- 14 Kasım 2016
- 14
- 6
- 29
-
- Konu Sahibi Nemesis_Nemesis
- #1
Merhaba,
Birine anlatıp, objektif olarak görüş almaya ihtiyacım vardı. Umarım okurken sıkılmazsınız.
Bundan iki sene evvel başladı ilişkimiz. Üniversitede aynı sınıftayız. Önceleri arkadaşken birbirimizden etkilendiğimizi farkedip ilişkimizin adını koyduk. Daha önceki ilişkileri en fazla 4 ay kadardı. Farklılıklarımız en baştan beri vardı ve bunu göze alarak başlamıştık. Elbette ki Elhamdülillah Müslümanız ama onun ailesi bir cemaate bağlıydı. Ben de bunu biliyordum. İlişkimizde de gerek benim ilk ilişkim olmasından gerekse birbirimizi önceden tanıyıp güvendiğimizden ve sevgimizden ciddi olarak başlamıştık.
İki sene mükemmel vakit geçirdik. Bir kez bile sesini yükselttiği olmadı. Hakkını yemem, bana çok şey kattı ben de ona. Birlikte büyüdük hayatımızı şekillendirdik. Yaptığımız en büyük hata hep birlikte olmamızdı belki de. Bu sebepten sıkıldığını da düşünüyorum.
Yaz aylarında aynı yakınlıkta olamıyoruz doğal olarak. Geçen Ağustos sonlarında başladı hayatlarımız, doğrularımız farklı demeye. Sonralarında istekleri arttı. Kapanacaksın, evlenince çalışmayacaksın dedi. Dürüstçe konuştum. Ben kul için ibadet etmem Allah için ederim, bana emir verme beni bu yönde isteklendir, kendim zaten yaparım dedim. O istek kendi içinde olacak dedi. Ben o hayatımda varken de yokken de açık giyinen bir insan olmadım. Dinimi de bilirim, ibadetimi yapmamam nefsimden, ki onun da yaptığını söyleyemem. Eylül ortasına doğru ayrılma konusu gundeme geldi. Konuşmalarımız soğudu, azaldı. Sonunda okul için aynı şehirde olduğumuzda yüz yüze konuşuruz dedik, erteledik.
Okul için aynı otobüse bilet aldık. İlk başta soğuk gibiydik ama bir anda kim kimin elini tuttu kim sarıldı ikimiz de farketmedik. Sarmaş dolaş geldik onca yolu. İlk birkaç gün bu konuları hiç konuşmadan hasret giderdik. Farklı mıydı? Soğukluğu hissedilirdi ne yalan söyleyeyim. Sonrasında oturup konuştuk. Yine yapıcıydım. Elbet çocuğum olduğunda işime ara vereceğim ama çocuğum kendine yetebildiğinde çalışacağım dedim. Beni en iyi sen tanıyorsun, ailen başımın tacıdır, gittiğim yere nasıl uyum sağlayacağımı sen biliyorsun dedim.
Zaman dedik. İkimiz de birbirimize adım atıp orta yolu bulalım dedik. O haftasonu mükemmeldi. İlişkimizin en başındaki gibi, sıcak samimi. Başbaşaydık birlikte yemek yaptık, film izledik sarılıp uyuduk. Hani sevdiğiniz insan gözlerinizin içine baktığında sevgisi içinize dolar ya aynen öyleydi.
O pazar sabahına şöyle uyandım: Başım yastıktan düşmüş, yarı uyurken yastığa yerleştirdi başımı, saçlarımı okşadı önce, sonra öptü saçlarımdan sarılıp uyumaya devam etti. Daha güzel gün olur mu diye düşünüyordum. Telefonumu aldım, ortak bir arkadaşımız mesaj atmıştı (arkadaşlarımızın %90'ı ortak zaten) şarjım bitti yazamadım, onun telefonunu aldım. Yanlışlıkla arkadaşının konuşmasına girdim, adımı gördüm, hiç yapmadığım yapmam dediğim şeyi yaptım, okudum. Eskisi gibi değilim, ömrümü geçirecek kadar sevmiyorum demiş. Eski sevgilimi gördüm rüyamda, yazsam ayıp olur mu demiş. Yazmış da. Konuşmalarını atmış arkadaşına. Bayramını kutlamış kızın. Kız sonra reddetmiş.
