benim gözlemim okul ya da iş sebebiyle buraya sonradan gelenlerin alışana kadar zorluk çektikleri, bir kısmının burdaki hayat şartlarına dayanamayıp işleri bitince hayatın daha kolay olduğu memleketlerine döndüğü, bir kısmının da büyülenip bir daha kopamadıkları. doğma büyüme İstanbullu olanlar şikayet eder ama ayrılamazlar kolay kolay şehirlerinden.
ben de doğma büyüme İstanbulluyum, küçük şehirlerde de yaşadım, karşılaştırabiliyorum bu yüzden.
İstanbul'da hayat çok pahalı, bi yere gitmek için katetmen gereken yol uzun, ulaşım masraflarının bütçede ciddi bi yeri var, dışarıya adımını atman para demek. Trafik her geçen gün daha da kalabalıklaşıyor. Ben eğer akşamları iş çıkışına denk geldiysem, toplu ulaşım araçlarından yanımızdaki özel araçlara bakıyorum, tek yolcunun sürücü olduğu araçlar. Maksimum 15 dakikada gidilecek yolu dura kalka 40 dakikada gitmen demek bu. Bir arkadaşım her gün iki saatte işine gidip iki saatte geri dönüyo. Şehirlerarası yolculuk yapılacak bi süre.
İstanbul aynı zamanda tehlike demek, kadın olarak hep uyanık olmalısın, hayatta kalma stratejilerin oluşuyo zamanla, "bu saatte o sokaktan geçilmez, bu saatte evden hiç çıkılmaz" gibi. İnsanlardan korkmasan sokak köpeklerinden korkuyorsun, saldırgan olabiliyorlar bazen. Takip edildiğimden şüphelendiğim anda yavaşlıyorum mesela ben, şüpheli arkamda kalmasın mecburen önüme geçsin de görebiliyim diye. Kendi apartmanıma girmiyorum, caddede geniş girişi olan bir başka apartmana yöneliyorum vs.
Ama aynı zamanda iş imkanı çok, nüfus çok, her şeye talep çok, çok canlı, hareketli, eğlence anlamında her aradığını bulabildiğin bir şehir. Ve çok güzel. Tarihi dokusunu hissetmek, sarayların arasından geçip gidebilmek çok zenginleştiriyo insanı.
Ben dışarıdan buraya gelecek olsam ilk düşüneceğim şey geçim olurdu, parası olana cennet, olmayana cehennem.