- 7 Ağustos 2010
- 983
- 2.105
- 113
Çocukluklarından itibaren kızlar, evlenip çocuk sahibi olmaktan başka hayatta hiçbir amaçları olmayan bireyler olarak yetiştirilirler.
Küçükken üzerlerine pembe kıyafetler geçirilir, ellerine Barbie bebekler tutuşturulur. Küçük kızların hanım hanımcık davranması tembihlenir, hatta oyunlarında bile evcilik oynarlar. Anne ve baba bu düşünceleri sürekli pekiştirir, kıza temizlik yaptırılır ve hatta evde erkek kardeşi varsa ona hizmet etmesi dahi öğretilir.
Evde temizlik yapmayı reddettiğim ve babamın ya da erkek kardeşimin bize neden yardım etmediğini sorguladığım zamanlarda, annemin cevabı hala sarsar beni: "Evlenince iki ayda kocan kapının önüne koyar seni."
Nasıl yani?
Neden kapı önüne konan ben oluyorum?
Evlilikte her iki tarafın da sorumluluklarının eşit olduğunu savunanlardanım. Kadın da erkek de çalışıyor sonuçta. Ev işleri de ikiye bölünmeli o zaman. Ben tüm gün çalışacak ve bir de ev işi yapacağım, erkek ise dinlenecek öyle mi? Ve ben bu görevi(!) yapmadığım için "kapı önüne konulan taraf" olacağım?
Burada özetle söylemek istediğim şu hanımlar: En başta biz kendimize kötülük yapıyoruz. Evladınız erkek ise onu gereğinden fazla şımartmayın. Paşanız, tosununuz sizin biricik evladınız olabilir ama onu da eleştirmeyi bilin. Onu günün birinde gelininize hizmetçi gibi davranan biri haline dönüştürmeyin. Kızınız prensesinizi de "Kısmet, torun torba" lafları ile boğmayın. Bırakın kızınız evlenmek istemiyorsa, evlenmesin. Belki de geleceğin güçlü kadınlarından birinin eline bebek tutuşturup onu kaybediyoruz.
Not: Mutlu bir evliliğim var, bu yazdıklarım sebebiyle beni analiz etmeye kalkmayın. Sadece kadınlara yapılan haksızlıklar canımı sıkıyor. Bu haksızlıkları önce biz kendimize yapıyoruz.
Küçükken üzerlerine pembe kıyafetler geçirilir, ellerine Barbie bebekler tutuşturulur. Küçük kızların hanım hanımcık davranması tembihlenir, hatta oyunlarında bile evcilik oynarlar. Anne ve baba bu düşünceleri sürekli pekiştirir, kıza temizlik yaptırılır ve hatta evde erkek kardeşi varsa ona hizmet etmesi dahi öğretilir.
Bu sebeple büyüyen kızların analitik düşünme yetenekleri gelişmez, kendilerini bir birey olarak göremez ve iş hayatında, bilimde, sanatta ilerleyemezler. Kendilerini ifade etme ortamı oluşmamıştır, varsa yoksa bir erkeği mutlu etmenin (ve tabi erkeğin ailesini mutlu etmenin) yolları öğretilir. Erkekler gibi iş hayatında başarı ve kariyer peşinde koşmalarının anlamsız olduğu belirtilir her zaman. Çocuk sahibi olmak dünyada en önemli şeydir, çocuk sahibi olan bir kadının da sonrasında iş hayatında, bilimde, sanatta ilerlemesi otomatik olarak durur, geriler.
Evde temizlik yapmayı reddettiğim ve babamın ya da erkek kardeşimin bize neden yardım etmediğini sorguladığım zamanlarda, annemin cevabı hala sarsar beni: "Evlenince iki ayda kocan kapının önüne koyar seni."
Nasıl yani?
Neden kapı önüne konan ben oluyorum?
Evlilikte her iki tarafın da sorumluluklarının eşit olduğunu savunanlardanım. Kadın da erkek de çalışıyor sonuçta. Ev işleri de ikiye bölünmeli o zaman. Ben tüm gün çalışacak ve bir de ev işi yapacağım, erkek ise dinlenecek öyle mi? Ve ben bu görevi(!) yapmadığım için "kapı önüne konulan taraf" olacağım?
Burada özetle söylemek istediğim şu hanımlar: En başta biz kendimize kötülük yapıyoruz. Evladınız erkek ise onu gereğinden fazla şımartmayın. Paşanız, tosununuz sizin biricik evladınız olabilir ama onu da eleştirmeyi bilin. Onu günün birinde gelininize hizmetçi gibi davranan biri haline dönüştürmeyin. Kızınız prensesinizi de "Kısmet, torun torba" lafları ile boğmayın. Bırakın kızınız evlenmek istemiyorsa, evlenmesin. Belki de geleceğin güçlü kadınlarından birinin eline bebek tutuşturup onu kaybediyoruz.
Not: Mutlu bir evliliğim var, bu yazdıklarım sebebiyle beni analiz etmeye kalkmayın. Sadece kadınlara yapılan haksızlıklar canımı sıkıyor. Bu haksızlıkları önce biz kendimize yapıyoruz.
Son düzenleme: