- 27 Kasım 2017
- 7
- 16
- 44
-
- Konu Sahibi canimcim06
- #1
Karısının intihar etmesine anlam veremiyordu.Oysa çok mutlulardı,birbirlerini çok seviyorlardı. Karısının bir günlüğü vardı ve onu açıp okumaya başladığında gerçeği anladı. günlükteki satırlar, aldatılan bir kadının neler yapabileceğini gösteriyordu... Kaçıncı uykusuz gecesiydi bu hatırlamıyordu. Her akşam yatağın sol tarafındaki komodinin alttaki çekmecesini açıyor, içindeki defteri çıkarıp eline alıyor ve saatlerce öyle kalıyordu. Kapağını bir türlü açmamıştı. Korkuyordu karşılaşacağı gerçeklerden.
Karısı, en mutlu oldukları zamanda intihar etmişti. Bir akşam işten geldiğinde yatakta uzanır halde bulduğu karısının yanağına öpücük kondurduğunda buz gibi bir tenle karşılaşmıştı. Dehşete düşmüştü, komodinin üzerindeki ilaç şişesini gördüğünde ölüm gerçeğiyle yüz yüze geldi. Sonrası formalite... Polisler... Soruşturma... 'İntihar' denilerek kapatılan dosya... Karısının neden intihar ettiğine dair en küçük bir fikri bile yoktu veasıl bu onu delirtiyordu. daha o gün sabahında karısı onu işe yolcu ederken, 'Seni dünyadaki her şeyden daha çok seviyorum' demişti. O da 'Ben seni daha çok... Sen benim hayat ışığımsın' diye cevap vermişti. 7 yıllık evlilikleri boyunca yüksek sesle bir tek kez bile kavga etmemişlerdi. Öyleyse neden kıymıştı canına? Kocasını hiç mi düşünmemişti? Şimdi o ne yapacaktı? Nasıl direnecekti hayatın zorluklarına? Kolu, kanadı kırılmış gibi hissediyordu. İçindeki acının asla bitmeyeceğini, karısını hep özleyeceğini biliyordu. Bembeyaz bir evlilik Gözleri kan çanağıydı. İçkisinden bir yudum daha aldı ve gözlerini kapattı. ' Affet karıcığım beni ama bu günlüğü okumazsam delireceğim. Sana verdiğim sözü tutamadığım için affet beni' dedi. Evlilikleri boyunca karısının günlük tuttuğunu biliyordu ve bir tek kez bile açıp bakmamıştı. Şimdi buna ihtiyacı vardı. İntiharın sebebini açıklayabilecek küçük bir ipucu bulabilirdi belki. Günlüğün kapağını açtı ve ilk sayfadaki yazıya göz attı.
Yazmayı severdi karısı. Gün gün tutulan ve insanların yaptıklarını, yaşadıklarını anlattıkları bir günlük gibi değildi bu. Evet, yaşanmış olaylar da vardı ama daha çok karısının duyguları yansıtılmıştı satırlara. İlk sayfada evlendikleri günle ilgili yazdıkları vardı mesela... ' Kendimi bir kraliçe gibi hissediyorum' yazmıştı düğün günleri için. Gülümsedi, çok güzel bir düğünleri olmuştu. Bembeyaz çiçeklerle süslü bir bahçede evlenmişlerdi. Davetiyeye 'Beyaz kıyafet mecburidir' yazmışlardı. Düğüne katılan herkes beyaz giymişti. Hatta karısı nikah memuruna da 'Beyaz cübbe yaptıralım' demiş, O da ' Abartma istersen artık' diye cevap vermişti... Günlük bir yerde kesilmişti Sayfaları çevirmeye devam etti. Karısı mutluluğunu, neşesini, eşine duyduğu sevgisini yansıtmıştı hep. Zaman zaman küçük tartışmaları olurdu. Bu tartışmaların eşini nasıl üzdüğünü okudu günlükte. Ağlamaya başladı, bilseydi bu kadar üzüldüğünü tartışmazdı ki karısıyla... İçkisinin bittiğini fark etti, salona gidip bir kadeh daha doldurdu ve yatak odasına döndü. Günlüğü okumaya devam etti. Karısı ayda bir kaç kez yazabilme fırsatı bulmuştu. Her yazının üzerinde tarihler vardı. Günlüğün ortalarına geldiğinde bir sayfada yazıların kesildiğini gördü. Tarihe baktı, evliliklerinin üçüncü yılının ortalarına denk geliyordu. O tarihten sonra yazmamıştı demek ki... boş sayfaları hızlı hızlı çevirdi, başka yazılar aradı. defterin sonuna doğru buldu aradığını. 