- 16 Eylül 2006
- 24.059
- 18.172
- 37
- Konu Sahibi KarKralicesi
- #1
Acı… Binlerce çeşidi var acının da, aşkında. Bizim yaşadığımız neydi? Aşk mı, savaş mı, intikam mı yoksa aldatmaca mı? Neydi önceleri bizi bir arada tutan, sonraysa düşman eden şey? Sordun mu hiç kendine bize ne oldu diye? Ah, bize ne oldu?.. Öyle çok düşündüm ki bu soruyu, artık anlamını yitirdi bende. Öyle çok cevap aradım ki… Ama her seferinde sanki tüm kilitler sende çözülecekmiş, sanki tüm soruların cevabı sendeymiş gibi ellerim boş döndüm zihnimin çıkmazlarına…
Acının tüm evrelerini yaşadım ben sensizlikte, bu terk edişte… Önceleri dayanılır gibi değildi. Nefes alamıyordum sanki. Geceler hiç bitmiyordu. En çok gecelerde anladım ben seni ne çok sevdiğimi… En çok geceleri özledim teninin o bebeksi kokusunu… Bazen çıldırıyorum sanıp Allah’a dualar ettim; ne olur aklımı koru, diye… Dayanılır gibi değildi, tükenmiştim. Gözlerim o güne kadar bu denli gözyaşı dökmemişti. Çıkış bulamıyordum, aklım almıyordu.. Sen… Benim ilk ve tek ve en büyük aşkım, dokunmaya kıyamadığım, bakmaya doyamadığım yarim, bunu bana nasıl yapmıştın? Bana kıyamayan sevgilime ne olmuştu? Nasıl olup da birden bu kadar acımasızlaşmıştın? Halbuki ben… Ahh, ben seni ne çok sevmiştim… Tarif edilmez, anlatılmazdı sana olan tutkum. Sen benim hem çocuğum, hem aşkım, hem dostum, özlemim, hasretim, her şeyimdin… Öyle ki, sensizlik dünyada başıma gelebilecek en korkunç şeydi… Çoğu zaman ortada hiç bir şey yokken, ağlardım ben, ya bir gün gelirde benden bıkarsan, diye… Kara sevdamdın, duman duman yanardın gönlümde her daim. Yanındayken bile özlerdim seni. Başım omzunda otururken, akşam olacak ve ben sensiz kalacağım diye içim giderdi… Tüm bunları düşündükçe, fazla yaşamam diyordum; ben bu acıyla fazla yaşayamam…
Yanılmışım… Meğer sensizde yaşanıyormuş. Bunu anlamam çok uzun zaman aldı. Önceleri kabul etmiyordum ayrılığı…Nasılsa bir gün gelecek ve sen bana dönecektin, yine benim olacaktın. Evet, bana tüm yaptıklarına rağmen sana kızamıyor, yine bana dönmeni istiyordum… Ben nasıl sensiz mutlu değilsem, sende bensiz mutlu olamazdın. Bir süre böyle dindirmeye çalıştım bitmeyen acımı. Sonra, yavaş yavaş asla geri gelmeyeceğini anladım. Sen yolunu çizmiştin işte. Beni geride bırakmıştın. Hem de çok geride… Bunu anlayınca önce acılarım geri döndüler insafsızca. Ama neden sonra, buna da alıştım ve kabul ettikçe rahatladım. Durum buydu. Yapacak hiçbir şey yoktu kabullenmekten başka.
