Şişmanlık şüphesiz günümüzün hastalığı.Dünya’nın yeni neslin sağlığını ciddi şekilde tehdit ediyor. Hatta şu korkutucu cümleyi duyuyoruz.”Terihte ilk defa yeni gelen neslin ortalama yaşam beklentisi bir önceki nesilden daha kısa”.Ve tüm bunlar şişmanlık ya da obesitenin insan sağlığı üzerinde yaptığı direk ve dolaylı etkiler,yol açtığı diyabet,yüksek tansiyon,kalp hastalığı gibi sebepler yüzünden.
Tıpta yapılan en anlamlı şeyin önleyici hekimlik olduğuna inanıyorum.Bir hastalığı tedavi etmektense önlemek, önlemeye çalışmak çok daha önemli bence. Aslında obesite gibi bir konudan bahsettiğimizde önlemek tedavi etmekten çok daha kolay bence.Biz çocuk hekimleri olarak avantajlı bir konumdayız bu konuyla ilgili.Ne de olsa çocukları ilk beslenmeye başladıkları günden itibaren görebiliyoruz ve çocuğun beslenmesi ve hayat tarzı ile ilgili pek çok konuda müdahalede bulunabiliyoruz.Obesite ile ilgili pek çok şey aslında çocukluktan gelen kötü alışkanlıklara dayanıyor. Yaktığından fazla enerji almak denkleminden kaynaklansa da olay bu kadar basit değil, şişmanlık çoğu kez vücuttaki doğal denge bozulduğu için meydana geliyor..Yeterince hareket etmeme,ayrıca çeşitli ruh hallerinden kurtulmak için yani rahatlamak için yemek de buna tuz biber ekiyor.Peki bu durum nasıl engellenir.
Obesitenin bebeğin ilk andan itibaren yanlızca neyle beslendiği değil aynı zamanda nasıl beslendiği ile de ilgisi olduğuna inanıyorum.Doğru beslenme alışkanlıkları da şişmanlığı önlemede çok önemli.İnsan bebekleri de diğer canlıların bebekleri gibi kendilerini doyuracak içgüdülerle doğarlar.Bebeğin doğal bir açlık tokluk mekanizması vardır ve bunu en iyi kendileri bilirler.Bebek kendi açlık tokluk sinyallerine gore beslendiğinde bu sağlıklı mekanizma çalışmaya devam eder ancak ilk andan itibaren yanlış besleme sonucu bozulması da mümkündür.
Bunun kanıtı hayvanlarda mevcut. Obesite neden vahşi hayvanlarda hiç görülmüyor da yanlızca insanların beslediği evcil hayvanlarda var? Çünki obesite doğal olanın bozulmasıyla oluşuyor.Doğal dürtüleriyle beslenen hayvan tükettiği enerji ile büyümesine ve yaşam fonksiyonlarını devam ettirmesine yarayacak enerjinin toplamı kadar enerji alıyor.Bu doğal dürtüler insanlarda da mevcut. Bu yüzden çocuklar büyüme dönemlerinde çok acıkıyorlar da büyümenin azaldığı zamanlarda o kadar fazla yeme gereksinimi duymuyorlar.Kendi hallerine bırakıldıklarında az az sık sık yemeği seçiyorlar ki bu çok sağlıklı.
Bebeğin beslenmesinde iki değişik durum olabiliyor. Birincisi annenin bebeğe adapte olması ve bebeğin acıktığı zaman ve gereksinimi olduğu kadar beslenmesi. Diğeri ise bebeğin anneye adapte olmasıdır ki, saatli beslemelerde ya da anne (ya da bakan kişi) bebeğin açlık tokluk sinyallerini tam okuyamazsa böyle bir durum söz konusu olur.
Bunlardan birincisi çok daha sağlıklıdır ve daha once bahsettiğimiz içgüdüleri besler ve uzun vadede bebeğin de kendi gereksinimine iyi adapte olmasını sağlar.
Anne sütünün obesiteyi engelleyen çok önemli bir faktör olduğunu biliyoruz. Emziirmek iki yönden çok faydalı aslında biri içerdiği maddeler diğeri de besleme şekli. Anne sütünün içeriği de bebeğin açlık ve tokluğu ayırmasına yardımcı oluyor.İlk salınmaya başlayan süt karbonhidrattan zenginken,sonda gelen süt yağdan zengin süt bebeğin kendisini tok hissetmesini sağlıyor.Anne sütü ile beslenen insanlarda erişkinlikte leptin denen maddenin daha çok olduğu gözlenmiş.Leptinin varlığının obesiteye karşı koruyucu olduğu biliniyor.
