• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

chp mitingi sonrası başörtülülere çirkin saldırı

bu videoyu kınamak içi bu kadar kasmanızdan kimin siz kimin biz olduğunu anlamış olduk.. kınamayanlar benim için "siz"dir asla onlardan olmayı düşünmüyorum.
sana da iyi geceler. seçimden sonra sağlıklı insanlar olarak dönmek dileğiyle..
ben kınadımda noldu. taa başından beri rahatsızlığımı belirttim. ama sen benide suçladın ve şaşırttın.
 
ben kınadımda noldu. taa başından beri rahatsızlığımı belirttim. ama sen benide suçladın ve şaşırttın.

bu hengamede arada kaynamış oldun galiba:1:.. şaka bir yana kimseyi kırmak incitmek gibi bir niyetim yok. derdimi anlatmaya çalıştım. ortam gerildi. kırdıklarım hakkını helal etsin..
 
Son düzenleyen: Moderatör:
o dönemlerde zaten yasak kalksın diye adım atılıyordu ama kapatma davaları açılmıştı o sebepten sordum
çok önceden verdi mi acaba diye

Bildiğim verilmedi.
Ama istenilseydi çok daha öncesinden bu yasak kaldırılır siyasete böyle malzeme olmaktan çıkarılırdı.
 
o dönemlerde zaten yasak kalksın diye adım atılıyordu ama kapatma davaları açılmıştı o sebepten sordum
çok önceden verdi mi acaba diye

Şu konuşmayı unutmam:ssz:
[video=youtube;0toYjsKhXU0]https://www.youtube.com/watch?v=0toYjsKhXU0[/video]
 
Son düzenleme:
1951'de sadece erkek öğrencilerin eğitim görmesi için açılan İmam-Hatip okullarının bünyesinde kız öğrencilerinin de dini eğitim alması için kurslar düzenlenmeye başlandı. Bu aynı zamanda kızların başörtüsü ile eğitim alıp alamayacağı tartışmalarını da başlattı.

1966 Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde derslere başörtüsüyle girmek isteyen ilk öğrenci Nesibe Bulaycı yapılan baskılar sonucu okula başörtüsüz devam etmiştir.

1967 - Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde derslere türbanla girmek isteyen Hatice Babacan yapılan baskılara başını açmamış ve kısa sürede okuldaki başörtülü sayısı 6'ya ulaşmıştır. İslam tarihi hocasının 'ya başını açarsın ya da sınıftan çıkarsın' demesi üzerine 'başını inancı gereği örrtüğünü' iddia eden Babacan dersten ayrılmış daha sonrada okuldan atılmıştır.

1967 - Hatice Babacan olayından sonra Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde protestolar yaşanmış bu protestolara bazı milletvekilleri de destek vermiştir. Bazı öğrencilerin boykotu sonucu önce dekan istifa etmiş daha sonra ise Fakülte bir aylığına kapatılmıştır. Bu olaylar üniversitelerde yaşanan ilk türban protestolarıdır.

1968 - AÜ İlahiyat Fakültesi'nden atılan Hatice Babacan AÜ Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ne başladı. Babacan buradan hiç sorun yaşamadan mezun olacaktır.

1972- 27 Kasım tarihli Tebliğler Dergisinde ilk defa bayan öğretmenlerin kıyafeti gündeme getirilmiş ve 'bayan öğretmenler sade ve ağırbaşlı olacak şekilde süsten ve gösterişten sakınacak, derslerde ve görevde başı açık bulunacak' ifadelerine yer verilmiştir.

1970-80 li yıllarda başörtülü öğrencilere yönelik şiddet de içerebilen (başörtü va mantoların zorla çıkartılması) zorlama ve yaptırımlar başladı. Bu çeşitli illerde (Ankara, Konya, Malatya) gerginliklere sebep oldu.

