Güzel Türkçe Fanatikleri Kulübü



hım anladım cnm...

Bu arada bilgiler için sağ ol yerimseniben (buna alışmak zor olacak )

Ben de yenilerini eklemek istedim;kırmızılar yanlış olanlar...

farkettim fark ettim

herşey her şey

herzaman her zaman

ard arda art arda
 


bence tam tersi, kırmızılar doğru diğerleri yanlış..
 

doğru söylüyorsun, pespembe! a.s ben de doğrusunu öğrendiğim bazı yazım kurallarını uygulamakta zorlanıyorum. bu yüzden o kelimeleri sık sık kullanmaya çalışıyorum, elim alışsın diye yerimseniben

çok güzel örnekler yazmışsın. flirteuse arkadaşımız tdk sitesine bir göz atarsa; doğru ve yanlışların doğru belirtildiğini görecektir.

"şey" her zaman ayrı yazılır.verdiğin diğer 3 örnek de yine sıkça karşılaştığımız durumlar.

sanırım "etmek" beraber kullanıldığı kelimede ses değişimi yaptığında birleşik yazılıyor.

teşekkür etmek
affetmek...

gibi.
 

tdk'nın sitesine göz atacağım bununla ilgili olarak.. bizim türkçe öğretmenimiz bu tip bazıkelimelerin yazılışlarının zamanla değişiklik gösterebildiğini söylemişti.. hatta ne saçma şey, neden sabit olmuyor filan demiştik.. benim zamanımda (yerimseniben) "herşey" birleşik yazılırdı, yani bize öyle öğretmişlerdi..

"fark etmek" konusunda hemfikirim, birleşirken bir ses olayı olmazsa ayrı yazılıyor..
 
Son düzenleyen: Moderatör:
bence tam tersi, kırmızılar doğru diğerleri yanlış..


Yok cnm kırmızılar yanlış... İyice araştırdım öyle yazdım ,emin olduktan sonra...
Anlamını kaybetmediği sürece ayrı yazılıyor ve - yorgun savaşçı -nın dediği gibi "etmek" ise ses değişimi olduğunda birleşik yazılıyor...

Çok fazla yanlış yazıyoruz çünkü artık kuralları uygulamaz olduk malesef ! Msn 'de sevdiklerimizle konuşurken hiç dikkat etmiyoruz ki nasıl yazdığımıza...Çünkü önemli olan hızlı yazmak oldu bilgisayar aleminde , doğru-yanlış fark etmiyor ki... (az daha kafamçokkarıştıbunu birleşik yazacaktım:)

Hatta - yorgun savaşçı - arkadaşım msn 'de şimdi bırak "sağol" u " sağ ol " yazmayı , " saol " diye bir kelime üretmişler öyle yazıyorlar...
İş böyle olunca da doğru yazmayı unuttuk ...

Bazen diyorum kendi kendime; "Biz Türkçe 'yi Türkler olarak doğru yazamazsak kim yazar ki? ":1no2:

Neyse ben birkaç örnek daha vereyim:

bilare bilahare

hiç bir hiçbir

deymezsin değmezsin

Not : Sitede "deymezsin "rumuzlu bir arkadaşımız da var hatta ...
:uhm:
 

kaydirigubbakcemile5 evet, zamanla yazım kurallarında değişiklik oluyor. almanya'da da bundan 8-10 sene önce yeni yazım kuralları diye büyük bir değişiklik olmuştu. almanlar da onlara alışamadı kaydirigubbakcemile3

bazı şeyler çok mantıklı, hemen uyum sağlayabiliyor insan aslında. mesela

her şey (bir yerde okumuştum; her anne, her eşya vb gibi her şey de ayrı yazılır diyordu.)

şimdi de kafama kısaltmaları taktım :uhm: en yakın zamanda araştırmalı cokacimcoook nokta kullanılıyor mu, kullanılmıyor mu?kafamçokkarıştı
 
TÜRKÇE’NıN SIRLARI


Şu fani dünya saâdetleri içinde hiçbir şey, aziz Türk çocuklarına Türk dilini öğretmek kadar güzel hizmet değildir.

Vatan çocuklarına bir milletin yarattığı ve yaşattı­ğı dili, bütün güzellikleri, incelikleri, yücelikleri ve güzel sesleriyle öğretmek...

