günaydın kızlarrrrr:) sabah sabah bi yazı paylaşmak istedim sizinle, okumuş etmiş ablamla ben çoook yerinde bulduk
sanki daha çok bir bayanın kaleminden yazılmış gibi olsa da Selahattin duman'ın yazısı:
"kabahat ya eğitim sisteminde ya da yerli dizilerde. kız beyninin gri bölgesinde de arıza olabilir. ille de suçlu aramıyorum ancak gözle görülür bir gerçek var. kız ne kadar cahilse evliliği o kadar uzun süreli oluyor. demek ki cehalette mutluluk var, en azından istikrar var.
hükümet adamları “aileden sorumlu” olanı başta, kafa kafaya vermeli ve okumuş kızlara “görücü usulüyle evlenme mecburiyeti..” getirmeli. hukuka uymaz demeyin bana.
yetmiş kişinin katilini “içeride mağdur oldu.” diyerek ahalinin arasına salmak hukuka uyuyorsa, bu hayda hayda uyar.
pekiiii.. neden okumamış kızlar için değil de okumuş kızlar için görücü mecburiyeti. sorunun cevabını “okumamış kızların” hayata hazırlanışından başlayarak arayalım.
modern cumhuriyetimizin eğitim kurumlarından çıkanların haline bakarak şunu söyleyebiliyoruz.
“bizdeki eğitim, beyinde hasara yol açıyor..”
***
temsil, kızı ilkokuldan sonra kapatıyorsun eve.. böylece milli eğitim sisteminin yıkıcı etkisinden çıkarıp anasına teslim ediyorsun..
kızın eğitimini o saatten sonra anası üstleniyor.. onu hayata, başka bir deyişle evliliğe anası hazırlıyor..
kız çocuğu; bamya pişirirken, su kaynama noktasına geldiğinde içine limon katmazsa o bamyanın salya bırakacağını mutfakta belliyor..
evdeki televizyonun üzerine etrafı dantelle işlenmiş bir örtü örtülmesi gerektiğini yine annesinden öğreniyor.. (*)
(*) japonlardan titizlikle sakladığımız teknolojik bir sırdır bu.. dantel çerçeveli örtüler, televizyonun daha iyi görüntü almasını sağlar..
baş ölçü burç.. örnekleri çoğaltmak lafı uzatır..
nihayetinde; anasının riyasetinde hayata hazırlanan bir kız çocuğu kısmeti çıktığında ne yapacağını bilen biri haline geliyor..
beklentileri makûl, kadınlık görevleri kafasında gayet net biri olarak gidiyor koca evine.. arıza çıkmıyor..
okumuş kızlarda ise durum tam tersine..
bir kere mutfak eğitimleri baştan zayıf oluyor.. çeyiz düzmüyorlar.. ev kadınlığını küçümsediklerinden klasik evlilik ritüellerinin tamamı eksik kalıyor..
ellerinde güvendikleri bir diplomaları var.. o diplomanın çevresine dantel çerçeve yapmayı bile akıl edemeden gidiyorlar koca evine..
eğitim bunlarda zihinsel olarak da bir fark yaratmıyor.
ev kızı fala, büyüye nasıl inanıyorsa; bunlar da “astroloji” denilen modern şarlatanlığa bin beter inanıyorlar.
kendi halinde bir ev kızına kısmet çıktığında yani kapısına görücü geldiğinde merak ettiği ilk şeylerden biri damat adayının geçimi olup olmadığıdır..
“evi var mı? arabası var mı? iyi sağlam mı? bankada parası var mı? ailesi gereğinde ona ekonomik anlamda destek olabilir mi?”
adayın eli yüzü düzgünse aranan ilk kriterler bunlardır.
okumuş kıza ise zaten görücü gelmez..
karşısına biri çıktığında ise fikri şaşkın olduğundan “işti, evdi, arabaydı..” gibi şeyleri sormaz bile..
ilk merak ettiği şey şudur:
“acaba hangi burçtan?”
eğer astrolojiye ters bir durum yoksa evlenme teklifini kabul etmekte sakınca görmez..
doğal olarak hiçbir erkek “ben kadın milletinin hayatını karartma burcundanım..” demeyeceği için başı belâdadır..
***
okumuş kızın takıntısı “kendi ayakları üzerinde durma..” cümlesinde saklıdır.
kız kısmının yüzde doksan dokuzu evlenmeden önce buna yürekten inanır.
aldıkları kuru diplomanın “kendi ayakları üzerinde durmaya..” yeteceğini zannederler.
ancak eğitimle birlikte edindikleri değer yargıları onları rahat bırakmaz.
o değer yargılarının içinde “beyaz atlı prens” vardır.
coşkuyla kutlanması gereken yıldönümleri vardır.
sevgililer günleri vardır.
tek taş yüzükler vardır. amerikan dizilerinden öykünme abartılı jestler vardır.. birinden biri eksik kaldı mı dünyaları yıkılır.
beklenti büyük..
eğitim denen şey haliyle beklentileri de yükseltiyor..
okumuş bir kızla düğünü konuşurken “balayımızı sandıklı’nın hüdai kaplıcaları’nda geçirelim..” diyemezsin..
elindeki latteyi o saatte masaya bırakıp, gider.. en tevazu sahibinin aklında “şeysel adaları” vardır.. üstelik masrafı paylaşmayı da aklına getirmez..
o halletsin ben de kendi ayaklarımın üzerinde durayım, diye düşünür..
yüz görümlülüğü olarak her zaman para eden beşi bir yerde takamazsın.. kendisine “ev kızı muamelesi” yapıldığını düşüneceğinden bozulur..
beş bin liraya alınıp bin liraya satılamayan bir tek taş beklentisindedir..
bütün bu anlattıklarım, erkeğin maddeten yeterli olması halinde ortaya çıkabilecek şeyler..
bir de ipsiz sapsızlarla beraber yaşama veya evlenme takıntıları var ki sosyoloji ve psikoloji bilimleri henüz bunun açıklamasını yapamadı..
özellikle erkeğin serseri bakışlısı ve cebi deliği bu okumuş kızları evrendeki “kara delikler” gibi kendine çeker..
aileler eş seçiminde devre dışı kaldığından bu çekimi önlemenin çaresi yoktur..
okumuş kız gider.. yakışıklı, eğlenceli bir cıbır bulur..
hem kendi ayaklarımın üzerinde durayım hem de onu adam edeyim diye debelenip durur..
***
çevrenize bakın.. okumuşlar arasındaki boşanmaların oranı beni haklı çıkaracaktır..
“görücü usulünde” ısrar etmem bu yüzdendir..
kız okumuş da olsa bu sistem çalıştı mı kendi hayırlarınadır.. en azından anaları babaları kız istemeye geleni sorgulamaya “burcunuz nedir?” sorusuyla başlamazlar..
tecrübeleri ile damadın hayırsızını, çulsuzunu, adam olması imkânsızı yüz metreden teşhis ederler.
aileden sorumlu hükümet bayanı’na sesleniyorum..
şu işi kâğıda döküp yasalaştırsanız da herkes sebeplense..
not 1: işbu yazı erkeklerin tarafı tutularak yazılmamıştır..
not 2: televizyondaki evlilik programında bulup, evlendiği kadını iki ay sonra bursa’da pavyona satan erkeği de anlamak lazım.."