• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Gdo 'yu tanıyın ve sizlerde hayır deyin!....

amerikadan gelen hertürlü yiyecekten uzak durmakta fayda var adamlar sadece paraya endeksli çalışıyor ,cepler dolsun insan sağlığın önemi yok zaten ülkelerinde
bu tohumları üretipte kendi ülkelerinde uyguluyorlar bu gibi şirketleri deşifre edelim dünya genelinde yayılıyor arkalarındada israeliler var bir araştırma yapalım

bunları deşifre etmek en büyük kayıp olur onlar için

ama siz siz olun amerikadan gelmiş pirinçleri tüketmeyin:kahve:

çoook teşekkürler arkadaşım a.s. a.s.

bundan sonra daha da dikkat edeceğim.
 
birde yurtdışında jelibon gibi veya haribo gibi şekerli şeyler yemeyin domuzun

kemikleri kullanıyorlar
:sinifsinif:
 
Bilgisizlik en kötüsü :

Türk malı un deyince ithal GDO lu buğdaydan Türk un fabrikasında çekilmiş un bu gurubun içine girer.

Türk malı veya ithal "Organik Un" dediğimizde GDO içermeyen buğdaydan Türk veya yabancı un fabrikasında çekilmi un anlaşılır.

"ORGANİK" tüketeceğiz başka çaresi yok yerli ya da yabancı..

Canım haklısın Şişli Feriköy ve Kartal da ekolojik pazarlar kuruluyor, gerçek domates kokan domatesler, kurt ve kuşların yaraladığı mis kokulu elma tadında elmalar. Valla hepsini unutmuşuz.

Bence GDO dan uzak durmanın yanısıra organik sertifikalı ürünlere çok ağırlık vermek gerekiyor. Evimizi ve yaşam alanımızı sentetik toksik kimyasallardan uzak tutmalıyız. Kozmetik sanayinde kullanılan sentetik renklendirici, kıvam verici, renk koku vericilerden haberdar olup daha doğal, bitkisel, organik kozmetiklere yönelmek şart oldu.

Organicare Baby diye tam organik şampuan aldım eczaneden doğum anından itibaren kullanılabiliyormuş, alerjik bünyeli büyüklerde kullanabiliyormuş, benim yeğen 3 aylık ve alerjik bünyeli annesi hemen denedi harika bir kokusu var, kızarma filanda olmadı doğal içerik kendini belli ediyor.

Çocuklara yedirdiğimiz dondurmayı incelerseniz fabrikada hiç te pastane yöntemleri kullanılmadığını, doğal meyveler yerine sürekli onların sentetik muadillerinin kullanıldığını farkedeceksiniz.

Kullandıkları tat vericiler şeker ve meyve yerine aynı tat ve kokuyu duyu organlarında yaratan sentetik kimyasallardan oluşuyor. Çukulatalı dondurmanın içinde eser miktarda dahi çukulata yok, keçöiboynuzu ekstresi ve birçok kimyasalla aynı hissi uyandırıyorlar, çocuklarımızda çukulatanın faydalarından mahrum kalıyor.

Bu işe önem vereceğiz başka çare yok..
 
GDO lu ürünlerin ithalini tamamen yasaklatana kadar uğraşmaktan başka çare yok.

Doğadaki yaşam dengesini bozan bırakın arı ölümlerini gelecekteki insan neslinin sağlığını doğurganlığını tehlikeye atan böceğin bile beğenmediği ürünü bırakın Türkiye değil hangi ülke beğenirse o tüketsin !

Piyasada bolca ucuza satılan kozmetik şampuan, bebek yağı, conditioner, duş jeli bunların hepsinde vücutta biriken, doğada çözülmeyen petrokimya ürünleri var.

Marketteki ürünlerin üzerini okuyun çocuklar için olanları bile SLS, SLES, parabenin her türlüsü, silikon içeriyor. Bebe yağı alıyoruz içerisinde %95 mineral oil (yani rafineriden çıkan sıvı parafin veya petrolatum) var, biraz koku katıp şişeleyip yallah Türk pazarına.

