- 12 Temmuz 2006
- 643
- 9
- 48
Öylesine zengin, öylesine sağlıklı ve öylesine mutluymuşum ki.. Tanrım.. Sen farkındalığı dün gece aydedenin bile gözlerini kapattığı saatlerinde aşıladın bana.. Benim çok mutlu bir çocukluğum olmuş meğer..Çocukluğum adı altında toplayabilecek kadar güzel anılar biriktirmişim oyuncak bebeğimin saçları arasında, evcilik evimin kapısında, ya da şekerlemelerim tadında.. Çok şükür Tanrım, çok şükür sana...
Sobalıydı evimiz, üşürdüm.. Minicik ellerimi ayaklarımın arasına saklar, öyle dalardım uykulara. Meğer ben hiç üşümemişim. Üşümenin anlamını bilememişim..
Sonra yemekler.. Her öğün patates kızartması isterdim. Olmadığı zaman ağlar, mızmızlanır, yemezdim önüme konulan sıcacık yemeği. Şeker, çikolata alamadığımız zamanlar ağlar, ’’Yoksa çok mu fakiriz’’ diye sorardım anneme. Babam ay sonlarını zar zor getirirdi. Üzülürdüm onun o haline. Meğer biz çok zenginmişiz Tanrım, çok zenginmişiz..
Dün gece.. Uykusuzların bile uykuya daldığı saatlerinde şehrin.. O sağanakta.. Ne gördüm biliyormusunuz? Soğuktan tir tir titreyen iki masum minik çehre.. Biri beş diğeri üç yaşında iki masum.. Ben yağmur delisi.. Keyif için çıktığım yolculuğumun acısı oldular.. Anısı oldular. Acıyla içimden aktılar, gözümden aktılar, geceden aktılar..
Ali idi büyüğünün adı. Diğeri ise kardeşi; Hasan. Birbirlerine öyle sıkı sarılmışlardı ki.. Hayatın ayazı işliyordu yüreklerine gecenin ayazından çok.. Yanaştım yanlarına, ’’bende çok üşüdüm, sarılabilirmiyim bende size’’ dedim. Aldırmadım o an.. Ve sonra ki anlar.. Bitlimiydiler, pismiydiler umurumda değildi.. Yürekleri ışıldıyordu ikisininde.. Ali belli belirsiz gülümsedi bana. ’’Abla senin montun var, sıcacık tutar, üşümezsin ki ’’ dedi. O an farkettim, kazak bile değildi üzerindekiler. Yamalı bir tişört. Atkımı çıkarttım, kabanımı çıkarttım oracıkta. ’’Artık eşitmiyiz?’’ dedim. ’’Hayır’’ dedi Ali.. ’’Hayır abla.. Eşit istesekte olamayız, ama........!’’ dedi. Yutkundu.. Sonra açtı kollarını. Sımsıkı sarıldı bana.
Anneleri iki ay önce ölmüş, babaları ise sarhoşmuş. Hep dayak yemişler bugüne kadar. Sevgi içmeye susamışlar, yemek yemeye acıkmış.. Minicikti elleri, mosordu soğuktan. Kurumuştu dilleri havadaki ıslaklığa rağmen.. Ali öyle seviyordu ki Hasan’ı.. Benimle gelmelerini evimde kalmalarını istedim.. Kabul etmediler.. Bir koşu gittim eve.. Bir kaç birşey aldım getirdim onlara. Bir kaç kıyafet.. Bir kaç yiyecek.. Ali herşeyi önce kardeşine verdi, sonra kendisi yedi.. O kadar küçük ama bir o kadarda büyüklerdi bu savaşta. İşte o an anladım. Ben çok zenginim Tanrım.. Ben çok sağlıklıyım. Ben çok şanslı, çok mutluyum..
Ne Ali’yi unutacağım, ne Hasan’ı.. Eğer bilmeden isyan ettiysem sana Tanrım affet beni.. Ben kendimi hiç affetmeyeceğim..
Ben çok zenginim arkadaşlarım çoooook. Bir evim, sıcacık yemeğim ve bir ailem var. Tanrı’m affetsin isyanlarımı, nankörlüklerimi,
AFFETSİN!!
Sobalıydı evimiz, üşürdüm.. Minicik ellerimi ayaklarımın arasına saklar, öyle dalardım uykulara. Meğer ben hiç üşümemişim. Üşümenin anlamını bilememişim..
Sonra yemekler.. Her öğün patates kızartması isterdim. Olmadığı zaman ağlar, mızmızlanır, yemezdim önüme konulan sıcacık yemeği. Şeker, çikolata alamadığımız zamanlar ağlar, ’’Yoksa çok mu fakiriz’’ diye sorardım anneme. Babam ay sonlarını zar zor getirirdi. Üzülürdüm onun o haline. Meğer biz çok zenginmişiz Tanrım, çok zenginmişiz..
Dün gece.. Uykusuzların bile uykuya daldığı saatlerinde şehrin.. O sağanakta.. Ne gördüm biliyormusunuz? Soğuktan tir tir titreyen iki masum minik çehre.. Biri beş diğeri üç yaşında iki masum.. Ben yağmur delisi.. Keyif için çıktığım yolculuğumun acısı oldular.. Anısı oldular. Acıyla içimden aktılar, gözümden aktılar, geceden aktılar..
Ali idi büyüğünün adı. Diğeri ise kardeşi; Hasan. Birbirlerine öyle sıkı sarılmışlardı ki.. Hayatın ayazı işliyordu yüreklerine gecenin ayazından çok.. Yanaştım yanlarına, ’’bende çok üşüdüm, sarılabilirmiyim bende size’’ dedim. Aldırmadım o an.. Ve sonra ki anlar.. Bitlimiydiler, pismiydiler umurumda değildi.. Yürekleri ışıldıyordu ikisininde.. Ali belli belirsiz gülümsedi bana. ’’Abla senin montun var, sıcacık tutar, üşümezsin ki ’’ dedi. O an farkettim, kazak bile değildi üzerindekiler. Yamalı bir tişört. Atkımı çıkarttım, kabanımı çıkarttım oracıkta. ’’Artık eşitmiyiz?’’ dedim. ’’Hayır’’ dedi Ali.. ’’Hayır abla.. Eşit istesekte olamayız, ama........!’’ dedi. Yutkundu.. Sonra açtı kollarını. Sımsıkı sarıldı bana.
Anneleri iki ay önce ölmüş, babaları ise sarhoşmuş. Hep dayak yemişler bugüne kadar. Sevgi içmeye susamışlar, yemek yemeye acıkmış.. Minicikti elleri, mosordu soğuktan. Kurumuştu dilleri havadaki ıslaklığa rağmen.. Ali öyle seviyordu ki Hasan’ı.. Benimle gelmelerini evimde kalmalarını istedim.. Kabul etmediler.. Bir koşu gittim eve.. Bir kaç birşey aldım getirdim onlara. Bir kaç kıyafet.. Bir kaç yiyecek.. Ali herşeyi önce kardeşine verdi, sonra kendisi yedi.. O kadar küçük ama bir o kadarda büyüklerdi bu savaşta. İşte o an anladım. Ben çok zenginim Tanrım.. Ben çok sağlıklıyım. Ben çok şanslı, çok mutluyum..
Ne Ali’yi unutacağım, ne Hasan’ı.. Eğer bilmeden isyan ettiysem sana Tanrım affet beni.. Ben kendimi hiç affetmeyeceğim..
Ben çok zenginim arkadaşlarım çoooook. Bir evim, sıcacık yemeğim ve bir ailem var. Tanrı’m affetsin isyanlarımı, nankörlüklerimi,
AFFETSİN!!