bir yapıdır. Bunlar birbirine indirgenemez. Aynı şekilde zaman da an’a indirgenemez. Fakat an denilen noktasal zamanın sonsuzluğa açılabilen bir özelliği vardır. Diğer bir ifade ile, an içinde kalabilen insan zaman ötesi ilişkilere girebilir. Bu tür yerel olmayan ilişkileri Kuantum kuramı da kabul etmektedir. Kuantum Kuramı şu savı doğrulamıştır:

“Eğer bir yapı başlangıçta bir bütün oluşturmuş ise, o yapıyı parçalasanız dahi parçalar arasında etkileşim yerel olmayan bir biçimde devam eder .”

Bu ifadenin anlamı şudur. Bütün parçalarından fazladır. Bütünü oluşturan parçalar, bütünden ayrılsalar dahi bütünle etkileşmeye devam ederler. Parçalar bütünden tamamen bağımsız bir varlık sürdüremezler. Parçalar arası ve bütün ile parçalar arasında yerel olmayan bir etkileşim vardır. Parçalarda hem bütünü hatırlayan (asıl yapıyı unutmayan) özel bir hafıza vardır hem de yeni dış etkilerden birbirlerini haberdar etme yeteneği vardır. Bu özel hafızaya “korunum yasası” da diyebiliriz. Doğa varlığını korunum yasaları sayesinde sürdürür. Eğer korunum yasaları olmasa ne madde oluşur ne de düzgün hareket.

Bir örnek olarak dünyanın güneş etrafındaki dönüşü vereyim. Dünya güneş etrafında düzenli bir şekilde döner. Ne güneşin içine düşer ne de kopup uzayda kaybolur. Dünyanın dönüşünden oluşan ‘merkazkaç’ kuvveti ile güneşin çekim kuvveti her an dengededir. Ancak dünya bir daire boyunca dönmez bir elips boyunca döner ve güneş bu elipsin odak noktalarının birindedir. Bu nedenle dünyanın hızı değişkendir. Güneşe yaklaşırken hızlanır, uzaklaşırken yavaşlar. Nedeni ise açısal momentumun korunumudur. Eğer bu korunum yasası olmasa mevsimler bu kadar düzenli olmaz, dünya yörüngesinde kalamazdı. Korunum yasaları parçalar ile bütün arasındaki yerel olmayan ilişkinin devamını sağlarlar. Eğer bu parçalardan herhangi birine bir dış etki olursa bütün anında etkilenir ve bu dış etkiden haberdar olup kendini yeniden düzenler.

Evren de aynı şekilde bölünmez bir bütündür. Bizim uzayda ayrı birer nesne olarak gözlediğimiz yıldızlar, nebüla ve galaksiler belli bir dönemde bir arada bir ateş topu şeklinde bir bütün oluşturmakta idiler. Bu ateş topunun etrafa saçılıp genişlemesi sonucu bugünkü evren oluştuğuna dair görüşler ve işaretler vardır. Uzayda görünen her cismin bir ilk büyük patlamadan oluşmuş olduğu iddiası vardır. Bu görüş doğru ise eğer, evrende her nesne diğer her nesne ile yerel olmayan bir iletişim içindedir. Her nesne aynı zamanda enerji olduğundan evrende bütünlüğü sağlayan evrensel enerjinin varlığından söz edilebilir.

İnsan istediği taktirde evrensel enerjiyi harekete geçirip yerel olmayan bir iletişim kurabilir. Buna ‘İstek Yasası’ diyebiliriz. Bu yetenek her insanda vardır, ama istek olmadıkça yetenek harekete geçmez. İnsan kendini beş duyu ile kısıtlamadığı taktirde istek yasasını harekete geçirerek birçok açıklanması zor olan işler başarabilir. Öncelikle an içinde bulunmak ve trans (vecd) haline geçerek zaman kavramından uzaklaşmak gerekir. Bu yasayı harekete geçirebilen Asya Türklerinin Kam dedikleri şaman kişilerden söz edeyim. Kamlar manevi güçlerini kullanabilen ve bu sayede elde ettikleri bilgileri uygulayabilen insanlardır. Kamların evrensel enerjiye hakimiyetleri şu alanlarda belirir.