Geçen ilan vardı adamlar 1,69 TL ye 250 ml bebe duş jeli satıyor, bu kadar ucuz araba şampuanı yok ? Yaptır Çinde gel burada zavallı halka sat.

Doğal ve organiğe hızla geçiş yapmak gerekiyor. mamaların içerisine GDO lu buğdayın ununu karıştırıyorlar, artık naturel ya da organik damgalı olmadıkça ürüne yaklaşmamak lazım..
 
ben bu konuda sunum yapmıştım arkadaşlar birara bebek mamalarında bile vardı neyseki toplatıldı o mamalar ama ne yazık ki yiyecekler konusunda denetim yok.soya dan uzak durun ve şu bardakta satılan mısırlardan.onlar yüzde100 gdo lu.mısır gevreklerindede var..dikkat edin lütfen..
 
valla biraz zor bu işin takibi :(

İşin takibi zor değil, ben her hafta günlük taze sebze meyveyi, tarhana, zeytinyağı vb. malzemeyi İpek hn. çiftliğinden kargo ile getirtiyorum, çocuklarıma ve kendime Organicare şampuan ve bebe yağı kullanıyorum, jöle ve pudra kesinlikle eve sokmuyorum. 27dk diye bir site var orada sık sorulan sorularda kimyasallar ile ilgili bilgiler var, insan okuyunca anlıyor sadece GDO lu gıdalar değil, çevremizde birdolu zararlı sentetik madde cirit atıyor.

Biraz özen ve dikkatle kendimizi ve ailemizi korumak mümkün. Etiket okumayı öğrenmemiz şart..
 
biraz sert bir dille yazılmış ama konunun özü olduğunu düşündüğümden,yüzümde bir şamar etkisi yarattığından bunu sizlerle de paylaşmadan edemedim canlar...

GDO’lu diyet tarifleri


Haliyle panik halindesiniz... “Nasıl anlarız? Genetiği değiştirilmiş organizma yemekten nasıl kurtuluruz?” filan.


Şöyle...

*

Annaneniz öpülesi elleri parçalanırcasına, ovalaya ovalaya tarhana yaparken, siz, “Aman annane be, boş versene” deyip, marketten hazır çorba alıyordunuz ya... Annane rahmetli oldu ve siz, o tarhananın tarifini annaneden alıp, bir kenara yazmadınız ya... ışte o nedenle, siz, genetiği değiştirilmiş organizma yemekten kurtulamazsınız maalesef.

*

Ne verirlerse...

Onu yiyeceksiniz.

*

Kız evlat yetiştiriyorsunuz, en iyi okullara gönderiyorsunuz... Piyano çalıyor, ıngilizce konuşuyor, Grammy alanları tek tek biliyor. Bilmeli... Ama alt tarafı limon, şeker ve su kullanıp, limonata yapmasını bilmiyor! Yoğurdu çırpıp, ayran yapamıyor, ayran... ışte o nedenle, kızınız, genetiği değiştirilmiş meşrubat içmeye mahkûm maalesef... Torunlarınız da.

*

Zahmet edip sütlaç yapmadığınız için, kek yapmaya üşendiğiniz için... ıçinde ne olduğunu bilmediğiniz gofretleri, mısır patlaklarını kemiriyor sizin oğlan! Hamur tutmayı, şöyle mis gibi ıspanaklı bi börek yapıp, çantasına koymayı bilmediğiniz için, hamburger bağımlısı oldu. Tahin-pekmezi “köylü işi”, vıcık vıcık yağ fışkıran kremaları “modernite” sandığınız için, daha 10 yaşında ayıya döndü, yuvarlana yuvarlana yürüyor, tıkanıyor, merdiven çıkamıyor.

*

Size zor geliyor ama, zor mu evde yoğurt yapmak? ıstanbul’un güneşi müsait değil, anlarım, zor mudur ızmir’de, Antalya’da, Adana’da evde salça yapmak?
Şikâyet edip duruyorsun, içine katkı maddesi konuyor, zorla beyazlatılıyor diye... ıster tam buğday unundan, ister çavdardan, hakikaten zor mudur evde ekmek yapmak? Bütün ailen kabız... Tonla para verip, abuk sabuk ambalajlı-meyveli saçmalıklardan medet umacağına, niye öğrenmiyorsun kabak tatlısı yapmayı?

