• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Gdo 'yu tanıyın ve sizlerde hayır deyin!....

doğrudur. tv de bile neler gördük. hemen yayınlanmasını yasakladılar işkence görüntülerinin... amerika nereye girse batırdı zaten, vietnam, afganistan, ırak...
bizim üreticimizde de iş yok maalesef. daha önce dediğim gibi dini imanı para bu tarz işler yapanların. tamam babasının hayrına ekmiyor o tarlayı ama insanda biraz vicdan olmaz mı? bas hormonu, bas zirai ilacı, gavur yemezse vatandaş yer....
ülke yoksulluktan kırılıyo, herkes bugününü çıkarma derdine. kimse yarın ne olur bu insanlara zararım dokunurmu diye düşünmüyoki...70 milyon insan şu gdoyla bile başa çıkamadık, enflasyon işsizlik siyasi çatışma ırk din mezhep ayrımı çözülürmüş filan palavra hiiç umudum yok, böyle gelmiş böyle gidiyo...haberleri izlemekten nefret ediyorum akşam olunca ruhum dar gelıyo kendime ya

ketçap ve mayonezde bile varmış
ben bir çikolata delisi olan biriyim ama artık eskisi gibi çikolata yemiycem
bu gidişle hiçbişey yiyemiycez
yeme canım yeme hazır çorba özellikle!! öğrencilikte mevburen içtik..yarasın!
 
inanmıyorum ya yazık yavrularımıza biz insan değilmiyiz hadi bizi geçtim bebeklerimiz ne yicek ilerde şimdiden bol katkılı zehirlerle besleniyorlar
bu resmen yaşama hakkımızı elimizden alınmasıdır vallahi burama geldi bağırmak istiyorum
 
ülke yoksulluktan kırılıyo, herkes bugününü çıkarma derdine. kimse yarın ne olur bu insanlara zararım dokunurmu diye düşünmüyoki...70 milyon insan şu gdoyla bile başa çıkamadık, enflasyon işsizlik siyasi çatışma ırk din mezhep ayrımı çözülürmüş filan palavra hiiç umudum yok, böyle gelmiş böyle gidiyo...haberleri izlemekten nefret ediyorum akşam olunca ruhum dar gelıyo kendime ya

yeme canım yeme hazır çorba özellikle!! öğrencilikte mevburen içtik..yarasın!

hazır çorba hiç tüketmiyoruz:olmaz:
 
inanmıyorum ya yazık yavrularımıza biz insan değilmiyiz hadi bizi geçtim bebeklerimiz ne yicek ilerde şimdiden bol katkılı zehirlerle besleniyorlar
bu resmen yaşama hakkımızı elimizden alınmasıdır vallahi burama geldi bağırmak istiyorum

malesef bebekler şimdiden yiyorlar
mamalarda bebek bisküvilerinde bile varmış
vicdansızlar sağlığımızla oynuyorlar
 
sucuk salam sosis
fındık fıstık ezmesi
çikolatalı ürünler
hazır çorbalar
kola ve meyve suları
mısır yağları
unlu mamüller
süt tozu

bebek mamaları
ketçap mayonez
alıntıdır kızlar
 
arkadaşlar başta konuyu açan arkadaşı ve hepinizi yazdığınız yazılardan yaptığınız çalışmalardanve araştırmalardan dolayı kutluyorum.
birkaç haftadır bende takkınım gdo ya. bulup sorup okuyorum.bunu hamile kalmadan önce ne yemeliyim diye sorduğum ziraat mühendisi bir arkadaşla iki yıl evvel konuşmuştuk. anlattıkları dudak uçuklatıcıydı. en son tuttum kolundan pazara götürdüm neler alayım nasıl bileyim dedim. sağolsun anlattı.şuana kadar bilinçsiz tükettik bari bundan sonrasında dikkat edelim şeklindeydi geçen iki yılım.
sizlerden biraz daha şanslıyım küçük bir ilçedeyim ve doğal ürünlere daha yakınım. ama sanmayınki köylümüzde öyle. onlarda bilinçli bilinçsiz bir şekilde kullanmak üretmek zorunda kalıyorlar.köylerde manavlar var artık. köylü kendi ürettiği malı organik diye pazara götürüp (daha pahalı) kendisi manavdan yiyor. kendi tavuğunun yumurtasını satıp yumurta alıyor.nasıl nasıl çelişkiler var anlatamam.
buralardaki dağlarda koca koca elma bahçeleri var sürü sepet ilaçlanıyor.o ilaçlar topraktan emilip doğal kaynak sularına geçiyor. yani bırakın hazır gıdayı içtikleri sularda bile zirai atık var ve kansorojen.şişe sularında sanırım zirai atık araşatırlması yapılıyor ama belediyelerin halka getirdiği iyisu denen bu kaynak sularında denetim yok.yakın bir dr arkadaşım çalıştığı bölgede son yılarda ölümlerin çoğunun kanser olması üzerine bir araştırma yapıyor ve neden olarak içtikleri su hatta meyve sebze üretiminde kullandıkları su gösteriliyor. bir ara belediyelere denetim getiriliyor ama ardından hemen kaldırılıyor. vs vs vs...
oyyy oyyy oyyy şeklinde herşey.
ben işin içinden çıkamadım bir türlü ????
 