1973- Ankara Barosuna 1972'de başı açık olarak kaydolan Avukat Emine Aykenar bir süre sonra başını örtmüştür. Bunun üzerine dönemin Ankara Barosu başkanı Yekta Güngör Özden imzası ile Aykenar 19 Mart 1973'de 'modern ortamda teokratik giysi olmaz' iddiası ile mesleğin gelenek, onur ve kurallarına aykırı davranış maddesine dayanarak barodan ihraç edilmiştir. Bu yıllarda bazı devlet memurları ve öğretmenlerde benzer şekilde memuriyetten atılmış ya da başlarını açmışlardır.

1977-78 eğitim döneminde açılan Sakarya Kız İmam-Hatip Okulu yönetimi okula başörtülü devam etmek isteyen 215 öğrenciyi disipline vermiştir.

1978- CHP Hükümetininin Çalışma Bakanlığı ilk defa resmi olarak kadın memurların başörtü örtmelerini yasaklamıştır.

1978- 8 Aralık 1978 tarih ve 52 nolu genelge ile CHP Hükümeti ilk defa kamu hizmetinde çalışan bütün kadın memurların başörtü örtmelerini yasaklamıştır. Bu genelge ile ayrıca erkeklerin sakal, uzun saç ve kravatsız işe gelmeleri de yasaklanmıştır.

1979 - İlk defa başörtülü ve sakallı fotoğraflarla adayların üniversite seçme sınavına kayıt yaptıramayacakları duyuruldu.
1979 - İlk defa Karadeniz Teknik Üniversitesinde daha sonrada Hacettepe Üniversitesinde türbanlı öğrencilerin kampüs içindede dolaşmaları yasaklandı.
1979 - Atatürk Üniversitesi türbanlı veya sakallı fotoğraf ile mezun olmak isteyen öğrencilere diploma verilmeyeceğini duyurdu.

1980 - TBMM'de izleyici locasında bazı türbanlı ziyaretçilerin gelmesi üzerine bazı milletvekilleri Meclis başkanına bu kadınların locadan atılmaları talebinde bulunmuştur.

1982 - YÖK, yayınladığı kıyafet genelgesi ile türbanı yasakladı.
1984 - YÖK, kıyafet genelgesindeki başörtüsü yasağını kaldırdı.
1987 - Başörtüsü üniversitelerde disiplin suçu gerekçesi ile yeniden yasaklandı. 45. Hükümet (1. Özal Hükümeti) 'nin başörtüsünü serbest bırakmak için YÖK yasasındaki yaptığı değişiklik veto edildi.

1988 - 46. Hükümet ( 2. Özal Hükümeti) ikinci yasa değişikliğini çıkardı.
1989 - Özal hükümetinin çıkardığı yasa zamanın cumhurbaşkanı Kenan Evren'in başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi.
1990 - Başörtüsüne izin veren üçüncü kanun çıktı. SHP Anayasa Mahkemesine götürdü ve kanun reddedilerek yürürlükten kaldırıldı.

1993 - Şenay Karaduman ve Lamiya Bulut'un üniversitede türban yasağına ilişkin karara karşı AİHM'de Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı açtıkları dava "laik üniversitede okumayı seçen öğrencinin konulan kılık kıyafet kurallarına da uymak zorunda olması" ve kıyafetlerinin "Türbanı takmayan fakat fakülteye giden öğrenciler bakımından kuvvetli bir dini işaret olarak görülmesi" sebebiyle Türkiye lehine sonuçlandı.

1997 - 15 Eylül'de YÖK başkanlığının bir genelgesi ile türbanlı öğrencilerin okullara alınması yasaklandı.
1998 - Hayrünnisa Gül, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü kazandı, kaydını yaptıramadı. Gül'ün 28 yıllık bekleyişi 1998 - 28 Şubat sürecinde bütün üniversitelerde YÖK tarafından türbanlı öğrencilerin kampüs içinde dolaşmaları yasaklandı. Bu yasağa uygulamayan rektörler hakkında soruşturma açıldı.

