Her çocuğun özünde, o çocuğun nasıl bir yetişkin olacağının şifrelerini barındıran 'çocukluk sırrı' vardır.
Bu sır, çocuğun içinde 'buyurucu bir iç kılavuz' olarak, mütevazı bir sabırla, adım adım o çocuğun kişilik ve karakterini oluşturma mücadelesi verir.
Yetişkinler ise, çocuğun özünde gerçekleşen bu ince yapılanmayı hesaba katmadan, kendilerince bir zoraki kişilik oluşturma gayreti içine girdikleri için, çocuk eğitiminde sorunlar yaşanıyor.
Bu kitapta, çocuğun benliğini zarara uğratmadan, kişilik ve karakterini bozmadan, onlara nasıl rehberlik yapılacağını bulacaksınız...
Başka bir deyişle, bu kitapta, Mevlana'ların, Hacı Bektaş'ların, Yunus'ların, Fatih'lerin nasıl yetiştiğinin sırlarını barındıran Anadolu Pedagojisi'ni bulacaksınız...
Yazarla kitap hakkında yapılan röportaj..
Adıyla olduğu kadar içeriğiyle de anne-babaları sırlı bir keşfe davet eden kitap, okuyucusunu ısrarla çocukları hissetmeye çağırıyor.
Kitabın yazarı Pedagog Adem Güneş, eğitimini Hollandada tamamlamış. Batı kaynaklı eğitimdeki kültürel eksiklikleri görmüş. Bu eksikliği; Batı kültüründe çocuğa adam edilmek üzere ailelerin elinde bulunan kişi gözü ile bakılıyorken, Anadolu Pedagojisinde çocuk aziz bir misafirdir diye açıklıyor.
Bu durum Güneşi Anadolu Pedagojisini araştırmaya itmiş. Kendi kendine; Medeniyetler beşiği Anadoluda çocuklar nasıl yetiştiriliyordu? diye sormuş ve cevaplarını aramış. Bu kapsamlı araştırmanın sonucu ise, Çocukluk Sırrı olmuş.
BİZ OLSAK OSMAN GAZİYE GİT DERSİNİ ÇALIŞ DERDİK!
Çocukluğun sırrı nedir?
Her çocuk doğduğunda sırrıyla beraber doğar. O çocuğun ileride nasıl biri olacağının nüvesi, daha doğduğu andan itibaren çocuğun ruhunda barınır. O sırrın ileride açığa çıkabilmesi için çocuğun kendini güvende hissetmesi gerekir. Güvende hisseden bir çocuk zaman içinde özündeki sırrı açığa vurur. Bu sebepledir ki; anne-babaların çocuklarına bakarken sen kimsin gözüyle bakması, çocuğu hissetmesi gerekir.
Çocuğu hissetmesi gerekir dediniz Bunu nasıl başaracağız?
Fıtratlarımızı özgür bırakarak, maskelerimizi çıkararak Çünkü Çocukluk Sırrı kitabında prensiplerinden bahsettiğimiz Anadolu Pedagojisibaşka bir deyişle; Fıtrat Pedagojisibizlere yabancı bir kavram değil. Peygamberler döneminde bile rastlıyoruz sır bekçilerine
Sır bekçisi derken
Çocuğunun sırrına bekçilik eden, o sırlı nüveyi yeşerten anne-babalar
Tarih sayfalarını karıştırdığınızda karşınıza hangi sır bekçileri çıktı?
Hz. Yakup örneğin Hz. Yusuf bir gün babasının yanına gelip; Baba, ben rüyamda güneşi ve ayı bana secde ederken gördüm diyor. Böylelikle Yusufun sırrı rüya yoluyla babasına aktarılıyor. Hz. Yakup bu rüyayı duyunca endişeye kapılıyor. Aman kimseye söyleme diyor. Neden? Çünkü oğlundaki peygamberlik sırrını hissediyor.
Aynı şekilde Osman Gazi henüz çocukken Ben bir devlet kuracağım dediğinde Şeyh Edebali ona, Sen git dersini çalış önce demiyor. Aksine Osman Gazideki sırrı keşfedip Bu çocuk geleceğin devlet lideri olacak diye içinden geçiriyor. Bu şekilde saygı duyulan, aşağılanmayan, hissedilen çocuklar da zamanı gelince büyük işler başarıyorlar.
Tarihinde, atalarında, genlerinde bu kadar önemli sır bekçileri olan bizler, bugün özümüzde neyi kaybettik ki, o bekçiliği yapamaz hale geldik?
