- 8 Nisan 2007
- 528
- 2
Bu akşam yaşadığım bir hadiseyi nakletmek istiyorum arkadaşlar.
Aslında beklenilen bir olay ve benim beynimi zaman zaman kemiren bir endişenin gerçeğe dönüşüydü bu olay.
Bu akşam çayı koydum. Geçtim Tv nin başına, biraz dinleneyim dedim. Tam uzanmışken kapı çaldı. Kalktım, kapıya yaklaştıkça ağlama sesleri. Bir çocuk ağlıyor. Aman Allahım korktuğum başıma gelmişti. Tahmin ettim tabii, başka kim olabilirdi ki o saatte ağlayarak benim kapımı çalan. Apartman görevlimizin çocukları. Büyük, büyük dediysem ilkokul beşinci sınıfta olan abla, 3 yaşındaki en küçük kızkardeşini zar zor almış kucağına ağlıyor. Miniğin kafasından kanlar akıyor. Aldım çocuğu kucağıma ama benim de tabiri caizse elim ayağım kesilmiş vaziyetteyim. Bir yandan çocuğun yarasına bakıyor bir yandan da ablayı dinlemeye çalışıyorum. Yara berbat, ablanın yüzü ondan da berbat. Eşim de geldi bu arada ama o da sanki film izliyor mübarek. Dedim "koş pamuk getir." Neyse kanı yavaşlattık. "Hemen giyinip hastaneye götürelim" dedim. Dedim ama elim ayağım birbirine girdi. Bir yandan benim kızım korktu ağlıyor, diğer yanda zavallı küçük anne elleri titriyor korkudan. Kızıma dedim "sen yukarı anneannene çık". Minik anne Sevil'e de sakinleşmesi için telkin üstüne telkin. Düşünün üç çocuk başımda ağlıyor üstelik biri yaralı. Neyse uzatmayayım, kızım Zeynebi babası yukarı annemlere götürdü. Biz de minik yaralı kuşumuz Saniye!yi sardık sarmaladık, minik annemiz Sevili de alarak yakındaki özel kliniğe gittik. Klinik te baktılar, gazlı bez koydular. Sonra hastanın kimlik bilgileri soruldu. Tabi ben müdahale odasından çıkıp çıkıp soyadlarını, çocuğun yaşını ablaya sorunca, doktor: Sizin değil mi çocuk? diye sordu. Hayır dedik. O zaman anne babasını bekleyeceğiz. :uhm: "Ne için?" "Onların onayı olmadan dikiş atamayız." " Nasıl yani" dedim? "Beklememiz gerekiyor bulmaya çalışın ailesini dedi." Tamam aileyi arıyoruz da bulana aşk olsun. Sonra anne çıktı geldi, bir telaş renk bembeyaz. Ama ben anneye feci kızgınım. Öyle bir bakıyorum ki kadın bakışlarımdan kaçacak yer arıyor. Neden? çünkü suçlu.
Bu kadının tam dört kızı var. Oğlan oğlan diye beşinciye hamile şu anda. Maddi durumları tahmin edebileceğiniz gibi iyi değil. Bu apartmanın genel temizliğinin yanında altı apartmanın çöp toplama işi de onların üzerinde. Karı koca çalışmak zorundalar. Tamam buna diyecek sözüm yok ama madem bakamayacaksın ne diye beşinciye hamilesin be kadın? İşte burda benim sigortalarım atıyor arkadaşlar.Çünkü yaşananların en yakın şahidiyim. Bu sorumsuz anne çöp toplama, doktora gitme, temizliğe gitme bahanesiyle evden çıkıyor akşama kadar yok. Çocuklara, şu an 11 yaşında sanırım en büyük abla Sevil bakıyor. Bundan üç sene evvel, yani Sevil sekiz yaşındayken, anneleri beş aylık çocuğu ve diğer kardeşlerinin yeme içme ve güvenlik sorumluluğunu Sevile bırakarak bilimum işlerini yapmak üzere evden çıkıyor ve iki üç saat aralıklarla eve uğrayıp, çocuklar iyi mi diye şöyle bir baktıktan sonra vuruyor kendini sokaklara. Ama çalışıyor, ama geziyor. Günahı vebali kendi boynuna.
Çocukların yüzleri kansızlıktan sapsarı. Arada sırada komşular tarafından götürülen yemekleri yeni oyuncak alınan çocukların sevinciyle karşılıyorlar. Elleri yüzleri pislik içinde. Kış günü üç yaşındaki çocuk atletle dışarı çıkıyor. Ayaklar yalın ayak. Yok desem, var görüyorum. Arka bahçe de teki bir yerde teki kimbilir nerde gıcır gıcır ayakkabılar, çamaşır ipinde ve apartman deposunun muhtelif yerlerinde sürünen ve oldukça kaliteli çocuk kıyafetleri. Belki ikinci el ama yine de var, yok değil. Olmayan tekşey sorumluluk sahibi bir annenin şefkati.