'Herşeyim' diye başlıyordu yazı. Sayfanın üzerindeki tarih ise karısının intihar ettiği tarihti. kalbi deli gibi atarak okumaya başladı yazıyı... Defterin sonundaki yazı 'Dayanamayıp bu günlüğü okuyacağını biliyordum sevgilim... Haklısın aslında, sen kendi canına kıymış olsan, ben de aynı şeyi yapardım. Bunu neden yaptığımı merak ediyorsun değil mi bir tanem? Bu kadar mutluyken neden canına kıyar bir insan? Peki gerçekten mutlumuydum ben aşkım? Ben seni kocaman bir yürekle sevdim. Gözlerim değil, yüreğimdi seni gören. Sen damarlarımdaki kana karışıp, geldin oturdun yüreğime. Her halin çekti beni. Duruşunu, uyumanı, gülmeni, kızmanı, şaşkınlığını, saflığını, kurnazlığını, çocukluğunu, olgunluğunu sevdim. Seni ve sevdanı anlatacak kelime bulamadım çoğu zaman. Sığmadın cümlelere ve hiçbir cümle seni yeterince tarif edecek kadar derin olmadı. seni severken yorulmadım. Çünkü sen yaşam kaynağıydın. Her gün yenilendim. Seninle çoğaldım, büyüdüm. Eksik kalan neyim varsa tamamladın. Senin de beni öyle sevdiğini sandım. Benim gibi... Bir gün gerçeğin öyle olmadığını, benim seni sevdiğim kadar, senin beni sevmediğini öğrendiğimde yıkıldım...İtiraz etme hemen ve lütfen kendine karşı dürüst ol. Sevseydin aldatır mıydın beni?... Kaçamaklarını öğrenmişti Adam dondu kaldı, demek biliyordu karısı... Demek işyerindeki arkadaşıyla yaşadığı birkaç kaçamak buluşmayı öğrenmişti. Peki ama nasıl? Devam etti okumaya... ' Hiç kondurmadım önce. Ben senin her şeyindim, aşkındım, yaşam ışığındım. Aldatman için ne sebep olabilirdi ki? Çok düşündüm bunu, bulamadım. Bulamayınca çıldırdım, kendimi suçladım. Çıkamadım işin içinden. Bir şey yapmalıydım, ihanetin acısı öyle bir oturmuştu ki yüreğime nefesimi kesiyordu, bu durumdan kurtulmalıydım. Hiç fark ettirmedim sana, gecelerce yanında ağladım ben. Duymayasın diye sessizce akıttım gözyaşlarımı. Her sabah sahte bir mutlulukla uyandım... İhanetinin hiç ortaya çıkmayacağını düşüyordun değil mi? Aslında bu kadar sevmeseydim, bu kadar aşık olmasaydım sana, evet çıkmazdı ortaya. Ama sben gözümden bile sakınırdım seni. Pamuklara sarardım, sana bir şey olsa benim canım iki katı acırdı. Ancak bu kadar aşık bir kadın anlayabilirdi zaten'... Ancak aşık kadın anlar Sesindeki küçücük bir titreme verdi seni ele aslında... O akşam işinin uzadığını söylemek için beni aradığında fark ettim o titremeyi. İçime bir ateş düştü. 'Bir şey var' dedim, hissettim. O günden sonra deliler gibi kontrol ettim seni. Telefonlarını karıştırdım, gömleklerinde iz aradım, bulamadım. Bulamadıkça daha da delirdim. Paranoyaklaşıyordum, rujh sağlığım giderek bozuluyordu. Bunu ortaya çıkarmalıydım mutlaka.