Haz kaynaklarımızı değiştirdik. Normalde annelik, bir anneye inanılmaz haz verebilecek bir olgudur. Ama bugünün annelerinin haz kaynaklarıne yazık kialışveriş, internet, altın günleri vs. oldu. İşte bu noktada da çocuk anneye yük gibi gelmeye başladı. Anneler; Şu çocuk bir yatsa da bir kafamızı dinlesek der hale geldiler. Bu halden kurtulmanın tek yolu, çocuğu hissetmek
ONURLU ÇOCUK, YALAN SÖYLER!
Çocuk koltukta zıpladığında tavana vuran bir alt komşu varken, çocuğumuzu kucağımıza aldığımızda Bırak çocuğu yoksa kucağa alışır diyen bir kayınvalide varken, akşam eve geldiğinde Sustur şu çocuğunu diyen bir baba varken nasıl çocuğumuzu hissedeceğiz? Annelerin omzunda da çok yük yok mu sizce?
Çok fazla yük var hem de. Bir annenin anneliğini yaşayamaması kadar dramatik bir şey yoktur diye düşünüyorum. Ama ne yazık ki günümüz anneleri bunu yaşıyorlar. Çünkü insanlarda tahammül kalmamış, empati, diğergâmlık ve anlayış kalmamış. Çocuk, çocukluğunu yaptığı zaman sanki yanlış bir şey yapmışçasına Çak şunun ağzına bir tane diyebilen insanlar var ne yazık ki Tabii Mahkeme-i Kübrada o bir tane çakılan çocukların hesabı sorulduğunda, o insanların hali nice olacak düşünmek bile istemiyorum.
Peki, çocuk hissedilemeden büyürse ne olur?
Davranış bozuklukları oluşur. Onurunu korumak için hırçınlaşır, yalan söyler ya da duyarsızlaşır. Her ne kadar yalan söylemek istenmeyen bir davranışsa da, aslında bu durum çocuğun onurunu koruma mücadelesidir. Anne-babanın çocuğuyla girdiği ego savaşında, çocuk onurunu korumak adına yalana ya da hırçınlığa başvurur.
ANNE-BABALAR ALLAHI ARAÇ OLARAK KULLANIYORLAR!
Bizler bir yandan çocuğu özgür bırakmaktan bahsederken, bir yandan da Annene-babana Öf bile deme düsturuyla büyütülüyoruz. Aradaki sınırı nasıl çizeceğiz?
Ayette Öf bile deme diyor. Çocuklarınıza Öf bile dedirttirmeyin demiyor. Yani çocuğa hitap ediyor, anne-babaya değil. Biz anne-babalarsaayet bize hitap ediyormuşçasınaçocuklarımızın üzerinde din yoluyla baskı kuruyoruz. İşin en trajik kısmı da bu zaten
Din eğitimindeki zorlanmanın sebebi anne-babaların bu tutumudur diyebilir miyiz?
Kesinlikle. Anne-babalar Allahı disiplin aracı olarak kullanıyorlar. Allahı ve dini kendi çıkarlarına maske yapıyorlar. Çocuklarına Öyle yapma, yoksa Allah seni yakar, seni sevmez gibi cümleler kuruyorlar. Çocuklar da bir süre sonra kime itaat edileceğini, edilmeyeceğini; karşısında itaat edilmeye layık bir anne olup olmadığını keşfetmeye başladığındabunu emredenin de din olduğunu düşündüğü içinannesinden de soğuyor, dinden de. Sonra anne-babalar Bu çocuk niye namaz kılmıyor? diye üzülüyorlar.
Dindar bir çocuk yetiştirmenin sırrı nedir peki?
Anne-babaların dindar bir çocuk yetiştirmesinin özünde çocuğun ruh dünyasını hazırlaması yatar. Çocuk ruhunun üzerine din inşa etmesi yatmaz! Anne-baba çocuğu hissedebilen bir çocuk vaziyetine getirmişse; yani kalbi zemin hazırsa, çocuk zaten dindar olur. Çünkü bu dürtü fıtratında zaten vardır.
5 soruda Anadolu Pedagojisi
Pedagog Adem Güneşe bazı cümleler yönelttik ve bu cümlelerdeki boşlukları doldurmasını rica ettik. İşte 5 cümlede çocuk terbiyesi:
1. Bir ailede muhakkak bulunması gereken duygu güven duygusudur.
2. Çocuğunuza her şeyi yapın ama, güven kaybı oluşturacak davranışları asla!
3. Bir çocuğa bir davranışı kazandırmanın en iyi yolu örnek olmaktır.
4. Annenin çocuğu için yapabileceği en iyi şey, çocuğuna kendini bırakabilmesidir.
5. Anne ile çocuk en az 2 yıl süreyle ayrılmamalıdır.
Röportaj: Hatice Kübra Tongar
..........
