- 16 Ağustos 2010
- 293.027
- 602.891
- 43
Günlük tutanlar, bilgiyi içinde saklayanlara göre daha sağlıklı bir beyine sahip olabilirler. Araştırmalar, kişisel sırları akılda tutmanın beyinde yol açtığı sinirsel çatışmalara dikkat çekiyor.
Günlük dendiği zaman, genelde karşılıksız kalmış sevdaları ve sosyal hayatta yaşadıkları krizleri kaydeden bunalımlı ergenlik çağındaki gençler gelir akıllara. Oysa bilim insanları daha farklı açıdan yaklaşıyor buna.
Psikologlar ve nörobilimcilere göre, kişisel bilgileri beynimizde saklı tuttuğumuzda iki beyin bölgesi arasında bir çatışma yaratıyor. Bu durum da, bilişsel işlevin azalmasına yol açıyor. Bilişsel işlev ise; aralarında dikkat, bellek, dili kullanma ve anlama, öğrenme, muhakeme, problem çözme ve karar verme gibi bir grup zihinsel süreç. Yani kişisel bilgilerinizi sürekli beyninizde saklı tutmanız, tüm bu işlevlere zarar verebilir.
Kişisel bilgileri bir kâğıda yazmak basit bir eylem gibi görünse de, aslında bilişsel işleve verilen zararı geriye çevirmeye yardımcı olabilir. Bu açıdan bakıldığında, günlük tutmanın iyileştirici etkileri bulunuyor.
Kişisel bilgileri akılda saklamak neden zararlı?
Kişisel bilgileri, sırları akılda tutmanın beyne nasıl zarar verdiğini açıklayan en kabul görmüş teorilerden birinin sahibi, nörobilimci David Eagleman. Baylor College of Medicine’da çalışan David Eagleman, The Secret Lives of the Brain (Beynin Gizli Hayatı), adlı kitabında “Sırlarla ilgili bilinen en temel şeylerden biri olan, sır tutmanın beyin için sağlıksız olduğu”nu yazıyor.
Eagleman’ın teorisine göre, beynimizde bir sırrı barındırmakla görevli iki beyin bölgesi bulunuyor. Bu yüzden de, bu bölgeler “sinirsel bir çatışma” içine giriyor. Bir bölge, bu bilgiyi paylaşarak içinizden atıp stresi azaltmayı isterken, öteki onu derinlere, bilinçaltınıza gömmek istiyor. Sonunda beyindeki bu çatışmayı iki bölgeden biri kazanıyor. Ancak bu kavgadan beyniniz yoruluyor, yani zarar görüyor. Bedenimizin en önemli organı olan beynimizi çatışmaya iterek ona neler çektiriyoruz?
Başka araştırmalar, kişisel bilgileri, sırları paylaşmamaya çalıştığımızda beynimizin ne çektiğini açıklamada yardımcı olabilir. University of California, Berkeley’de çalışan bir psikolog olan Clayton Critcher’a göre sır tutmak, rejim yaparken abur cubur yememeye çalışmamızla benzer şekilde, bir “öz denetim” süreci. Critcher, bu süreçlerin çok zahmetli olduğuna, dolayısıyla beynimizin bir seferde ancak bir tanesiyle başa çıkabildiğine inanıyor.
Critcher ve arkadaşları bir sırrı saklamak için harcanan enerjinin, başka görevleri gerçekleştirmek için mevcut olan bilişsel kapasiteyi nasıl düşürdüğünü incelediler. Bu çalışmayı da “Journal of Experimental Psychology”de (Deneysel Psikoloji Dergisi) yayımladılar.
Araştırmacılar bir egzersizin parçası olan simüle bir röportajda, cinsel yönelimlerini gizleyenlerin bunun akabinde fiziksel olarak (tutuş gücü üzerinden) daha zayıf olduklarını gözlemlediler. Ve bu kişilerin sinir bozucu bir sosyal etkileşim sırasında, yönelimlerini gizlemeleri için zorlanmayanlara nazaran daha zor sakin kalabildiklerini belirlediler.
Gizliliğin getirdiği zorluk, zihinsel ve fiziksel sağlığın semptomlarında azalma olarak kendini gösteriyor. Sır tutmak stres hormonu kortizolün seviyesini artırıyor. Araştırmalar sır saklayan ergenlerin, daha depresif ve anksiyetik olduğunu ortaya koyuyor ve bilgi saklayan insanların baş ağrısı, mide bulantısı ve sırt ağrısı çekmeye daha eğilimli olduğunu gösteriyor.