arkadaşlar başta konuyu açan arkadaşı ve hepinizi yazdığınız yazılardan yaptığınız çalışmalardanve araştırmalardan dolayı kutluyorum.
birkaç haftadır bende takkınım gdo ya. bulup sorup okuyorum.bunu hamile kalmadan önce ne yemeliyim diye sorduğum ziraat mühendisi bir arkadaşla iki yıl evvel konuşmuştuk. anlattıkları dudak uçuklatıcıydı. en son tuttum kolundan pazara götürdüm neler alayım nasıl bileyim dedim. sağolsun anlattı.şuana kadar bilinçsiz tükettik bari bundan sonrasında dikkat edelim şeklindeydi geçen iki yılım.
sizlerden biraz daha şanslıyım küçük bir ilçedeyim ve doğal ürünlere daha yakınım. ama sanmayınki köylümüzde öyle. onlarda bilinçli bilinçsiz bir şekilde kullanmak üretmek zorunda kalıyorlar.köylerde manavlar var artık. köylü kendi ürettiği malı organik diye pazara götürüp (daha pahalı) kendisi manavdan yiyor. kendi tavuğunun yumurtasını satıp yumurta alıyor.nasıl nasıl çelişkiler var anlatamam.
buralardaki dağlarda koca koca elma bahçeleri var sürü sepet ilaçlanıyor.o ilaçlar topraktan emilip doğal kaynak sularına geçiyor. yani bırakın hazır gıdayı içtikleri sularda bile zirai atık var ve kansorojen.şişe sularında sanırım zirai atık araşatırlması yapılıyor ama belediyelerin halka getirdiği iyisu denen bu kaynak sularında denetim yok.yakın bir dr arkadaşım çalıştığı bölgede son yılarda ölümlerin çoğunun kanser olması üzerine bir araştırma yapıyor ve neden olarak içtikleri su hatta meyve sebze üretiminde kullandıkları su gösteriliyor. bir ara belediyelere denetim getiriliyor ama ardından hemen kaldırılıyor. vs vs vs...
oyyy oyyy oyyy şeklinde herşey.
ben işin içinden çıkamadım bir türlü ????


çok güzel özetlemişsin canım benm...cidden durum bu derece vahim...annem diyor ki bir köye gidelim orada yaşayalım kendimiz yetiştirip kendimiz yiyelim..ama bilmiyor ne su da can kalmış ne de toprakta...
 
Kızlar köylülerden almak da çözüm değil artık.bende ilçedeyim köylülerden alıyorum.
Ama onların kullandıkları tohumların gdo lu olmadığını nerden bileceğiz?

Eşim diyorki yediğimiz karpuzun çekirdeğini ektik.Büyümedi.Adamlar öyle hale getirmişki tohumuda illa yeniden almak zorunda bırakıyorlar.
 
tüm söylenenlere katılıyorum .. çok yazık neslimizi tüketmenin derdindeler açıkça zehirleniyoruz , her sene yeni bir salgın çıkıyo .. allah sonumuzu hayretsin..
 
GDO’lu ürünler, erkekleri kadınlaştırır mı?

