Arkadaşlar konu öyle ortaya fikir atınca bitecek bir konu değildir. Burada önerilen fikirlerin her biri Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde uygulanmıştır. Her bir sistemi de kendinden sonra gelen yönetim değiştirmiştir.
Osmanlıda medrese (din), mektep(fen) ve yabancı okullar şeklinde 3'lü bir eğitim sistemi varken, Tevhid-i Tedrisat ile hepsi birleşmiş ve din dersi kaldırılmayarak modern okullarda devam ettirilmesine karar verilmiştir.
Yıllarca değişik sistemler uygulanmış, bir dönem okullara hiç din dersi konulmamıştır. Fakat
bu da başka bir boşluk doğurduğu için yeniden din dersleri eklenmiştir.
1980 darbesi öncesinde
zorunlu ahlak dersi ve seçmeli din dersi varken,
darbe sonrası 1982 anayasasında bunlar birleştirilmiş, "Zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi" dersi adı verilmiş,
bu dersin devlet denetiminde yapılacağı anayasa maddesine eklenmiştir.
Geçmişte sorun medreselerin kaldırılmasıyla ortaya çıkan dini ve ahlaki boşluğun doldurulmasıyken, günümüzde de bu tartışmaların oluşmasına en büyük sebep Din Kültürü dersinin amaç ve kapsamının tam olarak oturmamış olmasıdır. Yani bu ders dinin kültürünü mü verecektir yoksa bir dinin mensubunu o dine göre mi yetiştirecektir? Çünkü isteyen din eğitimini dışarıda da alabilmektedir. (En azından anayasa göre alabilmelidir.)
Günümüzde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde uygulanan müfredat bir din (İslam) açısından düşünülünce olabildiğince zayıftır ve din "kültürü"ne daha yakındır.
Fakat her sınıfın "ibadet", "Efendimizin hayatı" gibi üniteleri vardır. Bu da dersi, din mensubu yetiştirmeye yönelik olmaya yakın gibi göstermektedir.
Kişisel görüşüm zorunlu, objektif "Din
Kültürü" ve "Ahlak Bilgisi" dersi yanında seçmeli sıkı din dersleri olmasıdır. Fakat öğretmenin burada da objektif olması zordur çünkü Din "Kültürü" dersinde de öğrenciler herhangi bir din veya inanç hakkında "size göre hangisi doğru hocam?" veya "ama bu saçma değil mi öğretmenim?" diye şak diye suratınıza bir soru sorabilir. Ve sizden "cevap" ister. Net bir cevap. Yoksa "öğretmen" duruşunuzu yargılar. Diyecek cevabınız yok da kıvırıyorsunuz teşhisi koyar. Veya siz objektif olacağım diye ortaya karışık birşey söylerseniz öğrenci sizi de, bütün inanç sistemlerini de kökten silebilir : )
Veya değişik dinlere mensub öğrencilerden oluşan karma bir sınıfta yapacağınız en ufak bir yorum sizi nesnellikten uzaklaştıracaktır. Yorum yapmazsanız da öğrenciler özellikle ilk ve orta kademede soyut kavramları tam yerleştiremediği için içten içe bunu bir problem haline getirebilir. Çünkü o yaşlarda çocuk (gözlemlediğim kadarıyla) doğruyu bir an önce bilmek ve kafasının berrak olmasını ister. Din Kültürü kitaplarının, halkın çoğunluğunun inancı yönünde, İslam ağırlıklı müfredat uygulaması da zannediyorum bu yüzdendir. (%90'ları işaret eden veriler bana göre Türkiye için çok fazladır.)
Fakat İslam ağırlıklı ders anlatsa bile öğretmenin öğrenciyi değişik inançları araştırdığı için veya oruç tutmadığı için yargılamaması gerekir. Tabi (örneklerini gördüğümüz) bir matematikçinin, fencinin, hatta okula aşı yapmaya gelen hemşirenin vb. dinleri eleştirerek çocukların zihninde ve kalbinde güvensizlik ve üzüntüye sebebiyet vermemesi gerekir. Bu zaten her iki halde de nefret duygusundan öteye götürmez.
Önemli olan öğrencinin ihtiyacını kestirip ona göre eğitimini yapabilmektir.
Fakat öğretmenin;
- Uygulamak zorunda olduğu müfredat,
- Değişik din veya mezhebe bağlı öğrenci veya aile, bunların değişik istekleri,
- Kendi inancı ve (ilahi dinlerde) tebliğ / emr-i bil ma'ruf yükümlülüğü
gibi durumlar arasında kalarak objektif ders işlemesi
son derece zordur.
El hasıl bu hamur daha çook su götürür...