Ağlamadım. Ellerim ayaklarım titredi ama tuttum kendimi. Hazırlandım, kalk dedim. Konuşacağız dedim. İlk defa bağırdım ona. Bana nasıl yaparsın dedim. Beni sevmezken nasıl kandırırsın, ben senin için neleri göze almışken dedim. Mesajlarını karıştırdığımdan güvensizlikle suçladı o şaşkınlıkla. Vurdum kapıyı çıktım evden, ev arkadaşı anlattı sonra iki paket sigara bitirmiş arkamdan.
Ağlamaktan helak oldum mesaj attım sonra, neden dedim. Ne hale gelirim düşünmedin mi dedim. Boşluktaydım dedi, aklımda ikimiz hakkında sorunlardan başka bir şey yoktu dedi, ayrılmış gibiydik dedi. Ben o sıralar kendimi paralayıp çabalıyordum bunu mu hakettim dedim. Ben seni hak etmiyorum, yüzüme bakmak bile istemiyorsundur artık affedilecek yanım yok dedi. Çabalamadı.
Ertesi gün çağırdım, evime geldi. Oturdu karşıma, yine çabalamadı. Önce ara verelim dedi, ümitlenmek istemiyorum dedim. Aileme karşı koruyamam seni, çok üzeceğim dedi. Belki de böyle olması en hayırlısı oldu, kötü bil nefret et benden dedi. Bundan sonra herkeste seni arayacağım, evlensem de yürümeyecek bunun farkındayım dedi. Köpek gibi pişman olacağımın, kafamı duvarlara vuracağımın da farkındayım ama seni üzmek istemiyorum dedi. Çabalamadı. Arkadaş kalalım dedi, her gün aynı ortamdayken ben seni yanında birileriyle görmeye nasıl dayanayım, sen nasıl dayanırsın benim yanımda birini görmeye dedim. Yanımda kimseyi görmeyeceksin dedi. Son defa sarılabilir miyim dedim, bana sarılıp bir koklayışı vardı ki.
2-3 arkadaşımız hariç kimseye anlatmadım onu kötü bellemesinler diye. İnsan bazen sevse de ayrılmak zorunda kalır dedim herkese, farklıydık dedim. O da tek bir kötü laf söylemedi arkamdan.
İlk gün ben selam verdim, yanlış anlamasın diye, o da selam verdi ama gerisi gelmedi. Yüzüme bakamaz oldu. Zaten sonra ben de bakmadım. Ayrılığımızdan bu yana iletişimimiz sıfır.
Ortak bir arkadaşımızı aradım farklı bir şehirde, kafasını dağıt dedim. Yanına çağırdı. Onun yanındayken evine gittim. Eşyalarım yerli yerindeydi. Anılarımızla vedalaştım bir de mektup bıraktım ona, senden nefret etmiyorum, hep iyi hatırlayacağım sen de beni güzel hatırla dedim. Belki de tek hatam o mektuptaki bir cümlemdi: Eğer geleceksen, bende bir şeyler bitmeden gel. Eve geldiğinde sinirlenmiş, arkadaşıma beni böyle mi etkileyecek, kokusu kalmış her yanda demiş.
Bilmiyor ki ben bir ay boyunca yatağıma yatmadım, odama giremedim. Sırf o kötü etkilenmesin diye parfümümü değiştirdim. Eşyalarını başucuma koydum, hala da orada.
Bugün 42 gün doldu. Benim hakkımda hiçkimseyle konuşmuyordu. Birkaç kez nasıl olduğumu, üzülmemi istemediğini söylemiş. Her gün kendimi onsuz olduğuma, beklemediğime hazırlayıp, onun evinin önünden geçip onu göreceğim okula gidiyorum. Aramda bir metre mesafe varken sesini duyup duymazdan, yüzünü görüp görmezden geliyorum içim acıya acıya.
Buraya kadar hikayem. Size soracağım kısım şu.
İnsanlardan çok haber alıyorum. Benim gördüğüm gülüp eğlenen, hayatında benim yokluğumun rahatını çeken bir eski sevgili. Bir yakın arkadaşım farkettirmeden telefonunu karıştırmış, konuştuğu hiç kimse yok dedi. Başkasından duyduğum, bıraktığım mektup hala masasındaymış, kıyafetlerim dolabında, kitaplarım rafında. Sinirimi bozan herkesin o sensiz yapamaz, elbette gelecek cümleleri. En yakın arkadaşlarımız, annem... Hatta ayrıldığımızı duyan bölüm başkanımız koskoca profesör...
Kendime telkin ederken, bekleme derken her seferinde onu beklerken buluyorum.
Sizce bu adam geri döner mi ya da beklemeye değer mi? Sizin fikirleriniz neler?
