Cocugumuzun Kisiligi Gerektigi Gibimi?

dilara

Aktif Üye
Kayıtlı Üye
7 Kasım 2006
120
1
Çocuğunuzun kişiliği gerektiği gibi mi?
Anne babalar genellikle çocukların kendine has özelliklerini ve eğilimlerini göz ardı ederek, onları kendi kişilikleri doğrultusunda yetiştirmek ister.

Çocuğunuzun kişiliği sizin zorlamalarınızla mı yoksa olması gerektiği gibi mi şekilleniyor?



Çocuklarınızı ‘ideal’ kalıplarınıza sokmaya çalışırken acaba ‘zoraki’ kişilikli çocuklar mı yetiştiriyorsunuz? Anne babalar genellikle çocukların kendine has özelliklerini ve eğilimlerini göz ardı ederek, onları kendi kişilikleri doğrultusunda yetiştirmek için özel bir çaba harcarlar. Çocuğun yerine hareket ederek, kendi istedikleri eylemleri çocuğa dayatırlar. Çocuk da duygularının yaratıcı bir süreç içinde bulunduğu bu dönemde telkinlere son derece açıktır. Ebeveynler ‘şöyle yapılacak’ diyerek çocuğun kendi başına düşünme ve yargıya varma yeteneğini bastırırlar.



Ebeveynler ‘hanımefendi ol!’, ‘…ya dokunma!’, erkek adam ağlamaz!’ gibi birçok telkinle çocuklarına nasıl davranmaları, hatta ne hissetmeleri gerektiğini adeta buyururlar. Çocuğun en doğal hakkı olan içinden geldiği gibi davranma özgürlüğünü elinden alırlar ve bahaneleri hazırdır. ‘O daha çocuk’, ‘ne bilsin’, ‘kendisi beceremez’, ‘onun için doğru olanı ben biliyorum’ gibi sözlere hepimiz sıkça rastlıyoruzdur. Çocuğunu bir birey olarak değil de kendilerinin bir uzantısı olarak gören ebeveynler hiç de az değildir. Onlara göre çocuk nasıl davranacağını, neyi-nasıl yapacağını hiçbir zaman bilemez. Çocuklarına açıklama yapmadan kurallar koyarlar, sürekli kontrol ederler ve şekil vermeye çalışırlar. Çocuk, ebeveyninin istemediği bir şeyi yaparken, hepimizin aşina olduğu, ‘cıs’ sözcüğüyle karşılaşır. Yani ebeveynin istemediği hareket, bir nesnenin yanarken çıkardığı sesle eşleştirilir. Bu çocuklar yabancı nesnelere korkarak, tedirgin bir şekilde yaklaşırlar. Meraklı ve öğrenmeye açık olan çocuğun çevreyi tanıma isteği bastırılmış ve böylece gelişimi engellenmiş olur. Daha da ileri giden anne babalar çocuklarının arkadaş, hatta eş veya meslek seçimlerini yapmada kendilerinde doğal bir hak görüyorlar. Çünkü çocuklarının hangi sosyal ortamda, kimlerle veya hangi partnerle mutlu olacağını, hangi mesleğin onlara uygun olduğunu biliyorlar (?).



Toplum olarak da çocukların kendi istekleri, duyguları ve kişilikleri olan birer birey olduğunu göz ardı ettiğimiz ve bahsettiğim anne baba tutumlarını besleyip pekiştirdiğimiz kanaatindeyim. İşte tam da bu noktada bir örnek vermek istiyorum. Çocuk annesiyle birlikte annesinin arkadaşının evinde misafirdir. Ev sahibi gayet olağan bir şekilde çocuğa ikramda bulunmak için anneye sorar: ‘annesi(!) çikolatalı pasta sever mi?’ ya da ‘kola mı ister meyve suyu mu?’ Bu ev sahibi çocuğun neyi seveceğini, neyi istediğini annesinin daha iyi bildiğini düşünür. Şöyle düşünelim, siz bu eve bir arkadaşınızla gittiniz ve bu ev sahibi aynı soruları arkadaşınıza yöneltti. Hanginiz bu durumun bir hakaret niteliğinde olduğunu düşünmezsiniz? Buna benzer, olağan karşılanan birçok durumla her gün karşılaşıyorum ve şaşırıyorum. İnsanlar bir çocuğa hediye alırken bile, öncelikle ebeveynin beğenebileceği bir şey arıyorlar. Çocukların kendilerine ait içsel yaşantılarını reddetmeye ve onları ebeveynlerinin gölgesinde yaşayan varlıklar olarak görmeye yatkın olan toplumun da değişmesi gerekir. Çocukların da tıpkı yetişkinler gibi birer birey olduğu, sadece kendilerine ait bir dünyaları olduğu ve kişiliklerini kendi dünyalarında yaratmaya hakları olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.



Peki ne yapmalıyız?



Öncelikle çocuğun kendine has, biricik ve özel bir birey olduğu kabul edilmelidir.

O veya bu koşula bağlı olmadan sevildiği hissettirilmelidir. Çocuğa onu olduğu gibi kabul ettiğiniz mesajı verilmelidir. Böylece çocuk gelişebilir ve yapıcı değişikliklere uğrayabilir.

