'Canımız ne kadar yanarsa, ayakkabımız o kadar güzel görünür' diyen Eda Taşpınar'dan moda üzerine bir sohbet...
Kim ne derse desin Eda Taşpınar'ın stiliyle konuşulanlar arasında ayrı bir yeri var. Öncelikle güzel bacaklarının ve düzgün fiziğinin avantajını kullandığını hemen söyleyelim. O da bunun farkında ve bu avantajlarını akıllıca kullanarak ikon tanı mlamasını hak ediyor. Güzellik ona göre çok önemli değil. "Dış güzellik çok geçici. Dolayısıyla herkes keyfine baksın, canı ne istiyorsa da giysin" diyor. Bir giydiğini bir daha giymediği yolundaki söylemlere gülüp geçiyor. Aslında işin sırrı çok daha başka bir şeyde yatıyor. Bunu da Taşpınar Hello dergisine anlatıyor ve meraklısına stil tüyoları fısıldıyor.
Her türlü uçukluğu kaldırıyorsunuz.
Sanırım en önemlisi kendini tanımakla başlıyor. Ne yakışır, tarzın ne kadar uçukluk kaldırabilir bunları bilmelisiniz. Ayak şekline ve güzelliğine göre seçim ise ikinci püf nokta. Herkesin giyebileceği bir modele yönelmektense kimselerin yeltenmeyeceğini almak. Sezonun it modelini almamak. Çünkü sezon geçince 'geçen seneyim' diye bağıran bir ayakkabıyı giymek istemezsiniz. Tabiî ölüp bitiyorsanız, illa da 'alacağım' diyorsanız bari az sayıda olan 'it' ayakkabıyı almalısınız.
Ben üretmeyi istemedikleri defile ayakkabılarını almayı sevenlerdenim. Tabiî bunun da dezavantajı var; feci derecede rahatsız olmaları. Ancak ben ayaklarımın çığlıklarını duymayacak kadar ayakkabılarıma tutkuyla bağlı olduğum için umursamıyorum. Unutmayın, 'the more it hurts the better it looks' yani ne kadar canınız yanıyorsa o kadar güzel gözüküyor demektir.
'It' ayakkabı almaktansa defile yapmayan Azzedine Alaia ya da Manolo Blahnik'e yönelin. Niye mi? Çok basit. Birkaç sezon öncesinin ayakkabısını giyerek hem merak uyandırırsınız, hem de herkes ayağınızda beğense de gidip aynısını alıp canınızı sıkamaz. Hem rahat hem de özgün olursunuz.
Siz, her zaman stili olan çantalar ve ayakkabılar kullanıyorsunuz.
Gündüz topuksuz sandaletleri ya da Repetto gibi rahat erkek ayakkabılarını, gece ise maksimum topukları ve gladyatörleri tercih ediyorum. Bir tek dolgu topuk sandaletleri ve plâtformları yakıştırmıyorum kendime. Dayanamayıp aldığım da oluyor.Şimdi bu konuda bilinçlendim; almak istesem de kendimi frenliyorum artık. Çünkü daha az kullanacağım şeyleri almak canımı fena halde sıkıyor.
Bu kadar etkileyici aksesuarı nasıl buluyorsunuz?
Doğruyu söyleyeyim; peşlerinden koşuyorum. Türkiye'de bulamazsam yurt dışını arıyorum. Bazen de insanlara 'illallah' dedirtebiliyorum. Günde üç kere aradığım bile oluyor; 'hadi hadi' diye. Öğrendim, 'deli Türk arıyor' diye takılıyorlarmış aralarında bazen. Bu takıntım bir tek ayakkabı konusunda var ama sonsuz azmim(!) sayesinde bazen üretilmeyecek ayakkabı ları bile üretmeye ikna edebildiğim oluyor. Bazen de kullanmadığım ayakkabılar üzerinde değişiklikler yapıyorum; taş işliyorum, çengelli iğneler takı yorum, çivilerle renklendiriyorum, zincirler sarkıtıyorum.