Son günlerde, televizyonun karşısına çakılmış, ekran ekran dolaşıyor ve kısa adı “GDO’lu ürünler” olan “Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar”la ilgili tartışmaları izliyorum... “Konunun uzmanı” olan kişiler, olaya “kendi pencereleri”nden bakıp, “bardağın alt veya üst yarısı”na dikkat çekiyorlar...
Yani, kimi “olumlu” görüş bildirirken, kimi “tepki” gösteriyor... Yalnız, bir “vatandaş” olarak benim anlayamadığım şu: Bu tartışmalar, 26 Ekim 2009’da yürürlüğe sokulan “GDO’lu ürünlerle ilgili yeni yönetmelik”ten sonra tırmandığına göre; bu yönetmelik, GDO’lu ürünlere “izin” mi vermekte, yoksa “sınırlama” mı getirmektedir?.. Bir kısım “uzman” ve “muhalefet sözcüsü” yeni yönetmelikle “GDO’lu ürünlere kapı aralandığını” iddia ederken; Tarım Bakanı Mehdi Eker, tam aksini söylüyor: “Biz, yönetmeliği GDO’lu ürün ithalatının önünü kesmek için yaptık!”
Bakan bunu söylerken, “GDO’lu ürünlere izin verildiği” iddialarının neye ve nereye dayandırıldığını anlamakta, doğrusu hayli güçlük çektim.
Çünkü, GDO’lu ürünler, zaten yıllardır “serbestçe” giriyordu Türkiye’ye!.. Meselâ, “mısır” ve “soya” ürünlerinin “yüzde 70’ten fazlası” zaten GDO’luydu ve bugüne kadar hiç kimse sesini çıkarmıyordu...
ABD TEPKİ GÖSTERDİ, ÇÜNKÜ!
Demek oluyordu ki;
26 Ekim’de çıkarılan yönetmelik, bu ürünlere hem “kısıtlama” getiriyor, hem de “kontrol” altına alıyordu!..
Böyle olmalı ki;
“İlk tepki” gösteren ülke ABD oldu.
Malûm; ABD Senatosu Finans Komitesi Üyesi Senatör Chuck Grassley, Türkiye’nin çıkardığı yönetmeliği topa tuttu. Grassley, “Bu düzenleme Türk pazarını ABD mısırı ve soyasına kapatıyor. Türkiye bu düzenlemeyi yapmadan önce ne Amerika’ya danıştı, ne de Dünya Ticaret Örgütü’ne haber verdi” dedi.
“Hükümet, GDO’lu ürünlere izin verdi ise” ABD’nin bu tepkisi niye?..
Kaldı ki, bu tek tepki değil!..
Türkiye Gıda Sanayii İşverenleri Sendikası Başkanı Necdet Buzbaş da yaptığı açıklamada; “Sektör zaten GDO’lu ürün kullanıyor” dedi ve ekledi: “Yönetmelik, sektörde bisküviden çikolataya, turşudan glikoza kadar birçok mamulde üretimi düşürecek ve sanayi iş göremez hâle gelecektir.”
Dedim ya; “izin” verilmişse, bu “tepkiler” niye?..
Yoook “sınırlama” getirilmişse “iktidara yüklenmek” niye?..
Ne yalan söyleyeyim;
Tartışma programlarında bu konuya açıklık getirici bir bilgiye rastlayamadım...
Vardı da, belki ben duymadım...
GDO, YA DA FRANKEŞTAYN GIDA
Açık söyleyeyim: Bu konu yeni yeni gündeme gelmiş olsa da, taa 2004’ten bu yana gerek “hormonlu”, gerek “Frankeştayn gıdalar” olarak bilinen “GDO’lu ürünler” konusunda çok yazı yazdım... Hatta; konunun önemine dikkat çekebilmek için, “hormonlu erkek”ler yüzünden “hamile kalamayan kadınlar”dan söz ettim...
Şimdi, daha ilerisini söylüyorum:
“Hormonlu ve GDO’lu gıdalar yüzünden, erkeklerdeki sperm sayısı daha da düşecek ve genetik yapıları değişime uğrayan erkekler, gittikçe kadınlaşacak!..”
İnanın abartmıyorum;
“Erkeklik hormonları”nın azalması sebebiyle “yumurtayı dölleme” imkânı kalmayacak!..
O kadar ki; “erkeksi” hormonların yerini “kadınsı” hormonlar alacak!.. Ve tabiî, ortalık da; “bay” görünümlü “gay”lerden geçilmeyecek!..
Peki, bunlara yol açacak “GDO” nedir?
Bilmeyenler için aktaralım:
Genleri bir canlıdan alıp başka bir canlıya nakletme sonrası ortaya çıkan ürüne ‘Genetiği Değiştirilmiş Organizma’ (GDO) deniyor.
GDO karşıtlarınca, ‘Frankeştayn gıda’ olarak tanımlanan GDO’lu ürünler, yapılan testlere göre antibiyotiklere karşı direnç, ağır alerji, organlarda küçülme, kan biyokimyasında bozulma, boy ve tartı eksikliği, kısırlık ve ölü doğum oranında ciddi artışlara yol açıyor.
Türkiye’de insanlar farkında olmadan GDO’lu ürün tüketiyor. Uzmanlar, özellikle ithal edilen mısır ve soyanın kullanım alanları düşünüldüğünde, şu anda raflarda yer alan en az 900’e yakın üründe GDO’ların kullanıldığını belirtiyor.
Soya; sucuk, salam, sosis, köfte, pizza, hamburger, et suyu tabletlerinde, fındık fıstık ezmesi, süt tozu, mısır ile mısırdan elde edilen nişasta bazlı şekerle üretilen ürünlerde, bebek mamalarında ve hazır çorbalarda kullanılıyor.
ODTÜ’de yapılan bir çalışma ise 28 domatesten 22’sinin GDO’lu olduğunu gösteriyor.
Tabiî, “GDO’lu ürünler” konusunda, “elebaşı ülke”nin İsrail olduğunu gözden ırak tutmayalım... Çünkü İsrail; sadece “tohum”larla değil, “tavuk”ların genleriyle bile oynadı...
Birkaç yıl önce, televizyonlarda görüntüler vardı...
Ortalıkta, “tüysüz tavuk ve horoz”lar dolaşıyordu!.. Çıplak vücutlarını “güneşin yaktığı” zavallı hayvanlar, “gölgeye kaçmaya” çalışıyordu!..