2002 - Hayrünnisa Gül, okula kayıt yaptıramaması nedeniyle AİHM’de dava açtı, eşi Abdullah Gül Dışişleri Bakanı olunca davayı geri çekti.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Türkiye'de_türban_sorunu
 
Son düzenleme:
2008 Anayasa değişikliği girişimi

Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığını yaptığı 59 ve 60. Hükümet dönemlerinde, bu konuda açıklamalar oldu. Erdoğan, daha önce pek çok kez dile getirdiği siyâsî simge kabul edilse bile bu yasağın kaldırılmasını isteğini, 2008'in Ocak ayında İspanya'ya yaptığı ziyarette belirtti.

Bunun üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi kurmayları bir araya gelerek, iki haftadan kısa bir sürede, Anayasa değişikliği tasarısı hazırladı. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Şubat ayının başında görüşülen bu değişiklik kabul edildi ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün önüne geldi.

Anayasa'nın 10. maddesinin son fıkrasına "... ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında" ibaresini, 42. maddesine de "Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yüksek öğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir" fıkrasını ekleyen değişikliğin Cumhurbaşkanı tarafından yayımlanması üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi ve Demokratik Sol Parti milletvekilleri Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi'ne, anayasa değişikliğinin "iptali veya yok hükmünde kabul edilmesi ve yürürlüğünün durdurulması" için başvurdu.
Davayı kabul eden Anayasa Mahkemesi, 5 Haziran 2008 tarihinde, yapılan anayasa değişikliği için iptal ve yürürlüğünün durdurulması kararını verdi. Anayasa Mahkemesi "9 Şubat 2008 günlü 5735 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın bazı maddelerinde değişiklik yapılmasına dair Kanun'un 1. ve 2. maddeleri, Anayasa’nın 2, 4. ve 148. maddeleri gözetilerek iptal edilmiştir. Ayrıca yürürlüğü de durdurulmuştur." açıklamasını yaparak, kararında Anayasa'nın değiştirilemez maddelerine ve Anayasa Mahkemesi'nin görev ve yetkilerine atıfta bulundu.


http://tr.wikipedia.org/wiki/Türkiye'de_türban_sorunu
 
Kronoloji

6 ve 9 Şubat 2008 tarihlerinde üniversitelerde türbana serbestlik getireceği iddia edilen Anayasa değişikliği TBMM'de 518 milletvekilinin katıldığı oylamada 411 olumlu, 103 olumsuz oyla kabul edildi.

27 Şubat - 2008 tarihinde kamuda türban serbestliği sağlayan anayasa değişikliği hakkında, CHP ve DSP ile birlikte 112 millet vekili, imzası içeren şikayet dilekçesiyle Anayasa Mahkemesinde dava açılma talebiyle resmi başvuru yaptı.

6 Mart - 2008 tarihinde Anayasa Mahkemesi ; CHP ve DSP'nin, üniversitelerde başörtüsüne serbestlik getiren 5735 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un birinci ve ikinci maddelerinin iptali veya yok hükmünde olduklarına karar verilmesi ve dava sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin durdurulması istemiyle açtığı davada herhangi bir eksiklik tespit etmedi ve davayı kabul etti.

14 Mart 2008'de Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya Adalet ve Kalkınma Partisi'nin "laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği" iddiasıyla Anayasa Mahkemesi'nde partinin kapatılması için Adalet ve Kalkınma Partisi'nin temelli kapatılma davasını açtı.[13]Başsavcı, aralarında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da olduğu 71 kişinin siyasetten yasaklanmasını istediği için bu dava öncelikli olarak öne alındı.