*Stilinizi oluştururken bir çanta ve ayakkabıdan da yola çıkıyorsunuz.
Her zaman! Ben giyinirken önce ayakkabımı ve çantamı seçer, kıyafetimi de onlara uydururum. Bu arada çok karmaşık bir ayakkabıyla çok durgun, sade bir elbise giymek ya da çok frapan bir kıyafete low profile bir sandalet giymek, yapabileceğiniz en doğru hareket.
*Efsane çantanız ve ayakkabınız var mı?
Çok az sayıda üretilmiş, kuru kafalı, zımbalı Thomas Wylde çantam; her şeyle ve her tarzla uyum sağlayabildiği için. Efsane ayakkabım ise; mahmuzlu McQueen Mary Jane'lerim. Bunların üretilmesi için bayağı bir çaba sarfetmiştim. Ama sonunda bıkmış olacaklar ki bana defilede kullanılmış olanını yolladılar. Çok farklı, bir o kadar da egzantrik. O bence bir tasarım harikası. Yine kıyamadıklarım arasında McQueen'in ayak kemiği şeklindeki ayakkabısı var. Çünkü tek kelimeyle çok acayip ve ben galiba bu acayipliği çok seviyorum. Çanta ise anneannemin gençliğinden kalan
işlemeli krokodil Chanel kutu çantası.
Modanın taçsız prensi Azzedine Alaia, favoriniz. Neden?
Çünkü defile yapmıyor. Sadece arada bir koleksiyonlarından tek tük parçaları İtalyan Vogue'a editorial çekim için veriyor. Modası hiç geçmiyor. Sonra Ali Güven'in yeteneği kelimelerle anlatılamaz. Bana kimselere yapmadığı sandaletlerinden yapıp veriyor. Manolo Blahnik. Türkiye'deki insanlar tarafından yeterli ilgi görmüyor, doğru algılanmıyor. Ama en ustalıkla tasarlanmış, kadın bacağının en iyi dostu, ayakları seksi göstermekte bir numara tek isim. Vivienne Westwood. Vazgeçilmez pirate boots'unu hayatımıza soktuğu için Vivienne Westwood. Yeni beğendiklerim ise Nicholas Kirkwood ve Junko Shimada. Kirkwood'un ayakkabıları âdeta sergilenmesi gereken birer sanat eseri. Junko olmayacak camlardan topuklu ayakkabılar yapmış. Her biri heykel gibi. Çantada ise Thomas Wylde ve Philippe Plain. Yenilerden ise Laura B'nin metal tokalar birleştirerek inşa edilmiş görünümlü XL metal çantası.
Hangi kıyafete, hangi çanta ve ayakkabı yakışır?
Mini yazlık elbiseler ve uzun uçuşan elbiselerle düz sandaletler iyi gider. Daha rahat hareket edersiniz, daha Avrupai tarz görünürsünüz. Bondage ve tüylü elbiselerle mutlaka yüksek topuklar kullanın. Yoksa Susam Sokağı'ndaki Sarı Kuş'a benzer, yerden bitme gözükürsünüz. Tulumlarla da boyunuz kısaysa topuklu, boyunuz uzunsa düz giymek gerekir. Fakat tulum giymek gerçekten zor iş; vücut ve tarz lâzım, herkese yakışmaz.
Çantada da ayakkabınız ile uyumsuz çantalar kullanın.
"Güzellik" kavramınız nedir?
Kadın aslında çok kuvvetli bir varlık. Yalnızca bunu kullanmayı bilmeli; duruşu, havası, aurasıyla yaratacağı etki iki güzel bacak ve bir çift ayakkabıdan daha kuvvetli olacaktır. Kendinize güvendiğiniz ve kendinizi iyi hissettiğiniz sürece ayağınız, bacağınız çirkinmiş kimseyi ilgilendirmeyecektir. Güzellik çok göreceli bir durum. Ayrıca dış güzellik çok geçici. Dolayısıyla herkes keyfine baksın, canı ne istiyorsa da giysin derim.