Bu sır, çocuğun içinde 'buyurucu bir iç kılavuz' olarak, mütevazı bir sabırla, adım adım o çocuğun kişilik ve karakterini oluşturma mücadelesi verir.
Yetişkinler ise, çocuğun özünde gerçekleşen bu ince yapılanmayı hesaba katmadan, kendilerince bir zoraki kişilik oluşturma gayreti içine girdikleri için, çocuk eğitiminde sorunlar yaşanıyor.
Bu kitapta, çocuğun benliğini zarara uğratmadan, kişilik ve karakterini bozmadan, onlara nasıl rehberlik yapılacağını bulacaksınız...
Başka bir deyişle, bu kitapta, Mevlana'ların, Hacı Bektaş'ların, Yunus'ların, Fatih'lerin nasıl yetiştiğinin sırlarını barındıran Anadolu Pedagojisi'ni bulacaksınız...
Yazarla kitap hakkında yapılan röportaj..
Adıyla olduğu kadar içeriğiyle de anne-babaları sırlı bir keşfe davet eden kitap, okuyucusunu ısrarla çocukları hissetmeye çağırıyor.
Kitabın yazarı Pedagog Adem Güneş, eğitimini Hollandada tamamlamış. Batı kaynaklı eğitimdeki kültürel eksiklikleri görmüş. Bu eksikliği; Batı kültüründe çocuğa adam edilmek üzere ailelerin elinde bulunan kişi gözü ile bakılıyorken, Anadolu Pedagojisinde çocuk aziz bir misafirdir diye açıklıyor.
Bu durum Güneşi Anadolu Pedagojisini araştırmaya itmiş. Kendi kendine; Medeniyetler beşiği Anadoluda çocuklar nasıl yetiştiriliyordu? diye sormuş ve cevaplarını aramış. Bu kapsamlı araştırmanın sonucu ise, Çocukluk Sırrı olmuş.
BİZ OLSAK OSMAN GAZİYE GİT DERSİNİ ÇALIŞ DERDİK!
Çocukluğun sırrı nedir?
Her çocuk doğduğunda sırrıyla beraber doğar. O çocuğun ileride nasıl biri olacağının nüvesi, daha doğduğu andan itibaren çocuğun ruhunda barınır. O sırrın ileride açığa çıkabilmesi için çocuğun kendini güvende hissetmesi gerekir. Güvende hisseden bir çocuk zaman içinde özündeki sırrı açığa vurur. Bu sebepledir ki; anne-babaların çocuklarına bakarken sen kimsin gözüyle bakması, çocuğu hissetmesi gerekir.
Çocuğu hissetmesi gerekir dediniz Bunu nasıl başaracağız?
Fıtratlarımızı özgür bırakarak, maskelerimizi çıkararak Çünkü Çocukluk Sırrı kitabında prensiplerinden bahsettiğimiz Anadolu Pedagojisibaşka bir deyişle; Fıtrat Pedagojisibizlere yabancı bir kavram değil. Peygamberler döneminde bile rastlıyoruz sır bekçilerine
Sır bekçisi derken
Çocuğunun sırrına bekçilik eden, o sırlı nüveyi yeşerten anne-babalar
Tarih sayfalarını karıştırdığınızda karşınıza hangi sır bekçileri çıktı?
Hz. Yakup örneğin Hz. Yusuf bir gün babasının yanına gelip; Baba, ben rüyamda güneşi ve ayı bana secde ederken gördüm diyor. Böylelikle Yusufun sırrı rüya yoluyla babasına aktarılıyor. Hz. Yakup bu rüyayı duyunca endişeye kapılıyor. Aman kimseye söyleme diyor. Neden? Çünkü oğlundaki peygamberlik sırrını hissediyor.
Aynı şekilde Osman Gazi henüz çocukken Ben bir devlet kuracağım dediğinde Şeyh Edebali ona, Sen git dersini çalış önce demiyor. Aksine Osman Gazideki sırrı keşfedip Bu çocuk geleceğin devlet lideri olacak diye içinden geçiriyor. Bu şekilde saygı duyulan, aşağılanmayan, hissedilen çocuklar da zamanı gelince büyük işler başarıyorlar.
Tarihinde, atalarında, genlerinde bu kadar önemli sır bekçileri olan bizler, bugün özümüzde neyi kaybettik ki, o bekçiliği yapamaz hale geldik?