Critcher , yaptığı açıklamada “Söylemek üzere olduğunuz şeylere sürekli dikkat etmek, başka alanlara zarar veriyor ve diğer duygusal tepkileri kontrol etmeyi zorlaştırıyor. Bir sohbet sırasında birisine tepki verirken tersleme ihtimaliniz artıyor” dedi.
Beyninizde çatışmayı sona erdirecek panzehir
Sır tutmak beyninizde bir yüke sebep oluyor. Beyninizi bu yükten kurtarmanız için onu oradan atmanız gerekiyor.
Eagleman, beynimizdeki sinirsel çatışmayı çözmenin bir metodu olarak, sır paylaşmanın yararlarını ortaya koyan birçok araştırmaya işaret ediyor.
Eagleman kitabında, çözüm olarak sırrı paylaşmayı öneriyor: ”Tanımadığınız biri sayesinde bu sinirsel çatışma, maliyetsiz bir şekilde çözülebilir.” Ancak, çoğumuz tanımadığımız insanlara gidip en derin sırlarımızı paylaşmayı düşünmeyiz. Günlük tutan insanlar, işte tam da bu noktada, günlük tutmanın ne kadar önemli olabileceğinin farkında oluyorlar.
Austin’deki University of Texas’ta çalışan bir psikolog olan James Pennebaker’ın araştırması, yazarak dahi olsa, bir sırrı açıklamanın sinirsel bağlantısallığı artırarak “beynin tıkanıklıklarını açabileceğini” ileri sürüyor.
Pennebaker araştırmalarından birinde, beyin dalgalarını ölçen bir nörolojik görüntüleme aracı kullanarak, daha önceleri sakladığımız bir travmayı açıklamanın beynimizi nasıl etkilediğini gözlemledi. Kişisel bilgilerini paylaşan insanların beyinlerinin sol ve sağ yarımküreleri arasında daha fazla iletişimin olduğu belirlendi. Scientific American’ın haberine göre, fonksiyonel magnetik rezonans görüntüleme çalışmaları bir travmayı kağıda geçirmenin öncesinde ve sonrasında beynin farklı çalıştığını ortaya koydu.
Pennebaker’ın yürüttüğü bu bir seri çalışma, sırlarımız üzerine yazmanın çok çeşitli faydalarını gösteriyor. Yıllar içerisinde Pennebaker’ın çalışmalarında yer alan katılımcılarda stres seviyelerinde azalma, bağışıklık sistemi işlevlerinde artış, AIDS olanlarda T hücresi artışında düşüş ve stresle bağlantılı doktor ziyaretlerinde azalma gözlemlendi. Katarsis (Psikanalizde, bilinç dışına itilmiş duyguların yaşanıp, boşalım olanağına kavuşturularak hastanın patojen duygulardan ve nevrotik belirtilerden kurtarılması) bu egzersiz gündelik sırlar taşıyan insanlara faydalı oldu. Bir anlamda zihinlerini yükten kurtarıp özgürleştirdiler.
Günlük tutmak, bilişsel işlevlerimizi artırmanın yanında, kısa süreli belleğimizi iyileştirebilir, stresli durumlarla başa çıkma yetisine yardımcı olabilir ve işimizde yaptığımız hataları azaltabilir.
Bilim gösteriyor ki, hem beyinlerimiz hem de bedenlerimiz için sırlarımızın üstündeki gizliliği kaldırmalıyız. Günlük tutan insanlar, bunun yöntemini biliyor gibi görünüyorlar. Ve bunu bilmeyenler içinse, belki de bir Moleskine alma zamanı gelmiştir. (Molekkine, geçtiğimiz iki yüzyıldan beri Van Gogh, Picasso, Ernest Hemingway, Bruce Chatwin gibi birçok Avrupalı sanatçı ve düşünür tarafından kullanılan bir defterdir. Kelime anlamı 'köstebek derisi'dir. Bir nevi akıl defteri.)
