Her Güne Bir Şiir

O zaman ilk şiir benden gelsin. Şu an gelsin diye beklediğim maaş gününe ithafen Orhan Veli’den

Zilli Şiir

Biz memurlar,
Saat dokuzda, saat on ikide, saat beşte,
Biz bizeyizdir caddelerde.
Böyle yazmış yazımızı Ulu Tanrı;
Ya paydos zilini bekleriz,
Ya aybaşını.
 
Bir an önce gelsin o zaman maaş günü
 
O zaman bugünlerde kendime en yakın hissettiğim şiir gelsin benden de

Biraz Yorgunum
Biraz yorgunum, kavgaları birikiyor insanın!
Her uzvundan ayrı ayrı taşıyor acısı zamanla!
Yaşımdan yorgun, yaşımdan telaşlıyım bugünlerde!
Kaç yaşındayım sahi saymadım, bilmiyorum!
Belki kırklarımdayım belki otuzlarımda!
Belki de doksan sene yuvarlandım bu dünyanın sırtında!
Hiç bilmiyorum! Hayat taviz vermediği hızı ve kavgasıyla akıp gidiyor!
Baharın rahiyasından akıp coşan çiçeklerle hatırlıyorum lise yıllarımızı!
Kimimize kış, kimimize bahar olup canıyla değen babalarımızı!
Bu memlekette insanlar belki de en çok baba sancısıyla inliyor, en çok baba deyince aklımıza gelir çocukluğumuz!
Mazinin araladığı perdeden sızıyor eski günler!
Onlarla kavgalı onlarla sevdalı olduğumuz!
En çok baba yokluğunun hüsranıyla kızıyormuş zaman ayrılığın yarasını!
İnsan baba olunca anlıyormuş babasını!

Adil Erdem Bayazıt
 
TAHİR İLE ZÜHRE MESELESİ
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte,
yani yürekte.

Mesela bir barikatta dövüşerek
mesela kuzey kutbunu keşfe giderken
mesela denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.


Nazım Hikmet Ran
 
Bir şiir de benden olsun, en ama en ama en sevdiğim şiirdir kendisi.. hikayesi çok dokunaklı şairi nezdimde çok kıymetli. Nur içinde yatsın Hüseyin Nihal Atsız...

Geri Gelen Mektup

Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.

Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;

Herşey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse…

Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki birer parçasıdır sende İlahın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!

Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden…

Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
Vaslınla da dinmez yine bağrıdaki ağrı.
Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!
Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.

Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler!
Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma ‘Kaabil’
İmkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil
Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

Mehtaplı yüzün Tanrı’yı kıskandırıyordur.
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.

Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik…
 
Ben bu şiire bayılıyorum
 
Çok güzel bir topik olmuş

Ben de bir şiir ekleyeyim


Seni öylesine düşündüm ki
Öylesine,yaşama'dan önce
Senden başka birşey yok sanki
Ama nasıl da varsın derim sana
Düşüncelerimce

Seni öylesine buldum ki
Öylesine,kendimden fazla
Yalnız sensin gölgesiz
Ayrılmamacasına,yanımda...
Akların arasında karan,
Karaların ortasında akınla

Öylesine istedim ki seni
Senden önce...
Öylesine,herşeyin içinde,
Öylesine dışında
Gün,gece

Seni öylesine yaşadım ki,
İnan...
Artık nereye baktığım belli değil,
Ne yaptığım belli değil,
Vardığım sonrasızlıktan.

~ ÖZDEMİR ASAF
 
Özdemir Asaf'ın duruluğu, kelimelerle oynayışı, zeka dolu şiiri
 
Üçüncü Şahsın Şiiri

Gözlerin gözlerime değince felaketim olurdu ağlardım
Beni sevmiyordun bilirdim
Bir sevdiğin vardı duyardım
Çöp gibi bir oğlan ipince
Hayırsızın biriydi fikrimce
Ne vakit karşımda görsem öldüreceğimden korkardım
Felaketim olurdu, ağlardım
Ne vakit Maçka'dan geçsem limanda hep gemiler olurdu
Ağaçlar kuş gibi gülerdi
Bir rüzgar aklımı alırdı
Sessizce bir cigara yakardın
Parmaklarımın ucunu yakardın
Kirpiklerini eğerdin, bakardın
Üşürdün içim ürperirdi
Felaketim olurdu ağlardım
Akşamlar bir roman gibi biterdi
Jezabel kan içinde yatardı
Limandan bir gemi giderdi
Sen kalkıp ona giderdin
Benzin mum gibi giderdin
Sabaha kadar kalırdın
Hayırsızın biriydi fikrimce
Güldü mü cenazeye benzerdi
Hele seni kollarına aldı mı
Felaketim olurdu, ağlardım..

Attilâ İlhan...
 
O zaman yarın da Aysel Git Başımdan'ı paylaşalım
 
Şiir: Dilaver CEBECİ
SİTARE
“Çeşmek Be-zen Sitare
Ezmen Mekon Kenâre”
...

Nerden çıktın karşıma böyle Sitâre..
Efsaneler dökülüyor gülüşlerinde,
kirpiklerin yüreğime batıyor.
Telaşlı bir kalabalığın ortasında
ayaküstü konuşuyoruz.
Nedim’in Nigehban Nergisleri gibi
üstümüzde bütün nazarlar.
Çok utanıyorum Sitâre…
...

