Acıbadem'de yaşanmış büyük aşklar;
İkbal hanım ve arabacı Remzi...
Çamlı tepe...
Ben bu öyküyü bir abimizden dinledim. O da, küçükken bir arkadaşının babaannesinden dinlemiş... Sizlerle paylaşmak istedim.
"1960'lı yılların başları, İkbaliye ilkokulunda 3. sınıf öğrencisi idim.." diye söze başladı abimiz. "Sınıfta Hasan diye bir arkadaşım vardı, çok severdik birbirimizi. Sabahçı idik o yıl. Bir gün okuldan sonra beni evlerine davet etti. Annemdem izin alıp evlerine gittim." "Uhuvet sokak ile, gazhane sokağın kesiştiği köşede, iki katlı ahşap bir bina idi evleri." "Derken, Hasanın babaannesi geldi yanımıza, çok tatlı çok konuşkan bir kadındı. Kusuruma bakmayın, artık bende yaşlı sayılırım, kadının adını anımsamıyorum." Derken okuldan söz açılır ve yaşlı kadın, "Siz elbette İkbal hanımı bilmezsiniz, nur içinde yatsın" der. Çocuklar, "A babaanne anlatsana bize" Derler. Yaşlı kadın, bir süre durur, sonra ayağa kalkar ve evin penceresinden gazhaneden çıkan beyaz dumanları izler..
Sonra döner merakla bekleyen çocuklara ve anlatmaya başlar..
... "Çocuktum ben o zamanlar, sizin kadar bir şeydim." "Bir Remzi abi vardı bizim mahallede, arabacı Remzi derlerdi". Kadın eli ile karşı yamacı işaret eder. "Şu yamaçın başındaki tek katlı evi gördünüzmü, işte orada otururdu bu Remzi". "Çok yakışıklı idi bu arabacı Remzi, erkek güzeli derler ya, işte tam öyle bir adam"
Kadın, bir süre taş parke kaplı sokağa bakar ve devam eder. "Kendi arabası yoktu, fakirdi garibim, elin arabasında çalışırdı". "İşte bu sokaktan arabası ile geçtiği zaman, mahalenin tüm karısı kızı pencereye fırlar, perde aralığından onu izlerdi, başta Rahmetli ablam, aşıktı ona". Bir soluk alır kadın ve gelir çocukların yanına sedire oturur. "Bir gün duyduk ki, Remzi abi Salacak taraflarında bir paşanın konağına arabacı olarak kapılanmış, orada yatıp kalkacakmış. Başta ablam, mahallenin bütün kızları karalar bağladılar tabii". "Remzi abi, gitti yerleşti o köşke, burada tek başına kalan bir garip anası vardı. Onuda mahalleliye emanet etti.
Arada, izin yaptığı cuma günleri uğrar, anasının eksiklerini giderirdi." Muzipçe gülümser kadın, "Rahmetli ablam, her cuma sabahtan aha şu camın arkasına geçer, akşama kadarda ayrılmazdı camın dibinden". "Allah bilir ya, annem ve babam ablamın bu hallerinden haberdardı ve Remzi'nin mahalleden gidişinden memnundular.
Kızlarının böyle çulsuz birine varmasını istemezlerdi. Ah, anacığım ah". Aklına annesi gelen yaşlı kadın yine sustu ve uzaklara baktı bir süre. "Derken bir gün, Remzi abi döndü geldi mahalleye..
Ama ne dönüş, çok kötü dayak yemişti. Görenler kırılmadık kemiği kalmamış diyorlardı". "Mahalle çalkalandı uzun süre onun dönüşü ile, neden döndüğü, neden dayak yediği, kimin dövdüğü bilinmiyor, her kafadan bir ses, her ağızdan ayrı bir hikaye anlatılıyordu". "Günlerce evde hasta yattı Remzi abi, hiç dışarı çıkmadı. Söylentilerinde ardı arkası kesilmedi. En yaygın söylenti, çalıştığı yerden para çalarken yakalandığı idi. Adı hırsız Remzi'ye çıktı zamanla". Eli ile Hasanpaşa taraflarını işaret eder kadın "Aha orada bir çıkıkçı kadın vardı, pek sağlam ayakkabı değildi. Her gün gelir Remzi abinin yaralarına bakardı.". Evin arka tarafa penceresi yoktu, okulun olduğu tepe gözükmüyordu.