Günlük tutarak beyninizdeki kargaşaya son verebileceğiniz gibi, bunun başka yararları da bulunuyor. İşte günlük tutmanın başka faydaları:
Günlük yazmak, insanın kendisiyle hesaplaşabileceği, gününü ne derece dolu geçirdiğine dair bir gün sonu çetelesini ortaya koyabileceği, eleştirel becerilerini geliştirecek sorguları bir bilim insanı tutumuyla sunabileceği ve dahası hayatının en önemli anılarını bir tarihi vesika haline getirebileceği bir fırsat.
Günlük yazmak, insanın eleştirel düşünce gücünü arttırır. Böylece kişi kendini ve başkalarını eleştirmeyi öğrenir. Yansız (objektif) tutumu güçlendirir. Çünkü günlük yazarı, bunu kendisinden başka kimsenin okumayacağını düşünerek, sadece kendi içindeki hesaplaşmaları “olduğu gibi” yansıtmaya çalışır.
Günlük yazmak, bilim insanlığına soyunmaktır. Çünkü kişi gün içerisindeki olayları, “yer, zaman, kişi ve olay” unsurları mantıklı ölçü içerisinde, neden-sonuç ilişkileriyle ortaya koymaya çalışırken, bilimsel yazı yazma tekniğini de öğrenir.
Günlük yazan kişiler, hayal gücünü artırır. Günlük tutarken, her zaman sadece gün içerisindeki olayları olduğu gibi anlatmakla kalmaz, bazen olayların kendi hayalindeki etkilerini de yazar. Yazdığı konuda hayallerini de günlüğüne yansıtır.
Günlük yazmak, kişiyi edebi bir karaktere büründürür. Günlükte kişi kendini üçüncü bir şahıs olarak değerlendirme çabasına girişir. Yani kendinden bağımsız duygu ve düşüncelerle, gün içerisinde kendi yaşamını gözden geçirir. Bu da günlük sahibini bir “masal kahramanı, edebi kişilik” haline getirmesini sağlar.
Günlük tutmak, yazılı anlatım becerisini geliştirir. Gün içerisindeki duygu ve düşüncelerini en doğru, güzel ve belki de süslü biçimde yazı diline dökmeye çabalar.
Günlük yazmak, aslında bireysel tarihinizi ve deneyimlerinizi yazmaktır. Gelecek yaşamınızda birer tarihi belge olma özelliği kazanacaktır. Unutulmamalıdır ki, edebiyat tarihçilerinin önemli bir bilgi kaynağı, büyük yazar ve devlet adamlarının günlükleridir.
Kaynak:Elma Elma
Günlük dendiği zaman, genelde karşılıksız kalmış sevdaları ve sosyal hayatta yaşadıkları krizleri kaydeden bunalımlı ergenlik çağındaki gençler gelir akıllara. Oysa bilim insanları daha farklı açıdan yaklaşıyor buna.
Psikologlar ve nörobilimcilere göre, kişisel bilgileri beynimizde saklı tuttuğumuzda iki beyin bölgesi arasında bir çatışma yaratıyor. Bu durum da, bilişsel işlevin azalmasına yol açıyor. Bilişsel işlev ise; aralarında dikkat, bellek, dili kullanma ve anlama, öğrenme, muhakeme, problem çözme ve karar verme gibi bir grup zihinsel süreç. Yani kişisel bilgilerinizi sürekli beyninizde saklı tutmanız, tüm bu işlevlere zarar verebilir.
Kişisel bilgileri bir kâğıda yazmak basit bir eylem gibi görünse de, aslında bilişsel işleve verilen zararı geriye çevirmeye yardımcı olabilir. Bu açıdan bakıldığında, günlük tutmanın iyileştirici etkileri bulunuyor.
Kişisel bilgileri akılda saklamak neden zararlı?
Kişisel bilgileri, sırları akılda tutmanın beyne nasıl zarar verdiğini açıklayan en kabul görmüş teorilerden birinin sahibi, nörobilimci David Eagleman. Baylor College of Medicine’da çalışan David Eagleman, The Secret Lives of the Brain (Beynin Gizli Hayatı), adlı kitabında “Sırlarla ilgili bilinen en temel şeylerden biri olan, sır tutmanın beyin için sağlıksız olduğu”nu yazıyor.