Onları, böyle bir dilin sihirli ifadelerine yükselterek; her an, daha çok duyan, düşünen, anlayan ve yara­tan insanlar olarak yetiştirmek...

Dilin, böylesine tılsımlı vasıta olduğunu bilmek ve bütün bunları, bilerek, severek yapmak...

Burada cesaretle söyleyebilirim ki yeryüzünde nice insan, böyle büyük bir sanatın, böyle şerefli bir hizmetin vazifelisi olduğunu düşünmemiştir. Çünkü bilindiği ve zannedildiği gibi, bu güzel hizmet, yalnız dil ve edebi­yat hocalarının vazifesi değildir. Muallimler, hangi dersin hocası olurlarsa olsunlar, Türk çocuklarına her şeyden çok Türkçe’yi öğretecek, onlara, anadillerinin ses ve söz güzelliklerinden, ifade ve mana zenginliklerinden güfteler ve besteler vereceklerdir. Öğretmen değil de anne ve baba iseniz, abla ve ağabey iseniz, bu sizin daha sevgili vazifenizdir. Yavrularınıza, sözlerini halk dehasının yarattığı ve bestesi yine halk sanatından yükselen ninniler söylemekten başlayarak, öğreteceğiniz en güzel şey, Türkçe’dir.

Aradaki fark, bunu bilmekte ve bunu Türkçe’nin bü­tün incelik ve güzelliklerini benimseyerek, zevkle ve ül­kü ile yapmaktadır.

Çünkü diller, milletlerin en aziz, en tılsımlı, en kıymetli servetleridir. Çünkü dillerin bir ses güzelliği ile dalgalanıp bir duyurma, anlatma ve inandırma gücün ulaşmaları, kısa zamanda olmamıştır.

Çünkü yeryüzünde diller kadar millet fertlerini bir­birlerine bağlayan, onlara birbirlerini sevip anlamakta, hele sevgilerini dile getirmekte aziz yardımcı olan başka kuvvet mevcut değildir.

Bir tarih boyunca ordu ordu insanları, savaş meydanlarından geçirerek, zafere, gazi veya şehit olmaya koşturan cihangirler, büyük başarılarını, birçok da, sa­vaşçılara duyurabildikleri hitabet dilinin büyüleyici güzelliğiyle kazandılar.

Bizim tarihimizde: Bu denizler, bu ırmaklar bize yetmez! Daha deniz, daha ırmak istiyoruz! Yurdumuzu öylesine büyültelim ki gök kubbesi ona çadır, güneş de bayrak olsun! diyen Oğuz Han; yine böyle bir hitabeyle, kendisine isyan etmiş bir orduya Çaldıran gibi zafer kazandıran Yavuz Sultan Selim ve daha nice cihangirler, tarihi zaferlerini, birçok da, kütlelere söz söyleyişlerindeki inandırıcı lisana borçludurlar.

Mermere can veren heykeltıraş gibi, kelimelere ses ve hayat veren söz sanatkarının da bu başarısı, söze musikinin duyurucu kudretini katabildiği ölçüde derin ve ölümsüzdür. Bu bakımdan, büyük ses şairi Baki’nin:



Avâzeyi bu âleme Davud gibi sal

Baki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş



mısralarında, yalnız şiir anlayışı bakımından değil, dil anlayışı bakımından da varılmış derin hakikat vardır.

Çünkü, tekrar edelim ki:

Dillerin bir musiki kudreti kazanması, kelimelerin birer nağme güzelliği alması, kısa zamanda olmamıştır.

Denilebilir ki dil ve edebiyat sanatı, bu güzel neticeye varmak için, sanat ve edebiyat tarihinin daha ilk anla­rından başlayarak; sözü sesle birleştirmeğe çalışmıştır.

Bunun en açık delili, sözün en güzel sesli ifadesi olan şiir sanatının, başlangıçta musiki sanatından ayrı olmayışıdır: Bilindiği gibi, ilk şiirler, asırlarca, hatta çağlarca, musiki aletlerinden çıkan seslerle birlikte söylenmiştir.

Bir misal olarak, eski Yunanlılar, söze bir duyuruculuk vermek için, şiiri, lyre isimli sazla söylüyorlardı.

