- 17 Ağustos 2014
- 45
- 35
- 33
(saatlerdir çay içerek yazdığım uzun bi yazı.. kimsenin vaktini almak istemem sadece burada paylaşmak içimden geldi vaktiniz varsa önce kendinize bi çay koyup sonra arkanıza yaslanıp okuyun : ) )
Saat 13.44
Ameliyathanenin önündeyiz.
Uzun sürebilir dediler, kalbin etrafındaki toplanan sıvılar kas yırtılmasındansa eğer..
Onayımızı alırken belliydi zor bi ameliyat olacağı ama daha önce kimseyi ameliyathane önünde beklememiştim ki; bilemedim kaç dakika kaç saat sürer..
Az önce uzun beyaz koridorlardan geldik buraya.En baştan almak gerekirse eğer; dün sabah trenle geldim eskişehirden buraya. Etüd merkezinde haftanın iki günü çalışıyorum az biraz para kazanırsam babamdan para istemeyim diye; malum bölümde 5.yılım bu yıl. Bi gün nerdeyse hiç param yok yorgun argın gelmişim eve.. acaba yemek söylicek kadar param çıkar mi diye limitime bakarken bi baktım babalar babası babam büssürü büssürü para yatırmış.. Heyecanla aradım buz gibi bi ses. ‘’halan kalp krizi geçirmiş iş yerinde 2 saattir hastanedeyiz ameliyattan çıkmasını bekliyoruz..’’
Bizim ailede babannemin en fazla sürekli inip çıkan tansiyonu vardı o vakte kadar, bi de bi kaç aydır bildiğimiz babamın şekeri.. dedemin arada bi mide rahatsızlığı olur bi de teyzem hamile.. bazen insanlar bizi görüp kansızlık mı var der o da anneannemden bize kadar süre gelen bişey..
Telefonu kapatınca bi ağlama krizi.. Ağlamak önemli bişeydi benim için ama aksi gibi de herşeye ağlardım her kadın gibi. Herşeye dediğim de film izlerken acıklı bi sahneye.. Sınav haftasıysa stresten çalışamadım diye.. kolumu bi yere çarptıysam canım acıdı diye. Ağlamak ‘’üzüldüm ben’’ demekti benim için. Asıl üzülmek ağlayamamakmış meğer.. Ağlasan bile sevgili, acıyan yerlerini öptüğünde geçmemesiymiş meğer..
Bu hayatta en zoruma giden cümleyi o ameliyathane önünde duyabileceğimi hayal bile edemezdim. ‘’anahtarı alın evi şöyle bi toparlayın.. malum gelen giden çok olacak’’ e içerde ama hala. 5 saat oldu ama içerde. Çıkıcak. Çıkmıcak mı? Onun için beklemiyomuyduk? Az önce eğer çıkarsa normal yoğun bakıma değil de hemen burdaki yoğun bakıma çıkarırlar demedik mi? Az önce o yüzden üzerinde ismi yazılı siyah bi poşete yukardaki tüm eşyalarını koyup elimize vermediler mi.
Vermediler tabi.. Hangi hastanenin hasta bakıcısı oda değişimi yapılıcağı sırada eşyaları poşete koyup verir. Ölecek dedi işte sana neden anlamadın. Halanın neyi var neyi yok siyah bi çöp poşetine konulup eline verildiğinde neyi anlamadın?
Doktor çıkıp umudumuz gitgide azalıyo dediğinde niye anlamadın? O ameliyathanenin önünde 10 saatin sonunda hala neyi umarak oturdun o kapıda?
Biliyo musun hala. Az önceye kadar iyi bi haber alıp havalara uçucağımızı bekleyerek gittik geldik su içtik, çay içtik, dönüşümlü olarak dışarı çıktık hava aldık bekledik.. Filmlerde olur ya hani bazı zamanlar insanlar için zordur ama mutlu sonla biter böyle.. saatler geçer bissürü bissürü saatler geçer sonra bi doktor çıkar ve o meşhur cümle ‘’geçmiş olsun ameliyat başarılı geçti’’ Sonra sarılmalar ağlaşmalar..
Hep tuttuk kendimizi biz o an için. 10 saat o kapıya birbirimize sevinçten ağlaya ağlaya sarılalım diye bakarak oturduk orda. Kendimizi tuttuk ya o gün işte bi dahada bırakamadık tekrardan bugün bile hala..
Ben.. Seni ağzına yüzüne heryerine makinalar sokulmuş bi biçimde gören ben.. Buz gibi parmaklarına dokunup buz gibi teninden öpen ben.. Saçlarını okşayan ben.. Hala ameliyathaneye girmedenki ürkek gülüşünle hatırlıyorum seni üzülme.. Çenen titrerken bize doğru bakıp gülümsedin ya hani.. gözlerimi kapattığımda hala öylesin..
