- 3 Ekim 2006
- 35
- 0
EBEVEYN VE ÇOCUK İLiŞKİSİ
--------------------------------------------------------------------------------
Ebeveyn ve çocuk ilişkisi
“Kim demiş çocuk küçük bir şeydir.
Belki de çocuk en büyük şeydir.”
Şair böyle diyor, ama çocukların en büyük şey olduğunu en iyi anneler bilir. Çocuklar ailenin aynası olduğuna göre vazife ağır, iş zordur. Çocuk yetiştirmek başlı başına bir sanattır. Bitmeyen bir okul, emekliliği olmayan bir iştir.
Bu zorlukları kolaylaştırabilmek için dikkat edilmesi gereken bir takım hususlar vardır. Bunların başında evvelâ çocuğa maneviyatın verilmesi gelir.
“İnsanın en birinci Üstadı ve tesirli muallimi onun validesidir” diyor Bediüzzaman. Ve kendi üzerindeki tesirini şu sözlerle ifade ediyor:
“Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım hâlde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve manevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, âdeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş.”
Bu sözler annenin çocuk üzerindeki tesirini gösteriyor. Demek ki, çocuğu hayata hazırlayan annedir.
Yabancı bir düşünürün; “Çocuklar donmamış beton gibidir, üzerine ne düşse iz bırakır” dediği gibi eğitimciler de doğum öncesi ve 0-6 yaş arasının çok ehemmiyetli olduğunu, o yıllarda verilen iyi bir eğitimin, terbiyenin ömür boyu sürdüğünü ifade ediyorlar. Bizler de yaygın olan “Daha küçük, büyüsün öğrenir” ifadelerinin büyük bir hata olduğunu daha iyi anlıyoruz.
İman hakikatleri bir çekirdek-i esasiye olduğuna göre dünyevî ilimlerimizi bu çekirdek üzerine bina etmemiz lâzımdır. Meselâ;
* Dinî bilgileri öğrenmede zorlayıcı olmamalı, sevdirmeliyiz.
* Dinin güzelliklerini göstererek ya da hakikî dindar Müslümanları ve tarihimizdeki büyük dinî şahsiyetlerin hayatlarını, yaptıkları hizmetleri anlatmalıyız.
* Maneviyatımıza faydası olan kutsal yerlere, camilere götürmeli, mukaddes mekânlarımızı sevdirmeliyiz.
* Yanında sesli dua yapmak, namaz kılacağımızda seccademizi serdirmek de onu etkileyecektir.
* Günah ile hatanın sınırlarını belirlemeli, günaha hata, hataya da günah dememeliyiz.
* Her yaramazlık ve kusurun karşısında Cehennem ile korkutmamalıyız.
* Çocuklarımıza neye niçin inanması gerektiğinin şuurunu vermeliyiz.
* Dinî vecibelerini yalnız Allah için yapmanın gereğini anlatmalıyız.
* Allah’ın bizlere karşı anne babamızdan daha şefkatli, merhametli olduğunu; bütün nimetleri bizim için yapıp verdiğini söylemeliyiz.
Hatta çocuğumuza istediği şeyi aldığımız zaman ona “Allah bize bu imkânı verdi, ben de alabildim” diyerek her şeyin Allah’ın izni dairesinde olduğunu belirtmeliyiz.
Onlara karşı şefkatimizi, acımak duygumuzu, merhametimizi nerede, hangi durumlarda ve nasıl kullanacağımızı iyi bilmeliyiz. Bediüzzaman da Risale-i Nur’da annenin şefkatini suiistimal etmesinden bahsetmektedir:
“O şefkatli valide, çocuğun dünya hayatının tehlikeye girmemesi, istifade ve fayda görmesi için her fedakârlığı nazara alır, onu öyle terbiye eder.
“O çocuğun ebedî hayatının tehlikeye girdiğini düşünmez. Dünyada rahat etsin diye çabalarken Cehennem hapsine gireceğini hesap etmez.
“O çocuk neden beni imanla terbiye etmediniz diye şikâyet edecektir. İslâm terbiyesini tam almadığı için peder ve validesine vicdan azabı çektirir. Onlara karşı layıkıyla mukabele edemez belki de çok kusur eder. Şefaat yerine şekvacı olurlar.”
Demek ki bu şefkat bizlere çocuklarımızın dünya istikbalinden ziyade ahiret istikbalini düşünmemiz için verilmiştir.
“Bir çocuk küçüklüğünde kuvvetli bir iman dersi almazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir, bilhassa anne ve babasını dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa daha ziyade yabanîlik verir.”
“O hâlde çocuklarımızı Kur’ân’ın ve Nurların dersiyle terbiye etmeliyiz” diyor asrın âlimi Bediüzzaman.
“Çocuklarımızın karınlarını ve zihinlerini doyurduğumuz kadar, ruhlarını da beslemeliyiz” diyen uzman Miçel de, Bediüzzaman’ın tespitlerinin doğruluğunun ve yalnız İslâm âleminde değil, insanlık mabeyninde de geçerli olduğunu gösteriyor.
Risale-i Nur’da geçen “Madem ki, o masumlar hayatın sıkıntılarına atılacaklar, madem ki insandırlar, elbette küçük kalplerinde uzun arzuları, büyük maksatları olacaktır.
“Onlara kuvvetli bir dayanak noktası, tükenmez bir yardım kaynağını kalplerinde Allah’a iman ve ahirete iman ile yerleştirmek lâzımdır. Onlara şefkat, merhamet bununla olur” ifadeleri de bunu göstermektedir
Yeni asya gazetesi bizim aile dergisi
--------------------------------------------------------------------------------
Ebeveyn ve çocuk ilişkisi
“Kim demiş çocuk küçük bir şeydir.