Sonra bir zaman sana beddua etmekle geçti. İnşallah mutlu olamazdın. Benim seni sevdiğim gibi severdin inşallah bir vefasızı ve benim gibi terk edilirdin.. Sen sevdikçe o kaçsın istedim. O da seni geride bıraksın istedim. Çok sev ama hiç sevilme istedim…
Sonra bunlarda geçti. Acım yavaşça da olsa diniyordu artık. Sensizliği, terk edilmişliği kabullendim. Bu da geçecek dedim hep. Bir gün gelecek ve sen de unutulacaksın. Ve nitekim öylede oldu. Belki unutmadım seni ama artık canımı acıtamıyorsun. Kahretmiyorum senle geçen günlerime, lanetler yağdırmıyorum sana, beni bırakışına… Başkalarının acılarına bakıp teselli ettim kendimi. Ah bir bilsen ne acılar var bu dünyada… Dedim ya, acının da binlerce çeşidi var. Bir sokak çocuğunun, ufacık bir hediyeyle yaşadığı mutluluğu görüp utandım kendimden. O çocuğun gözlerindeki kederi görünce ne boş şeylere üzüldüğümü anladım. Ben aşkımızı kutsal sanırdım, ama o gün o çocuğu bir nebze mutlu edince kutsallığın ne demek olduğunu anladım ve yine utandım kendimden ve sana akıttığım yaşlardan…
İşte böyle… Ben seni yendim. Ben sensizliğe göğüs gerdim ve sana ezilmedim. Çok şey öğrendim sayende. Artık bulanık değil gözümde hiçbir şey. Tüm sorular cevabını buldu. Hepsinin bir tek cevabı vardı… Sen beni sevememiştin!.. Tüm yaşananların tek nedeni buydu işte. Çünkü sevmek bambaşka bir şey. Sevmek; fedakarlık, sevmek; sabır, sevmek; cesaret… Her şeyden önce sevmek, acıyı göze almaktır. Ben tüm bunları kabullenerek sevdim seni. Zoru görünce kaçmadım. Senin için direndim, savaştım. Sonrada payıma düşen acıyı çektim.. Ben aşka borçlu değilim. Bedelini çok ağır ödedim. Ben aşka küskünde değilim. O görevini yaptı. Bizi karşılaştırdı ve sonrada dedi ki; aşkı bulmak herkese nasip olmaz. Mademki baş koydunuz bu işe, öyleyse gösterin yürekliliğinizi… Ben dimdik yürüdüm aşka, sense kaçtın!.. İşte her şey bundan ibaret. Durum bu… Anladım ki, mutluluk senin tekelinde değil! Yüzümün gülmesi için gözleri görmem gerekmiyor. Ben sensizde gülebiliyorum artık. Ah, bir bilsen çocuk!.. Ne çok gözyaşı döktüm ben senin uğruna, hem de senin umurunda değilken. Halbuki gözyaşları, yüreklerde saklanan incilermiş. Akıtmamak gerekirmiş boş yere. Çünkü çocuk, bir gün gelip de kendinden daha önemli şeyler olduğunu anlarsan hayatta, başını kaldırıp bakarsan çevrene göreceksin.. O inciler yürekleri dağlayarak çıkıyorlar dışarı. İşte bunun için boşa akıtmamak lazım gözyaşlarını; boşa geçirmemek lazım zamanı.
Bana bunları öğrettiğin için, beni acı çekerek olgunlaştırdığın, en önemlisi de kutsallığın ne olduğunu anlamamı sağladığın için sağ ol!..
Acının tüm evrelerini yaşadım ben sensizlikte, bu terk edişte… Önceleri dayanılır gibi değildi. Nefes alamıyordum sanki. Geceler hiç bitmiyordu. En çok gecelerde anladım ben seni ne çok sevdiğimi… En çok geceleri özledim teninin o bebeksi kokusunu… Bazen çıldırıyorum sanıp Allah’a dualar ettim; ne olur aklımı koru, diye… Dayanılır gibi değildi, tükenmiştim. Gözlerim o güne kadar bu denli gözyaşı dökmemişti. Çıkış bulamıyordum, aklım almıyordu.. Sen… Benim ilk ve tek ve en büyük aşkım, dokunmaya kıyamadığım, bakmaya doyamadığım yarim, bunu bana nasıl yapmıştın? Bana kıyamayan sevgilime ne olmuştu? Nasıl olup da birden bu kadar acımasızlaşmıştın? Halbuki ben… Ahh, ben seni ne çok sevmiştim… Tarif edilmez, anlatılmazdı sana olan tutkum. Sen benim hem çocuğum, hem aşkım, hem dostum, özlemim, hasretim, her şeyimdin… Öyle ki, sensizlik dünyada başıma gelebilecek en korkunç şeydi… Çoğu zaman ortada hiç bir şey yokken, ağlardım ben, ya bir gün gelirde benden bıkarsan, diye… Kara sevdamdın, duman duman yanardın gönlümde her daim. Yanındayken bile özlerdim seni. Başım omzunda otururken, akşam olacak ve ben sensiz kalacağım diye içim giderdi… Tüm bunları düşündükçe, fazla yaşamam diyordum; ben bu acıyla fazla yaşayamam…
Yanılmışım… Meğer sensizde yaşanıyormuş. Bunu anlamam çok uzun zaman aldı. Önceleri kabul etmiyordum ayrılığı…Nasılsa bir gün gelecek ve sen bana dönecektin, yine benim olacaktın. Evet, bana tüm yaptıklarına rağmen sana kızamıyor, yine bana dönmeni istiyordum… Ben nasıl sensiz mutlu değilsem, sende bensiz mutlu olamazdın. Bir süre böyle dindirmeye çalıştım bitmeyen acımı. Sonra, yavaş yavaş asla geri gelmeyeceğini anladım. Sen yolunu çizmiştin işte. Beni geride bırakmıştın. Hem de çok geride… Bunu anlayınca önce acılarım geri döndüler insafsızca. Ama neden sonra, buna da alıştım ve kabul ettikçe rahatladım. Durum buydu. Yapacak hiçbir şey yoktu kabullenmekten başka.
