- 22 Şubat 2018
- 217
- 232
-
- Konu Sahibi AustenLover
- #1
İnsanlar üzüyor beni. En çokta en yakınlarımdan çekmeye başladım son zamanlarda. Anne olmak isteyen bir kadının feryadını. Ama sessiz çığlıklarımı artık paylaşmadan uyku girmeyecek gözüme. Canım acıyor her gün daha da artıyor azalması gerekirken. Ben anne olma isteğini etraftaki arkadaşları ile paylaşmış bir kadınım. Keşke yapmamış olsaydım diyorum. Keşke keşke ne tüp bebek yaparken nede eşimle bu düşünceyi kafaya koyduğumuz ilk gün sevdiklerimle paylaşmamış olsaydım diyorum. Şimdi daha iyi anlıyorum. İnsanlar infertilite ile savaşan kadınlarla nasıl konuşması gerektiğini bilmiyorlar. Artık hep beraber el ele verip o insanlara bizimle nasıl konuşmaları gerektiğini öğretmemiz gerekiyor. Çünkü bizim canımız acıyor.
Hepimiz yaşamışızdır bir çok kez aynı durumu. Anne olma isteği içinize geldiği gün, ebeveynlik isteği ile doktorlara gidip bir çok kontrol yaptırıyoruz. Bizde bilemiyoruz ki bizim için meşakkatli bir dönem geçeceğini. Etrafımızdaki sevdiklerimizle istem dışı paylaşabiliyoruz. Biz kadınlar paylaşarak sevincimizi yaşıyoruz. Bizde bilemiyoruz bunun bizim için, bizim hanemiz için bir kaç aylık değil bir kaç yıllık ve hatta daha fazla süre alacağını, bizi yıpratacağını, binlerce lira masraf olacağını, bazen tonlarca iğne yiyip acısından saatlerce kıvranırken Allah a “ Rabbim evladım için her acıyı çekerim” diye günlerce yalvaracağımızı bizlerde ilk denemeye başladığımızda bilemiyoruz. Ve sonra aylar geçip gidiyor. Etrafımızdaki insanların şu sözlerini duymaya başlıyoruz.
“Sen bence çok stres yapıyorsun ondan olmuyor.”
“Allah doğru zamanı biliyor.”
“Hayırlısıyla olur”
“Sen bi rahat bırak olacak”
İşte o zaman başlıyorsun stres yapmaya. İçine şu düşünce geliveriyor; benim stresim yüzünden ben anne olamıyorum ve bugüne kadar yaşamadığınız o stresi, o söylemler ile yaşamaya başlıyorsunuz. İşin daha acayip yanı aslında tıbbi olarak açıklaması yapılabilecek bir durum söz konusu olabilir belkide o yüzden çocuğumuz olmuyorken biz etrafımızdaki insanların stres yaptığımızı söyledikleri için gebe kalamadığımızı düşünüyoruz. Daha sonra bir doktora gidiyoruz kimi pko, kimi sperm infertilitesi, kimi rahim sorunları yüzünden, kimi sebepsiz gebe kalamadığını öğreniyor. O andan sonrası ise bir klişe... doktor doktor gezmeye başlıyorsunuz ama etrafınızdaki herkes doktor oluveriyor. Sıcak suya oturlar, havuç suyu içler, keçi boynuzu bullar, yakı yapıştırlar, soğan suları vb daha ne tavsiyeler tavsiyeler. İnsanlar doktor oluyorlar. Herkes, gel arkadaşım çözümü bende demeye başlıyor ve zaman geçip gidiyor. Bazen sonuç tüp bebekle bitiyor. 12 gün boyunca iğneler, anestezi ile yumurta toplamalar, rahim dinlendirme dönemi (ki bu dönem anne olmak için çırpınan ben ve benim gibi insanların en çok umutları olan dönemdir) ve sonra transfer işlemleri. Kiminin sonu mutlu bitiyor kiminin hüsranla sonuçlanıyor. Kiminin ilk kiminin son embriyosu, kiminin ise tek embriyosu. Kimi 23 kimi 43 yaşında. Yalnızca ben değil biz bunu yaşayan sayısız kadından bir kaçıyız aslında.
Ben size hüsrandan sonrasını anlatmaya geldim aslında. Dünyada çok daha büyük acılar olduğunun da farkındayım. Ve hatta insanlar “Sen okumuş bütün dünyayı görmüş bir insansın farkında değil misin” dediler defalarca. Ah be arkadaşım bunun dünyayı görmekle okumakla alakası yok bir kadının bu acıyı yaşama hakkı yok mu diyesim geliyor içimden ama anlamayacak biliyorum. Ama lütfen artık birilerinin bu durumu kötünün kötüsüyle karşılaştırmasından yada komşusunun akrabasının başarı hikayelerini anlatmasından vazgeçmesini diliyorum.