Bir sabah sen evden çıktığında ben de peşinden çıktım. Takip ettim seni. Sen işyerine girdin, ben akşama kadar o binanın karşısında bekledim. Hiçbir şey olmadı. Bunu günlerce devam ettirdim. Hatırlıyor musun o günlerde beni her aradığında evde bulamıyordun. Ben de her seferinde bir bahane buluyordum. Sen de ' Aşkım sen artık sokak kadını oldun' diye şaka yapmıştın bana... Gülüşmüştük beraber... Hep senin peşindeydim o dönemde bir tanem. Hem ortaya çıkarmak için seni takip ediyordum, hem de seni biriyle görme ihtimali beni çok korkutuyordu. Bununla karşılaştığım zaman ne yapabileceğimi hiç bilmiyordum ki... Sizi orada el ele gördüm Seni takibe başladığımın kaçıncı günüydü bilmiyorum. Bir öğlen, yanında o kadınla çıktın binadan. Bir taksiye bindiniz, ben de arkanızdan... Pek kimsenin gitmediği bir lokantada indiniz ve içeri girdiniz. Biraz uzağınızdaydım ben. Arkana baksan görebilirdin belki de. Ama ya benden çok emindin ya da umurunda değildim bilmiyorum, çevreni kontrol etmeye bile gerek görmedin. Taksiden inerkenelini tutuyordun onun. Gülüşüyordunuz... Beni getiren o taksiye binip tekrar eve döndüm. Ne yapacağımı hiç bilmiyordum. Önce bir valiz aldım ve bilinçsizce eşyalarımı içine atmaya başladım. Valiz doldu ama sonra vazgeçtim gitmektten. Seni arayıp her şeyi öğrendiğimi söylemek istedim, sonra bunu da yapamadım. Ölmek istedim... Evet en kolay yol buydu. Çünkü bu acıyla yaşamam mümkün değildi. Seni öyle çok seviyordum ki, ölmek bile bana ihanetin verdiği kadar acı vermeyecekti. Birden aklıma ' Ya her şey göründüğü gibi değilse?' sorusu geldi. Öyle ya, başka bir şey de olabilirdi iş içinde. Belki de ihanet etmiyordun bana, belki öylesine bir el tutuşmasıydı. Aslında kendimi kandırıyordum, biliyorum. Gerçke gün gibi ortadaydı ama ben görmek istemiyordum. Kadın ayrıntıları anlattı Hemen, senin işyerinde çalışan bir ortak arkadaşımızı aradım. Biliyorsun, evlenmeden önce ben de o şirkette çalışıyordum. Kızı tarif ettim arkadaşıma, ismini söyleyiverdi hemen. Ben işten ayrıldıktan sonra alınmıştı demek ki , çünkü tanımıyordum. Sonra gördüklerimi anlattım arkadaşıma. Çok üzüldü, benimle birlikte ağladı. ' Hiçbir şeyi fark ettirme' dedim. 'Ama kızın ağzını yokla...' Evet, çok geçmeden öğrendi herşeyi... Senin ağzın sıkıydı, açık vermiyordun ama bu ihanetin bir de öteki tarafı vardı... Kız söylemişti arkadaşıma birlikte olduğunuzu. Nerede buluştuğunuzu, hatta nasıl seviştiğinizi...