İyi ki bu dünyadan en yakınlarından birinin acısını yaşamadan gittin biliyo musun. Biz o kadar tecrübesiziz ki bu konuda, mezarına geldiğimizde ne yapcaz bilmiyoruz mesela.. Hüngür hüngür mü ağlanır, dertleşilir mi, dua mı okunur, çiçek mi dikilir, toprak mı avuçlanır senle beraber öğreniyoruz. Bizi görüyo musun, hissediyo musun, içimizi biliyo musun bilmiyoruz.
Ölümün yaşattığı acı var evet.. ama o şoku atlattıktan sonra Allah öyle bi sabrını veriyo ki zaten akıtıcak gözyaşı da kalmayınca hayatına devam etmeye çalışmaktan başka bi seçenek çıkmıyo insanın karşısına..
Herkes dağılıyo.. Sonrasında 3-4 günlük yabani bi hayatın oluyo kendini eve kapatıp, kahve içip, battaniyenin altından çıkmadığın. Pijamayla gazete dergi almaya gidip oyalanmaya çalıştığın. Sonrasında işe gideyim diyosun çocuklar var orda kafamı dağıtırlar.. Aklını derste toparlayamıyosun ama iyi geliyo sana cıvıltıları.. derse gidiyim diyosun sonra. Tamam oturuyosun burda ama nereye kadar oturucaksın. Git ve yapman gerekenleri yapmaya yeniden başla.
Sen toparlanma evresine giriyosun ya hani en canını acıtan kısım işte o zaman başlıyo hayatında. Bir haftanın sonunda anlayış gösterdiğini sanan hocaların birinin ‘’halası vefat etmiştir’’ diye not düştüğü yoklama kağıdı geliyo mesela derste önüne. O 5 dakikalık tramvadan sonra kalemi kağıdı alıp tekrardan derse dönmek istiyosun bu sefer anlayışlı hocan seni tahtaya kaldırıyo çünkü cenazede eksiklerini tamamlayıp aynen devam etmen gerekiyo..
Evden çıkmayınca birkaç gün sevgilin akşam üzeri geliyo seni hava alalım diye yürüyüşe çıkarıyo.. Ama başını kaldırmaya lüksün yok ya hani senin en yakın arkadaşını konserden dönerken görüyosun tesadüfen.. Normalde evinden çıkmayan ve hiçbir işi gücü olmayıp 3 dakika yürüme mesafesi uzaklığındaki eve sahip bu arkadaşın senin koluna girip sevimlilik yaparak(!) ‘’şey başın sağolsun’’ diyo..
Daha dur sırada daha da yakın arkadaşın var. Eskişehire dönüş yaptıktan bi kaç gün sonra bu arkadaş nasıl olduğunu sormak için mesaj atıyo whatsapp’tan. Arayamamış çünkü nasıl moral verilmesi gerektiğini bilmiyomuş. Neyse sağolsun düşünmüş annesi Allah razı olsun halama dua okumuş bu kişi de halimi hatrımı soruyo en azından.. Anlatıyosun iyiyim işte geldim öyle evdeyim takılıyorum gibi anlamsız 3-5 kelime sıralıyosun. Sonrasında gerçekten düşünceli bir mesaj bırakıyo teleofnuna –bende dünden beri baya kötüyüm erkek arkadaşımla kavga ettik de kendimi temizliğe verdim..
Ha bi de günümüzün feysbuk çılgınlığı bu konuda da almış başını gitmiş durumda.. Ve gerçekten insanı en güç duruma sokan da bu.. Biz insanlar kendi kabuğumuza çekilmek istediğimizde konuşmadan, enerji sarf etmeden oyalanabileceğimiz şeyler arıyoruz kendimize. Bu platformda bunu en iyi karşılayabilecek bi yer. Ama 3. 5. Dereceden akrabalarımız üzüntülerini bu platformda dile getirmeyi o kadar adet haline getirmişler ki ‘’ankara-istanbul yolunda üzgün hissediyor’’ diyeni mi görmedik.. halamın duvarına yazılan anlamsız vefat mesajlarını mı.. Sırf üzüntülerini bi şekilde atmak isteyen insanların 3 dakikada 33 fotograf ‘’beğenmelerini’’ mi..
Bu yazıyı biraz olsun rahatlamak için mi yazıyorum bilmiyorum ama en çok da ölümü yaşamamış insanlar için, ölümün değilde, ölümden sonra insanların sizin ruhuna acımadan soktukları dikenlerin acı verdiğini biraz olsun anlatabilmek için. Çünkü siz yutkunmayı bile unutmuşken o cenazede, birbirine yemek tarifi verenler bile olacak siz onları duyduğunuzda üzülmeyin diye.. yada belki de yemek tarifi vermemeniz için en azından birinin cenazesinde : )
Saat 13.44
Ameliyathanenin önündeyiz.