Gelelim fedakar ablamız Sevil'e. Bütün bu yükün altında ezilmiş bir çocuk. Psikolojisi çok bozuk. En üçük bir terslikte şiddetli panik yaşıyor. Çünkü bir olumsuzluk olduğunda, mesela anahtar evde unutulup dışarda kalındığında azarı ve beraberinde dayağı Sevil yiyor. Annenin babanın hiç suçu yok . Sevil günah keçisi fatura hep ona kesiliyor. Bugün çocuk düşüp, başında altı dikişlik bir yara açıldığında, Sevilin de ruhunda dikiş atılamaz yaralar açıldı. Tek sorumlu oydu ona göre. Bana kendini savunuyordu çocuk o hengame içinde. Anne geldiğinde de hemen Sevil'e çattı ve ben de "hanım hanım zaten çocuk korktu bir de sen üzerine gitme" diyerek kükreyecek kadar kızgındım.
Bütün bunlar yaşanıyor gözümün önünde ve ben sadece gözümün gördüğü şeylere müdahil olabiliyorum. Bir de göremediklerim varmış. Günümüz Türkiyesinde beşinci sınıfa giden bir çocuk okuma yazma bilmiyor. Yanlış okumadınız Sevil beşinci sınıfta ve okuma yazma bilmiyor. Nasıl öğrensin, öğrenemez ki. O, bu yaşında dağlar kadar sorumluluğu tek başına sırtlanmış bir fedakar abla. Bu psikolojiyle, uyutulması, doyurulması, korunması gereken üç kardeş varken, anne baba ve öğretmen ilgilenmezken Sevil nasıl okusun. O benimle mutfağa gelip ben böreği şöyle yapıyorum diyen çocuktan okumasını bekleyebilir miyiz?
Yapacak çok şey var aradaşlar. Öncelikle Sevil'in bir psikiyatristle görüşmesi ki, öğrenme zorluğu yaşıyor. Sonra Sevil ile ilgilenecek profesyonel bir eğitimci. Karar verdim. Gözlerimin önünde taze bir fidanın solmasına izin vermeyeceğim. İşim zor ama Allah yardım eder inşallah.
Sonuna kadar okuma sabrını gösteren arkadaşlar, uzattığım için özür dilerim. Başlayınca kısa kısa yazamıyorum.
Eğer sizlerin de bana bu konuda tavsiyeleriniz olursa mutlu olurum. Sevil artık okuyor başlıklı bir forum açmak temennisiyle hoşçakalın.:a015:
Aslında beklenilen bir olay ve benim beynimi zaman zaman kemiren bir endişenin gerçeğe dönüşüydü bu olay.
Bu akşam çayı koydum. Geçtim Tv nin başına, biraz dinleneyim dedim. Tam uzanmışken kapı çaldı. Kalktım, kapıya yaklaştıkça ağlama sesleri. Bir çocuk ağlıyor. Aman Allahım korktuğum başıma gelmişti. Tahmin ettim tabii, başka kim olabilirdi ki o saatte ağlayarak benim kapımı çalan. Apartman görevlimizin çocukları. Büyük, büyük dediysem ilkokul beşinci sınıfta olan abla, 3 yaşındaki en küçük kızkardeşini zar zor almış kucağına ağlıyor. Miniğin kafasından kanlar akıyor. Aldım çocuğu kucağıma ama benim de tabiri caizse elim ayağım kesilmiş vaziyetteyim. Bir yandan çocuğun yarasına bakıyor bir yandan da ablayı dinlemeye çalışıyorum. Yara berbat, ablanın yüzü ondan da berbat. Eşim de geldi bu arada ama o da sanki film izliyor mübarek. Dedim "koş pamuk getir." Neyse kanı yavaşlattık. "Hemen giyinip hastaneye götürelim" dedim. Dedim ama elim ayağım birbirine girdi. Bir yandan benim kızım korktu ağlıyor, diğer yanda zavallı küçük anne elleri titriyor korkudan. Kızıma dedim "sen yukarı anneannene çık". Minik anne Sevil'e de sakinleşmesi için telkin üstüne telkin. Düşünün üç çocuk başımda ağlıyor üstelik biri yaralı. Neyse uzatmayayım, kızım Zeynebi babası yukarı annemlere götürdü. Biz de minik yaralı kuşumuz Saniye!yi sardık sarmaladık, minik annemiz Sevili de alarak yakındaki özel kliniğe gittik. Klinik te baktılar, gazlı bez koydular. Sonra hastanın kimlik bilgileri soruldu. Tabi ben müdahale odasından çıkıp çıkıp soyadlarını, çocuğun yaşını ablaya sorunca, doktor: Sizin değil mi çocuk? diye sordu. Hayır dedik. O zaman anne babasını bekleyeceğiz. :uhm: "Ne için?" "Onların onayı olmadan dikiş atamayız." " Nasıl yani" dedim? "Beklememiz gerekiyor bulmaya çalışın ailesini dedi." Tamam aileyi arıyoruz da bulana aşk olsun. Sonra anne çıktı geldi, bir telaş renk bembeyaz. Ama ben anneye feci kızgınım. Öyle bir bakıyorum ki kadın bakışlarımdan kaçacak yer arıyor. Neden? çünkü suçlu.