Şu anda bile bunları yazarken miğdem bulanıyor biliyor musun? Artık bir karar almanın zamanı gelmişti. Seni terk edebilirdim ama bu ihanetinin bedelini ödememiş olurdun. Hatta belki de gitmem mutlu ederdi seni. Hayır, ben de seni aldatacaktım. Bir başka erkeğe dokunamazdım biliyorum. Bir başka erkeği sokamazdım hayatıma. Öyleyse... geriye tek çarem kalıyordu, seni ölümle aldatmak... Beni deli gibi sevmeni sağlayarak... Bensiz yaşayamayacağını anladığım zaman gidecektim bu dünyadan. Biz evlenirken birbirimize bir söz vermiştik hatırlıyor musun? kimse ölmeyecekti, ölen sözünü yerine getirmemiş, yalan söylemiş ve diğerini aldatmış sayılacaktı. Bana başka çare bırakmamıştınsevgilim. ihanetimin adı 'ölüm' olacaktı..." Kutudan çıkan yazı Adam hıçkırarak ağlıyordu. Karısına bunları yaptığı için kendinden nefret ediyordu. Bir sayfa daha çevirdi... " Şimdi sıra seni yeniden bana aşık etmeye gelmişti. Başardım bunu... Yıllarca bunun için yaşadım. Dünyanın en tutkulu kadını oldum. Her şeyi mükemmel yapmaya çalıştım. Seni hayran bıraktım kendime. Bağlandın, bensiz yapamaz hale geldin. İçimdeki büyük acıyla yaptım bütün bunları. Çok kez vazgeçmek, gitmek istedim ama intikam hırsı durdurdu beni. Seni hem seviyordum hem de nefret ediyordum. Bu iki duyguyu en uçlarda yaşıyordum. Sense rahattın. Biliyordun ki seni çok seven bir karın vardı. Her şeyi yapıyordu senin için. Tam 4.5 yılaşkım,tam 4.5 yıl... Bugünü bekleyerek yaşadım ben. Son evlilik yıldönümümüzü hatırlıyorsun değil mi? Bana aldığın hediyenin kutusunun içinden çıkan kağıtta şunlar yazılıydı; "Her şeyin bir anlamı var hayatta ama seninle her şey daha anlamlı. Hayatın kendisi mesela...
Sen olmasan ben bu kadar bağlı olur muyum hayata? Bu kadar keyif alır mıyım yaşamaktan? Sen olmasan gülebilir miyim ağız dolusu? Umutla bakabilir miyim yarınlara? Zaman geçmesin diye seninle birkaç saniye daha fazla birlikte olayım diye dualar eder miyim? Bak, mevsim değişiyor, bahar yüzünü gösteriyor. Bütün o tomurcukların, yemyeşil yaprakalrıngözüme bu kadar güzel görünmesinin sebebi de sensin. Mutluluğun tanımını sorsalar bana senin adını veririm örneğin. Sen olmadan yaşadığım her şey eksik. Bu yüzden sensiz bir mutluluk da söz konusu olamaz benim için. Ya aşk? Bitmez tükenmez heyecanımın kaynağı, yüreğimin sahibi sensin. Aşkı seninle anıyorum sadece. Sen aşksın, aşk da sen... Bir sevda sonsuza ulaşacaksa eğer, bu ancak seninle mümkün. Ne kadar seversem seveyim yetmeyeceğini düşünüyorum. Seni her gün biraz daha, biraz daha fazla seviyorum..." Artık zamanı gelmişti Sen ki bir kaç kelimeyi bile bir araya getirip yazamazdın. Sana bunları yazdırabildiğime göre artık zamanı gelmiştiihanetimin. Ölümü koynuma alıp uzaklaşmamın... Seni böyle tek başına, ihanet acısıyla bırakmamın... Sevgilim çok acımasız olduğumu düşünüyorsun değil mi?... Sen de bana acımadın. Bir kaçamak uğruna, beni, umutlarımı, hayallerimi, inandığım tüm değerleri yıktın. Yine de severek ayrılıyorum senden bunu bil. Hoşça kal..." Adam defteri elinden düşürdü. Anlamsızca karşı duvara bakıyordu. Felç olmuş gibiydi, yerinden kalkamıyordu. Sonra gücünü topladı, ayağa kalktı ve salona doğru yürüdü. Tekrar bir içki doldurdu ve gidip koltuğa oturdu. Bir enkaz halindeydi.