“Allah evlat acısı göstermesin daha kötüleri var”
“Allah doğru zamanı biliyor.”
“Hayırlısı olsun”
“Komşumun ablası 14 kez tüp bebek yaptı olmadı, 15 yıl sonra bi anda gebe kaldı. Üzülme seninde olur”
“Boşver eşinle ye iç gez eğlen seviş hayatın tadını çıkar”
“ Bi arkadaşım falanca bi doktora, yada falanca bi aktara gitmiş sonra ikiz gebe kaldı”
“ İşte bu işler stres yapınca olmuyor.”
“ benimde bi arkadaşım senin gibiydi beraber gebe kalmaya karar verdik o da yıllarca uğraştı ben ilk ayımda gebe kalıvermişim. Bi anlık bir şey bu sakın üzme kendini”
Ve benzeri konuşmalar devam ediyor. Ama sen zamanla kendini aptal yerine konmuş, şekerle kandırılmış çocuk gibi hissetmeye başlıyorsun. Bunları etrafındaki insanlara söyleyen arkadaslarıma sesleniyorum. “Bizde bu söylediğiniz her şeyi biliyoruz.” O yüzden bu söylediklerinizi defalarca tekrar ederek bizim acımızı paylaşmıyor aksine acımızı arttırıyorsunuz. İçimizdeki ses sus lütfen diyor yıllardır aynı şeyleri duymaya zaten çok alıştık çünkü hep aynı şeyleri anlatıyorsunuz diyor.
Bazen sadece şunu söylemek yeterli inanın!
“Acını anlıyorum arkadaşım, bende olsam aynı şeyleri hissederdim. Ağlayınca rahatlayacaksan ağla, anlat. Ben senin yanındayım. Seni dinler ve sana sarılırım dilediğin kadar.”
Bu kadarı benim için kafi olurdu ama bunu söyleyen bazen bir arkadaşınız olur ve bazen hiç olmaz. Zamanla bazılarımız insan görmek bile istemeyiz.
Şimdi geldi en en yakın arkadaşlarımızla ilgili olan kısma. Bu kısım beni o kadar yıprattı ki, bugünlerde acımı eşime bile anlatamıyor ve duşlarda, gittiğim uzak ülkelerde otel odalarında ağlamaya başlar oldum.
En yakın arkadaşlarımdan biri 8 haftalık hamileliğini benden saklamasıyla başladı her şey. Aynaya baktığımda kendimi çok acınası hissettim. Saatlerce kendime gelemedim. Kalbim parçalandı. Belki de arkadaşımın aldığı en yanlış karardı. Herkes gebeliğini kutlarken o benden kaçtı. “ söyleyemedim üzülürsün diye” dedi. Ben sadece herkes gibi normal yaşamak onların sevincini mutluluğu paylaşmak isterdim. Bu benim kanatlarımdan birini kırdı attı sanki. Yerlerde hissettim kendimi. Bir süre sonra daha da acısını yaşadım. Her günümüzü beraber geçirdiğimiz, kaybettiğim bebeğimi transfer ettikleri gün elimi tutan yakın arkadaşım, 5 gün kadar önce karşımda ağlayarak çocuk istediğini ama ne yapsa etse bana söylediğini söyledi. Tabi ki buda herkese anlatılmış ama kulaklarda fısır fısır söylenerek benden saklanmış bir şeydi. Diğer kanadım da kırıldı. Bana söylediği günden hemen sonraki gün kaset testte iki koca kırmızı çizgi vardı. Kahkahalarla boynuna sarıldım, hemen bunu kutlamalıyız dedim. Kutlamadan sonra artık ellerim titremeye ve kalbimde koca bi yumruk beni sıkmaya başladı. Hanemize girecek o güzel bebeğin mutluluğunu derinden yaşamak isterdim. Evet Doğuma kadar ve hatta ölene kadar bu arkadaşımın yanında duracağım ama bunu benden saklarken herkesle paylaşmış olduğu o günün tarifsiz acısını, hissettiğim ve içine düştüğüm o zavallı durumu unutamayacağım. Anne olsam bile bunlar benim aklımdan çıkamıyor olacak. Empati kurmaya çalışıyorum ama ne garip bu insanlar benimle empati kuramadığı için onlara kızmak istemiyorum. Çünkü bak bende onlarla empati kuramıyorum. Ben böyle yapmayacağım çünkü bunu biliyorum.