Anne sütüyle beslenirken bir de çocuğun açlık tokluk sinyalleri daha fazla dikkate alınarak çocuk isteğe gore beslenebiliyor.Bunun da artık anne sütü obesite ilişkisinde önemli bir faktör olduğu ortaya çıktı.Mama ile besleyen anneler daha fazla saatli besleme eğilimi gösterirken anne sütü ile besleyen anneler daha ziyade çocuğun acıkma durumuna gore emziriyorlar.Ancak bu tip beslemede de dikkat edilecek unsurlar var. her ağlama açlık ağlaması değildir. Bebekler etrafta çok ses olduğu için,yoruldukları sıkıldıkları için,gazları olduğu için ve bir çok başka sebepten de ağlarlar. Bu ağlamaları ayırabilmek ise annelik sanatının (tabii baba ve bakıcılar içinde aynı şey geçerli) en büyük inceliklerinden biri.Bu mümkün olduğunda çocuk çok daha doyumlu ve mutlu olurken kendi açlık tokluk sinyallerine gore beslendiğinden bu sinyaller gelişerek devam ediyorlar ve elbette obesiteyi önlemede çok önemli bir rol oynuyorlar.Bu şekilde alışan çocuk acıkmayı da doymayı da biliyor.Elbette zamanla oluyor annenin açlık sinyallerini algılaması ve diğerlerinden ayırması biraz zaman ve alışma meselesi. Elbette içgüdüsel olarak anne bebeği beslemeye şartlı ama bazen endişeler ya da çevre baskısı ( bak bu çocuk doymuyor-gibi) negatif etkiliyebiliyor. Ve elbette her yeni insanı tanımak gibi yeni doğan bebeği tanımak çaba, özen ve zaman gerektiriyor.
Bazi bebekler farklı sebeplerden dolayı anne sütü alamıyor ve mamayla beslenmek zorunda kalıyor.Mamayla beslenen çocuk obez olacak diye bir şey kesinlikle yok. Mamayla beslenen çocuklarda da sindirim özellikleri anne sütüne yakın mamaları seçmek önemli. Yine bebeğin acıkmasına gore beslemek(yukarıda bahsettiğimiz prensipler yüzünden ) bence tercih edilmesi gereken system. Tabii mama ile beslenen bebekler anne sütü ile beslenen bebeklere gore daha geç acıkıyorlar çünki mamanın sindirilmesi daha uzun sürüyor.
Katı gıdalara başlandığında her anlamda yeni bir süreç başlıyor.Hem bebeğin yediği şeyler çeşitleniyor hem de beslenme biçiminin değişmesiyle bebeğin olaydaki kontrolü bir miktar artıyor.Besinlerin seçimi ve sıralanmasında yeme ve sindirim kolaylığının yanı sıra çocukların şekere ve şeker tadına erkenden alışmasını engellemek de önemli. Bu yüzden sebzeler ve kaşık mamaları ile başlayıp sonra meyveleri hayata sokmak bu ilk beslenme döneminde dikkat edilmesi gereken konular bence.Ve yine en önemlisi bebeği dinlemek anlamaktır çünki her bebek farklıdır. Bebek beklenen zamanda katı gıdalara hazır değilse ya da belli bir gıdayı hiç sevmiyorsa ( ki bu besin allerjileri nedeniyle olabilir) üstelememek gerekir.Kendi gereksininmlerini en iyi kendisi bilir. Yine katı gıda sürecince mümkün olduğunca doğal ve katkı maddesiz beslemek esas.
Bebeklere ilk iki yıl şeker, çikolata gibi şeyler ve hazır meyve suları vermek istemiyoruz.Çünki şeker ve obesitenin kimsenin yadsıyamayacağı bir bağlantısı var.
Yağı ise ilk iki yıl hiç kısıtlamıyoruz.Çünki ilk iki yıl yaşanan hızlı beyin gelişiminde son derece önemli.0-2 yaş için yapılmış besin üçgeninde yine temel ağırlık karbonhidratlarda ama protein ve yeğ gereksinimi oransal olarak daha fazla.
İlk andan itibaren yemek keyifli bir şey olabiliyorsa ne ala ama en azından doğal bir şey olmalı.Unutmayalım ki çocuklar büyüme dönemlerine gore farklı miktarda acıkırlar çünki farklı miktarda besine ihtiyaç duyarlar.Çocukları zorla beslemek obesite ve beslenme bozuklukları açısından yapabileceğimiz en büyük kötülüklerden biri. Çocuğun mümkün olan en erken zamanda bağımsızlığını kazanmasını ve kendi ihtiyaçlarına duyarlı büyümesini istiyoruz. ( bu cümleye şiddetle itiraz edecek pek çok anne baba tanıyorum “bu çocuğu kendi haline bıraksam aç kalır”diyeceklerdir büyük olasılıkla ama baştan itibaren bu prensiplerle beslenince oluyor. Besin hayatımızın devamını sağlayan bir şeydir ve tabii sevinçli mutlu bir süreç olmalı beslenmek ama beslenme tehdit unsuru, ödül, ceza olmamalı.Çocuklar üzüldüklerinde üzüntüleri şekerle yatıştırılmaya çalışmamalı, çünki bu da daha sonraları yaşanan “ sıkıldıkça yemek yemek, yiyecekle rahatlamak “ olayının oluşmasında rol oynuyor.
Çocuklarımızı dinleyelim.İhtiyaçlarını anlamaya ve kendilerinin de anlamasına yardımcı olmaya çalışalım.İsrarsız, tehditsiz, gereksinimlerine gore beslensinler ki hem kendi vücutlarıyla hem de yiyeceklerle barış içinde olsunlar.Unutmayalım şişmanlığın ve başka beslenme bozukluklarıının temelleri çocuklukta atılıyor ve ilk andan itibaren neyle ve nasıl beslendikleri çocukların tüm yaşamında son derece önem taşıyor.