 
GDO, EROİNDEN DAHA BETER!

Bana göre;
“Genetik yapısı değiştirilmiş” tohumlar, en az “uyuşturucu” kadar, yani “esrar” ve “eroin” kadar tehlikeli!..
Ha “eroin” zehirlemiş, ha bu tohumlar!..
Hatta, “eroin”den daha tehlikeli...
İşte bu yüzden, genetiği değiştirilmiş bu ürünlere “Frankeştayn gıdalar” deniliyor ya!..
Nasıl denilmesin ki;
Frankeştayn gıda olarak nitelendirilen GDO’lar, kolera bakterisi geni taşıyan yonca, akrep geni taşıyan pamuk, tavuk genli patates, balık veya domuz genli domates gibi gıdalar şeklinde karşımıza çıkıyor.
“Uzman”lara göre, “GDO”ların bir “tehlikeli” tarafı da şu:
“Bu ürünlere bir kere bulaşırsanız, bir daha kurtulamıyorsunuz. O tohumla ürün ektiğiniz toprak, o tohuma bağımlı hale geliyor ve bir daha başka ürün ekemiyorsunuz.”
O tohumu satan yabancı şirket ise, önce tohumu ucuz fiyattan satıyor ve sizi tıpkı “eroin bağımlılığı” gibi bağımlı hale getiriyor. Ancak daha sonra fiyatını artırarak, sizin başka tohum ekmenizi önlemeye çalışıyor. Sizi öyle bir noktaya getiriyorlar ki; isteseniz de bu çarkın içinden çıkamıyorsunuz.
İşte bu “çark”tan, yani ABD, İsrail, Kanada, Çin, Almanya, Fransa ve Hollanda’nın kurduğu “çark”tan çıkamadığımız içindir ki; her yıl “50-60 milyon dolar”lık tohum ithal etmek zorunda kalıyoruz!..
Yani, kendi paramızla zehirleniyoruz!..

SPERM SAYISI YARIYA DÜŞTÜ!

Hadi, bizler zehirleniyoruz; peki “bizden sonraki nesiller” ne yapsın?.. Tabiî, ortada “nesil” kalırsa!..
Çünkü efendim;
“Genetiği değiştirilmiş fareler”de, “evlat” ve “torun”lar olmuş, ama “3 nesil sonrasında üreme durmuş” iyi mi?..
Ya insanlar?..
Kalamış Tüp Bebek Merkezi’nin Başkanı Prof. Dr. Teksen Çamlıbel, bundan 2 yıl önce, bir gazete tarafından kendisine yöneltilen; “Erkeklerde kısırlığın arttığı, sperm sayısının azaldığı ve kalitesinin düştüğü doğru mu?” şeklindeki bir soruya şu cevabı veriyordu:
“Yaklaşık 50-60 yıl önceki sayımlara göre kısırlıkta ciddi bir artış var. 100 kişinin 15’i, 18’i çocuğu olamaz hale geldi.
Yani 6 çiftten biri kısırlık problemi yaşıyor! Hatta toplumda en sık görülen hastalık bu denebilir.
Her 5-6 kişiden birinin doktora bu yüzden gittiğini düşünün, dolayısıyla kısırlık büyük bir sosyo-ekonomik olay haline geldi. Özellikle erkeklerde sperm sayıları da son 50-60 senede yarı yarıya düştü.
Son yıllarda erkek kısırlığının kadına göre daha çok arttığını da görüyoruz.
Erkek kısırlığının oranı bundan 30 yıl önceki kitaplara bakıldığında yüzde 20-25 iken, şimdi yüzde 40’a çıkmış durumda. Yani artık kadınla erkeğin oranı eşitlendi. Türkiye’deki oranlar da dünya ortalamasından çok farklı değil. Artık sperm sayıları azalıyor ve bu nereye kadar devam edecek bilinmiyor.”
 