Bunları uzun zamandır içimde tutuyorum. Siz değerli arkadaşlarımla paylaştığım için bugün daha huzurlu uyuyacağım.
Kimseyi kırmak istemiyorum. Daha acısının, daha zorunun olduğunu bende biliyorum. Allah’a “neden benim de yok” diye bi kere bile isyan etmedim. Etmem. İsyanım insanlara. İsyanım bu durumun beni toplumdan dışlamasına.
Çok mutlu oldun. Güzellikleri paylaşarak yaşayın. İyi geceler.
Hepimiz yaşamışızdır bir çok kez aynı durumu. Anne olma isteği içinize geldiği gün, ebeveynlik isteği ile doktorlara gidip bir çok kontrol yaptırıyoruz. Bizde bilemiyoruz ki bizim için meşakkatli bir dönem geçeceğini. Etrafımızdaki sevdiklerimizle istem dışı paylaşabiliyoruz. Biz kadınlar paylaşarak sevincimizi yaşıyoruz. Bizde bilemiyoruz bunun bizim için, bizim hanemiz için bir kaç aylık değil bir kaç yıllık ve hatta daha fazla süre alacağını, bizi yıpratacağını, binlerce lira masraf olacağını, bazen tonlarca iğne yiyip acısından saatlerce kıvranırken Allah a “ Rabbim evladım için her acıyı çekerim” diye günlerce yalvaracağımızı bizlerde ilk denemeye başladığımızda bilemiyoruz. Ve sonra aylar geçip gidiyor. Etrafımızdaki insanların şu sözlerini duymaya başlıyoruz.
“Sen bence çok stres yapıyorsun ondan olmuyor.”
“Allah doğru zamanı biliyor.”
“Hayırlısıyla olur”
“Sen bi rahat bırak olacak”
İşte o zaman başlıyorsun stres yapmaya. İçine şu düşünce geliveriyor; benim stresim yüzünden ben anne olamıyorum ve bugüne kadar yaşamadığınız o stresi, o söylemler ile yaşamaya başlıyorsunuz. İşin daha acayip yanı aslında tıbbi olarak açıklaması yapılabilecek bir durum söz konusu olabilir belkide o yüzden çocuğumuz olmuyorken biz etrafımızdaki insanların stres yaptığımızı söyledikleri için gebe kalamadığımızı düşünüyoruz. Daha sonra bir doktora gidiyoruz kimi pko, kimi sperm infertilitesi, kimi rahim sorunları yüzünden, kimi sebepsiz gebe kalamadığını öğreniyor. O andan sonrası ise bir klişe... doktor doktor gezmeye başlıyorsunuz ama etrafınızdaki herkes doktor oluveriyor. Sıcak suya oturlar, havuç suyu içler, keçi boynuzu bullar, yakı yapıştırlar, soğan suları vb daha ne tavsiyeler tavsiyeler. İnsanlar doktor oluyorlar. Herkes, gel arkadaşım çözümü bende demeye başlıyor ve zaman geçip gidiyor. Bazen sonuç tüp bebekle bitiyor. 12 gün boyunca iğneler, anestezi ile yumurta toplamalar, rahim dinlendirme dönemi (ki bu dönem anne olmak için çırpınan ben ve benim gibi insanların en çok umutları olan dönemdir) ve sonra transfer işlemleri. Kiminin sonu mutlu bitiyor kiminin hüsranla sonuçlanıyor. Kiminin ilk kiminin son embriyosu, kiminin ise tek embriyosu. Kimi 23 kimi 43 yaşında. Yalnızca ben değil biz bunu yaşayan sayısız kadından bir kaçıyız aslında.
Ben size hüsrandan sonrasını anlatmaya geldim aslında. Dünyada çok daha büyük acılar olduğunun da farkındayım. Ve hatta insanlar “Sen okumuş bütün dünyayı görmüş bir insansın farkında değil misin” dediler defalarca. Ah be arkadaşım bunun dünyayı görmekle okumakla alakası yok bir kadının bu acıyı yaşama hakkı yok mu diyesim geliyor içimden ama anlamayacak biliyorum. Ama lütfen artık birilerinin bu durumu kötünün kötüsüyle karşılaştırmasından yada komşusunun akrabasının başarı hikayelerini anlatmasından vazgeçmesini diliyorum.
“Allah evlat acısı göstermesin daha kötüleri var”
“Allah doğru zamanı biliyor.”