5 Haziran 2008'de, Anayasa Mahkemesi 9 Şubat 2008 günlü 5735 sayılı anayasa değişikliğini iptal ve yürürlüğünün durdurulması kararını açıkladı. Anayasa Mahkemesi, açıklamasında, kararını Anayasa'nın 2, 4. ve 148. maddelerini gözeterek verdiğini belirtti ve Anayasa'nın değiştirilemez maddelerine ve Anayasa Mahkemesi'nin görev ve yetkilerine atıfta bulundu.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Türkiye'de_türban_sorunu
 
videoyu izleyemiyorum
youtube açılmıyo biliyosun :1:


Ruhsar Demirel'in Genel Kurul'da yaptığı konuşma şöyle;

4 HANIMEFENDİYE MOBBİNG YAPILIYOR
Milliyetçi Hareket Partisi adına olağan bir gündür Meclis çatısı altında. Burası Türkiye'de yaşayan 75 milyonun problemlerinin konuşulup çözülmesi gereken bir alandır. Burada özgürlük adı altında bizim görüşümüzce bir mobbing yapılıyor. Bu inançlarına dayalı olarak giyimlerini tanzim eden hanımefendilerin hayatları bir mikroskoba konuldu. Kim ne yaptı, nasıl örttü, ne etti, bunlar kimseyi ilgilendirmez. Bir parça empati yapınız lütfen. Burada hem sizlere hem televizyon başında bizi izleyenlere, özellikle erkeklere sesleniyorum: Empati yapınız. Hanımlarınız, kızlarınız var, nasıl giyindikleri kimi ilgilendirir? Kaldı ki bu bir inancın uzantısıysa hiç kimsenin haddi değildir ama burada özgürlük adı altında Türkiye Büyük Millet Meclisinde, milleti temsil etme yeterliğine haiz olmuş 4 hanımefendiye mobbing yapılıyor ve onlar üzerinden bize. Korkarım ki bizlerin de kıyafetleri değerlendiriliyor. Nitekim geçtiğimiz yasama döneminde bir sayın bakanın bu konuda bir atfı var bir hanımefendiye. Dolayısıyla, bunları bütün kadın milletvekilleri, bütün kadın siyasetçiler, bütün Türk kadınları ve bütün dünyadaki kadınlar adına reddediyoruz ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak insanları kılığı kıyafeti üzerinden tanımlamayı affetmiyoruz çünkü biz 2008 yılında bir yasa teklifi verdik ve şu anda hükûmet eden parti o zaman da hükûmetteydi. Onlarla partimizin yetkilileri konuşup bir akit imzaladılar. 2008 yılında "Bu sorun -eğer sorunsa ki bizce hayatın olağan akışı içinde bir tablodur- çözülsün, YÖK'ün ilgili 17'nci maddesi de kaldırılsın. İnanç bir özgürlük, eğitim bir haksa kadınları bu haktan ve bu özgürlükten mahrum etmeyelim." dediğimizde kalkmayan parmaklar, "411 parmak kaosa kalkıyor" diye yazanlar, bugün vicdanlarına bunun hesabını versinler. 2008'de bunu yapmadılar, 2010'da tekrar ettik, dedik ki: "Bizim böyle bir teklifimiz var." Yine hiç kimse sesini çıkarmadı çünkü seçimler vardı, çünkü referandumlar vardı, çünkü başka şeyler vardı.

Özellikle beyefendilere seslenmek istiyorum: Biz hanımlar üzerinden siyaset yapmayınız lütfen. Biz üzerimizden değil, bizimle siyaset yapılmasını istiyoruz ve siyasetin tek yapıldığı yer Türkiye Büyük Millet Meclisi değildir. Bütün teşkilatlarımızdaki hanımefendiler bizim için saygıdeğerdir, hepsi kıymetlidir. Sizlerin ve bizlerin buraya gelmesine sebep olan, hepimiz için verilen o ortalama 80 bin oyun büyük emeğinin sahibi, başı açık ya da kapalı, bizim için hiç önemli değil, hanımefendilerdir. Kapıları çalan, her kapıdan içeriye giren, bizler için partilerimizin politikalarını anlatan ve bizleri buraya taşıyan onların omuzlarıdır. Buna saygı gösteriniz, buna hürmet ediniz ve özgürlük adı altında bu mobbing'den, bu şiddetten lütfen vazgeçiniz.