Eagleman’ın teorisine göre, beynimizde bir sırrı barındırmakla görevli iki beyin bölgesi bulunuyor. Bu yüzden de, bu bölgeler “sinirsel bir çatışma” içine giriyor. Bir bölge, bu bilgiyi paylaşarak içinizden atıp stresi azaltmayı isterken, öteki onu derinlere, bilinçaltınıza gömmek istiyor. Sonunda beyindeki bu çatışmayı iki bölgeden biri kazanıyor. Ancak bu kavgadan beyniniz yoruluyor, yani zarar görüyor. Bedenimizin en önemli organı olan beynimizi çatışmaya iterek ona neler çektiriyoruz?
Başka araştırmalar, kişisel bilgileri, sırları paylaşmamaya çalıştığımızda beynimizin ne çektiğini açıklamada yardımcı olabilir. University of California, Berkeley’de çalışan bir psikolog olan Clayton Critcher’a göre sır tutmak, rejim yaparken abur cubur yememeye çalışmamızla benzer şekilde, bir “öz denetim” süreci. Critcher, bu süreçlerin çok zahmetli olduğuna, dolayısıyla beynimizin bir seferde ancak bir tanesiyle başa çıkabildiğine inanıyor.
Critcher ve arkadaşları bir sırrı saklamak için harcanan enerjinin, başka görevleri gerçekleştirmek için mevcut olan bilişsel kapasiteyi nasıl düşürdüğünü incelediler. Bu çalışmayı da “Journal of Experimental Psychology”de (Deneysel Psikoloji Dergisi) yayımladılar.
Araştırmacılar bir egzersizin parçası olan simüle bir röportajda, cinsel yönelimlerini gizleyenlerin bunun akabinde fiziksel olarak (tutuş gücü üzerinden) daha zayıf olduklarını gözlemlediler. Ve bu kişilerin sinir bozucu bir sosyal etkileşim sırasında, yönelimlerini gizlemeleri için zorlanmayanlara nazaran daha zor sakin kalabildiklerini belirlediler.
Gizliliğin getirdiği zorluk, zihinsel ve fiziksel sağlığın semptomlarında azalma olarak kendini gösteriyor. Sır tutmak stres hormonu kortizolün seviyesini artırıyor. Araştırmalar sır saklayan ergenlerin, daha depresif ve anksiyetik olduğunu ortaya koyuyor ve bilgi saklayan insanların baş ağrısı, mide bulantısı ve sırt ağrısı çekmeye daha eğilimli olduğunu gösteriyor.
Critcher , yaptığı açıklamada “Söylemek üzere olduğunuz şeylere sürekli dikkat etmek, başka alanlara zarar veriyor ve diğer duygusal tepkileri kontrol etmeyi zorlaştırıyor. Bir sohbet sırasında birisine tepki verirken tersleme ihtimaliniz artıyor” dedi.
Beyninizde çatışmayı sona erdirecek panzehir
Sır tutmak beyninizde bir yüke sebep oluyor. Beyninizi bu yükten kurtarmanız için onu oradan atmanız gerekiyor.
Eagleman, beynimizdeki sinirsel çatışmayı çözmenin bir metodu olarak, sır paylaşmanın yararlarını ortaya koyan birçok araştırmaya işaret ediyor.
Eagleman kitabında, çözüm olarak sırrı paylaşmayı öneriyor: ”Tanımadığınız biri sayesinde bu sinirsel çatışma, maliyetsiz bir şekilde çözülebilir.” Ancak, çoğumuz tanımadığımız insanlara gidip en derin sırlarımızı paylaşmayı düşünmeyiz. Günlük tutan insanlar, işte tam da bu noktada, günlük tutmanın ne kadar önemli olabileceğinin farkında oluyorlar.
Austin’deki University of Texas’ta çalışan bir psikolog olan James Pennebaker’ın araştırması, yazarak dahi olsa, bir sırrı açıklamanın sinirsel bağlantısallığı artırarak “beynin tıkanıklıklarını açabileceğini” ileri sürüyor.
Pennebaker araştırmalarından birinde, beyin dalgalarını ölçen bir nörolojik görüntüleme aracı kullanarak, daha önceleri sakladığımız bir travmayı açıklamanın beynimizi nasıl etkilediğini gözlemledi. Kişisel bilgilerini paylaşan insanların beyinlerinin sol ve sağ yarımküreleri arasında daha fazla iletişimin olduğu belirlendi. Scientific American’ın haberine göre, fonksiyonel magnetik rezonans görüntüleme çalışmaları bir travmayı kağıda geçirmenin öncesinde ve sonrasında beynin farklı çalıştığını ortaya koydu.
Pennebaker’ın yürüttüğü bu bir seri çalışma, sırlarımız üzerine yazmanın çok çeşitli faydalarını gösteriyor. Yıllar içerisinde Pennebaker’ın çalışmalarında yer alan katılımcılarda stres seviyelerinde azalma, bağışıklık sistemi işlevlerinde artış, AIDS olanlarda T hücresi artışında düşüş ve stresle bağlantılı doktor ziyaretlerinde azalma gözlemlendi. Katarsis (Psikanalizde, bilinç dışına itilmiş duyguların yaşanıp, boşalım olanağına kavuşturularak hastanın patojen duygulardan ve nevrotik belirtilerden kurtarılması) bu egzersiz gündelik sırlar taşıyan insanlara faydalı oldu. Bir anlamda zihinlerini yükten kurtarıp özgürleştirdiler.
Günlük tutmak, bilişsel işlevlerimizi artırmanın yanında, kısa süreli belleğimizi iyileştirebilir, stresli durumlarla başa çıkma yetisine yardımcı olabilir ve işimizde yaptığımız hataları azaltabilir.
Bilim gösteriyor ki, hem beyinlerimiz hem de bedenlerimiz için sırlarımızın üstündeki gizliliği kaldırmalıyız. Günlük tutan insanlar, bunun yöntemini biliyor gibi görünüyorlar. Ve bunu bilmeyenler içinse, belki de bir Moleskine alma zamanı gelmiştir. (Molekkine, geçtiğimiz iki yüzyıldan beri Van Gogh, Picasso, Ernest Hemingway, Bruce Chatwin gibi birçok Avrupalı sanatçı ve düşünür tarafından kullanılan bir defterdir. Kelime anlamı 'köstebek derisi'dir. Bir nevi akıl defteri.)
Günlük tutarak beyninizdeki kargaşaya son verebileceğiniz gibi, bunun başka yararları da bulunuyor. İşte günlük tutmanın başka faydaları:
Günlük yazmak, insanın kendisiyle hesaplaşabileceği, gününü ne derece dolu geçirdiğine dair bir gün sonu çetelesini ortaya koyabileceği, eleştirel becerilerini geliştirecek sorguları bir bilim insanı tutumuyla sunabileceği ve dahası hayatının en önemli anılarını bir tarihi vesika haline getirebileceği bir fırsat.
Günlük yazmak, insanın eleştirel düşünce gücünü arttırır. Böylece kişi kendini ve başkalarını eleştirmeyi öğrenir. Yansız (objektif) tutumu güçlendirir. Çünkü günlük yazarı, bunu kendisinden başka kimsenin okumayacağını düşünerek, sadece kendi içindeki hesaplaşmaları “olduğu gibi” yansıtmaya çalışır.
Günlük yazmak, bilim insanlığına soyunmaktır. Çünkü kişi gün içerisindeki olayları, “yer, zaman, kişi ve olay” unsurları mantıklı ölçü içerisinde, neden-sonuç ilişkileriyle ortaya koymaya çalışırken, bilimsel yazı yazma tekniğini de öğrenir.
Günlük yazan kişiler, hayal gücünü artırır. Günlük tutarken, her zaman sadece gün içerisindeki olayları olduğu gibi anlatmakla kalmaz, bazen olayların kendi hayalindeki etkilerini de yazar. Yazdığı konuda hayallerini de günlüğüne yansıtır.
Günlük yazmak, kişiyi edebi bir karaktere büründürür. Günlükte kişi kendini üçüncü bir şahıs olarak değerlendirme çabasına girişir. Yani kendinden bağımsız duygu ve düşüncelerle, gün içerisinde kendi yaşamını gözden geçirir. Bu da günlük sahibini bir “masal kahramanı, edebi kişilik” haline getirmesini sağlar.
Günlük tutmak, yazılı anlatım becerisini geliştirir. Gün içerisindeki duygu ve düşüncelerini en doğru, güzel ve belki de süslü biçimde yazı diline dökmeye çabalar.
Günlük yazmak, aslında bireysel tarihinizi ve deneyimlerinizi yazmaktır. Gelecek yaşamınızda birer tarihi belge olma özelliği kazanacaktır. Unutulmamalıdır ki, edebiyat tarihçilerinin önemli bir bilgi kaynağı, büyük yazar ve devlet adamlarının günlükleridir.
Kaynak:Elma Elma