ALINTIDIR...
Kim ne derse desin Eda Taşpınar'ın stiliyle konuşulanlar arasında ayrı bir yeri var. Öncelikle güzel bacaklarının ve düzgün fiziğinin avantajını kullandığını hemen söyleyelim. O da bunun farkında ve bu avantajlarını akıllıca kullanarak ikon tanı mlamasını hak ediyor. Güzellik ona göre çok önemli değil. "Dış güzellik çok geçici. Dolayısıyla herkes keyfine baksın, canı ne istiyorsa da giysin" diyor. Bir giydiğini bir daha giymediği yolundaki söylemlere gülüp geçiyor. Aslında işin sırrı çok daha başka bir şeyde yatıyor. Bunu da Taşpınar Hello dergisine anlatıyor ve meraklısına stil tüyoları fısıldıyor.
Her türlü uçukluğu kaldırıyorsunuz.
Sanırım en önemlisi kendini tanımakla başlıyor. Ne yakışır, tarzın ne kadar uçukluk kaldırabilir bunları bilmelisiniz. Ayak şekline ve güzelliğine göre seçim ise ikinci püf nokta. Herkesin giyebileceği bir modele yönelmektense kimselerin yeltenmeyeceğini almak. Sezonun it modelini almamak. Çünkü sezon geçince 'geçen seneyim' diye bağıran bir ayakkabıyı giymek istemezsiniz. Tabiî ölüp bitiyorsanız, illa da 'alacağım' diyorsanız bari az sayıda olan 'it' ayakkabıyı almalısınız.
Ben üretmeyi istemedikleri defile ayakkabılarını almayı sevenlerdenim. Tabiî bunun da dezavantajı var; feci derecede rahatsız olmaları. Ancak ben ayaklarımın çığlıklarını duymayacak kadar ayakkabılarıma tutkuyla bağlı olduğum için umursamıyorum. Unutmayın, 'the more it hurts the better it looks' yani ne kadar canınız yanıyorsa o kadar güzel gözüküyor demektir.
'It' ayakkabı almaktansa defile yapmayan Azzedine Alaia ya da Manolo Blahnik'e yönelin. Niye mi? Çok basit. Birkaç sezon öncesinin ayakkabısını giyerek hem merak uyandırırsınız, hem de herkes ayağınızda beğense de gidip aynısını alıp canınızı sıkamaz. Hem rahat hem de özgün olursunuz.
Siz, her zaman stili olan çantalar ve ayakkabılar kullanıyorsunuz.
Gündüz topuksuz sandaletleri ya da Repetto gibi rahat erkek ayakkabılarını, gece ise maksimum topukları ve gladyatörleri tercih ediyorum. Bir tek dolgu topuk sandaletleri ve plâtformları yakıştırmıyorum kendime. Dayanamayıp aldığım da oluyor.Şimdi bu konuda bilinçlendim; almak istesem de kendimi frenliyorum artık. Çünkü daha az kullanacağım şeyleri almak canımı fena halde sıkıyor.
Bu kadar etkileyici aksesuarı nasıl buluyorsunuz?
Doğruyu söyleyeyim; peşlerinden koşuyorum. Türkiye'de bulamazsam yurt dışını arıyorum. Bazen de insanlara 'illallah' dedirtebiliyorum. Günde üç kere aradığım bile oluyor; 'hadi hadi' diye. Öğrendim, 'deli Türk arıyor' diye takılıyorlarmış aralarında bazen. Bu takıntım bir tek ayakkabı konusunda var ama sonsuz azmim(!) sayesinde bazen üretilmeyecek ayakkabı ları bile üretmeye ikna edebildiğim oluyor. Bazen de kullanmadığım ayakkabılar üzerinde değişiklikler yapıyorum; taş işliyorum, çengelli iğneler takı yorum, çivilerle renklendiriyorum, zincirler sarkıtıyorum.
*Stilinizi oluştururken bir çanta ve ayakkabıdan da yola çıkıyorsunuz.
