- 22 Nisan 2012
- 1.604
- 170
Aslında ben, ''Milli mücadele, peşinde koşulan milli dava'' mızın, zaten bundan yıllar önce, dört bir yanımız düşman istilası altındayken verilmiş olduğunu sanıyordum.
Uluslararası ve ulusal tüm tarih kayıtlarında ve tüm tarih bilgilerinde (hiç bir konuda uzlaşı sergilemeyenlerinde dahi) Türklerin destanımsı Çanakkale Zaferi, büyük kurtuluş mücadelesi ve daha niceleri istisnasız olarak kabul görüp yer aldığı için, dahası ''hani her birimiz -bu memleket hepimizin dedelerimiz ve ninelerimizin zor şartlarda omuza omuza mücadelesiyle kurtuldu) naralarımızdan ötürü de, hep öyle biliyordum.
Göğsümde iman, başımda kuran ve elimde padişah fermanıyla geliyorum. Başta Kemal olmak üzere Kuvva-i Milliyeci subayların hepsini keseceğim, Kemal'in kafasını padişaha götüreceğim. (01.10.1919)
Padişah Yunanlılarla harp edilmesine razı değildir. Yunanlılar bizim dostumuzdur. Padişahın emir ve rızası hilafına olarak, onlara silah çekmek küfürdür, isyandır. (1920)
ANZAVUR Ahmet (Kuvva-i Muhammediye Birlikleri Komutanı - Vatan Haini)
Hem de; sadece dış düşman olsa iyi, üstelik bu ve daha pek çok benzer şeylere rağmen ...
Bağımsızlık uğruna, aralarında ''nice hakiki din alimleri ' de olmak üzere;
Bu ölümüne yolda;
Anadolunun dört bir yanından kopup gelmiş
kimi kalpaklı kimi sarıklı,
kimi şalvarlı kimi poturlu,
kimi cüppeli kimi redingotlu,
kimi medrese, kimi kolej eğitimli
ve hatta eğitimsiz bu insanlar
iki kavram etrafında ve Atatürkün önderliğinde aralarındaki tüm anlaşmazlıkları ve ayrılıkları bir kenara bırakmış, gönül, fikir, inanç ve iman birliği yapmamışlar mıydı ???
Zaman ve koşullar değişmiş olsa da mekan, ihanet ve hainlik aynı mı yoksa? diye sormadan edemiyor insan. Geldiğimiz noktada.
Çaresiz, yok olmaya yüz tutmuş bir ulusun ümidi, kibir ve benden arınabilmiş, ne hizmetleriyle, ne askeri dehasıyla ne de kişiliğiyle asla mukayese bile kaldıramayacak derecede büyük ve onurlu bir insan ve İstiklal Mücadelesinin asıl ve tek liderdir O.
Aynı zamanda (her ne kadar, hatırlatmak gerekliliği noktasında olunmaktan hicap duyuyor olsam da) bilindiği üzere Cumhuriyetimizin de kurucusudur, Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Onun için Milli Egemenlik ve tam bağımsızlık asla taviz verilmemesi gereken hususlardır.
Ardından, Katılımcılıkve gelişmecilik
Yani Cumhuriyet, yani demokrasi işte, bunun son durağı
Ne güzel şeysin sen ey Cumhuriyet, ne güzel şeysin sen ey demokrasi
Bir ayağımız sende ey Cumhuriyet, bir ayağımız da sende ey Demokrasi.
Öyle ki;
Yürüyoruz, dama ileri.
Cumhuriyet geri - Demokrasi ileri.
Cumhuriyet geri - Demokrasi ileri.
Cumhuriyet geri - Demokrasi ileri, ileri, dizginler kopmuş, daha da ileri.
Bir bakmışız ki;
Bu uçurum çok fena olmuş yahu, buna ne ayak, ne bacak yetişir.
Derken; kaçınılmaz son, topyekün çakılıvermiş Türkiyeli
İşte o gün, büyük felaket ve musibet içinde;
Oysa, meğer sen ne güzel şeymişsin be ey Cumhuriyet ve asıl demokrasi.
Lütfen geri gel ve ilkelerinle kurtar beni
diyebilecek kadar dahi
takadin, varlığın, dilin, dinin, inancın veya inançsızlığın, kimliğin ve tüm bunlara hakkın kalabilecek mi acaba? Ey Türkiyeli
Atatürk olmasaydı Türk belki Özbekistan'da olurdu; ama Trakya ve Anadolu'da kalmazdı. Yüz yılda tüm civar büyük coğrafyadan sürülmüş ve katledilmiş Türklerin Konya Ovası'ndan sürülmeleri ve atılmaları ne kadar sürerdi sanıyorsunuz? Ne Türk ne de Türkiye kalırdı. Mustafa Kemal sadece ülkeyi kurtarmadı, Türk neslini de kurtardı!
Siz Türkler kibar ve nazik insanlarsınız. Haklı olduğunuzu bile bile sessiz kalıyorsunuz.
McCARTHY, Justin
in beni çok etkileyen yukarıdaki sözleriyle bitirmek istiyorum yorumumu ve yıllardır artık lugatımıza yerleştiği için, kullanan kişilerle dilbirliği yapmak adına ilk defa ben de şu meşhur ''yedirmeyiz'' sözcüğünü kullanmaktan kusur kalmayayım bari, hazır yeri de gelmişken.
Cumhuriyeti yedirmezler, Cumhuriyet yenmez, Cumhuriyet yenilmez ...
Elbet Cumhuriyeti kanının son damlasına kadar savunanlar ve savunacaklar da var çok şükür.