Eski ıranlı’lar, bunun için, rûd, çenk, rebâb gibi sazlar kullanıyorlardı. ıbrani şiiri, Davud Peygamber’in de kullandığı mizmâr isimli bir sazla söyleniyordu. Davud’un ilahilerine Mezâmir denilmesi, bu dini şiirlerin miz­mar’la birlikte söylenmesindendi.

Eski Türkler, şiiri, kopuzla söylüyorlardı. Saz, eski Türk şiirinin, ayrılık kabul etmez arkadaşıydı. Türkler, onsuz şiir söylemez; yalnız söz sanatında değil, yapacak­ları hareketlerin de pek çoğunda onun yardımını arar­lardı.

Bütün bunlar, dillerin daha ilk devirlerinde söz’ e musiki katmak ihtiyacındandır. Dillerde kelimeler, uzun asırlar içinde, işte bu musikili çalışmalar sonunda nağmeleşmiştir.

Düşünmelidir ki, söz’ün ses’e bu ölçüde ihtiyacı olduğunu, daha ilk insanlar, bizim kendilerine iptidai dedi­ğimiz insanlar anlamıştır.

Asırların, bazen çağların emeğiyle, böylesine güzel ses ve güzel mana kazanmış kelimelerin, neden, şu veya bu hoyratlıklar içinde ziyan edilmemesi lâzım geldiğinin (anlayanlar için) en büyük delili budur.

Nihat Sami BANARLI
 
Son düzenleyen: Moderatör:
TÜRKÇE KATINDA YAŞAMAK

Seslenir seni bana “sonsuz”
Der ki çoğal,
Der ki uzun mutluluğuna
Usun iyiliğin doğruluğun,
Bir bilinmeyenden bir bilinene dek
Türkçe, varolduğumuz.

Türkçe, nice desem seni,
Onca güzelim.
Görünmek derinleşmek,
Dolmak;
Seni düşünürük düşünürüm, yarı karanlıklarda, dal,
Anlarım onca.

Bir bölü beş, bir bölü dokuz,
Bir bölü bin üç!
Ayrılık anlamların öylesine azar azar dağılır,
Ta doğudaki balık,
Duyar kokusunu
Ta batıtaki yoncanın.

Seslenir seni bana yakın uzak,
Yeryüzü mavisinden gökyüzü yeşiline,
Tutsak uluslar var ya geceler boyu
Onlar için
Yitik özgürlükler için,
Türkçe, haykırmak

O süre yaradılış dar iken
Düz iken, yassı iken,
Daha’lar
Daha’lar
Daha’lar daha’lara karışmış,
Sınırlığın getirmiş yarınları.

Konuşamaz iken, o yusyuvarlakta,
Diyemez iken,
Artısı eksisi almış götürmüş
Toprağın bitkilerden arta kalan sağlığını
Sıcak uzun,
Bir kişiler geleceğine.

Seslenir seni bana bir duru su
ıçinde masallar kazımış ilk yazıları ilk anıtlara,
yankılanır
Alandan alana, uçsuz bucaksız,
Evrenden akınlarının uğultusu.

Ama bağışla beni unutmuş;um,
Yıldızı güneşini ayını, utanmadan.
Öyle köksüz günlerim gelmiş bozkır çadırlarından
çırılçıplak,

Unutmuşum ana demesini bile,
Öykünmüştüm türküsünü ellerin,
Ağzıma bir kara düşmüş bağışla beni.

ışte and içiyorum,
Bütün ölüler adına
Bütün gençler, bütün doğacak çocuklar adına,
Varacağım deyişine gündüz gündüz,
Varacağım tanrıya dek,
Soluğumda soluğun

Seslenir seni bana “Ova”m, “Dağ’ım,
Nere gitsem bulur beni arınmış.
Bir çağ ki akar ötelere,
Bir ak ... ki yüce atalar, bir al ... ki ulu oğullar,
Türkçem, benim ses bayrağım

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
 
Vatandaş “Türk Osman” Osman Bey, sabah saat 7.00′de Casio masa saatinin alarmıyla gözlerini açtı.

Puffy yorganını kaldırdı.

Hugo Boss pijamalarını çıkarıp Adidas terliklerini giydi.
WC’ ye uğradıktan sonra banyoya geçti.

Clear şampuan ve Protex sabunuyla duşunu aldı.
Colgate ile dişlerini fırçaladı.