Her zaman! Ben giyinirken önce ayakkabımı ve çantamı seçer, kıyafetimi de onlara uydururum. Bu arada çok karmaşık bir ayakkabıyla çok durgun, sade bir elbise giymek ya da çok frapan bir kıyafete low profile bir sandalet giymek, yapabileceğiniz en doğru hareket.
*Efsane çantanız ve ayakkabınız var mı?
Çok az sayıda üretilmiş, kuru kafalı, zımbalı Thomas Wylde çantam; her şeyle ve her tarzla uyum sağlayabildiği için. Efsane ayakkabım ise; mahmuzlu McQueen Mary Jane'lerim. Bunların üretilmesi için bayağı bir çaba sarfetmiştim. Ama sonunda bıkmış olacaklar ki bana defilede kullanılmış olanını yolladılar. Çok farklı, bir o kadar da egzantrik. O bence bir tasarım harikası. Yine kıyamadıklarım arasında McQueen'in ayak kemiği şeklindeki ayakkabısı var. Çünkü tek kelimeyle çok acayip ve ben galiba bu acayipliği çok seviyorum. Çanta ise anneannemin gençliğinden kalan
işlemeli krokodil Chanel kutu çantası.
Modanın taçsız prensi Azzedine Alaia, favoriniz. Neden?
Çünkü defile yapmıyor. Sadece arada bir koleksiyonlarından tek tük parçaları İtalyan Vogue'a editorial çekim için veriyor. Modası hiç geçmiyor. Sonra Ali Güven'in yeteneği kelimelerle anlatılamaz. Bana kimselere yapmadığı sandaletlerinden yapıp veriyor. Manolo Blahnik. Türkiye'deki insanlar tarafından yeterli ilgi görmüyor, doğru algılanmıyor. Ama en ustalıkla tasarlanmış, kadın bacağının en iyi dostu, ayakları seksi göstermekte bir numara tek isim. Vivienne Westwood. Vazgeçilmez pirate boots'unu hayatımıza soktuğu için Vivienne Westwood. Yeni beğendiklerim ise Nicholas Kirkwood ve Junko Shimada. Kirkwood'un ayakkabıları âdeta sergilenmesi gereken birer sanat eseri. Junko olmayacak camlardan topuklu ayakkabılar yapmış. Her biri heykel gibi. Çantada ise Thomas Wylde ve Philippe Plain. Yenilerden ise Laura B'nin metal tokalar birleştirerek inşa edilmiş görünümlü XL metal çantası.
Hangi kıyafete, hangi çanta ve ayakkabı yakışır?
Mini yazlık elbiseler ve uzun uçuşan elbiselerle düz sandaletler iyi gider. Daha rahat hareket edersiniz, daha Avrupai tarz görünürsünüz. Bondage ve tüylü elbiselerle mutlaka yüksek topuklar kullanın. Yoksa Susam Sokağı'ndaki Sarı Kuş'a benzer, yerden bitme gözükürsünüz. Tulumlarla da boyunuz kısaysa topuklu, boyunuz uzunsa düz giymek gerekir. Fakat tulum giymek gerçekten zor iş; vücut ve tarz lâzım, herkese yakışmaz.
Çantada da ayakkabınız ile uyumsuz çantalar kullanın.
"Güzellik" kavramınız nedir?
Kadın aslında çok kuvvetli bir varlık. Yalnızca bunu kullanmayı bilmeli; duruşu, havası, aurasıyla yaratacağı etki iki güzel bacak ve bir çift ayakkabıdan daha kuvvetli olacaktır. Kendinize güvendiğiniz ve kendinizi iyi hissettiğiniz sürece ayağınız, bacağınız çirkinmiş kimseyi ilgilendirmeyecektir. Güzellik çok göreceli bir durum. Ayrıca dış güzellik çok geçici. Dolayısıyla herkes keyfine baksın, canı ne istiyorsa da giysin derim.
ALINTIDIR...
Son düzenleme: