Bencillik İşte Kendime Mektup Yazdım

E

EU1

Ziyaretçi
Sevgili ben, sokağın en başından başlayıp en sonuna kadar adımladığın her yerdeki her şeyi çöpe attın. Hayatı çöpe attın, anlamı çöpe attın, zamanı çöpe attın, günleri çöpe attın, yolu, yolculuğu ve yol arkadaşlarını çöpe attın. Tam da sıra kendine gelmişken çöpün dolduğunu gördün, şaşırdın. ?Onu dolduracak kadar çok şey atmamıştım ki? dedin. Merakla eğilip içine baktın. Senden önce, seni çöpe atanlarla oradaydın. Hayretle kaldırdın başını. Önünde uzayan bütün yollara, arkanda kalan tüm sokaklara ve hayata bir projektör edasıyla, şaşkınlıkla göz gezdirdin. Kimseyi bulamadın çevrende. Kimsecikler yoktu senin sokağında. Kalabalıklar yoktu. Dostların, arkadaşların yoktu. Yol da yoktu, yolculukta yoktu. Aslında, onların yürüdüğü sokaklarda da sen yoktun. Oysa sen dostluğu, narin bir çiçek gibi öpüp, koklayıp, hiç durmaksızın sabırla büyütmeliydin. Yap(a)madın.
Sevgili ben, sen iç dünyasında taşıdığı derin, kalıcı ve kadim dostlukları hatırlayacak kadar vefalı olamayan ve kendilerini zirveye taşıyanlara sırtını dönen, kısaca, yalnızca kendilerini göre(bil)en, ama çok kısa bir süre içerisinde unutulup zirvelerden hayatın derin kuyularına yuvarlanan ahmak yalnızlardan değilsin. Olmamalısın da. Sen, öldükten sonra, geride kendi varlığına özlem duyarak, ?Keşke biraz daha zamanım olsaydı her şey çok daha güzel olurdu? deyip acı çekenlerden de olmamalısın. Her gün biraz daha eksilen hayatının son noktasında, ölümün güzel yüzünü görmek ve arkanda yalnızlık kuyularına itilmeyecek kalıcı izler bırakmak için zamanını son satırına kadar bilinçli bir çabayla harcamalısın. Bazen bunu beceriyorsun da ve sanırım bıraktığın kalıcı izler de var. Ama bu, seni şımartmasın. Çünkü bu erdemi, kendi iç dünyanda iz bırakan, tanıdığın ya da tanımadığın güzel dostlarına borçlusun. Ki o dostlar, aynı yolun kutlu yolcuları olabilmek için ellerini ellerine uzatıp, seni fırtınaların önünde, nereye gittiğini bilmeden savrulan çerçöp olmaktan kurtarmışlardır. Bundan sonrada kurtaracaklardır da. Şükrediyor musun? Şükrü ihmal etme; çünkü veren, elbette ki almayı da bilendir.
Sevgili ben, biliyorum sen de herkes gibi nasihatten hoşlanmaz, insanların nasihat yerine senin düşündüklerini sana tekrarlamasını istersin. Belki söyleyeceklerimden çokta hoşlanmayacaksın ama gel, seninle zaman ırmağının başına oturup, onun beyhude akmasını seyreden hayat avcılarından ve kendi elleriyle inşa ettikleri gam, keder, acı ve sıkıntıdan oluşan kuleler nedeniyle kaderi suçlayan kendini bilmezlerden bahsedelim. Kalbindeki aşkı ince ince kanatıp, onu sorumsuzca tüketen ?Leyla ve Mecnun?lardan, telefon defterindeki dostlarını rehbere sığmadığı için bir bir azaltan kıymetsizlerden, kırmızı güllere koşarken, ezdikleri kır çiçeklerinin farkında olamayan aptal romantiklerden bahsedelim. ?Erkekler ağlamaz? deyip ağlamayan katı yüreklilerden, özlemeyen duygusuzlardan, hatırlamayan vefasızlardan, gülmeyen, güldürmeyen soğuk yüzlü sahtelerden bahsedelim. Zaman zaman aklı karışmayanlardan, her şeyi tümüyle tozpembe, ya da hayatı bütünüyle siyah görenlerden, ?ya sev, ya terk et? saçmalıklarından, terk etmek yerine, sevebileceği hale getirmeyi düşünmeyenlerden, ?bana ne? deyip geçiştirenlerden, neme lazımcılardan bahsedelim. ?Ölürsem kabrime gelme istemem? diyen arabeskçilerden, ?Ferdiciyim, Müslümcüyüm, Orhancıyım? deyip, iki şarkının kalbine damıttığı zehri yudumlayarak, ölümün soğuk yüzünü seçen akılsız hayat sahiplerinden, kendisine emanet verilen vücudu sorumsuzca yaralayan psikopat jilet manyaklarından bahsedelim. Sence dünya, bütün bu saçmalıklardan acı bir intikam almıyor mu? Sence, bunca tüketilmişliğin sorumlusu aynı caddelerde yürüdüğümüz, sokakların, caddelerin, evlerin, dünyanın hatta aklın ve ruhun bile taşımaktan yorulduğu bilinçsiz aptal sürüleri değil mi?