Uzun sürebilir dediler, kalbin etrafındaki toplanan sıvılar kas yırtılmasındansa eğer..
Onayımızı alırken belliydi zor bi ameliyat olacağı ama daha önce kimseyi ameliyathane önünde beklememiştim ki; bilemedim kaç dakika kaç saat sürer..
Az önce uzun beyaz koridorlardan geldik buraya.En baştan almak gerekirse eğer; dün sabah trenle geldim eskişehirden buraya. Etüd merkezinde haftanın iki günü çalışıyorum az biraz para kazanırsam babamdan para istemeyim diye; malum bölümde 5.yılım bu yıl. Bi gün nerdeyse hiç param yok yorgun argın gelmişim eve.. acaba yemek söylicek kadar param çıkar mi diye limitime bakarken bi baktım babalar babası babam büssürü büssürü para yatırmış.. Heyecanla aradım buz gibi bi ses. ‘’halan kalp krizi geçirmiş iş yerinde 2 saattir hastanedeyiz ameliyattan çıkmasını bekliyoruz..’’
Bizim ailede babannemin en fazla sürekli inip çıkan tansiyonu vardı o vakte kadar, bi de bi kaç aydır bildiğimiz babamın şekeri.. dedemin arada bi mide rahatsızlığı olur bi de teyzem hamile.. bazen insanlar bizi görüp kansızlık mı var der o da anneannemden bize kadar süre gelen bişey..
Telefonu kapatınca bi ağlama krizi.. Ağlamak önemli bişeydi benim için ama aksi gibi de herşeye ağlardım her kadın gibi. Herşeye dediğim de film izlerken acıklı bi sahneye.. Sınav haftasıysa stresten çalışamadım diye.. kolumu bi yere çarptıysam canım acıdı diye. Ağlamak ‘’üzüldüm ben’’ demekti benim için. Asıl üzülmek ağlayamamakmış meğer.. Ağlasan bile sevgili, acıyan yerlerini öptüğünde geçmemesiymiş meğer..
Bu hayatta en zoruma giden cümleyi o ameliyathane önünde duyabileceğimi hayal bile edemezdim. ‘’anahtarı alın evi şöyle bi toparlayın.. malum gelen giden çok olacak’’ e içerde ama hala. 5 saat oldu ama içerde. Çıkıcak. Çıkmıcak mı? Onun için beklemiyomuyduk? Az önce eğer çıkarsa normal yoğun bakıma değil de hemen burdaki yoğun bakıma çıkarırlar demedik mi? Az önce o yüzden üzerinde ismi yazılı siyah bi poşete yukardaki tüm eşyalarını koyup elimize vermediler mi.
Vermediler tabi.. Hangi hastanenin hasta bakıcısı oda değişimi yapılıcağı sırada eşyaları poşete koyup verir. Ölecek dedi işte sana neden anlamadın. Halanın neyi var neyi yok siyah bi çöp poşetine konulup eline verildiğinde neyi anlamadın?
Doktor çıkıp umudumuz gitgide azalıyo dediğinde niye anlamadın? O ameliyathanenin önünde 10 saatin sonunda hala neyi umarak oturdun o kapıda?
Biliyo musun hala. Az önceye kadar iyi bi haber alıp havalara uçucağımızı bekleyerek gittik geldik su içtik, çay içtik, dönüşümlü olarak dışarı çıktık hava aldık bekledik.. Filmlerde olur ya hani bazı zamanlar insanlar için zordur ama mutlu sonla biter böyle.. saatler geçer bissürü bissürü saatler geçer sonra bi doktor çıkar ve o meşhur cümle ‘’geçmiş olsun ameliyat başarılı geçti’’ Sonra sarılmalar ağlaşmalar..
Hep tuttuk kendimizi biz o an için. 10 saat o kapıya birbirimize sevinçten ağlaya ağlaya sarılalım diye bakarak oturduk orda. Kendimizi tuttuk ya o gün işte bi dahada bırakamadık tekrardan bugün bile hala..
Ben.. Seni ağzına yüzüne heryerine makinalar sokulmuş bi biçimde gören ben.. Buz gibi parmaklarına dokunup buz gibi teninden öpen ben.. Saçlarını okşayan ben.. Hala ameliyathaneye girmedenki ürkek gülüşünle hatırlıyorum seni üzülme.. Çenen titrerken bize doğru bakıp gülümsedin ya hani.. gözlerimi kapattığımda hala öylesin..