Sonra bir zaman sana beddua etmekle geçti. İnşallah mutlu olamazdın. Benim seni sevdiğim gibi severdin inşallah bir vefasızı ve benim gibi terk edilirdin.. Sen sevdikçe o kaçsın istedim. O da seni geride bıraksın istedim. Çok sev ama hiç sevilme istedim…
Sonra bunlarda geçti. Acım yavaşça da olsa diniyordu artık. Sensizliği, terk edilmişliği kabullendim. Bu da geçecek dedim hep. Bir gün gelecek ve sen de unutulacaksın. Ve nitekim öylede oldu. Belki unutmadım seni ama artık canımı acıtamıyorsun. Kahretmiyorum senle geçen günlerime, lanetler yağdırmıyorum sana, beni bırakışına… Başkalarının acılarına bakıp teselli ettim kendimi. Ah bir bilsen ne acılar var bu dünyada… Dedim ya, acının da binlerce çeşidi var. Bir sokak çocuğunun, ufacık bir hediyeyle yaşadığı mutluluğu görüp utandım kendimden. O çocuğun gözlerindeki kederi görünce ne boş şeylere üzüldüğümü anladım. Ben aşkımızı kutsal sanırdım, ama o gün o çocuğu bir nebze mutlu edince kutsallığın ne demek olduğunu anladım ve yine utandım kendimden ve sana akıttığım yaşlardan…
İşte böyle… Ben seni yendim. Ben sensizliğe göğüs gerdim ve sana ezilmedim. Çok şey öğrendim sayende. Artık bulanık değil gözümde hiçbir şey. Tüm sorular cevabını buldu. Hepsinin bir tek cevabı vardı… Sen beni sevememiştin!.. Tüm yaşananların tek nedeni buydu işte. Çünkü sevmek bambaşka bir şey. Sevmek; fedakarlık, sevmek; sabır, sevmek; cesaret… Her şeyden önce sevmek, acıyı göze almaktır. Ben tüm bunları kabullenerek sevdim seni. Zoru görünce kaçmadım. Senin için direndim, savaştım. Sonrada payıma düşen acıyı çektim.. Ben aşka borçlu değilim. Bedelini çok ağır ödedim. Ben aşka küskünde değilim. O görevini yaptı. Bizi karşılaştırdı ve sonrada dedi ki; aşkı bulmak herkese nasip olmaz. Mademki baş koydunuz bu işe, öyleyse gösterin yürekliliğinizi… Ben dimdik yürüdüm aşka, sense kaçtın!.. İşte her şey bundan ibaret. Durum bu… Anladım ki, mutluluk senin tekelinde değil! Yüzümün gülmesi için gözleri görmem gerekmiyor. Ben sensizde gülebiliyorum artık. Ah, bir bilsen çocuk!.. Ne çok gözyaşı döktüm ben senin uğruna, hem de senin umurunda değilken. Halbuki gözyaşları, yüreklerde saklanan incilermiş. Akıtmamak gerekirmiş boş yere. Çünkü çocuk, bir gün gelip de kendinden daha önemli şeyler olduğunu anlarsan hayatta, başını kaldırıp bakarsan çevrene göreceksin.. O inciler yürekleri dağlayarak çıkıyorlar dışarı. İşte bunun için boşa akıtmamak lazım gözyaşlarını; boşa geçirmemek lazım zamanı.
Bana bunları öğrettiğin için, beni acı çekerek olgunlaştırdığın, en önemlisi de kutsallığın ne olduğunu anlamamı sağladığın için sağ ol!..