Bir daha uyanmamayı dileyerek gözlerini kapadı...
Not: Bu yaşanmış gerçek bir yaşam hikayesinden alıntıdır. Aldatmayı mı düşünüyorsun??? O halde bir daha düşün...
Karısı, en mutlu oldukları zamanda intihar etmişti. Bir akşam işten geldiğinde yatakta uzanır halde bulduğu karısının yanağına öpücük kondurduğunda buz gibi bir tenle karşılaşmıştı. Dehşete düşmüştü, komodinin üzerindeki ilaç şişesini gördüğünde ölüm gerçeğiyle yüz yüze geldi. Sonrası formalite... Polisler... Soruşturma... 'İntihar' denilerek kapatılan dosya... Karısının neden intihar ettiğine dair en küçük bir fikri bile yoktu veasıl bu onu delirtiyordu. daha o gün sabahında karısı onu işe yolcu ederken, 'Seni dünyadaki her şeyden daha çok seviyorum' demişti. O da 'Ben seni daha çok... Sen benim hayat ışığımsın' diye cevap vermişti. 7 yıllık evlilikleri boyunca yüksek sesle bir tek kez bile kavga etmemişlerdi. Öyleyse neden kıymıştı canına? Kocasını hiç mi düşünmemişti? Şimdi o ne yapacaktı? Nasıl direnecekti hayatın zorluklarına? Kolu, kanadı kırılmış gibi hissediyordu. İçindeki acının asla bitmeyeceğini, karısını hep özleyeceğini biliyordu. Bembeyaz bir evlilik Gözleri kan çanağıydı. İçkisinden bir yudum daha aldı ve gözlerini kapattı. ' Affet karıcığım beni ama bu günlüğü okumazsam delireceğim. Sana verdiğim sözü tutamadığım için affet beni' dedi. Evlilikleri boyunca karısının günlük tuttuğunu biliyordu ve bir tek kez bile açıp bakmamıştı. Şimdi buna ihtiyacı vardı. İntiharın sebebini açıklayabilecek küçük bir ipucu bulabilirdi belki. Günlüğün kapağını açtı ve ilk sayfadaki yazıya göz attı.
Yazmayı severdi karısı. Gün gün tutulan ve insanların yaptıklarını, yaşadıklarını anlattıkları bir günlük gibi değildi bu. Evet, yaşanmış olaylar da vardı ama daha çok karısının duyguları yansıtılmıştı satırlara. İlk sayfada evlendikleri günle ilgili yazdıkları vardı mesela... ' Kendimi bir kraliçe gibi hissediyorum' yazmıştı düğün günleri için. Gülümsedi, çok güzel bir düğünleri olmuştu. Bembeyaz çiçeklerle süslü bir bahçede evlenmişlerdi. Davetiyeye 'Beyaz kıyafet mecburidir' yazmışlardı. Düğüne katılan herkes beyaz giymişti. Hatta karısı nikah memuruna da 'Beyaz cübbe yaptıralım' demiş, O da ' Abartma istersen artık' diye cevap vermişti... Günlük bir yerde kesilmişti Sayfaları çevirmeye devam etti. Karısı mutluluğunu, neşesini, eşine duyduğu sevgisini yansıtmıştı hep. Zaman zaman küçük tartışmaları olurdu. Bu tartışmaların eşini nasıl üzdüğünü okudu günlükte. Ağlamaya başladı, bilseydi bu kadar üzüldüğünü tartışmazdı ki karısıyla... İçkisinin bittiğini fark etti, salona gidip bir kadeh daha doldurdu ve yatak odasına döndü. Günlüğü okumaya devam etti. Karısı ayda bir kaç kez yazabilme fırsatı bulmuştu. Her yazının üzerinde tarihler vardı. Günlüğün ortalarına geldiğinde bir sayfada yazıların kesildiğini gördü. Tarihe baktı, evliliklerinin üçüncü yılının ortalarına denk geliyordu. O tarihten sonra yazmamıştı demek ki... boş sayfaları hızlı hızlı çevirdi, başka yazılar aradı. defterin sonuna doğru buldu aradığını. 