O tarafı işaret etti kadın, "Sonra bir gün o çıkıp geldi tepeye". Kim geldi diye sorarlar çocuklar hep bir ağızdan. "Kim olacak, İkbal hanım". Ses tonundan ondan pek hoşlanmadığı belli idi. "Boştu o zamanlar tepe, armutluktu. Şimdi caminin olduğu yerde kocaman bir çam ağacı vardı. O çam ağacının dibinden deniz, adalar, İstanbul pek bir güzel görünürdü. Bir gün, İkbal hanım geldi o tepeye. Arabasından uzakta inmiş, tek başına yürümüş gelmiş çamın altına. Uzun süre durmuş orada, uzakları seyretmiş, arada bir de bizim mahalle tarafına bakmış." Bir soluklandı kadın, belki İkbal hanımın yüzüne gözünün önüne getirmeye çalışıyordu. "Tepemizin manzarası dillere destan idi, bir kere gelse, hiç üstünde durmazdık bile". "Ama kadın nerdeyse hergün gelmeye başladı, o çam ağacının altında sessizce duruyor, yüzünü Çamlıca'nın serin rüzgarına çevirip saatler boyu kalıyordu". "Mahalle çalkalanmaya başlamıştı, kim bu kadın diye. Kimdi bu kadın, neyin nesi idi, neden geliyordu.". "Derken, önce mahallenin çocukları cesaret ettiler onun yanına sokulmaya, aralarında bende vardım". Yaşlı kadın gülümser bu anda, "Güzel kadındı Allah için, uzun siyah saçları ela gözleri vardı, bir bakanın bir daha bakası gelirdi". "İkbal hanım yanına sokulmaya çalışan biz çocuklara hep iyi davrandı, kimimizin saçını, kimimizin yanağını okşardı. Sonraları eli boş gelmemeye başladı, külahlara sarılmış akide şekerleri getirirdi bizlere". "Çocuklardan cesaret alan mahellenin bazı kadınlarıda tepeyi tırmanıp geldiler İkbal hanımın yanına. karşılıklı bir kaç selamdan sonra, başladılar sohbete... Bo sohbetler bir kaç gün boyunca sürdü. Mahelleli kadınlar, tüm uyanıklarını kullanıp genç kadının ağzından laf almaya çalıştılar ama, adının İkbal olduğundan, için daraldığından, buraya hava almaya geldiğinden öte bir şey öğrenemediler."
"Derken bir gün....."
ALINTIDIR
www.acibademliyim.com
İkbal hanım ve arabacı Remzi...
Çamlı tepe...
Ben bu öyküyü bir abimizden dinledim. O da, küçükken bir arkadaşının babaannesinden dinlemiş... Sizlerle paylaşmak istedim.
"1960'lı yılların başları, İkbaliye ilkokulunda 3. sınıf öğrencisi idim.." diye söze başladı abimiz. "Sınıfta Hasan diye bir arkadaşım vardı, çok severdik birbirimizi. Sabahçı idik o yıl. Bir gün okuldan sonra beni evlerine davet etti. Annemdem izin alıp evlerine gittim." "Uhuvet sokak ile, gazhane sokağın kesiştiği köşede, iki katlı ahşap bir bina idi evleri." "Derken, Hasanın babaannesi geldi yanımıza, çok tatlı çok konuşkan bir kadındı. Kusuruma bakmayın, artık bende yaşlı sayılırım, kadının adını anımsamıyorum." Derken okuldan söz açılır ve yaşlı kadın, "Siz elbette İkbal hanımı bilmezsiniz, nur içinde yatsın" der. Çocuklar, "A babaanne anlatsana bize" Derler. Yaşlı kadın, bir süre durur, sonra ayağa kalkar ve evin penceresinden gazhaneden çıkan beyaz dumanları izler..
Sonra döner merakla bekleyen çocuklara ve anlatmaya başlar..
... "Çocuktum ben o zamanlar, sizin kadar bir şeydim." "Bir Remzi abi vardı bizim mahallede, arabacı Remzi derlerdi". Kadın eli ile karşı yamacı işaret eder. "Şu yamaçın başındaki tek katlı evi gördünüzmü, işte orada otururdu bu Remzi". "Çok yakışıklı idi bu arabacı Remzi, erkek güzeli derler ya, işte tam öyle bir adam"
Kadın, bir süre taş parke kaplı sokağa bakar ve devam eder. "Kendi arabası yoktu, fakirdi garibim, elin arabasında çalışırdı". "İşte bu sokaktan arabası ile geçtiği zaman, mahalenin tüm karısı kızı pencereye fırlar, perde aralığından onu izlerdi, başta Rahmetli ablam, aşıktı ona". Bir soluk alır kadın ve gelir çocukların yanına sedire oturur. "Bir gün duyduk ki, Remzi abi Salacak taraflarında bir paşanın konağına arabacı olarak kapılanmış, orada yatıp kalkacakmış. Başta ablam, mahallenin bütün kızları karalar bağladılar tabii". "Remzi abi, gitti yerleşti o köşke, burada tek başına kalan bir garip anası vardı. Onuda mahalleliye emanet etti.