ERKEKLER KADINLAŞIYOR

Sadece o da değil...
Bakın ne diyor Dünya Sağlık Örgütü’nün “veri”leri:
“Erkeklerdeki sperm sayısında geçen yüzyıla göre yüzde 100’den daha fazla düşüş oldu!..
Geçen yüzyılda 1 milimetre menide ortalama 40-60 milyon sperm varken, şu anda bu sayı 20 milyona kadar indi!”
Niye biliyor musunuz?..
“Tavuk”ları ve bazı “hayvan”ları beslemekte kullanılan “yem”lerin içine konulan “hormon”lar ve “GDO’lu ürünler” yüzünden!..
Evet, “hormonlar” ve GDO’lar yüzünden!..
Çünkü bu hormonlar;
Erkek vücuduna girdiğinde “östrojen” yani “kadınlık hormonu”na dönüşüyor!..
Bunun Türkçe’si şu:
“Bu tür hormonlu besinleri tüketen erkek, kadınlık hormonu ala ala kısırlaşıyor, yani kadınlaşıyor!”
Bu “verileri” yorumlayan Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Tıraş, bakın ne diyor:
“Korunmadıkları ve ürolojik bir problem olmadığı halde kadınların hamile kalamama ve dolayısıyla 1 yıl içinde çocuk sahibi olamama oranı, yüzde 15’e yükseldi!”
Düşünebiliyor musunuz;
Herhangi bir bedensel engel olmamasına rağmen, “çocuk sahibi” olamıyor insanlar!..
Ve de, bunun oranı yüzde 15’e çıkmış!..
Peki, neden?..
“Hormon”dan ve GDO’dan!..
Yani, Batı’nın, “üretimi artırmak” için özellikle bizim gibi az gelişmiş ülkelere kakaladığı “hormon”dan!..
Şu hâle bakın ki;
“Hayvan veya bitki üretimini artırmak” için kullanılan hormon, sonunda “insan neslinin tükenmesi”ne yol açar hâle gelmiş!..
Prof. Dr. Bülent Tıraş, şöyle uyarıyor “erkek”leri:
“Fırın ve sauna gibi sıcak ortamlarda çok fazla bulunmamaya dikkat edin!..
Sürekli oturarak yapılan bir işiniz varsa, tedbirinizi alın!.. Uzun süreli bisiklet kullanmayın!.. Hormonlu yemlerle beslenen tavuk ve diğer hayvanların etini, kirli denizden çıkan midye gibi kabuklu deniz hayvanlarını yememeye özen gösterin!..”
Aksi halde?!?
“Kadınlaşırsınız!”
Bana öyle geliyor ki;
Erkeklerin homolaşıp “gay”leşmesinde, kadınların da “bay”laşmasında, bu “hormon”ların büyük rolü var!..
Bunun “kaynağı” da, Batı!..
Ve tabiî;
“Batı, Batı diye batasıcalar”ın rolü de hayli çok!..
Bizim “Batıcılar”ın çoğu;
Sırf “Batı”dan geliyor diye; “ferman”larını da baştacı ederler, “hormon”larını da!..
O hormonlar, erkekleri “kadınlaştırıyor”muş, ne gam!.. Bunu da, “metroseksüel erkek” diye yutturmuyorlar mı sanki?!.
Metroseksüel, yani “kadınsı” erkek!..
O kadar çoğaldılar ki!.. Ortalık “kadınlaşan erkek”lerle, “erkekleşen kadın”lardan geçilmiyor!..
Ve sürekli de, bunlar “lânse” ediliyor topluma!..
Korkarım ki;
“İnsan nesli” tehlikede!..
“Silikonlu avrat”lar, “hormonlu zerzevat”lar ve bir de, bazı “papyonlu gavat”lar yüzünden!..

ÜERTİMİ ARTIRMAK BAHANE


Son olarak diyeceğim o ki;
Mümkün olduğu kadar “hormonlu gıdalar” ve “GDO’lu ürünler”den uzak durun!..
Aksi halde; kadınların “dişilik”lerini, erkeklerin de “kişilik”lerini kaybetmeleri riski çok büyüktür!..
Şahsen ben;
“Hormon”larla ve “genetik değiştirmeleri” ile “ürün veriminin artırılmak istendiği” iddialarına katılmıyorum... Eğer “ürün verimi artırılmak” isteniyorsa, dünyada o kadar çok “bakir toprak” var ki!..
Sağlarsın “imkân”ları, verirsin “para”ları, alırsın ürünü!. Hem de, “en sağlıklı”sından!..
O halde, “Bakan’a yüklenme”yi bırakıp, “GDO lobisi”ne dikkat kesilsek, çok daha iyi olur gibime geliyor!..
“Neslimizi kurutacak” olanlar, onlardır!..
Erkekleri, “kadınlaştıran” da!..