• Hastalıkların tedavisi (Şifacılık).

• Ruhsal irtibatlar (Medyumluk)

• Kehanet çalışmaları (Duyular ötesi algılar).

• Doğa olaylarını etkileme.

• Diğer insanlarla ruhsal etkileşme.
Tüm bu faaliyetler Maji (İlm-i-Ledun) olarak algılanmış ve pozitif bilim tarafından red edilmiştir. Ancak insanın kendi hayrına olduğu kadar bütünün hayrına yapılan bu tür faaliyetler İstek yasası sayesinde olur. Örneğin, şifacılıkta önemli olan hasta kimsenin şifa bulmak için gösterdiği istektir. Bu istek olmadan şifacı başarılı olamaz. Keza medyumluk da isteğe dayanır. İnsan istemedikçe kendisine hiçbir ruhsal bilgi aktarılmayacaktır. Duyular ötesi algılama da aynı şekilde istek yasası sayesinde gerçekleşir.

Evrende bir de temel bir benzeşim olduğunu söyleyebiliriz. Çekirdek etrafında dönen elektronlardan oluşan atom ile güneş etrafında dönen gezegenlerden oluşan güneş sisteminin benzeşimi bir tesadüf değildir. Bu temel benzeşim adeta bir doğa yasası gibidir. İstek yasasını kullanarak Benzeşim yasası denebilecek bir mekanizmayı harekete geçirmek mümkündür. Doğa olaylarını ve diğer insanları etkilemek için yapılan törenlerde temel yaklaşım Benzeşim yasasıdır. Örneğin Avustralya yerli toplumlarında yağmur yağdırmak için yapılan törende katılanlar sağanağa yakalandıklarında yapacakları hareketleri taklit ederler. Bu taklitte Benzeşim yasası geçerlidir. Benzeşme yoluyla taklit edilen gerçekleşecektir. Aynı şekilde, eski dönemlerde, bir insanı veya hayvanı etkilemek için ona benzeyen bir heykel veya resim yapılır ve benzeşim yasası ile simge üzerinde çalışılırdı. Örneğin eski mağara dönemi insanları ava çıkmadan önce avlamak istedikleri hayvanın resmini duvara çizer ve bir de mızrak saplarlardı. Böylece resim ile ertesi gün oluşacak gerçek olay arasında benzeşim yoluyla bir bağ oluşturmayı amaçlarlardı. Birçok eski mağara resim ve heykellerinin esas nedeni budur.

Bu tür yaklaşımda şu mantık geçerlidir. “Bugün nasılsa yarın da öyle olsun. Burada nasılsa orada da öyle olsun”. Görülüyor ki istek yasası ve benzeşim yasası uygulanırken ne zaman ne de mekan bir kısıtlama getirmiyor. Gerçekten de zaman ve mekan büyük çapta kendi kendimize akıl ve mantığımızla yarattığımız birer kısıtlamadır. Ruhumuz ne zaman ne de uzay ile kısıtlıdır. Ruhumuz evrenin enerjisi ile etkileşim haline girdiği taktirde hiçbir olayın tesadüf olmadığını anlar. “Tesadüf” dediğimiz şey, bizim olaylara nesnel olarak bakışımızdan kaynaklanır. Olayların uzay ve zaman içinde birbirlerinden bağımsız bir şekilde oluştuklarını varsaydığımız sürece tesadüfi bir şekilde geliştikleri kanısına kapılırız. Oysa ki her varlık diğer her varlıkla sürekli bir ilişki içindedir. Bu gerçeği en iyi sezebilenler mistik yönlerini inkar etmemiş olan kişilerdir.

Doç. Dr. Haluk Berkmen (Fizik)
 
Ben de hep kaynanamla görümcemle çok iyi anlaşırız hiç sorun yok derim ve gerçekten öyle oldu da yani aman nazar değmesin.
 
X