Bu kadının tam dört kızı var. Oğlan oğlan diye beşinciye hamile şu anda. Maddi durumları tahmin edebileceğiniz gibi iyi değil. Bu apartmanın genel temizliğinin yanında altı apartmanın çöp toplama işi de onların üzerinde. Karı koca çalışmak zorundalar. Tamam buna diyecek sözüm yok ama madem bakamayacaksın ne diye beşinciye hamilesin be kadın? İşte burda benim sigortalarım atıyor arkadaşlar.Çünkü yaşananların en yakın şahidiyim. Bu sorumsuz anne çöp toplama, doktora gitme, temizliğe gitme bahanesiyle evden çıkıyor akşama kadar yok. Çocuklara, şu an 11 yaşında sanırım en büyük abla Sevil bakıyor. Bundan üç sene evvel, yani Sevil sekiz yaşındayken, anneleri beş aylık çocuğu ve diğer kardeşlerinin yeme içme ve güvenlik sorumluluğunu Sevile bırakarak bilimum işlerini yapmak üzere evden çıkıyor ve iki üç saat aralıklarla eve uğrayıp, çocuklar iyi mi diye şöyle bir baktıktan sonra vuruyor kendini sokaklara. Ama çalışıyor, ama geziyor. Günahı vebali kendi boynuna.
Çocukların yüzleri kansızlıktan sapsarı. Arada sırada komşular tarafından götürülen yemekleri yeni oyuncak alınan çocukların sevinciyle karşılıyorlar. Elleri yüzleri pislik içinde. Kış günü üç yaşındaki çocuk atletle dışarı çıkıyor. Ayaklar yalın ayak. Yok desem, var görüyorum. Arka bahçe de teki bir yerde teki kimbilir nerde gıcır gıcır ayakkabılar, çamaşır ipinde ve apartman deposunun muhtelif yerlerinde sürünen ve oldukça kaliteli çocuk kıyafetleri. Belki ikinci el ama yine de var, yok değil. Olmayan tekşey sorumluluk sahibi bir annenin şefkati.
Gelelim fedakar ablamız Sevil'e. Bütün bu yükün altında ezilmiş bir çocuk. Psikolojisi çok bozuk. En üçük bir terslikte şiddetli panik yaşıyor. Çünkü bir olumsuzluk olduğunda, mesela anahtar evde unutulup dışarda kalındığında azarı ve beraberinde dayağı Sevil yiyor. Annenin babanın hiç suçu yok . Sevil günah keçisi fatura hep ona kesiliyor. Bugün çocuk düşüp, başında altı dikişlik bir yara açıldığında, Sevilin de ruhunda dikiş atılamaz yaralar açıldı. Tek sorumlu oydu ona göre. Bana kendini savunuyordu çocuk o hengame içinde. Anne geldiğinde de hemen Sevil'e çattı ve ben de "hanım hanım zaten çocuk korktu bir de sen üzerine gitme" diyerek kükreyecek kadar kızgındım.
Bütün bunlar yaşanıyor gözümün önünde ve ben sadece gözümün gördüğü şeylere müdahil olabiliyorum. Bir de göremediklerim varmış. Günümüz Türkiyesinde beşinci sınıfa giden bir çocuk okuma yazma bilmiyor. Yanlış okumadınız Sevil beşinci sınıfta ve okuma yazma bilmiyor. Nasıl öğrensin, öğrenemez ki. O, bu yaşında dağlar kadar sorumluluğu tek başına sırtlanmış bir fedakar abla. Bu psikolojiyle, uyutulması, doyurulması, korunması gereken üç kardeş varken, anne baba ve öğretmen ilgilenmezken Sevil nasıl okusun. O benimle mutfağa gelip ben böreği şöyle yapıyorum diyen çocuktan okumasını bekleyebilir miyiz?
Yapacak çok şey var aradaşlar. Öncelikle Sevil'in bir psikiyatristle görüşmesi ki, öğrenme zorluğu yaşıyor. Sonra Sevil ile ilgilenecek profesyonel bir eğitimci. Karar verdim. Gözlerimin önünde taze bir fidanın solmasına izin vermeyeceğim. İşim zor ama Allah yardım eder inşallah.
Sonuna kadar okuma sabrını gösteren arkadaşlar, uzattığım için özür dilerim. Başlayınca kısa kısa yazamıyorum.
Eğer sizlerin de bana bu konuda tavsiyeleriniz olursa mutlu olurum. Sevil artık okuyor başlıklı bir forum açmak temennisiyle hoşçakalın.:a015: