kendi kadrosunu (evet evet aynı kadroyu) 2 defa kazanmak durumunda bırakılmış biri olarak kendini yenilememe, geliştirmeme vs. kabul etmiyorum şahsım adına.
2010 yılında ankarada bir dersanede çalışıyordum. haftada 25 saat dersim vardı.
aldığım ücret 300 tl idi ve tabiki sigorta yol yemek yoktu.
yani nasıl sömüren bir sistem içinde yaşadığımızın farkındayım. hayata çok da pembe gözlüklerle bakmıyorum.
eşim de 2015 yılına kadar asgari ücretle çalışan bir inşaat işçisiydi.
çok alt basamakları da gördük, şimdi bi tık daha üstteyiz. ama hala büyük çarkın dişlilerinden biriyiz.
küreselleşme ve teknolojinin bu denli hızlı olması yüzünden dünya da eski dünya değil.
en iyi okullardan mezun olanlar bile işsizlik ile sınanabilir.
çünkü artık devir bilgi devri değil.
herkes biliyor.
bilmek zor değil Google dan her şeyi öğrenebilirsin bilgi önünde serili
devir artık bilgiyi işlevsel hale getirerek kullanabilmeyi gerektiriyor.
büyük çapta bakınca hepimiz bir "fare yarışı"nın içindeyiz. geçenlerde okuduğum "zengin baba yoksul baba" isimli kitapta şöyle bir şey geçiyordu.
iş bulmak, uzun vadeli bir soruna kısa vadeli bir çözümdür.
Pek çoklarının kafasında tek bir sorun vardır, kısa vadeli çözüm.
Yani; yataktan kalk, işe git, faturaları öde, kalk, işe git, faturaları öde...
Ben buna "fare yarışı" diyorum...
-Robert Kiyosaki
sanırım bunun üzerine biraz daha düşünmeliyiz. neye hizmet ediyoruz, kime hizmet ediyoruz. bu döngüyü nasıl kırarız?