Evlat Edinilmiş Çocuk, Seçilmiş Çocuk
Evlat edinme , eskiden beri süregelmekte, son yıllarda giderek artmakta, bu sayede çocuk sahibi olamayan aileler, anne baba olmanın sevincini yaşamakta, çocuk özlemini gidermekte; ailesi tarafından terk edilmiş, kurumda büyüyen bir çocuk da sıcak bir yuvaya kavuşmakta, bir aile ortamında yaşama şansına erişmektedir
Genelde evlat edinmeye karar veren anne babalar, bir süre doğal yollardan çocuk sahibi olmak için beklemiş, tıbbi tedavilerden, psikolojik terapilerden, büyük hayal kırıklıklarından sonra evlat edinmeye karar vermiş anne babalardır. Dünyaya bir çocuk getiremeyeceklerine inandıktan sonra, “kendi çocukları olsun” diye bir çocuğu evlat edinmeyi seçmiş anne babalardır.
Evlat edinen anne babaların yaşadıkları en yoğun duygu, endişedir. Bu endişe, evlat edinecekleri çocuğun geçmişini bilmemenin yarattığı endişedir. Çocuk kurumdan edinilmişse, “Bu çocuk kuruma nereden nasıl gelmiş? Anası, babası kim? Anası, babasının sağlık durumu nasıl? Kurumdan önce hangi koşullarda yaşamış? Ne tür etkiler altında kalmış?”… Tanınan, bilinen birilerinin istemedikleri bir çocuk ise, “Anne hamileliğinde hangi şartlarda yaşamış, nelere maruz kalmış? Annenin hamileliği ve doğumu sağlıklı koşullar altında gerçekleşmiş mi?”... gibi soruların cevabını bilmemenin doğurduğu endişedir.
Genelde evlat edinmeden önce aile, istediği çocuğu çok yönlü bir sağlık muayenesine tabi tutmakta, yaşı uygunsa psikolojik tetkiklerden geçirmektedir. Evlat edinen aile, yapılmış bütün muayenelere rağmen, çocukta istenmeyen-beklenmeyen bazı özelliklerin bulunabileceğini, çocuğun idealindeki modele uymayabileceğini kabullenmeli, çocuktaki olumlu yönleri keşfedip geliştirmeli, olumsuz yönleri de uygun bir eğitimle gidermeye-hafifletmeye çalışmalıdır. Her çocuğun eğitiminde olduğu gibi, bu çocuğun eğitiminde de onu tanımak, özelliklerini keşfetmek ve özellikleri doğrultusunda yönlendirmek temel ilke olmalıdır.
Çocuğa evlat edinilmiş bir çocuk olduğu söylenmeli mi? Söylenmeli ise, kimin tarafından, ne zaman ve nasıl söylenmeli?
Gerçek, çocuğa mümkün olduğu kadar küçük yaşta, evlat edinen anne veya baba tarafından, sade bir dille söylenmeli. Anlasa da anlamasa da “evlat edinilme hikayesi” çocuğa evlat edinildiği andan itibaren anlatılmalı. Çocuğun bunu derhal anlaması beklenmemeli, hikaye tekrar tekrar anlatılmalı. Anlamasa da gerçeğin çocuğun hafızasına yüklendiği bilinmelidir.
Çoğunlukla açıklamalar anne tarafından yapıldığından, çocuk annesinin öz olmadığını, ancak babasının öz olduğunu düşünebilir. Çocuk bu konuda da aydınlatılmalı, annesinin de babasının da öz olmadığı kendisine söylenmelidir. Çocuğa “biyolojik anne baba” kavramı açıklanmalı, gerçek anne babanın onu doğuran değil, ona sevgi ve şefkat veren, ilgi gösteren, onu büyüten eğiten, yetiştiren, onun ihtiyaçlarını karşılayan anne baba olduğu anlatılmalıdır.
Gerçeği çocuğa söylerken, anne ile babanın bir çocuk dünyaya getiremedikleri, ancak çocuk sahibi olmak istedikleri için onu seçtikleri açıklanmalı. Anne “Kuruma gittiğimizde birçok çocuk arasından bana gülen sen oldun… bana doğru gelen sen oldun… kucağıma gelen sen oldun” veya “Seni görür görmez sana bir yakınlık hissettim, sana yaklaştım, seni sevdim…Dolaşırken bana güldün, sen beni seçtin, ben seni seçtim, biz birbirimizi seçtik, biz birbirimizi sevdik,” şeklinde bir açıklama yaparak, bu seçiminkarşılıklı bir seçim olduğunu vurgulamalıdır.