“Hayırlısı olsun”
“Komşumun ablası 14 kez tüp bebek yaptı olmadı, 15 yıl sonra bi anda gebe kaldı. Üzülme seninde olur”
“Boşver eşinle ye iç gez eğlen seviş hayatın tadını çıkar”
“ Bi arkadaşım falanca bi doktora, yada falanca bi aktara gitmiş sonra ikiz gebe kaldı”
“ İşte bu işler stres yapınca olmuyor.”
“ benimde bi arkadaşım senin gibiydi beraber gebe kalmaya karar verdik o da yıllarca uğraştı ben ilk ayımda gebe kalıvermişim. Bi anlık bir şey bu sakın üzme kendini”
Ve benzeri konuşmalar devam ediyor. Ama sen zamanla kendini aptal yerine konmuş, şekerle kandırılmış çocuk gibi hissetmeye başlıyorsun. Bunları etrafındaki insanlara söyleyen arkadaslarıma sesleniyorum. “Bizde bu söylediğiniz her şeyi biliyoruz.” O yüzden bu söylediklerinizi defalarca tekrar ederek bizim acımızı paylaşmıyor aksine acımızı arttırıyorsunuz. İçimizdeki ses sus lütfen diyor yıllardır aynı şeyleri duymaya zaten çok alıştık çünkü hep aynı şeyleri anlatıyorsunuz diyor.
Bazen sadece şunu söylemek yeterli inanın!
“Acını anlıyorum arkadaşım, bende olsam aynı şeyleri hissederdim. Ağlayınca rahatlayacaksan ağla, anlat. Ben senin yanındayım. Seni dinler ve sana sarılırım dilediğin kadar.”
Bu kadarı benim için kafi olurdu ama bunu söyleyen bazen bir arkadaşınız olur ve bazen hiç olmaz. Zamanla bazılarımız insan görmek bile istemeyiz.
Şimdi geldi en en yakın arkadaşlarımızla ilgili olan kısma. Bu kısım beni o kadar yıprattı ki, bugünlerde acımı eşime bile anlatamıyor ve duşlarda, gittiğim uzak ülkelerde otel odalarında ağlamaya başlar oldum.
En yakın arkadaşlarımdan biri 8 haftalık hamileliğini benden saklamasıyla başladı her şey. Aynaya baktığımda kendimi çok acınası hissettim. Saatlerce kendime gelemedim. Kalbim parçalandı. Belki de arkadaşımın aldığı en yanlış karardı. Herkes gebeliğini kutlarken o benden kaçtı. “ söyleyemedim üzülürsün diye” dedi. Ben sadece herkes gibi normal yaşamak onların sevincini mutluluğu paylaşmak isterdim. Bu benim kanatlarımdan birini kırdı attı sanki. Yerlerde hissettim kendimi. Bir süre sonra daha da acısını yaşadım. Her günümüzü beraber geçirdiğimiz, kaybettiğim bebeğimi transfer ettikleri gün elimi tutan yakın arkadaşım, 5 gün kadar önce karşımda ağlayarak çocuk istediğini ama ne yapsa etse bana söylediğini söyledi. Tabi ki buda herkese anlatılmış ama kulaklarda fısır fısır söylenerek benden saklanmış bir şeydi. Diğer kanadım da kırıldı. Bana söylediği günden hemen sonraki gün kaset testte iki koca kırmızı çizgi vardı. Kahkahalarla boynuna sarıldım, hemen bunu kutlamalıyız dedim. Kutlamadan sonra artık ellerim titremeye ve kalbimde koca bi yumruk beni sıkmaya başladı. Hanemize girecek o güzel bebeğin mutluluğunu derinden yaşamak isterdim. Evet Doğuma kadar ve hatta ölene kadar bu arkadaşımın yanında duracağım ama bunu benden saklarken herkesle paylaşmış olduğu o günün tarifsiz acısını, hissettiğim ve içine düştüğüm o zavallı durumu unutamayacağım. Anne olsam bile bunlar benim aklımdan çıkamıyor olacak. Empati kurmaya çalışıyorum ama ne garip bu insanlar benimle empati kuramadığı için onlara kızmak istemiyorum. Çünkü bak bende onlarla empati kuramıyorum. Ben böyle yapmayacağım çünkü bunu biliyorum.
Bunları uzun zamandır içimde tutuyorum. Siz değerli arkadaşlarımla paylaştığım için bugün daha huzurlu uyuyacağım.
Kimseyi kırmak istemiyorum. Daha acısının, daha zorunun olduğunu bende biliyorum. Allah’a “neden benim de yok” diye bi kere bile isyan etmedim. Etmem. İsyanım insanlara. İsyanım bu durumun beni toplumdan dışlamasına.
Çok mutlu oldun. Güzellikleri paylaşarak yaşayın. İyi geceler.