Herhangi bir eksiklik olmasın derken baya uzun olmuş. Üşenmeyip de buraya kadar okuduysanız teşekkürler...
Birine anlatıp, objektif olarak görüş almaya ihtiyacım vardı. Umarım okurken sıkılmazsınız.
Bundan iki sene evvel başladı ilişkimiz. Üniversitede aynı sınıftayız. Önceleri arkadaşken birbirimizden etkilendiğimizi farkedip ilişkimizin adını koyduk. Daha önceki ilişkileri en fazla 4 ay kadardı. Farklılıklarımız en baştan beri vardı ve bunu göze alarak başlamıştık. Elbette ki Elhamdülillah Müslümanız ama onun ailesi bir cemaate bağlıydı. Ben de bunu biliyordum. İlişkimizde de gerek benim ilk ilişkim olmasından gerekse birbirimizi önceden tanıyıp güvendiğimizden ve sevgimizden ciddi olarak başlamıştık.
İki sene mükemmel vakit geçirdik. Bir kez bile sesini yükselttiği olmadı. Hakkını yemem, bana çok şey kattı ben de ona. Birlikte büyüdük hayatımızı şekillendirdik. Yaptığımız en büyük hata hep birlikte olmamızdı belki de. Bu sebepten sıkıldığını da düşünüyorum.
Yaz aylarında aynı yakınlıkta olamıyoruz doğal olarak. Geçen Ağustos sonlarında başladı hayatlarımız, doğrularımız farklı demeye. Sonralarında istekleri arttı. Kapanacaksın, evlenince çalışmayacaksın dedi. Dürüstçe konuştum. Ben kul için ibadet etmem Allah için ederim, bana emir verme beni bu yönde isteklendir, kendim zaten yaparım dedim. O istek kendi içinde olacak dedi. Ben o hayatımda varken de yokken de açık giyinen bir insan olmadım. Dinimi de bilirim, ibadetimi yapmamam nefsimden, ki onun da yaptığını söyleyemem. Eylül ortasına doğru ayrılma konusu gundeme geldi. Konuşmalarımız soğudu, azaldı. Sonunda okul için aynı şehirde olduğumuzda yüz yüze konuşuruz dedik, erteledik.
Okul için aynı otobüse bilet aldık. İlk başta soğuk gibiydik ama bir anda kim kimin elini tuttu kim sarıldı ikimiz de farketmedik. Sarmaş dolaş geldik onca yolu. İlk birkaç gün bu konuları hiç konuşmadan hasret giderdik. Farklı mıydı? Soğukluğu hissedilirdi ne yalan söyleyeyim. Sonrasında oturup konuştuk. Yine yapıcıydım. Elbet çocuğum olduğunda işime ara vereceğim ama çocuğum kendine yetebildiğinde çalışacağım dedim. Beni en iyi sen tanıyorsun, ailen başımın tacıdır, gittiğim yere nasıl uyum sağlayacağımı sen biliyorsun dedim.
Zaman dedik. İkimiz de birbirimize adım atıp orta yolu bulalım dedik. O haftasonu mükemmeldi. İlişkimizin en başındaki gibi, sıcak samimi. Başbaşaydık birlikte yemek yaptık, film izledik sarılıp uyuduk. Hani sevdiğiniz insan gözlerinizin içine baktığında sevgisi içinize dolar ya aynen öyleydi.
O pazar sabahına şöyle uyandım: Başım yastıktan düşmüş, yarı uyurken yastığa yerleştirdi başımı, saçlarımı okşadı önce, sonra öptü saçlarımdan sarılıp uyumaya devam etti. Daha güzel gün olur mu diye düşünüyordum. Telefonumu aldım, ortak bir arkadaşımız mesaj atmıştı (arkadaşlarımızın %90'ı ortak zaten) şarjım bitti yazamadım, onun telefonunu aldım. Yanlışlıkla arkadaşının konuşmasına girdim, adımı gördüm, hiç yapmadığım yapmam dediğim şeyi yaptım, okudum. Eskisi gibi değilim, ömrümü geçirecek kadar sevmiyorum demiş. Eski sevgilimi gördüm rüyamda, yazsam ayıp olur mu demiş. Yazmış da. Konuşmalarını atmış arkadaşına. Bayramını kutlamış kızın. Kız sonra reddetmiş.
Ağlamadım. Ellerim ayaklarım titredi ama tuttum kendimi. Hazırlandım, kalk dedim. Konuşacağız dedim. İlk defa bağırdım ona. Bana nasıl yaparsın dedim. Beni sevmezken nasıl kandırırsın, ben senin için neleri göze almışken dedim. Mesajlarını karıştırdığımdan güvensizlikle suçladı o şaşkınlıkla. Vurdum kapıyı çıktım evden, ev arkadaşı anlattı sonra iki paket sigara bitirmiş arkamdan.