Rowenta ile saçlarını kuruttu.

Bill’s gömleğini ve Pierre Cardin takimini giydi.

Lipton çayını içti.

Sony televizyonda medya özetlerini ve flash haberleri izledi.

Citizen kol saatine baktı.

Aile fertlerine ‘çav’ deyip Hyundai otomobiline bindi.

Blaupunkt radyosunu açarak, rock müziği buldu.

Ağzına bir Polo seker attı.

Şehrin göbeğindeki Mega Center’daki ofisine varınca, Casper bilgisayarını çalıştırdı. Microsoft

Excel’e girdi. Ofis boy’dan Neskafe’sini istedi.

Saat 10.00′a doğru açlığını yatıştırmak için Grissini yedi.

Öğlen Wimpy’s Fast Food kafeteryaya gitti. Ayaküstü, Coca Cola ve hamburgeri mideye indirdi.

Camel sigarasını yakıp Star gazetesini karıştırdı.

Aksam-üzeri is çıkısı Image Bar’a uğrayıp JB’ sini yudumladı, sonra kösedeki Shopping Center’a uğradı.

Esinin sipariş ettiği Persil Supra deterjan, Ace çamaşır suyu, Palmolive şampuan, Gala tuvalet kâğıdı, Sprite gazoz ve Johnson kolonyayı alarak kasaya yanaştı.

Bonus kartıyla faturayı ödedi.

Hafta sonu esi Münevver’le Galleria’ya giden Osman Bey, Showroom’lar dolaşıp Kinetik ayakkabı, Lee Cooper blue jean satin aldi.

Aksam evde bir gazetenin verdiği TV Guide’a göz atan Osman Bey, kanallar arasında zapping yaparak, First Class, Top Secret, Paparazzi gibi programlar izledi.

Ayni anda Outdoor dergisini karıştırdı.

Saat 22.00′ye doğru Show’da Türk dili üzerine panel başladı.

Uykusu gelen Osman Bey, televizyonu kapatıp yatak odasına geçerken, kendini mutlu hissetti.
“Ne mutlu Türk’üm diyene!” diye gerindi ve uyudu.

Hala da uyuyor!.
 
Ben buraya uğramayalı ne çok zaman olmuş. Aslında dört aydan fazladır kimse uğramamış. Neyse, tatilin bitmesini bekleyelim ve sonbaharda görüşelim inşallah...
 
Güzel Türkçe konusunda duyarlılık gösterip kulüp açtığınız için sizi ve tüm katılan arkadaşları tebrik ediyorum.a.s.
Ben bu kulübü daha önceden görmüştüm ancak yazarak katılım yapmadım.
Burada paylaşım genelde zaten Türkçeyi iyi kullanmaya çalışanlar arasında.
Maalesef bu kulüp de aylar önce bırakılmış durumda.
Bu konunun çok önemli olduğunu, ayrıca bir başlıkla üzerinde durulması gerektiğini öneriler kısmında vurguladım.
Bir de kültür sanat başlığında yazım kılavuzu var. O bölümün de okunma oranı az. Fanatiklerin yeri değişmez ama en azından yazıların anlaşılır biçimde olması için bir şeyler yapılması gerekir diye düşünmüştüm.
 
Arkadaşlar bir sorum olacak: "buyurun" mu, "buyrun" mu doğrusu?

Ben hep "buyurun" olduğunu düşünüyorum, ama "buyrun"u savunan arkadaşlarım da var, tdk'da da cevap bulamadığım için bu tartışmayı bitiremiyoruz. :bbo: Bazı arkadaşlarım da ikisinin de doğru olduğunu düşünüyor ama bana pek yakın gelmiyor bu düşünce de :kedi:

Not: Tekrar eski sayfalara bakınca, 2 sayfa önce de aynı soruyu sormuş olduğumu gördüm. Belki gözden kaçmıştır, değil mi? yerimseniben
 
Son düzenleme:

Doğrusu "buyrun" olmalı. Çünkü ses düşmesi olmuş. Bu konuda TDK'dan yaptığım alıntıyı okuyabilirsiniz. Ayrıca eski sayfalarda da yazılmıştı.