RABBİM KAVGA EDİN DESEYDİ PENÇE VERİRDİ

Bugün Türkiye'de konuşulması gereken başka sorunlar var, sorunumuz bu değil. Bizim sorunumuz, bakınız, Dünya Ekonomik Forumu açıklama yaptı. Türkiye 136 ülke içinde 127'nci sırada iş gücüne katılımda. Genel sıralamada 120'nciyiz. Bugün basına bakın, 91 bin tane çocuk anne var bu ülkede. Bizim ne giydiğimizi değil, onların ne yiyemedikleri, onların nerelerde çalışamadıkları, onların evlerine götüremedikleri ekmekleri, onların alamadıkları sağlık hizmetini konuşmamız gerekirken, bizler ki bu ülkenin çok ayrıcalıklı insanlarıyız, gelir düzeyimiz olarak, eğitim düzeyimiz olarak, yaşam standardımız olarak, bizim kılık kıyafetimiz bu ülkenin sorunu olamaz. Böyle bir hakkı kendimizde görmemeliyiz. Biz burada memleketin sorunlarını konuşmak için, bunlarla ilgili çözüm önerisi getirmek için toplanmışken kendimiz bir sorunun parçası oluyorsak oturup kendi durumumuzu biz değerlendirmeliyiz. Bunların hiçbiri hakkımız değildir. Bu millet bizi buraya sorunları çözelim, var olan sorunları konuşalım ve birbirimizle uzlaşalım diye yolluyor, kavga edelim diye değil. İnsanda akıl var, insanda dil var, insanda gönül var; konuşalım, akıl süzgecimizden geçirelim ve vicdanlarımızla buluşalım diye. Rabbim her şeye muktedir; eğer kavga etmemizi istese bize birer tane pençe vermeye hiçbir engeli yoktu, bu pençeleri bize verir, biz de burada kavga ederdik. Burası ne bir boks ringi ne bir güreş alanı. Bizler burada konuşmak için varız, bizler burada aklımız için varız. Ve kendimizin "kadın" diye tanımlanmasından da -cinsiyetimizle barışık olmakla beraber- memnun değiliz. Bizler de sizin gibi birer milletvekiliyiz. Burada sizler kadar aklımızla, sizler kadar zekâmızla ve vicdanımızla, memleket adına bir hizmet yapmak için bulunuyoruz partilerimizin siyasi duruşunu temsil etmek adına.
BUNLAR YAKIŞIKSIZ ŞEYLER

Milliyetçi Hareket Partisi 2008 yılında bu teklifi yaptığında "hayır" diyenler, 2010 yılında teklifini tekrarladığında duymazdan gelenler bugün eğer "özgürlük" diyorsa, birazcık vicdanlarına baksınlar, neyin özgürlüğü? Zaten modern zamanların en büyük sorunu şu: Önce bir sorun yarat, sonra da "Çözüyorum." de. "Küreselleşme" dedikleri de böyle bir şey zaten. "Kimlik siyaseti" denilen budur. Bizi farklılıklarımızla barizleştirmek yerine ortaklıklarımızla çoğaltacak akla ihtiyacımız var. Farklılıklarımızın altını çizmek hiçbirimize bir şey getirmiyor. Kaç türüz, kaç cinsiz, kaç etnisiteyiz, kaç mezhebiz? Biz ortaklıklarımız üzerinden birlikte büyümeyi isteyen bir siyasi partiyiz. Milliyetçi Hareket Partisi, toplumdaki bu tansiyonun düşmesi adına, başta Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli Bey olmak üzere, her zaman çağrı yapmıştır, bu konuda da yaptı. "Hanımefendiler istedikleri gibi girebilirler; bu, inançlarının bir uzantısıdır." dedi. İnsanları inançları üzerinden yargılayamayız. İnsanları inanç tercihleri yüzünden bir kriterin içine sokamayız. Onlarla fotoğraf çektirip Twitter'da paylaşıp "Başörtülü Genel Kurulda bulunuyoruz." deyip reklam yapacak bir durum da yok. Ben onu da görmüyorum. Bu hanımefendilerin hayatını laboratuvarmış gibi, mikroskopa koymuş inceler gibi, akvaryumdaki balık gibi… Bunlar yanlıştır arkadaşlar, yapmayınız. Birçoğunuz Twitter'dan bu tür resimler paylaşıyorsunuz. Bunlar yakışıksız şeyler. Bu hanımefendilerin eşleri yerine koyun kendinizi, bu hanımefendilerin oğulları, erkek kardeşleri yerine koyun. Bunların hayatı özel hayat.