'Herşeyim' diye başlıyordu yazı. Sayfanın üzerindeki tarih ise karısının intihar ettiği tarihti. kalbi deli gibi atarak okumaya başladı yazıyı... Defterin sonundaki yazı 'Dayanamayıp bu günlüğü okuyacağını biliyordum sevgilim... Haklısın aslında, sen kendi canına kıymış olsan, ben de aynı şeyi yapardım. Bunu neden yaptığımı merak ediyorsun değil mi bir tanem? Bu kadar mutluyken neden canına kıyar bir insan? Peki gerçekten mutlumuydum ben aşkım? Ben seni kocaman bir yürekle sevdim. Gözlerim değil, yüreğimdi seni gören. Sen damarlarımdaki kana karışıp, geldin oturdun yüreğime. Her halin çekti beni. Duruşunu, uyumanı, gülmeni, kızmanı, şaşkınlığını, saflığını, kurnazlığını, çocukluğunu, olgunluğunu sevdim. Seni ve sevdanı anlatacak kelime bulamadım çoğu zaman. Sığmadın cümlelere ve hiçbir cümle seni yeterince tarif edecek kadar derin olmadı. seni severken yorulmadım. Çünkü sen yaşam kaynağıydın. Her gün yenilendim. Seninle çoğaldım, büyüdüm. Eksik kalan neyim varsa tamamladın. Senin de beni öyle sevdiğini sandım. Benim gibi... Bir gün gerçeğin öyle olmadığını, benim seni sevdiğim kadar, senin beni sevmediğini öğrendiğimde yıkıldım...İtiraz etme hemen ve lütfen kendine karşı dürüst ol. Sevseydin aldatır mıydın beni?... Kaçamaklarını öğrenmişti Adam dondu kaldı, demek biliyordu karısı... Demek işyerindeki arkadaşıyla yaşadığı birkaç kaçamak buluşmayı öğrenmişti. Peki ama nasıl? Devam etti okumaya... ' Hiç kondurmadım önce. Ben senin her şeyindim, aşkındım, yaşam ışığındım. Aldatman için ne sebep olabilirdi ki? Çok düşündüm bunu, bulamadım. Bulamayınca çıldırdım, kendimi suçladım. Çıkamadım işin içinden. Bir şey yapmalıydım, ihanetin acısı öyle bir oturmuştu ki yüreğime nefesimi kesiyordu, bu durumdan kurtulmalıydım. Hiç fark ettirmedim sana, gecelerce yanında ağladım ben. Duymayasın diye sessizce akıttım gözyaşlarımı. Her sabah sahte bir mutlulukla uyandım... İhanetinin hiç ortaya çıkmayacağını düşüyordun değil mi? Aslında bu kadar sevmeseydim, bu kadar aşık olmasaydım sana, evet çıkmazdı ortaya. Ama sben gözümden bile sakınırdım seni. Pamuklara sarardım, sana bir şey olsa benim canım iki katı acırdı. Ancak bu kadar aşık bir kadın anlayabilirdi zaten'... Ancak aşık kadın anlar Sesindeki küçücük bir titreme verdi seni ele aslında... O akşam işinin uzadığını söylemek için beni aradığında fark ettim o titremeyi. İçime bir ateş düştü. 'Bir şey var' dedim, hissettim. O günden sonra deliler gibi kontrol ettim seni. Telefonlarını karıştırdım, gömleklerinde iz aradım, bulamadım. Bulamadıkça daha da delirdim. Paranoyaklaşıyordum, rujh sağlığım giderek bozuluyordu. Bunu ortaya çıkarmalıydım mutlaka.