-Dün oturup hesap ettim.
Sen doğduğun zaman
ben askeri bir mektepte talebeymişim.
Sen bilmezsin Sitâre!
Burada gündüzler
çekip durduğumuz mercan bir tespih.
Geceler, içinde uyuduğumuz
birer siyah buluttu.
Her akşam dokuzda yat borusu çalardı;
yat borusu baştan aşağı hüzün çalardı.
Bir derin uykuya atardım kendimi
siyah benli bir kız düşlerime kaçardı.
Bende onu alır anamın
düşlerine kaçardım.
Bu azgın kalabalıkta
seni tam duyamıyorum!
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor?
Yoksa dudakların mı? Anlayamıyorum!
...
-Seninle konuşurken Sitâre

aklıma yıldızlar dökülüyor.
Bir çaresiz Zühre oluyorsun
Babil caddelerinde.
Ateş gözlü kâhinler koşuyorlar arkandan.
Binlerce meşalenin ışığı

kımıldıyor saçlarında.
Gökyüzü salkım salkım..
Zigguratlar tıklım tıklım..
Dönüp dolaşıp dudaklarına
takılıyor aklım.
Ahh benim bu akıldan sıyrılmış aklım!
Kimi gün boşlukta konacak yer bulamayan
Kimi gün inatçı yosunlar gibi
kepez diplerine yapışan aklım!
...
Gözlerine baktığım zaman Sitâre
bütün çöllere ay doğuyor..
Yoldaş ediyorum kendime
İmrül Kays'ı, Antere'yi, A'şa'yı..
En kuytu vâhaları dolaşıyorum..
Hangi vahaya gitsem
çadırlar sökülmüş Sitâre!
Çadırla su arasında bir cılga var,
o cılgada narin ayak izlerin var,
durgun suya düşüp kalmış gözlerin var!
Bu azgın kalabalıkta
seni tam duyamıyorum..
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor?
Yoksa dudakların mı? Anlayamıyorum!
...

Bazen sapsarı bir benizle geliyorsun,

Yorgun çizgileri alnında uykusuzluğun.
Biliyorum içinde bir sızı var!
Bıçak ağzı gibi bir sızı var!
Bu sızıdır işte seni verimsiz kılan,
Züheyr'in Suad'ı gibi keremsiz kılan…

Kuzeyden güneye,
güneyden kuzeye…
Heyy! Gidip geliyorum bu çöllerde.
Kureyş'in heybetli ve inatçı develeri,
hiç aldırmadan benim esmer sevdama
geviş getiriyorlar ufka bakarak..
ben kaçıp Yesrib'e sığınıyorum.

Yesrib bahane, bir kitaba sığınıyorum!
Dağda, ovada, badiyede
okuduğum hep elif,
Elif diyorum Sitâre!
Sineme elif çekiyorum;
“Ah minel aşk-ı ve haletihi..”
Çok eski bir gerçektir bu biliyorum.
Bu azgın kalabalıkta
seni tam duyamıyorum…
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor?
Yoksa dudakların mı?
Anlayamıyorum…
...

Sinsi bir yağmur altında beraber
yürüyoruz ve ikimizde ıslanıyoruz..
Ben ne yağmurlar gördüm Sitâre!
Ben kaç kez iliklerime kadar ıslandım..
Bilmiyorum sen kaç yaşındaydın?
Ben göğü hep bir kurşun gibi ağır
o şehirde; sırılsıklam gezerdim..
Bölük bölük insanlar
boşanırdı tapınaklardan,
tapınaklar insanları safra gibi atardı..
Sonra hepsi bir yere
toplanıp bana bakarlardı..
Bir gün bu şehrin kirli yağmurları
alıp götürdü beni..
Gidip bir Uygur çadırında göğü dinledim.
Kara bulutlar kükrerken
bir Kaşkar sabahında
oturup Aprunçur Tigin
ile seni konuştuk..
Bakışlarımı sunuyorum,
tereddütsüz alıyorsun.
Gizli bir tebessümle çağırıyorum,
geliyorsun.
...

Kaşı karam, gözü karam, saçı karam…

Umay gibi yumuşak huylum.
Nerden çıktın karşıma böyle?
Sesin ılık bir bahar güneşi gibi
ığıl ığıl akıyor içime.
Asya'nın bozkırlarında
ordular düşüyor peşime!
Yığılıp kalmışım
bu Anadolu toprağına Sitâre…
Adam akıllı yorulmuşum.
Ellerin böyle olmamalıydı;
ellerine acıyorum!
Ve kim bilir kaç zamandan beridir
kalbimi öğütlüyorum.
Durup durup ıssız yerlerde
“güçlü ol ey kalbim, güçlü ol

daha çok işimiz var” diyorum.
Bu azgın kalabalıkta
seni tam duyamıyorum…
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor?
Yoksa dudakların mı?
Anlayamıyorum…
..
 
O zaman ben de 7 Güzel Adamı izlemenizi tavsiye edeyim
 

Çok sevdiğim imzamda bulunan şiiri paylaşayım

İşte Ben Buyum​

Düşlediğim kadar insanım, insan olduğum kadar hatalı, hatalı olduğum kadar gerçeğin peşinde...
işte ben buyum.
Kelimeler bazı şeyleri anlatır.
Ama her şeyi yaşatmaz.
Bazen ben bile yabancı olurken kendime, sana nasıl anlatırım ki beni?
Neşeliyim diyeceğim, belki suratsızlığıma denk geleceksin...
Espriliyim diyeceğim, belki ağlamalarıma denk düşeceksin...
Özgürüm diyeceğim, belki tutsaklımlarımda yakalayacaksın beni...
Kendimi anlatıp da bir kalıba sığdırmak istemem düşüncelerimdeki beni.
Bazıları için herhangi biri..
Bazıları için vazgeçilmez biri..
Düşlediğim kadar insanım, insan olduğum kadar hatalı, hatalı olduğum kadar gerçeğin peşinde.
İŞTE BEN BUYUM.....
 
İlk kez gördüm. Ne güzel şiirmiş
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…