EŞLERİNİZ, KIZLARINIZ VAR..

Mahremiyet bizim toplumumuzdaki en önemli değerdir. Mahremlerimize girmeyiniz. Bir kadın ne örtecek? Bir kadın kaç çocuk doğuracak? Bu doğuracağı çocuğu sezaryenle mi yapsın? Ayran mı içsin? Bular, bizim özel hayatımız. Bunlar, bizim mahremimiz. Mahremimize girmenizden -erkek arkadaşlara söylüyorum- rahatsızız. Sizin bu yüksek perdeden, dikte edici konuşmalarınızdan rahatsızız. Biz ne yapacağımızı bilecek durumdayız ki, vatandaş bizi seçti ve buraya yolladı. Sizlerden hiçbir farkımız yok. Anayasa'nın "Eşitlik" ilkesine hatırlatmak istiyoruz sizlere. Bizim mahrem alanımızdan çıkınız çünkü bu, bizim olduğu kadar ailelerimizin de mahremi. Biz sizlerin ne yiyip ne içtiğini konuşuyor muyuz? Ne giydiğinizi, ne taktığınızı konuşuyor muyuz? Ve bunları konuşmayı da doğru bulmuyoruz. Siyaset bu değildir. Siyaset, evet, bir tercihler manzumesidir ama bu tercihler millet adına, vatan adına, memleket adına yapılacak tercihlerden ibarettir. Mahremimizden çıkınız. Herkes inancının getirdiği özgürlüklerini kullansın. İnanç bir özgürlüktür. İnsanların özgürlük hanesini genişletmek devletin sorumluluğudur.

Türkiye'de bugün bu tür konuların sorun diye anlaşılma sebebi devletin fazla görünür olmasıdır. Devlet dediğimiz şeyin görünmez bir el olarak bizi kollaması gerekir ama devlet, bugün hayatımızın çok içinde, Türkiye'deki yüksek tansiyonun sebebi de bu olsa gerek.

Geriye dönük baktığımızda, evet, eğitim sistemimizde de bu var, bize hep yapmamamız gerekenler öğretildi. "Trafikte kırmızıda geçme." Bu söylendi, onun içindir insanların sarıda geçmeye çalışması. Ama biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak şunun öğretilmesini istiyoruz: "Yeşilde geçilir, geçilecek." Olumlu olan, özgürlükleri genişleten, haklarımızı bize öğreten her şeye biz varız.

Milliyetçi Hareket Partisi için bugün yaşanan da olağan bir süreçtir.

Hac farizasını yerine getirenlere Allah kabul etsin, Allah gitmek isteyen hepimize de nasip etsin ama inanç üzerinden bir siyaseti, kadın kimliği üzerinden ayrıştırmayı ve cinsiyet üzerinden yapılan "mobing"i grubum adına reddediyorum, hepinize saygılar sunuyorum.
 
Son düzenleme:
Ruhsar Demirel'in Genel Kurul'da yaptığı konuşma şöyle;

"İnsanları kılık kıyafeti adına tanımlamayı red ediyoruz"

"Burada özgürlük adı altında bir mobbing yapılıyor. Bu hanımefendilerin hayatları bir mikroskopa konuldu. Bunlar kimseyi ilgilendirmez. Burada hem sizler hem TV başında izleyenler, özellikle erkeklere sesleniyorum. Empati yapınız. Nasıl giyindikleri kimi ilgilendirir. Bütün kadınlar adına bu mobbingi red ediyoruz. İnsanları kılık kıyafeti adına tanımlamayı red ediyoruz.