*

Güya, çoluğunu çocuğunu düşünüyorsun, taze taze yesinler diye, pazara gidiyorsun... Eğri büğrü biberlere, doğal olduğu için tuttuğunda ezilen domateslere ağız burun kıvırıyorsun, hormonlu, tornadan çıkmış gibilerini alıyorsun... Ne işe yaradı senin pazara gitmen?

*

Kocanız da, bu satırları okuyup, size akıl verecek şimdi... Söyleyin ona, ukalalık etmesin, götürün aktara, hatmi çiçeğiyle zencefili birbirinden ayırt etsin, ondan sonra konuşsun!

*

Enginar, börülce, radika, cibes pişirmekten haberin yok; gazetelerin tiraj almak için kıçından uydurduğu kıçımın uzmanlarından fıldır fıldır brokoli tarifleri öğreniyorsun... Brüksel lahanası yiyerek mi AB’ye gireceğini sanıyorsun?

*

Çin’den bal getiriyorlar mesela... Taaa Arjantin’den, Meksika’dan bal getiriyorlar. Neymiş efendim, içinde genetiği değiştirilmiş organizma olabilirmiş falan... ıçinde tavuk ibiği, maymun kulağı olmadığına şükredin! Ben iddia ediyorum... Kaşla göz arasında frankeştayn ürünlere kapıları açan arkadaşlarla, Amerikan çiftçilerinin avukatı profesörlerimiz, sırf karakovan balına sahip çıksa, Şemdinli’de, Pervari’de terör bile azalır, terör bile.

*

Uzatmayayım.

Mutfak genetiğimizi kaybettik biz.

*

Elin adamı, mısırdan, soyadan, domatesten önce beynimizin DNA’sını değiştirdi!

*

Hurrraaa diye köyden kente göçerken, dışarda tıkınmayı şehirleşme zannettik. Ambalajlı ürün tüketmeyi, zenginleşme zannettik.

*

Dolayısıyla, ya kafayı değiştirip, özümüze döneceğiz... Ya da ne verirlerse onu yiyeceğiz.

Yılmaz ÖZDıL

tek kelimeyle muhteşem özetlemiş mevcut durumu:46:
 
ABD de aşırı böcek ilacı (DDT ve türevleri) kullanımı ve uzun süreli suni gübre kullanımı yüzünden konvansiyonel tarım alanlarında büyük miktarda ağır metal ve tuz birikimi var.

Baktılarki başka çare yok tahılın genetiğiyle oynayıp zararlılara karşı böcek ilacı kullanmadan söz konusu tahılı böceklerin beğenmeyeceği bir hale getirdiler.

Burada bir noktayı atlamamak gerekiyor, böcek o tahılı neden yemiyor ? Çünkü artık o tahıl normal genlere sahip değil.

Böcek yemiyor ancak binlerce ton GDO tahılı ithal edip bebek mamalarına kadar kullanıyorlar, çocuklarımıza ve bizlere yediriyorlar, birde sanki bu çok olağan ve normalmiş gibi TV de ahkam kesiyorlar.

Böceklerin beğenmediği GDO lu tahıllar toplu arı ölümlerine de yol açıyor. Polenleri organik tarım alanlarını tehdit ediyor.

Şimdi organik tarıma ağırlık verdiler, ABD, Japonya ve AB ülkelerinde organik tarım yaygınlaştı, ancak konvansiyonel tarımda GDO ya geçmiş ve devlet tarafından desteklenen büyük çiftçilerin büyük miktarlarda ürettikleri ürünlerini de biryerlere satmak gerekiyor.

Bunların gözünde yöneticileri gamsız Türkiye ideal bir GDO pazarı.

Bu konuyu açanlara teşekkür ediyorum, vurdumduymaz kendi çıkarlarını ön planda tutan ve gelecek nesilleri tehlikeye sokan cahil yöneticileride kınıyorum.