Bir sabah sen evden çıktığında ben de peşinden çıktım. Takip ettim seni. Sen işyerine girdin, ben akşama kadar o binanın karşısında bekledim. Hiçbir şey olmadı. Bunu günlerce devam ettirdim. Hatırlıyor musun o günlerde beni her aradığında evde bulamıyordun. Ben de her seferinde bir bahane buluyordum. Sen de ' Aşkım sen artık sokak kadını oldun' diye şaka yapmıştın bana... Gülüşmüştük beraber... Hep senin peşindeydim o dönemde bir tanem. Hem ortaya çıkarmak için seni takip ediyordum, hem de seni biriyle görme ihtimali beni çok korkutuyordu. Bununla karşılaştığım zaman ne yapabileceğimi hiç bilmiyordum ki... Sizi orada el ele gördüm Seni takibe başladığımın kaçıncı günüydü bilmiyorum. Bir öğlen, yanında o kadınla çıktın binadan. Bir taksiye bindiniz, ben de arkanızdan... Pek kimsenin gitmediği bir lokantada indiniz ve içeri girdiniz. Biraz uzağınızdaydım ben. Arkana baksan görebilirdin belki de. Ama ya benden çok emindin ya da umurunda değildim bilmiyorum, çevreni kontrol etmeye bile gerek görmedin. Taksiden inerkenelini tutuyordun onun. Gülüşüyordunuz... Beni getiren o taksiye binip tekrar eve döndüm. Ne yapacağımı hiç bilmiyordum. Önce bir valiz aldım ve bilinçsizce eşyalarımı içine atmaya başladım. Valiz doldu ama sonra vazgeçtim gitmektten. Seni arayıp her şeyi öğrendiğimi söylemek istedim, sonra bunu da yapamadım. Ölmek istedim... Evet en kolay yol buydu. Çünkü bu acıyla yaşamam mümkün değildi. Seni öyle çok seviyordum ki, ölmek bile bana ihanetin verdiği kadar acı vermeyecekti. Birden aklıma ' Ya her şey göründüğü gibi değilse?' sorusu geldi. Öyle ya, başka bir şey de olabilirdi iş içinde. Belki de ihanet etmiyordun bana, belki öylesine bir el tutuşmasıydı. Aslında kendimi kandırıyordum, biliyorum. Gerçke gün gibi ortadaydı ama ben görmek istemiyordum. Kadın ayrıntıları anlattı Hemen, senin işyerinde çalışan bir ortak arkadaşımızı aradım. Biliyorsun, evlenmeden önce ben de o şirkette çalışıyordum. Kızı tarif ettim arkadaşıma, ismini söyleyiverdi hemen. Ben işten ayrıldıktan sonra alınmıştı demek ki , çünkü tanımıyordum. Sonra gördüklerimi anlattım arkadaşıma. Çok üzüldü, benimle birlikte ağladı. ' Hiçbir şeyi fark ettirme' dedim. 'Ama kızın ağzını yokla...' Evet, çok geçmeden öğrendi herşeyi... Senin ağzın sıkıydı, açık vermiyordun ama bu ihanetin bir de öteki tarafı vardı... Kız söylemişti arkadaşıma birlikte olduğunuzu. Nerede buluştuğunuzu, hatta nasıl seviştiğinizi...