Belki de çocuk en büyük şeydir.”
Şair böyle diyor, ama çocukların en büyük şey olduğunu en iyi anneler bilir. Çocuklar ailenin aynası olduğuna göre vazife ağır, iş zordur. Çocuk yetiştirmek başlı başına bir sanattır. Bitmeyen bir okul, emekliliği olmayan bir iştir.
Bu zorlukları kolaylaştırabilmek için dikkat edilmesi gereken bir takım hususlar vardır. Bunların başında evvelâ çocuğa maneviyatın verilmesi gelir.
“İnsanın en birinci Üstadı ve tesirli muallimi onun validesidir” diyor Bediüzzaman. Ve kendi üzerindeki tesirini şu sözlerle ifade ediyor:
“Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım hâlde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve manevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, âdeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş.”
Bu sözler annenin çocuk üzerindeki tesirini gösteriyor. Demek ki, çocuğu hayata hazırlayan annedir.
Yabancı bir düşünürün; “Çocuklar donmamış beton gibidir, üzerine ne düşse iz bırakır” dediği gibi eğitimciler de doğum öncesi ve 0-6 yaş arasının çok ehemmiyetli olduğunu, o yıllarda verilen iyi bir eğitimin, terbiyenin ömür boyu sürdüğünü ifade ediyorlar. Bizler de yaygın olan “Daha küçük, büyüsün öğrenir” ifadelerinin büyük bir hata olduğunu daha iyi anlıyoruz.
İman hakikatleri bir çekirdek-i esasiye olduğuna göre dünyevî ilimlerimizi bu çekirdek üzerine bina etmemiz lâzımdır. Meselâ;
* Dinî bilgileri öğrenmede zorlayıcı olmamalı, sevdirmeliyiz.
* Dinin güzelliklerini göstererek ya da hakikî dindar Müslümanları ve tarihimizdeki büyük dinî şahsiyetlerin hayatlarını, yaptıkları hizmetleri anlatmalıyız.
* Maneviyatımıza faydası olan kutsal yerlere, camilere götürmeli, mukaddes mekânlarımızı sevdirmeliyiz.
* Yanında sesli dua yapmak, namaz kılacağımızda seccademizi serdirmek de onu etkileyecektir.
* Günah ile hatanın sınırlarını belirlemeli, günaha hata, hataya da günah dememeliyiz.
* Her yaramazlık ve kusurun karşısında Cehennem ile korkutmamalıyız.
* Çocuklarımıza neye niçin inanması gerektiğinin şuurunu vermeliyiz.
* Dinî vecibelerini yalnız Allah için yapmanın gereğini anlatmalıyız.
* Allah’ın bizlere karşı anne babamızdan daha şefkatli, merhametli olduğunu; bütün nimetleri bizim için yapıp verdiğini söylemeliyiz.
Hatta çocuğumuza istediği şeyi aldığımız zaman ona “Allah bize bu imkânı verdi, ben de alabildim” diyerek her şeyin Allah’ın izni dairesinde olduğunu belirtmeliyiz.
Onlara karşı şefkatimizi, acımak duygumuzu, merhametimizi nerede, hangi durumlarda ve nasıl kullanacağımızı iyi bilmeliyiz. Bediüzzaman da Risale-i Nur’da annenin şefkatini suiistimal etmesinden bahsetmektedir:
“O şefkatli valide, çocuğun dünya hayatının tehlikeye girmemesi, istifade ve fayda görmesi için her fedakârlığı nazara alır, onu öyle terbiye eder.
“O çocuğun ebedî hayatının tehlikeye girdiğini düşünmez. Dünyada rahat etsin diye çabalarken Cehennem hapsine gireceğini hesap etmez.
“O çocuk neden beni imanla terbiye etmediniz diye şikâyet edecektir. İslâm terbiyesini tam almadığı için peder ve validesine vicdan azabı çektirir. Onlara karşı layıkıyla mukabele edemez belki de çok kusur eder. Şefaat yerine şekvacı olurlar.”
Demek ki bu şefkat bizlere çocuklarımızın dünya istikbalinden ziyade ahiret istikbalini düşünmemiz için verilmiştir.
“Bir çocuk küçüklüğünde kuvvetli bir iman dersi almazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir, bilhassa anne ve babasını dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa daha ziyade yabanîlik verir.”
“O hâlde çocuklarımızı Kur’ân’ın ve Nurların dersiyle terbiye etmeliyiz” diyor asrın âlimi Bediüzzaman.
“Çocuklarımızın karınlarını ve zihinlerini doyurduğumuz kadar, ruhlarını da beslemeliyiz” diyen uzman Miçel de, Bediüzzaman’ın tespitlerinin doğruluğunun ve yalnız İslâm âleminde değil, insanlık mabeyninde de geçerli olduğunu gösteriyor.
Risale-i Nur’da geçen “Madem ki, o masumlar hayatın sıkıntılarına atılacaklar, madem ki insandırlar, elbette küçük kalplerinde uzun arzuları, büyük maksatları olacaktır.
“Onlara kuvvetli bir dayanak noktası, tükenmez bir yardım kaynağını kalplerinde Allah’a iman ve ahirete iman ile yerleştirmek lâzımdır. Onlara şefkat, merhamet bununla olur” ifadeleri de bunu göstermektedir
Yeni asya gazetesi bizim aile dergisi