=============-

--alıntı--
 
Frankeştayn gıda olarak nitelendirilen GDO’lar, kolera bakterisi geni taşıyan yonca, akrep geni taşıyan pamuk, tavuk genli patates, balık veya domuz genli domates gibi gıdalar şeklinde karşımıza çıkıyor.
“Uzman”lara göre, “GDO”ların bir “tehlikeli” tarafı da şu:
“Bu ürünlere bir kere bulaşırsanız, bir daha kurtulamıyorsunuz. O tohumla ürün ektiğiniz toprak, o tohuma bağımlı hale geliyor ve bir daha başka ürün ekemiyorsunuz.”
O tohumu satan yabancı şirket ise, önce tohumu ucuz fiyattan satıyor ve sizi tıpkı “eroin bağımlılığı” gibi bağımlı hale getiriyor. Ancak daha sonra fiyatını artırarak, sizin başka tohum ekmenizi önlemeye çalışıyor. Sizi öyle bir noktaya getiriyorlar ki; isteseniz de bu çarkın içinden çıkamıyorsunuz.


çok korkunç değil mi kızlar :a015: :a015:
 
10 kasımdan itibaren, saat:20'de ampulleri 1 dakka söndürüyoruz!.. . en geniş kitlesel katılım sağlanmalı. Haydi Türkiye'n ezilmiş, bıkmış insanları... EL ELE TERTEMİZ ve YEPYENİ UFUKLARA...!
--alıntı--​
 
'GDO'lu Ürün Yemiyorum Demek Mümkün Olmayacak
Resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren GDO yönetmeliğine karşı tepki büyüyor.

Resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren GDO yönetmeliğine karşı tepki büyüyor. Uzmanlar yasa çıkmadan çıkan yönetmeliğin zararları kamuoyunca henüz bilinmeyen GDO'yu tartışılmadan meşrulaştırdığını belirtirken, 'GDO'suz' ibaresinin yasaklanmasının ise ekolojik tarım yapmayı imkansız hale getireceğini vurguluyor. GDO'lu ürünlerin oluşturduğu sağlık risklerini doğrulayan bilimsel araştırmalara ise her geçen gün bir yenisi daha ekleniyor.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Başkanı Gökhan Günaydın, geçtiğimiz günlerde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren gıda ve yem amaçlı genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar (GDO) ve ürünlerinin ithalatı, işlenmesi, ihracatı, kontrol ve denetimine ilişkin yönetmeliğinin "hukuk, egemenlik ve halk sağlığı açısından bir skandal" olduğunu söyledi.

Günaydın, oda binasında düzenlediği basın toplantısında, biyogüvenlik yasası çıkarılmadan GDO yönetmeliği çıkarılmasını eleştirdi. Bakanlar Kurulu’na sunulan Ulusal Biyogüvenlik Yasa Tasarısı Taslağı’nın yeni yasama döneminde Meclis’e geleceğinin Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek tarafından daha önce açıkladığını ifade eden Günaydın, "Ulusal Biyogüvenlik Yasa Tasarısı geri çekildi. Yasa Meclis’e gelseydi, konu kamuoyu önünde tartışılacaktı ve halkın tepkisini çekecekti" dedi.

Günaydın, yönetmelik ile GDO’ların ülkeye girişine meşruluk kazandırıldığını, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın söz konusu düzenlemeyle sanki bu ürünlerin ticareti yasaklanmış gibi bir algı oluşturup kamuoyunu yanılttığını iddia etti. GDO’lar konusunda 10 yıla ulaşan bir zaman dilimi boyunca kamuoyunu aydınlatma çabası içinde olduklarını anlatan Günaydın, ZMO olarak 10 gün gibi kısa sürede GDO’lu ürünlerin yasaklanmasına ilişkin olarak 300 bin imza topladıklarını söyledi. Günaydın, halkın yüzde 90’nın bu ürünlerin ülkeye girişine karşı olduğunu, demokratik bir ülkede yasa ve düzenlemeler çıkarılırken halkın isteklerinin dikkate alınması gerektiğini vurguladı.

‘800 ÇEŞİT GDO’LU ÜRÜN MASAMIZA GELİYOR’
Günaydın Türkiye`de kapıların GDO`ya zaten açık olduğunu söyleyerek, şunları dile getirdi: `GDO`lu üretimin yüzde 99`unu ABD, Arjantin, Kanada ve Çin yapıyor. Türkiye, GDO`lu üretimin yüzde 90`ından fazlasını oluşturan 4 ana üründe, yani pamuk, soya, kanola ve mısırda ithalat yapıyor. İthalatın yapıldığı ülkeler de ABD ve Arjantin. Türkiye`de ithalatçı bir firma `ithal ettiğim hammaddede GDO yok` derse bu beyan yeterli sayılıyor. Türkiye`ye 2003`te 1.8 milyon ton mısır, 900 bin ton soya girdi. 2005`te bu rakam 1.2 milyon tona çıktı. Bunlar ABD ve Arjantin`den geldi. Bugün mısırdan ve soyadan üretilen 800 çeşit GDO barındıran ürün tüketici sofrasına giriyor. Bisküvi, kraker, puding, bitkisel yağ, bebek maması, çikolata ve gofret gibi pek çok gıda ürününde GDO olmasına rağmen, tüketicinin bundan haberi olmuyor.`

‘BÖBREK YETERSİZLİĞİ VE KISIRLIĞA YOL AÇIYOR’
Basın toplantısına Ankara Tabipler Odası adına katılan Prof. Dr. Kenan Demirkol ise GDO’lar üretilirken her bir genetik değişiklikte 8 kimyasal madde kullanıldığını, vücut tarafından sindirilemeyen söz konusu ürünlerin böbrek yetersizliği ve kısırlığa yol açtığını ifade etti. Yemek yapmakta kullanılan ve 1908 yılında ilk kez üretilen margarinin içindeki zararlı asitlerin yapılan araştırmalarla ortaya konulduktan sonra margarin yapımında bu maddelerinin artık kullanılmadığını anlatan Demirkol, "GDO’lu ürünler üçüncü nesilleri etkiliyor. Bunlardan vazgeçmek için margarinde olduğu gibi bir 100 sene daha mı bekleyeceğiz" diyerek söz konusu ürünlere ilişkin önlem alınması çağrısı yaptı.


‘HALKI RİSKLERE KARŞI KORUMASIZ BIRAKIYOR’

Yönetmeliği değerlendiren uzmanlar GDO'lu tohum üretimi ve kullanımının yasak olmasına karşın, yönetmeliğin bunu tehlikeye atacağı görüşünde.

Ahmet Atalık, (Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı): Mısır ve soya 1500'ün üzerinde gıda maddesinde katkı olarak kullanılıyor. Denetim artacak deniyor ama çikolatadan meşrubata birçok üründe katkı maddeleri yoluyla bu ürünleri tüketeceğiz. GDO'lu ürün yemiyorum demek mümkün olmayacak.
Yönetmelikte binde 9'un altında GDO içeren ürünler kapsama alınmıyor. Bakanlığın laboratuar ve denetim mekanizmalarının yetersiz olduğunu görüyoruz. Denetim mekanizması olsa da ithalatçı firmanın beyanı dikkate alınıyor.

Ilgın Özkaya Özlüer, (Ekoloji Kolektifi): 2007'de Bandırma Limanı'na gelen mısır yüklü gemiden alınan numuneleri analiz ettirmiştik ve bu mısırların GDO'lu çıktığı kamuoyu ile paylaşmıştık. O günden bugüne bu mısırların akıbetini takip edebilecek bir alt yapı ve izleme sağlanamadı. Yönetmeliğin oluşturduğu sistem genel olarak GDO'lar ile ilgili faaliyette bulunacakların beyanları ile sınırlı kılınmış. GDO'nun risklerine karşı halk korumasız bırakılıyor.

Hakan Ozan Erzincanlı, (Yeşiller Partisi, Ziraat Yüksek Mühendisi): "Yasadan önce yönetmeliğin çıkması, bakanlığın her an karar ve mevzuat değiştirilebileceği anlamına geliyor. İyi niyet gözükmüyor. Mısır, pamuk gibi ürünlerin Türkiye'deki üretimine bakarsak zaten yüksek verimlilik kapasitesi görürüz. Zaten GDO'lu tohumla verimlilik artışı sağlanacağı, tarım ilacı kullanımı düşeceği kanıtlanmamış. Bu süreçte 'nasıl olsa ürünleri ithal ediyoruz, niye kendimiz yetiştirmiyoruz?' diyenler çıkacak. Yönetmelik şu an yasak olan GDO tohum kullanımının önü açılacak. Kanun da o safhada çıkabilir.

Levent Gürsel Alev, (Ekolojik Üreticiler Derneği Başkanı): GDO'lu yemlerin tohum olarak kullanılma riski var. GDO'lu tarım totaliter bir teknik ve bulaşma yoluyla ekolojik tarımın imkansız hale gelmesine yol açabilir. GDO'suz ibaresinin yasaklanması da biz ekolojik tarım yapanlar ve satanlar açısından bir engellemedir. Organik Tarım Yasası'na göre GDO'lu tohum kullanmanız yasaktır ve tüketici güveni için bu ibareyi bir çok üretici kullanmaktadır. GDO'lu ürünlere ve tohuma her zaman karşıydık. Bu konuda yasa düzenlemesi yapılmadan yönetmelik çıkarılmasında tuhaflık var. Yönetmelik şirketlerin lobisi sonucu ticari avantajlar için hazırlanmış. Ayrıca neden binde 9 oranı belirleniyor. Ekolojik tarıma devam edebilmemiz için bizim sıfır riskle ürün üretmemiz gerekiyor.