Söylesene, hayat mı suçlu, onu yaşayanlar mı? Yol mu suçlu, yolcular mı? Zaman mı suçlu onun akışına seyirci kalanlar mı? Söylesene sence hayat çekilmez mi, yoksa onu çekilmez yapan biz miyiz?
?
Sevgili ben, bundan böyle yaptığın sorumsuz ve sadakatsiz davranışlarını yargılamak üzere vicdanında mahkemeler kuran ve ruhundaki tatminsizliği gidermek için gönül muhasebesinde kendini yargılayan bir insan olmalısın. Çünkü kendini yargılamadan kimseyi yargılayamazsın. Kendini mahkûm etmeden kimseyi mahkûm edemezsin. Kendini mahkûm etmeden doğrunun ne olduğunu elbette ki bulamazsın.
Sevgili ben, hiç düşündün mü? Sahi, ne kaldı her şeyden geriye? Sen, ben, bir de hiçbir şey mi? Yoksa ben, sen ve her şey mi? Garip değil mi, kırık dökük yaşamaya başladığın günlerinin içi artık güzelliklerle dolmuyor. Geçmişini hatırlamak bile yoruyor seni.
Ne oldu sana böyle? Sevmekten mi yoruldun yoksa aptalca bir intikamın mı peşindesin? Belki de senin de eski masumluğun kalmadı yüzünde. Senin de bahçende güller açmıyor. Dikenler acıtıyor kalbini. Kurudu ırmakların. Soldu baharının renkli yüzü. Tebessümlerin bile sahte. Yoksa sen de, dünya gerçeklerine olduğu gibi değil de, olmasını istediğin şekilde mi bakıyorsun? Bildiklerinin az, bilmediklerinin çok fazla olmasına rağmen yine de onları konduracak bir gün aralığı bulamamanın verdiği sancı ve sıkıntı mı seni kahrediyor?
Sevgili ben, aldırma, senin hayatın, zaman ırmağı akarken ya da ırmağın önünde bentler varken, bulunduğun her durumda, o çok sıkıldığın, nefret ettiğin bazen edepsizleşip arsız sözler sarf ettiğin, öylesine yaşanan hayatlardan ve öylesine yaşayan insanlardan bir an önce kendini kurtarmandır. Ki onlar öylesine yaşarlar hayatı, öylesine yazıp çizerler kelimeleri, öylesine yürürler yolları, öylesine anlamının ne olduğunu bilmeden okurlar harfleri. Ki onlar öylesine tüketirler aşkları, öylesine söylerler sözleri, öylesine yaparlar işleri, öylesine geçiştirirler selâmlaşmaları.
Ki onların öylesine sahtedir ki tebessümleri, öylesine geçer mevsimleri, öylesine biter ömürleri, öylesine akar zamanları öylesine yaşar ve öylesine ölürler. Ki onların öylesine ağırdır ki hesabı. Öylesine. Sustun. Hayrola ne düşünüyorsun? Öylesine yasamaya o kadar alıştı(rıldı)m ki öylesine ölmekten çok korkuyorum.Sen de mi?
?
Sevgili ben, artık kalbine dönmek ve düşüncelerinin huzurunu kaçırmadan, geçmişini hatıralarla, yarınını özleyişlerle, bugününü geleceğe sevgiyle sunacağın bir güzellikle geçirmeye çalışmalısın. En önemlisi, yeryüzü uykudayken ve herkesin rüyalarına kâbuslar hükmetmişken önce kendini, sonrada herkesi uyandırıp ayrı yürünülen bütün sokakları, birbirine çıkmayan bütün caddeleri, zamansız gelen ve habersiz geçen bütün mevsimleri, içine sığamadığımız bütün günleri, aynı tarlada birbirinden habersiz farklı yerlere savrulan başakları ve el değmemiş, keşfedilmemiş dostlukları bulup birbirine kenetleyerek, kaybetmeden kazanma yarışında olmalısın. Çünkü sen yoksan, kimse yoktur. ?Ben? bile.


Nurdal Durmuş
 
X