Çocuk, evlat edinilmiş bir çocuk olduğunu öğrendikten sonra, günün birinde onu dünyaya getiren anne ve babanın kim olduğunu, neden terk edildiğini, nerede ve nasıl bulunduğunu sorabilir. Bu sorulara verilen cevaplar gerçeği yansıtmalı, çocuğun yaşına ve olgunluk düzeyine uygun olmalı, anne ile babanın cevapları arasında tutarlılık olmalı. Çocuğun kafasında cevapsız soru, içinde kuşku kalmamalı. Çocuğun sevgisini kazanmak için, öz anne baba kötülenmemeli, hayatta iseler, öldükleri söylenmemeli, çocuğun gerçeği araştırma hakkına sahip olduğu, öz anne babanın da ansızın ortaya çıkabileceği unutulmamalıdır.
Çocuğun aileye girmesiyle yaşanan mutluluk vurgulanmalı dır.
Çocuğa gerçeği anlatmak kolay olmayabilir. Bazı anne-babalar gerçeği söyleme işini geciktirir, çocuk büyüdükçe de gerçeği anlatmak zorlaşır. Gerçeği çocuktan gizlemiş olan aile, çocuğunu yaşıtları ile görüştürmez, çocuğun evin dışına çıkmasını kısıtlar, arkadaş edinmesine fırsat vermez. Çocuğunu bu şekilde koruduğunu sanır, onun sosyalleşmesini, çevresi ile sağlıklı ilişkiler kurmasını engellemiş, çocuğunu da gerçeklerden uzak büyütmüş olur. Aile, çocuğun gerçeği, bir öğretmeninden, bir sınıf arkadaşından veya bir yabancıdan hiç beklemediği bir anda öğrenebileceğini akıldan çıkarmamalı. Çocuğun gerçeği beklenmedik bir zamanda, beklenmedik biri tarafından öğrenmesi, çocukta uyum ve davranış bozukluklarına yol açabilir, kendisini evlat edinmiş olan aileye duyduğu sevgi ve güveni sarsabilir.
Evlat edinilmiş olan çocuğa gerçeği söyleme işinde zamanlama çok önemlidir. Gerçeği söyleme işi, okul öncesi dönemde mutlaka halledilmiş olmalı; halledilmemiş ise, açıklama anı, çocuğun kritik bir dönemine (örneğin ana veya ilkokula başladığı günlere, buluğ çağına, yoğun bir stres anına) rastlamamalıdır.
Evlat edinilmiş çocuk okul çağına geldiğinde okul idaresi, öğretmen, okulun rehberlik uzmanı durumdan haberdar edilmeli. Çocuk bunu bilmeli, evlat edinilmiş olmanın ayıp olmadığını, utanılacak veya gizlenilecek bir durum olmadığının bilincinde olmalı. Durumunu arkadaşlarından ve çevresinden saklamak ihtiyacını duymamalı. Aksine, durumun bilincinde olduğunu, koşullarından memnun olduğunu, ailesi ile mutlu yaşadığını rahatlıkla paylaşabilmelidir.
Evlat edinilmiş çocuktan gerçeği gizlemek ne kadar sakıncalı ise, ona ayrıcalıklı muamele etmek de o kadar sakıncalıdır. Anne-baba, aile bireyleri, okul, çevre, çocuğa akranlarından farklı olduğu izlenimini vermemelidir.
Bazen evlat edindikten sonra, anne bir, hatta birkaç çocuk doğurabilir. Bu durumda bütün çocuklara eşit muamele yapılmalı, çocuklar arasında ayırım yapılmamalıdır. Evlat edinilmiş çocuk, kardeşleri doğmadan önce görmeye alışık olduğu ilgi ve sevgiyi kaybetmemeli, istenmediği hissine kapılmamalıdır. Kendisinden sonra gelen kardeşlere de bu gerçek, uygun zamanda ve uygun biçimde anlatılmalıdır. Bütün çocuklar eşit ilgi, sevgi ve şefkat görerek yetiştirilmelidir.
Evlat edinilen çocuk, sevgi ve ilgi gördüğünde, sağlıklı ve dengeli bir ailede büyüyüp geliştiğinde, mutlu ve huzurlu olur.
Evlat edinme, terkedilmiş bir çocuğa sıcak bir yuva kazandırırken, çocuksuz bir anne babaya çocuk sahibi olmanın mutluluğunu yaşatır.