Çocuğun konuşmasına izin verilmelidir. Bunun için de önce çocuğu dinlemek gerekir.



Çocuklarla elbette açıklaması yapılan esnek bazı kurallar konuşulmalıdır. Çocuğa ne yapması gerektiğini söyleyerek dayatmak yerine ona örnek olabilmek faydalı bir girişim olur. Çünkü çocuklar çok iyi birer gözlemcidir ve anne babanın davranışlarını model alarak öğrenirler.



Fikirlerini ve duygularını açıkça ifade edebilen, özgürce kendi kişiliklerini geliştirmelerine izin verilen çocuklar güven duygusu, sorumluluk ve özdenetim kazanırlar.



Son olarak kısa bir süre ayırın ve çocuğunuzla empati kurun. Düşünün ki zamanınızın büyük bir bölümünde birlikte olduğunuz, hatta bağımlı veya bakımına muhtaç olduğunuz (çok küçük yaştaki çocuklar için böyledir) kişiler sürekli sizi denetliyor, her hareketinizi değerlendiriyor. Bu kişiler sizin için doğru olanın ne olduğunu bildiklerini savunarak veya sizi korumak adına, ne hissedeceğinize, neyi istediğinize, nasıl davranacağınıza, hatta nasıl bir kişiliğe sahip olacağınıza karar veriyor ve size bu ‘ideal’ kişiliği dayatıyor. Sizce bu size kazandırıldığı savunulan kişiliğiniz gerçekten ideal midir? Eğer sizde benim gibi zoraki bir kişiliğe sahip olacağınızı düşünüyorsanız, ne kadar mutlu bir hayat geçirebileceğinizi kendinize sorun.

Psikolog Filiz Koçak



ÇOCUK YUVAYA İLK BAŞLADIĞINDA SORUNLAR YAŞIYORSA!



Çocuğun yuvaya başlaması, hem aile, hem de çocuk için çok önemli bir ilk adımdır. Bu konuyla çocuktan çok, aileler birçok kaygı yaşayabilirler.



Özellikle de anneye fazla bağımlı, evde tamamen kuralsız yaşamış çocukların aileleri daha da endişelidirler. Yuva öncesinde birtakım kuralları öğrenmiş, sınırlarını bilen, sabretmeyi ve beklemeyi öğrenmeye başlamış, aile ile bağımlılık ilişkisi yerine bağımsızlık özelliğini kazanmış bir çocuk yuvaya başlama konusunda pek bir sorun yaşamayacaktır.



Bir çocuk sayılan bu özellikleri kazanamamışsa yuvaya gitmesi zaten daha aciliyet kazanmış bir hale gelmiş demektir.



Çocuk için uygun yuvaya karar verildiğinde, çocuğa bundan sonra oyun oynayabileceği, arkadaşlar edineceği ve yeni bilgiler öğreneceği bir okula gideceği, orada öğretmeni ve onunla ilgilenecek büyüklerin olacağı söylenmelidir.



İlk gün mümkünse yuvada fazla kalınmamalı, ilk bir hafta okulda kalma süresi yavaş yavaş arttırılmalıdır.



Yeni başladığı dönemde çocuğa fazla soru sormak, yuvayı fazla övmek, özellikle ne yediğiyle fazla ilgilenmek ve sık sık yuvaya gidip çocuğu görmek yuvaya uyumunu engelleyebilir.



Çocukla ilgili bilgileri de çocuğunuz yanınızda değilken yuva yetkilisinden almalısınız.



Çocuğu sorularla bunaltmak yerine, kendi anlattığı bir şey olursa onu dinleyip, okula başladığı için onunla ne kadar gurur duyduğunuzu belirtebilirsiniz.



Çocuğunuz yuvaya başladıktan sonra, birgün karşınıza geçip ağlayarak veya midem bulanıyor gibi bahanelerin arkasına sığınarak yuvaya gitmek istemediğini söyleyebilir. Öncelikle paniğe kapılmadan sıkıntısının ne olduğunu anlamaya çalışmalısınız. Çocukların yuvaya gitmek istememeleri, yuva ile ilgili bir sorundan kaynaklanmayabilir. Yeni bir kardeşin geliyor olması, anne veya baba ile ilgili sıkıntılar ve evde olan huzursuzluk gibi, birçok neden, çocuğun yuvaya gitmek istemediğini belirtmesine neden olabilir.



Bazen ebeveyn çareyi çocuğu okuldan almakta bulur ve yuvaya göndermeyi ileri bir tarihe erteler. Böyle bir erteleme genellikle çözüm olmaz ve bu çocuklar ilkokula başladıklarında da benzer belirtiler gösterirler. Bu konuyu yuvada ki uzmanla çözmek her çocuğa göre ayrı strateji geliştirmek gerekebileceği için en uygun çözümdür.



Yeni eğitim-öğretim döneminin okul-aile işbirliği ile istenen kaliteye geçmesi için paylaşımlarımızın daha çok olması dileği ve sevgilerimizle.


Pedagog
Özlem Tunca
 
paylasimin ve emegin icin tekkurler,bence nasihat edecegimize anne baba olarak iyi birer ornek olalim ozaman zaten cocuk istedigimiz gibi olur,sevgilerimleee
 
X