"Biz 2008'de bir teklif verdik"

Biz 2008'de bir teklif verdik, AKP o zaman da iktidardaydı. Bu sorunu eğer bir sorunsa, çözülsün, YÖK'ün 17. maddesi de kaldırılsın, kadınları hak ve özgürlüklerden mahrum etmeyelim dediğimizde kalkmayan parmaklar, bugün vicdanlarına bunun hesabını versinler. 2010 yılında tekrar teklif ettik, yine kimse sesini çıkarmadı. Çünkü seçimler vardı. Özellikle beyefendilere seslenmek istiyoruz, biz üzerimizden değil bizimle siyaset yapılmasını istiyoruz. Bütün hanımefendiler bizim için saygıdeğerdir. Hepimizin aldığı oyların sahibi hanımefendilerdir. Her kapıyı çalan, bizler için parti politikalarını anlatan onların omuzlarıdır. Buna saygı gösteriniz. Bu mobbing ve şiddetten vazgeçiniz.

"Bizler de sizin gibi milletvekiliyiz"

Bugün sorunumuz bu değil. Türkiye 136 ülke içinde 127. sırada kadınların işgücüne katılım oranında. 91 bin tane çocuk anne var bu ülkede. Bizim ne giydiğimiz değil, onların ne yiyemedikleri, nerelerde çalışamadıkları, sağlık hizmetlerini konuşmamız gerekirken, bu ülkenin ayrıcalıklı insanları olarak, bizim kılık kıyafetimiz bu ülkenin sorunu olamaz. Biz burada memleketin sorunlarını konuşmak için gelmişken, kendimiz sorunun bir parçası olmaya hakkımız yoktur. Uzlaşalım diye yolluyor bizi millet buraya, kavga edelim diye değil. Rabbim kavga etmemizi istese bize pençe verirdi. Ama biz burada konuşmak için varız. Kendimizi kadın diye tanımlanmasından da memnun değiliz. Bizler de sizin gibi milletvekiliyiz. Partilerimizi temsil ediyoruz. MHP 2008'de bu teklifi yaptığında hayır diyenler, duymazdan gelenler, bugün eğer özgürlük diyorsa birazcık vicdanlarına baksınlar. Önce bir sorun yarat sonra çözüyorum gibi görün. Kimlik siyaseti işte budur.

"Fotoğraf çekilip Twitter'da paylaşmanın anlamı yok"

Biz MHP olarak bu konuda hep çağrı yaptık. Kadınlar istediği gibi giyinebilir dedik. Fotoğraf çekilip Twitter'da paylaşmanın da anlamı yok. Bu hanımefendilerin hayatını inceliyormuş gibi bir hava yaratmak doğru değil. Bu hanımefendilerin özel hayatına karışmayın. Mahremiyet toplumdaki en önemli değerdir. Bir kadın kaç çocuk doğuracak, sezeryanla mı doğuracak, ayran mı içsin, bunlara karışmayın. Sizin dikte edici konuşmalarınızdan rahatsızız. Anayasanın eşitlik ilkesini hatırlatmak istiyorum size. Biz sizin ne giydiğinizi konuşuyor muyuz? Mahremimizden çıkınız, herkes inancının özgürlüğünü kullansın. Türkiye 'de bu tür konuların sorun diye anlaşılma sebebi devletin fazla görünmesidir. Türkiye 'deki yüksek tansiyonun sebebi budur.

Hac farizasını yerine getiren arkadaşlarıma Allah kabul etsin diyorum. Cinsiyet üzerine yapılan mobbingi grubum adına reddediyorum."


ben anlamadım yukarıdaki kronolojide de 2008de akp ve mhpnin birlikte hareket ettikleri yazıyo
şubat 2008de oylama yapılmış zaten
bu yazıda 2008de kabul edilmeyip 2010da yine teklif verdikleri var

cidden anlamadım
ben mi eksik okuyorum acaba
aydınlatırsanız sevinirim
 
Son düzenleme:
Back