ben tipik kaloriferli apartman dairesinde büyümüş çocuk olduğum ve kreşlerde büyüdüğüm için şu andaki durumdan çok da ayrışmıyorum. fakat kayınvalidem, köyde tek gelinin olduğu evde büyütmüş eşimi ve onun kardeşini. evde dört jenerasyon bir arada yaşadığı için kayınpederimin babaannesi bakmış eşime. daha birkaç aylıkken kocaman yemek kaşığıyla tarhana içiriyorlarmış. ayrıca evde herkesin bir işi olduğu için çocukla çok ilgilenemiyorlar diye tv'de susam sokağı izleyerek büyümüş.
işin komik yanı, evde herkes şiveli konuşuyorken eşim, susam sokağı aracılığıyla ankara devlet tiyatrosu ve trt radyosu sanatçılarına maruz kaldığı için İstanbul Türkçesi konuşmaya başlamış.
dedesinin odun artıklarından kestiği geometrik şekillerle bi şeyler yapmaya çalışıp tv izleyerek iki yaşına kadar gelmiş ve altın çağları orada sonlanmış çünkü erkek kardeşi doğmuş. annesinin dediğine göre eşimin sakin ve kolay mizacına karşın kardeşi o kadar sıkıntılı bir çocukmuş ki iki yıl boyunca kadıncağız uyumamış. gerçekten bir dakika susmadan çığlıklar atarak ağlıyormuş.
öte yandan günümüze ve gerçekliğe dönersek, biz burada "çocularımız inek gördü, çiçek kokladı" diye pastoral hayatı romantize ediyoruz ama bir çocuğun günümüz için gereken mental ve fiziksel gelişimini tamamlaması için elverişli ortamlar olduğunu düşünmüyorum kırsal hayatın. 80'li yıllar ya da 90'ların başında doğanlar için çok büyük fark yaratmaz ama artık eğitim hayatı, iş hayatı ya da sosyal hayat gibi noktalarda insanların sıfır km'den yüz km'ye üç saniyede çıkması gereken bir düzen varken köyde büyüyen çocukların uyumlanması zor ve sancılı.