Eğitim Danışmanı, Pedagog Prof. Dr. Norma Razon
Evlat edinme , eskiden beri süregelmekte, son yıllarda giderek artmakta, bu sayede çocuk sahibi olamayan aileler, anne baba olmanın sevincini yaşamakta, çocuk özlemini gidermekte; ailesi tarafından terk edilmiş, kurumda büyüyen bir çocuk da sıcak bir yuvaya kavuşmakta, bir aile ortamında yaşama şansına erişmektedir
Genelde evlat edinmeye karar veren anne babalar, bir süre doğal yollardan çocuk sahibi olmak için beklemiş, tıbbi tedavilerden, psikolojik terapilerden, büyük hayal kırıklıklarından sonra evlat edinmeye karar vermiş anne babalardır. Dünyaya bir çocuk getiremeyeceklerine inandıktan sonra, “kendi çocukları olsun” diye bir çocuğu evlat edinmeyi seçmiş anne babalardır.
Evlat edinen anne babaların yaşadıkları en yoğun duygu, endişedir. Bu endişe, evlat edinecekleri çocuğun geçmişini bilmemenin yarattığı endişedir. Çocuk kurumdan edinilmişse, “Bu çocuk kuruma nereden nasıl gelmiş? Anası, babası kim? Anası, babasının sağlık durumu nasıl? Kurumdan önce hangi koşullarda yaşamış? Ne tür etkiler altında kalmış?”… Tanınan, bilinen birilerinin istemedikleri bir çocuk ise, “Anne hamileliğinde hangi şartlarda yaşamış, nelere maruz kalmış? Annenin hamileliği ve doğumu sağlıklı koşullar altında gerçekleşmiş mi?”... gibi soruların cevabını bilmemenin doğurduğu endişedir.
Genelde evlat edinmeden önce aile, istediği çocuğu çok yönlü bir sağlık muayenesine tabi tutmakta, yaşı uygunsa psikolojik tetkiklerden geçirmektedir. Evlat edinen aile, yapılmış bütün muayenelere rağmen, çocukta istenmeyen-beklenmeyen bazı özelliklerin bulunabileceğini, çocuğun idealindeki modele uymayabileceğini kabullenmeli, çocuktaki olumlu yönleri keşfedip geliştirmeli, olumsuz yönleri de uygun bir eğitimle gidermeye-hafifletmeye çalışmalıdır. Her çocuğun eğitiminde olduğu gibi, bu çocuğun eğitiminde de onu tanımak, özelliklerini keşfetmek ve özellikleri doğrultusunda yönlendirmek temel ilke olmalıdır.
Çocuğa evlat edinilmiş bir çocuk olduğu söylenmeli mi? Söylenmeli ise, kimin tarafından, ne zaman ve nasıl söylenmeli?
Gerçek, çocuğa mümkün olduğu kadar küçük yaşta, evlat edinen anne veya baba tarafından, sade bir dille söylenmeli. Anlasa da anlamasa da “evlat edinilme hikayesi” çocuğa evlat edinildiği andan itibaren anlatılmalı. Çocuğun bunu derhal anlaması beklenmemeli, hikaye tekrar tekrar anlatılmalı. Anlamasa da gerçeğin çocuğun hafızasına yüklendiği bilinmelidir.
Çoğunlukla açıklamalar anne tarafından yapıldığından, çocuk annesinin öz olmadığını, ancak babasının öz olduğunu düşünebilir. Çocuk bu konuda da aydınlatılmalı, annesinin de babasının da öz olmadığı kendisine söylenmelidir. Çocuğa “biyolojik anne baba” kavramı açıklanmalı, gerçek anne babanın onu doğuran değil, ona sevgi ve şefkat veren, ilgi gösteren, onu büyüten eğiten, yetiştiren, onun ihtiyaçlarını karşılayan anne baba olduğu anlatılmalıdır.
Gerçeği çocuğa söylerken, anne ile babanın bir çocuk dünyaya getiremedikleri, ancak çocuk sahibi olmak istedikleri için onu seçtikleri açıklanmalı. Anne “Kuruma gittiğimizde birçok çocuk arasından bana gülen sen oldun… bana doğru gelen sen oldun… kucağıma gelen sen oldun” veya “Seni görür görmez sana bir yakınlık hissettim, sana yaklaştım, seni sevdim…Dolaşırken bana güldün, sen beni seçtin, ben seni seçtim, biz birbirimizi seçtik, biz birbirimizi sevdik,” şeklinde bir açıklama yaparak, bu seçiminkarşılıklı bir seçim olduğunu vurgulamalıdır.