İyi ki bu dünyadan en yakınlarından birinin acısını yaşamadan gittin biliyo musun. Biz o kadar tecrübesiziz ki bu konuda, mezarına geldiğimizde ne yapcaz bilmiyoruz mesela.. Hüngür hüngür mü ağlanır, dertleşilir mi, dua mı okunur, çiçek mi dikilir, toprak mı avuçlanır senle beraber öğreniyoruz. Bizi görüyo musun, hissediyo musun, içimizi biliyo musun bilmiyoruz.
Ölümün yaşattığı acı var evet.. ama o şoku atlattıktan sonra Allah öyle bi sabrını veriyo ki zaten akıtıcak gözyaşı da kalmayınca hayatına devam etmeye çalışmaktan başka bi seçenek çıkmıyo insanın karşısına..
Herkes dağılıyo.. Sonrasında 3-4 günlük yabani bi hayatın oluyo kendini eve kapatıp, kahve içip, battaniyenin altından çıkmadığın. Pijamayla gazete dergi almaya gidip oyalanmaya çalıştığın. Sonrasında işe gideyim diyosun çocuklar var orda kafamı dağıtırlar.. Aklını derste toparlayamıyosun ama iyi geliyo sana cıvıltıları.. derse gidiyim diyosun sonra. Tamam oturuyosun burda ama nereye kadar oturucaksın. Git ve yapman gerekenleri yapmaya yeniden başla.
Sen toparlanma evresine giriyosun ya hani en canını acıtan kısım işte o zaman başlıyo hayatında. Bir haftanın sonunda anlayış gösterdiğini sanan hocaların birinin ‘’halası vefat etmiştir’’ diye not düştüğü yoklama kağıdı geliyo mesela derste önüne. O 5 dakikalık tramvadan sonra kalemi kağıdı alıp tekrardan derse dönmek istiyosun bu sefer anlayışlı hocan seni tahtaya kaldırıyo çünkü cenazede eksiklerini tamamlayıp aynen devam etmen gerekiyo..
Evden çıkmayınca birkaç gün sevgilin akşam üzeri geliyo seni hava alalım diye yürüyüşe çıkarıyo.. Ama başını kaldırmaya lüksün yok ya hani senin en yakın arkadaşını konserden dönerken görüyosun tesadüfen.. Normalde evinden çıkmayan ve hiçbir işi gücü olmayıp 3 dakika yürüme mesafesi uzaklığındaki eve sahip bu arkadaşın senin koluna girip sevimlilik yaparak(!) ‘’şey başın sağolsun’’ diyo..
Daha dur sırada daha da yakın arkadaşın var. Eskişehire dönüş yaptıktan bi kaç gün sonra bu arkadaş nasıl olduğunu sormak için mesaj atıyo whatsapp’tan. Arayamamış çünkü nasıl moral verilmesi gerektiğini bilmiyomuş. Neyse sağolsun düşünmüş annesi Allah razı olsun halama dua okumuş bu kişi de halimi hatrımı soruyo en azından.. Anlatıyosun iyiyim işte geldim öyle evdeyim takılıyorum gibi anlamsız 3-5 kelime sıralıyosun. Sonrasında gerçekten düşünceli bir mesaj bırakıyo teleofnuna –bende dünden beri baya kötüyüm erkek arkadaşımla kavga ettik de kendimi temizliğe verdim..
Ha bi de günümüzün feysbuk çılgınlığı bu konuda da almış başını gitmiş durumda.. Ve gerçekten insanı en güç duruma sokan da bu.. Biz insanlar kendi kabuğumuza çekilmek istediğimizde konuşmadan, enerji sarf etmeden oyalanabileceğimiz şeyler arıyoruz kendimize. Bu platformda bunu en iyi karşılayabilecek bi yer. Ama 3. 5. Dereceden akrabalarımız üzüntülerini bu platformda dile getirmeyi o kadar adet haline getirmişler ki ‘’ankara-istanbul yolunda üzgün hissediyor’’ diyeni mi görmedik.. halamın duvarına yazılan anlamsız vefat mesajlarını mı.. Sırf üzüntülerini bi şekilde atmak isteyen insanların 3 dakikada 33 fotograf ‘’beğenmelerini’’ mi..
Bu yazıyı biraz olsun rahatlamak için mi yazıyorum bilmiyorum ama en çok da ölümü yaşamamış insanlar için, ölümün değilde, ölümden sonra insanların sizin ruhuna acımadan soktukları dikenlerin acı verdiğini biraz olsun anlatabilmek için. Çünkü siz yutkunmayı bile unutmuşken o cenazede, birbirine yemek tarifi verenler bile olacak siz onları duyduğunuzda üzülmeyin diye.. yada belki de yemek tarifi vermemeniz için en azından birinin cenazesinde : )