Ünlü Düşmesi

İkinci hecesinde dar ünlü bulunan iki heceli kelimeler ünlüyle başlayan bir ek aldıklarında ikinci hecelerindeki dar ünlüler genellikle düşer:

ağız / ağzı, alın / alnı, bağır / bağra, bağrım, beniz / benzi, beyin / beynimiz, boyun / boynu, böğür / böğrüm, burun / burnu, geniz / genzi, göğüs / göğsün, gönül / gönlünüz, karın / karnı, oğul / oğlu; çevir- / çevril-, devir- / devril-.




 

Bariz bir ünlü düşmesi var. Bence de buyrun olmalı.
 

Sevgili Anuşka,

evet ünlü düşmesiyle ilgili bu not var ama "genellikle" dendiği için emin olamıyorum.

Mesela,
çevirin diyoruz, çevrin demiyoruz.
buyurun böyle düşününce doğru oluyor ama bir yandan da ikisinin de kullanıldığını çok görüyorum mafoldumben off, bakmayın bana arkadaşlar saat kaç olmuş, benim kafam hala almıyor, ne olurdu bir de bu kelimeyi yazsalardı :gitme:

Aslında 2. hecedeki dar ünlü olarak değil de, acaba 2 hecesi de dar ünlü olduğunda mı ses düşmesi garanti oluyor diye de düşünmeden edemiyorum??? :uhm:

çevirin kaydirigubbakcemile2
delirin :bbo:
oturun ...

bunlarda da 2. hece dar ünlü ama düşme olmuyor:bbo: :bbo: :bbo:
 
Aslında haklı olabilirsin. Ben böyle çelişkiye düştüğüm zaman gelenekçi tarafım ağır basıyor ve hangisi kullanılıyorsa onu tercih ediyorum.
Günlük yaşantımızda "buyurun" demiyoruz, "buyrun" diyoruz. O zaman ben de öyle kullanırım.
Genellikle ibaresinin nedeni de sanırım "oturun" gibi bazı sözcükleri kuralın dışında bırakmak...
Türkçe bir okyanus... ıçinde her şeyi barındıran muhteşem bir dil... Biz bile anadilimiz olmasına karşın tam çözemiyoruz.
Sen de takma, uykunu bölme. Sevgiyle kal...
 

Başka söze gerek yok vereliniortak opuyorumnanaktan
 
Dün akşam yeni açılan bir kaç başlığı düzeltirken oğlum geldi yanıma ve ne yaptığımı sordu. "Başlık düzeltiyorum." dedim. "Sana ne milletin başlığından?" deyince, bunun benim bölümüm olduğunu ve sorumluluk gereği yaptığımı söyledim. Aynen şöyle bir cevap verdi bana:
"Üye olduğum tüm forumlarda -ki genellikle gençlerin takıldığı müzik forumları bunlar- Türkçeyi düzgün kullanmayan üyeler uyarılır, dinlemezlerse de şutlanır. Sizin niye uğraştığınızı anlamadım doğrusu. Bu dili Türkler doğru kullanmayacak da Amerikalılar mı kullanacak?"
Ben gık bile diyemedim, yorum sizin.
 
Son düzenleme:



Gençlerin bir bölümü böyleyken bir kısmı da ''q,w,x'' gibi dilimizle alakası olmayan harfleri alfabemize sokmaya çalışıyor.
Bu konuda duyarlı olup böyle anlamlı bi konuyu açtığın için çok teşekkürler Anuşka.
 
güzel ve benim için hassas bir konu.
büyük harf ve imla kurallarına maalesef hızlı yazmak adına burada uymuyorum ama en azından sözcükleri doğru kullanmaya özen gösteriyorum.

"buyurun" "buyrun" ayrımına gelince
tdk sözlüğünde doğrudan sözcüğü bulamasanız da köküyle aradığınızda karşınıza doğrusu çıkar.

doğrusu "buyurun" şeklinde olacak.
hece düşmesi yok yani
zaten emir, buyruk anlamında "buyuru" sözcüğü de var.
sonuna sadece şahıs eki eklenmiş oluyor.

yalnız ben sizin yazılarınızı okuyunca doğrusu hangisi diye düşündüm sadece
yani aklımda soru oluşturacak şekilde "buyrun" kullanımını hiç duymadım daha doğrusu görmedim.
söyleyişte bazen harf yutabiliyoruz ama bence yaygın kullanılışı da zaten "buyurun" şeklinde.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…