GDO NEDİR?
Bir canlının gen diziliminin değiştirilmesi ya da ona kendi doğasında bulunmayan bambaşka bir karakter kazandırılması yoluyla elde edilen canlı organizmalara "Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar", kısaca GDO adı veriliyor.
Bir canlıdan diğerine gen aktarımı, bir çeşit kesme,yapıştırma ve çoğaltma işlemi olup, genetik mühendisleri tarafından uygulanıyor. Aktarılacak gen önce bulunduğucanlının DNA sından kesilerek çıkarılıyor.Sonra vektör adı verilen taşıyıcı virüs ile bu gen DNA molekülüne yapıştırılıyor.

Frankeştayn Gıda olarak da nitelenen GDO'lar bugün kolera bakterisi geni taşıyan yonca, akrep geni taşıyan pamuk, tavuk genli patates,balık genli domates gibi gıdalar şeklinde karşımıza çıkıyor.

İnsanlık bugün doğal çeşitliliğe zarar vererek tür zenginliğinin yok olmasına yol açan GDO ların çeşitli yollardan yayılarak yeni Frankeştaynlar yaratma tehlikesiyle karşı karşıya.


GDO ÜRÜNLERİ SAĞLIĞIMIZI NASIL ETKİLER?

GDO'lu ürünlerin temel sakıncalarından biri de insan sağlığına karşı olumsuz etkileri. Uzmanlara göre, sağlık riskleri şunlar; antibiyotiklere karşı dayanıklılık oluşması, gıda olarak kullanımda insan ve hayvanda toksik ya da allerjik etki yapması, doğrudan alım durumunda insan ve hayvan bünyesindeki mikroorganizmalarla birleşme ihtimali.
GDO'lu ürünlerin oluşturduğu sağlık risklerini doğrulayan bilimsel araştırmalara her geçen gün bir yenisi daha ekleniyor. Örneğin, Brezilya fındığının bir genine sahip olan transgenik soya fasulyesi, fındığa alerjisi olanlarda alerjiye neden oluyor.
Rowett Enstitüsü'nde çalışan Arpad Pusztaria'nın son deneyleri GDO'larla ilgili yeni kuşkular ortaya çıkardı. Sözü edilen çalışmada, genetik yapısı değiştirilmiş patateslerin fareler için toksik olduğu, bağışıklık sisteminde bozukluklar, viral enfeksiyonlar gibi birçok etkileri olduğu ortaya çıktı. Genetiği değiştirilmemiş patateslerle beslenen fareler gayet sağlıklıydı. Sonraki deneyler toksikliğin gen transferi yöntemiyle ilgili olduğunu ortaya çıkardı.

Bir başka deney, besinler yoluyla aldığımız yabancı DNA'nın hücrelerimize taşınabileceğini ortaya çıkardı. Yakın zamana kadar DNA'nın bağırsaklarımızda sindirilebileceği düşünülüyordu. Ancak deneyler durumun aksini kanıtladı. Bakteriyel bir virüsün DNA'larıyla beslenen farelerde bağırsak boyunca yaşayabilen ve kana karışabilen büyük virüs DNA'sı parçaları bulundu. Alınan DNA'lar lökositlerde, dalak ve karaciğer hücrelerinde de görüldü ve virüs DNA'sının fare genomuna yerleştiği kanıtlandı. Hamile farelere yedirilen virüs DNA'sı, ceninin ve yeni doğmuş yavruların hücrelerine geçtiği de belirlendi.

 
asagıda alıntı yaptıgım yazı malesef herseyı anlatıyo acı ama gercek.... allah sonumuzu hayır etsın.malesef hıc ıyı bır yere gitmıyo bu dunya.ama tek suclusu bız ınsanlar.alahın verdıgı nımete degıstırmeye daha cok verım alayım daha cok para kazanayım dıye değistırmeye kalkısırsan tabı bunlar olucak.bunun ıcın tek yapılacak sey avrupa bırlıgı ulkeri gıbı ne bu gdolu urunler ulkeye sokulacak nede tohumları turkıyede kullanılacak.tohumu denetlemek ıcınde belırlıbır teskılat kurulacak.ama gel görkı hukumet ne yapıyor amerıkayla elele verıp gdolu urunlerın ve tohumların ulkeye serbest olarak gırmesını saglamak ıcın calısmalarını devam ettırıyo.bunun ıcın tek yapılacak sey cıkacagız sokaklara protesto edıcez.sesımızı duyuracagız.dusunsenıze her ılde duzenlense bu protestolar ve katılım cokolsa olur herhalde cunku gercekler ortada belkı ozamn bır seyler degısebılır.belkiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii i....
 
Back