Şu anda bile bunları yazarken miğdem bulanıyor biliyor musun? Artık bir karar almanın zamanı gelmişti. Seni terk edebilirdim ama bu ihanetinin bedelini ödememiş olurdun. Hatta belki de gitmem mutlu ederdi seni. Hayır, ben de seni aldatacaktım. Bir başka erkeğe dokunamazdım biliyorum. Bir başka erkeği sokamazdım hayatıma. Öyleyse... geriye tek çarem kalıyordu, seni ölümle aldatmak... Beni deli gibi sevmeni sağlayarak... Bensiz yaşayamayacağını anladığım zaman gidecektim bu dünyadan. Biz evlenirken birbirimize bir söz vermiştik hatırlıyor musun? kimse ölmeyecekti, ölen sözünü yerine getirmemiş, yalan söylemiş ve diğerini aldatmış sayılacaktı. Bana başka çare bırakmamıştınsevgilim. ihanetimin adı 'ölüm' olacaktı..." Kutudan çıkan yazı Adam hıçkırarak ağlıyordu. Karısına bunları yaptığı için kendinden nefret ediyordu. Bir sayfa daha çevirdi... " Şimdi sıra seni yeniden bana aşık etmeye gelmişti. Başardım bunu... Yıllarca bunun için yaşadım. Dünyanın en tutkulu kadını oldum. Her şeyi mükemmel yapmaya çalıştım. Seni hayran bıraktım kendime. Bağlandın, bensiz yapamaz hale geldin. İçimdeki büyük acıyla yaptım bütün bunları. Çok kez vazgeçmek, gitmek istedim ama intikam hırsı durdurdu beni. Seni hem seviyordum hem de nefret ediyordum. Bu iki duyguyu en uçlarda yaşıyordum. Sense rahattın. Biliyordun ki seni çok seven bir karın vardı. Her şeyi yapıyordu senin için. Tam 4.5 yılaşkım,tam 4.5 yıl... Bugünü bekleyerek yaşadım ben. Son evlilik yıldönümümüzü hatırlıyorsun değil mi? Bana aldığın hediyenin kutusunun içinden çıkan kağıtta şunlar yazılıydı; "Her şeyin bir anlamı var hayatta ama seninle her şey daha anlamlı. Hayatın kendisi mesela...
Sen olmasan ben bu kadar bağlı olur muyum hayata? Bu kadar keyif alır mıyım yaşamaktan? Sen olmasan gülebilir miyim ağız dolusu? Umutla bakabilir miyim yarınlara? Zaman geçmesin diye seninle birkaç saniye daha fazla birlikte olayım diye dualar eder miyim? Bak, mevsim değişiyor, bahar yüzünü gösteriyor. Bütün o tomurcukların, yemyeşil yaprakalrıngözüme bu kadar güzel görünmesinin sebebi de sensin. Mutluluğun tanımını sorsalar bana senin adını veririm örneğin. Sen olmadan yaşadığım her şey eksik. Bu yüzden sensiz bir mutluluk da söz konusu olamaz benim için. Ya aşk? Bitmez tükenmez heyecanımın kaynağı, yüreğimin sahibi sensin. Aşkı seninle anıyorum sadece. Sen aşksın, aşk da sen... Bir sevda sonsuza ulaşacaksa eğer, bu ancak seninle mümkün. Ne kadar seversem seveyim yetmeyeceğini düşünüyorum. Seni her gün biraz daha, biraz daha fazla seviyorum..." Artık zamanı gelmişti Sen ki bir kaç kelimeyi bile bir araya getirip yazamazdın. Sana bunları yazdırabildiğime göre artık zamanı gelmiştiihanetimin. Ölümü koynuma alıp uzaklaşmamın... Seni böyle tek başına, ihanet acısıyla bırakmamın... Sevgilim çok acımasız olduğumu düşünüyorsun değil mi?... Sen de bana acımadın. Bir kaçamak uğruna, beni, umutlarımı, hayallerimi, inandığım tüm değerleri yıktın. Yine de severek ayrılıyorum senden bunu bil. Hoşça kal..." Adam defteri elinden düşürdü. Anlamsızca karşı duvara bakıyordu. Felç olmuş gibiydi, yerinden kalkamıyordu. Sonra gücünü topladı, ayağa kalktı ve salona doğru yürüdü. Tekrar bir içki doldurdu ve gidip koltuğa oturdu. Bir enkaz halindeydi.
Bir daha uyanmamayı dileyerek gözlerini kapadı...
Not: Bu yaşanmış gerçek bir yaşam hikayesinden alıntıdır. Aldatmayı mı düşünüyorsun??? O halde bir daha düşün...