Çok güzel yazmışsın, ne yazıkki dikkatle her ürünün etiketini okumak gerekiyor, gelişmiş ülkelerde daha tüketiciye ulaşmadan bu tür ürünlerin ithali/üretimi durduruluyor, bizde ise basit bir belge arşivlemeden sonra doğrudan market raflarında yerini alıyor.

Organik içerikli, organik yöntemlerle üretilmiş ürünler GDO içermiyor. İster ICEA, Ecocert, Soil Association, USDA tarafından verilmiş olsun, ister bizim Tarım ve Köyişleri Bakanlığı organik damgalı olsun en azından çoluk çocuğumuza bu tür ürünler yedirelim.

Bebek şampuanı, bebek yağı, bebek losyonu bunların organik olanlarını kullanalım, marka vermek istemiyorum reklam olmasın ama pyasada çok güzel sertifikalı organik bebek ürünleri mevcut.
 
Kozmetikte %100 organik artık yalan değil

Organik kozmetikler yönetmeliğinin ve gelişen teknolojinin sonucu olarak kimyagerler artık %100 organik kozmetiklerin üretiminin mümkün olduğuna dikkat çekiyor.

Türkiye'de başta meyve-sebze olmak üzere gıdadan giysiye her alanda adı sıkça duyulan organik ürünler, kozmetiklere ve kişisel bakım sektörüne de hızlı girdi.

Organik kozmetikler artık %100 organiktir etiketine sahip.

Japonya ve Avrupa ve Amerika'da başı çeken organik sertifikalı kozmetikler yavaş yavaş Türkiye'de de eczane raflarında yerlerini alıyor.

Burada tüketicinin yapması gereken ICEA, BDIH, Ecocert, USDA ve Soil Association gibi uluslararası organik sertifikasyon firmalarından alınan ve o organik bazlı kozmetikte yüzde cinsinden belirtilen (%100 doğal, %80 organik, %100 organik gibi) damgayı aramak.

Uzmanlar organik içerikli kozmetikler konusunda eczanelerin doğru adres olduğunu, ayrıca Kartal, Feriköy gibi organik pazarlardan alışveriş etmenin organik yaşam tarzını benimseyenlerin vazgeçilmezi haline geldiğini belirtiyor.

Avrupa'da bu yıl 200 milyon euroluk bir hacme ulaşması beklenen organik kozmetikler pazarının zamanla doğal taklidi harcıalem sentetik ürünleri piyasadan sileceği günler yakın. Bu yaz kokusuz, parfümsüz yüz ve vücuda sürülebilen organik içerikli güneş ürünleri tercih edilecek.

Organik olmayan, organik ya da doğalmış gibi piyasaya sürülen kozmetiklerdeki paraben, ftalat, parafin, sentetik koku verici ve renklendiriciler uzun vadede hormon dengesini bozarak ileri yaşlarda alerjiler, sinir sistemi ve üreme sistemi hastalıkları, astım hatta kansere yol açabiliyor.

Organik kozmetikleri ve organik sebze, meyve ve besin ürünlerini tercih etmemiz toksik kimyasallarla çevrelendiğimiz modern şehir hayatında özellikle bebek ve çocuklarımızın sağlıklı büyümeleri için şart.
 
biraz sert bir dille yazılmış ama konunun özü olduğunu düşündüğümden,yüzümde bir şamar etkisi yarattığından bunu sizlerle de paylaşmadan edemedim canlar...

GDO’lu diyet tarifleri


Haliyle panik halindesiniz... “Nasıl anlarız? Genetiği değiştirilmiş organizma yemekten nasıl kurtuluruz?” filan.


Şöyle...

*

Annaneniz öpülesi elleri parçalanırcasına, ovalaya ovalaya tarhana yaparken, siz, “Aman annane be, boş versene” deyip, marketten hazır çorba alıyordunuz ya... Annane rahmetli oldu ve siz, o tarhananın tarifini annaneden alıp, bir kenara yazmadınız ya... ışte o nedenle, siz, genetiği değiştirilmiş organizma yemekten kurtulamazsınız maalesef.

*

Ne verirlerse...