Arada, izin yaptığı cuma günleri uğrar, anasının eksiklerini giderirdi." Muzipçe gülümser kadın, "Rahmetli ablam, her cuma sabahtan aha şu camın arkasına geçer, akşama kadarda ayrılmazdı camın dibinden". "Allah bilir ya, annem ve babam ablamın bu hallerinden haberdardı ve Remzi'nin mahalleden gidişinden memnundular.
Kızlarının böyle çulsuz birine varmasını istemezlerdi. Ah, anacığım ah". Aklına annesi gelen yaşlı kadın yine sustu ve uzaklara baktı bir süre. "Derken bir gün, Remzi abi döndü geldi mahalleye..
Ama ne dönüş, çok kötü dayak yemişti. Görenler kırılmadık kemiği kalmamış diyorlardı". "Mahalle çalkalandı uzun süre onun dönüşü ile, neden döndüğü, neden dayak yediği, kimin dövdüğü bilinmiyor, her kafadan bir ses, her ağızdan ayrı bir hikaye anlatılıyordu". "Günlerce evde hasta yattı Remzi abi, hiç dışarı çıkmadı. Söylentilerinde ardı arkası kesilmedi. En yaygın söylenti, çalıştığı yerden para çalarken yakalandığı idi. Adı hırsız Remzi'ye çıktı zamanla". Eli ile Hasanpaşa taraflarını işaret eder kadın "Aha orada bir çıkıkçı kadın vardı, pek sağlam ayakkabı değildi. Her gün gelir Remzi abinin yaralarına bakardı.". Evin arka tarafa penceresi yoktu, okulun olduğu tepe gözükmüyordu.
O tarafı işaret etti kadın, "Sonra bir gün o çıkıp geldi tepeye". Kim geldi diye sorarlar çocuklar hep bir ağızdan. "Kim olacak, İkbal hanım". Ses tonundan ondan pek hoşlanmadığı belli idi. "Boştu o zamanlar tepe, armutluktu. Şimdi caminin olduğu yerde kocaman bir çam ağacı vardı. O çam ağacının dibinden deniz, adalar, İstanbul pek bir güzel görünürdü. Bir gün, İkbal hanım geldi o tepeye. Arabasından uzakta inmiş, tek başına yürümüş gelmiş çamın altına. Uzun süre durmuş orada, uzakları seyretmiş, arada bir de bizim mahalle tarafına bakmış." Bir soluklandı kadın, belki İkbal hanımın yüzüne gözünün önüne getirmeye çalışıyordu. "Tepemizin manzarası dillere destan idi, bir kere gelse, hiç üstünde durmazdık bile". "Ama kadın nerdeyse hergün gelmeye başladı, o çam ağacının altında sessizce duruyor, yüzünü Çamlıca'nın serin rüzgarına çevirip saatler boyu kalıyordu". "Mahalle çalkalanmaya başlamıştı, kim bu kadın diye. Kimdi bu kadın, neyin nesi idi, neden geliyordu.". "Derken, önce mahallenin çocukları cesaret ettiler onun yanına sokulmaya, aralarında bende vardım". Yaşlı kadın gülümser bu anda, "Güzel kadındı Allah için, uzun siyah saçları ela gözleri vardı, bir bakanın bir daha bakası gelirdi". "İkbal hanım yanına sokulmaya çalışan biz çocuklara hep iyi davrandı, kimimizin saçını, kimimizin yanağını okşardı. Sonraları eli boş gelmemeye başladı, külahlara sarılmış akide şekerleri getirirdi bizlere". "Çocuklardan cesaret alan mahellenin bazı kadınlarıda tepeyi tırmanıp geldiler İkbal hanımın yanına. karşılıklı bir kaç selamdan sonra, başladılar sohbete... Bo sohbetler bir kaç gün boyunca sürdü. Mahelleli kadınlar, tüm uyanıklarını kullanıp genç kadının ağzından laf almaya çalıştılar ama, adının İkbal olduğundan, için daraldığından, buraya hava almaya geldiğinden öte bir şey öğrenemediler."
"Derken bir gün....."
ALINTIDIR
www.acibademliyim.com