Haz kaynaklarımızı değiştirdik. Normalde annelik, bir anneye inanılmaz haz verebilecek bir olgudur. Ama bugünün annelerinin haz kaynaklarıne yazık kialışveriş, internet, altın günleri vs. oldu. İşte bu noktada da çocuk anneye yük gibi gelmeye başladı. Anneler; Şu çocuk bir yatsa da bir kafamızı dinlesek der hale geldiler. Bu halden kurtulmanın tek yolu, çocuğu hissetmek
ONURLU ÇOCUK, YALAN SÖYLER!
Çocuk koltukta zıpladığında tavana vuran bir alt komşu varken, çocuğumuzu kucağımıza aldığımızda Bırak çocuğu yoksa kucağa alışır diyen bir kayınvalide varken, akşam eve geldiğinde Sustur şu çocuğunu diyen bir baba varken nasıl çocuğumuzu hissedeceğiz? Annelerin omzunda da çok yük yok mu sizce?
Çok fazla yük var hem de. Bir annenin anneliğini yaşayamaması kadar dramatik bir şey yoktur diye düşünüyorum. Ama ne yazık ki günümüz anneleri bunu yaşıyorlar. Çünkü insanlarda tahammül kalmamış, empati, diğergâmlık ve anlayış kalmamış. Çocuk, çocukluğunu yaptığı zaman sanki yanlış bir şey yapmışçasına Çak şunun ağzına bir tane diyebilen insanlar var ne yazık ki Tabii Mahkeme-i Kübrada o bir tane çakılan çocukların hesabı sorulduğunda, o insanların hali nice olacak düşünmek bile istemiyorum.
Peki, çocuk hissedilemeden büyürse ne olur?
Davranış bozuklukları oluşur. Onurunu korumak için hırçınlaşır, yalan söyler ya da duyarsızlaşır. Her ne kadar yalan söylemek istenmeyen bir davranışsa da, aslında bu durum çocuğun onurunu koruma mücadelesidir. Anne-babanın çocuğuyla girdiği ego savaşında, çocuk onurunu korumak adına yalana ya da hırçınlığa başvurur.
ANNE-BABALAR ALLAHI ARAÇ OLARAK KULLANIYORLAR!
Bizler bir yandan çocuğu özgür bırakmaktan bahsederken, bir yandan da Annene-babana Öf bile deme düsturuyla büyütülüyoruz. Aradaki sınırı nasıl çizeceğiz?
Ayette Öf bile deme diyor. Çocuklarınıza Öf bile dedirttirmeyin demiyor. Yani çocuğa hitap ediyor, anne-babaya değil. Biz anne-babalarsaayet bize hitap ediyormuşçasınaçocuklarımızın üzerinde din yoluyla baskı kuruyoruz. İşin en trajik kısmı da bu zaten
Din eğitimindeki zorlanmanın sebebi anne-babaların bu tutumudur diyebilir miyiz?
Kesinlikle. Anne-babalar Allahı disiplin aracı olarak kullanıyorlar. Allahı ve dini kendi çıkarlarına maske yapıyorlar. Çocuklarına Öyle yapma, yoksa Allah seni yakar, seni sevmez gibi cümleler kuruyorlar. Çocuklar da bir süre sonra kime itaat edileceğini, edilmeyeceğini; karşısında itaat edilmeye layık bir anne olup olmadığını keşfetmeye başladığındabunu emredenin de din olduğunu düşündüğü içinannesinden de soğuyor, dinden de. Sonra anne-babalar Bu çocuk niye namaz kılmıyor? diye üzülüyorlar.
Dindar bir çocuk yetiştirmenin sırrı nedir peki?
Anne-babaların dindar bir çocuk yetiştirmesinin özünde çocuğun ruh dünyasını hazırlaması yatar. Çocuk ruhunun üzerine din inşa etmesi yatmaz! Anne-baba çocuğu hissedebilen bir çocuk vaziyetine getirmişse; yani kalbi zemin hazırsa, çocuk zaten dindar olur. Çünkü bu dürtü fıtratında zaten vardır.
5 soruda Anadolu Pedagojisi
Pedagog Adem Güneşe bazı cümleler yönelttik ve bu cümlelerdeki boşlukları doldurmasını rica ettik. İşte 5 cümlede çocuk terbiyesi:
1. Bir ailede muhakkak bulunması gereken duygu güven duygusudur.
2. Çocuğunuza her şeyi yapın ama, güven kaybı oluşturacak davranışları asla!
3. Bir çocuğa bir davranışı kazandırmanın en iyi yolu örnek olmaktır.
4. Annenin çocuğu için yapabileceği en iyi şey, çocuğuna kendini bırakabilmesidir.
5. Anne ile çocuk en az 2 yıl süreyle ayrılmamalıdır.
Röportaj: Hatice Kübra Tongar
..........