Onu yiyeceksiniz.

*

Kız evlat yetiştiriyorsunuz, en iyi okullara gönderiyorsunuz... Piyano çalıyor, ıngilizce konuşuyor, Grammy alanları tek tek biliyor. Bilmeli... Ama alt tarafı limon, şeker ve su kullanıp, limonata yapmasını bilmiyor! Yoğurdu çırpıp, ayran yapamıyor, ayran... ışte o nedenle, kızınız, genetiği değiştirilmiş meşrubat içmeye mahkûm maalesef... Torunlarınız da.

*

Zahmet edip sütlaç yapmadığınız için, kek yapmaya üşendiğiniz için... ıçinde ne olduğunu bilmediğiniz gofretleri, mısır patlaklarını kemiriyor sizin oğlan! Hamur tutmayı, şöyle mis gibi ıspanaklı bi börek yapıp, çantasına koymayı bilmediğiniz için, hamburger bağımlısı oldu. Tahin-pekmezi “köylü işi”, vıcık vıcık yağ fışkıran kremaları “modernite” sandığınız için, daha 10 yaşında ayıya döndü, yuvarlana yuvarlana yürüyor, tıkanıyor, merdiven çıkamıyor.

*

Size zor geliyor ama, zor mu evde yoğurt yapmak? ıstanbul’un güneşi müsait değil, anlarım, zor mudur ızmir’de, Antalya’da, Adana’da evde salça yapmak?
Şikâyet edip duruyorsun, içine katkı maddesi konuyor, zorla beyazlatılıyor diye... ıster tam buğday unundan, ister çavdardan, hakikaten zor mudur evde ekmek yapmak? Bütün ailen kabız... Tonla para verip, abuk sabuk ambalajlı-meyveli saçmalıklardan medet umacağına, niye öğrenmiyorsun kabak tatlısı yapmayı?

*

Güya, çoluğunu çocuğunu düşünüyorsun, taze taze yesinler diye, pazara gidiyorsun... Eğri büğrü biberlere, doğal olduğu için tuttuğunda ezilen domateslere ağız burun kıvırıyorsun, hormonlu, tornadan çıkmış gibilerini alıyorsun... Ne işe yaradı senin pazara gitmen?

*

Kocanız da, bu satırları okuyup, size akıl verecek şimdi... Söyleyin ona, ukalalık etmesin, götürün aktara, hatmi çiçeğiyle zencefili birbirinden ayırt etsin, ondan sonra konuşsun!

*

Enginar, börülce, radika, cibes pişirmekten haberin yok; gazetelerin tiraj almak için kıçından uydurduğu kıçımın uzmanlarından fıldır fıldır brokoli tarifleri öğreniyorsun... Brüksel lahanası yiyerek mi AB’ye gireceğini sanıyorsun?

*

Çin’den bal getiriyorlar mesela... Taaa Arjantin’den, Meksika’dan bal getiriyorlar. Neymiş efendim, içinde genetiği değiştirilmiş organizma olabilirmiş falan... ıçinde tavuk ibiği, maymun kulağı olmadığına şükredin! Ben iddia ediyorum... Kaşla göz arasında frankeştayn ürünlere kapıları açan arkadaşlarla, Amerikan çiftçilerinin avukatı profesörlerimiz, sırf karakovan balına sahip çıksa, Şemdinli’de, Pervari’de terör bile azalır, terör bile.

*

Uzatmayayım.

Mutfak genetiğimizi kaybettik biz.

*

Elin adamı, mısırdan, soyadan, domatesten önce beynimizin DNA’sını değiştirdi!

*

Hurrraaa diye köyden kente göçerken, dışarda tıkınmayı şehirleşme zannettik. Ambalajlı ürün tüketmeyi, zenginleşme zannettik.

*

Dolayısıyla, ya kafayı değiştirip, özümüze döneceğiz... Ya da ne verirlerse onu yiyeceğiz.

Yılmaz ÖZDıL

ne güzel yazılmış osmancık pirinç yiyin ambalajdaki menşei yazısı amerika ise uzak durun adamları hep gdo'lu
 
Back