Ağlamaktan helak oldum mesaj attım sonra, neden dedim. Ne hale gelirim düşünmedin mi dedim. Boşluktaydım dedi, aklımda ikimiz hakkında sorunlardan başka bir şey yoktu dedi, ayrılmış gibiydik dedi. Ben o sıralar kendimi paralayıp çabalıyordum bunu mu hakettim dedim. Ben seni hak etmiyorum, yüzüme bakmak bile istemiyorsundur artık affedilecek yanım yok dedi. Çabalamadı.
Ertesi gün çağırdım, evime geldi. Oturdu karşıma, yine çabalamadı. Önce ara verelim dedi, ümitlenmek istemiyorum dedim. Aileme karşı koruyamam seni, çok üzeceğim dedi. Belki de böyle olması en hayırlısı oldu, kötü bil nefret et benden dedi. Bundan sonra herkeste seni arayacağım, evlensem de yürümeyecek bunun farkındayım dedi. Köpek gibi pişman olacağımın, kafamı duvarlara vuracağımın da farkındayım ama seni üzmek istemiyorum dedi. Çabalamadı. Arkadaş kalalım dedi, her gün aynı ortamdayken ben seni yanında birileriyle görmeye nasıl dayanayım, sen nasıl dayanırsın benim yanımda birini görmeye dedim. Yanımda kimseyi görmeyeceksin dedi. Son defa sarılabilir miyim dedim, bana sarılıp bir koklayışı vardı ki.
2-3 arkadaşımız hariç kimseye anlatmadım onu kötü bellemesinler diye. İnsan bazen sevse de ayrılmak zorunda kalır dedim herkese, farklıydık dedim. O da tek bir kötü laf söylemedi arkamdan.
İlk gün ben selam verdim, yanlış anlamasın diye, o da selam verdi ama gerisi gelmedi. Yüzüme bakamaz oldu. Zaten sonra ben de bakmadım. Ayrılığımızdan bu yana iletişimimiz sıfır.
Ortak bir arkadaşımızı aradım farklı bir şehirde, kafasını dağıt dedim. Yanına çağırdı. Onun yanındayken evine gittim. Eşyalarım yerli yerindeydi. Anılarımızla vedalaştım bir de mektup bıraktım ona, senden nefret etmiyorum, hep iyi hatırlayacağım sen de beni güzel hatırla dedim. Belki de tek hatam o mektuptaki bir cümlemdi: Eğer geleceksen, bende bir şeyler bitmeden gel. Eve geldiğinde sinirlenmiş, arkadaşıma beni böyle mi etkileyecek, kokusu kalmış her yanda demiş.
Bilmiyor ki ben bir ay boyunca yatağıma yatmadım, odama giremedim. Sırf o kötü etkilenmesin diye parfümümü değiştirdim. Eşyalarını başucuma koydum, hala da orada.
Bugün 42 gün doldu. Benim hakkımda hiçkimseyle konuşmuyordu. Birkaç kez nasıl olduğumu, üzülmemi istemediğini söylemiş. Her gün kendimi onsuz olduğuma, beklemediğime hazırlayıp, onun evinin önünden geçip onu göreceğim okula gidiyorum. Aramda bir metre mesafe varken sesini duyup duymazdan, yüzünü görüp görmezden geliyorum içim acıya acıya.
Buraya kadar hikayem. Size soracağım kısım şu.
İnsanlardan çok haber alıyorum. Benim gördüğüm gülüp eğlenen, hayatında benim yokluğumun rahatını çeken bir eski sevgili. Bir yakın arkadaşım farkettirmeden telefonunu karıştırmış, konuştuğu hiç kimse yok dedi. Başkasından duyduğum, bıraktığım mektup hala masasındaymış, kıyafetlerim dolabında, kitaplarım rafında. Sinirimi bozan herkesin o sensiz yapamaz, elbette gelecek cümleleri. En yakın arkadaşlarımız, annem... Hatta ayrıldığımızı duyan bölüm başkanımız koskoca profesör...
Kendime telkin ederken, bekleme derken her seferinde onu beklerken buluyorum.
Sizce bu adam geri döner mi ya da beklemeye değer mi? Sizin fikirleriniz neler?
Herhangi bir eksiklik olmasın derken baya uzun olmuş. Üşenmeyip de buraya kadar okuduysanız teşekkürler...