Çocuk, evlat edinilmiş bir çocuk olduğunu öğrendikten sonra, günün birinde onu dünyaya getiren anne ve babanın kim olduğunu, neden terk edildiğini, nerede ve nasıl bulunduğunu sorabilir. Bu sorulara verilen cevaplar gerçeği yansıtmalı, çocuğun yaşına ve olgunluk düzeyine uygun olmalı, anne ile babanın cevapları arasında tutarlılık olmalı. Çocuğun kafasında cevapsız soru, içinde kuşku kalmamalı. Çocuğun sevgisini kazanmak için, öz anne baba kötülenmemeli, hayatta iseler, öldükleri söylenmemeli, çocuğun gerçeği araştırma hakkına sahip olduğu, öz anne babanın da ansızın ortaya çıkabileceği unutulmamalıdır.
Çocuğun aileye girmesiyle yaşanan mutluluk vurgulanmalı dır.
Çocuğa gerçeği anlatmak kolay olmayabilir. Bazı anne-babalar gerçeği söyleme işini geciktirir, çocuk büyüdükçe de gerçeği anlatmak zorlaşır. Gerçeği çocuktan gizlemiş olan aile, çocuğunu yaşıtları ile görüştürmez, çocuğun evin dışına çıkmasını kısıtlar, arkadaş edinmesine fırsat vermez. Çocuğunu bu şekilde koruduğunu sanır, onun sosyalleşmesini, çevresi ile sağlıklı ilişkiler kurmasını engellemiş, çocuğunu da gerçeklerden uzak büyütmüş olur. Aile, çocuğun gerçeği, bir öğretmeninden, bir sınıf arkadaşından veya bir yabancıdan hiç beklemediği bir anda öğrenebileceğini akıldan çıkarmamalı. Çocuğun gerçeği beklenmedik bir zamanda, beklenmedik biri tarafından öğrenmesi, çocukta uyum ve davranış bozukluklarına yol açabilir, kendisini evlat edinmiş olan aileye duyduğu sevgi ve güveni sarsabilir.
Evlat edinilmiş olan çocuğa gerçeği söyleme işinde zamanlama çok önemlidir. Gerçeği söyleme işi, okul öncesi dönemde mutlaka halledilmiş olmalı; halledilmemiş ise, açıklama anı, çocuğun kritik bir dönemine (örneğin ana veya ilkokula başladığı günlere, buluğ çağına, yoğun bir stres anına) rastlamamalıdır.
Evlat edinilmiş çocuk okul çağına geldiğinde okul idaresi, öğretmen, okulun rehberlik uzmanı durumdan haberdar edilmeli. Çocuk bunu bilmeli, evlat edinilmiş olmanın ayıp olmadığını, utanılacak veya gizlenilecek bir durum olmadığının bilincinde olmalı. Durumunu arkadaşlarından ve çevresinden saklamak ihtiyacını duymamalı. Aksine, durumun bilincinde olduğunu, koşullarından memnun olduğunu, ailesi ile mutlu yaşadığını rahatlıkla paylaşabilmelidir.
Evlat edinilmiş çocuktan gerçeği gizlemek ne kadar sakıncalı ise, ona ayrıcalıklı muamele etmek de o kadar sakıncalıdır. Anne-baba, aile bireyleri, okul, çevre, çocuğa akranlarından farklı olduğu izlenimini vermemelidir.
Bazen evlat edindikten sonra, anne bir, hatta birkaç çocuk doğurabilir. Bu durumda bütün çocuklara eşit muamele yapılmalı, çocuklar arasında ayırım yapılmamalıdır. Evlat edinilmiş çocuk, kardeşleri doğmadan önce görmeye alışık olduğu ilgi ve sevgiyi kaybetmemeli, istenmediği hissine kapılmamalıdır. Kendisinden sonra gelen kardeşlere de bu gerçek, uygun zamanda ve uygun biçimde anlatılmalıdır. Bütün çocuklar eşit ilgi, sevgi ve şefkat görerek yetiştirilmelidir.
Evlat edinilen çocuk, sevgi ve ilgi gördüğünde, sağlıklı ve dengeli bir ailede büyüyüp geliştiğinde, mutlu ve huzurlu olur.
Evlat edinme, terkedilmiş bir çocuğa sıcak bir yuva kazandırırken, çocuksuz bir anne babaya çocuk sahibi olmanın mutluluğunu yaşatır.
Eğitim Danışmanı, Pedagog Prof. Dr. Norma Razon
Son düzenleyen: Moderatör: