- 3 Mart 2016
- 18.150
- 76.557
- Konu Sahibi Yokuspokus
- #1
Şu sıra sadece iç dökmeye, şikayetlenmeye ihtiyacım var; şöyle biri otursa karşımda gık demeden, 2-3 gün boyunca anlatsam dursam öyle. Sonra "Hadi eyvallah" deyip gitsem, unutsak filan ne güzel olacak.
Konum uzun, "Amma uzatmışsın" diyeceklere -konularda cümle sınırı olmadığını ve canımın böyle anlatmak istediğini- baştan yazayım. Bir uyarı da hamilelere; konuda yemek-meyve isimleri bol geçebilir. Canınız filan çekerse mesul değilim he ona göre okuyun. :) :*
Çocuğum birken, üç oldu.
Bu erkekler hep böyle midir, yani çocuklaşmaya meyilli, bir araya geldiklerinde birbirlerinden güç alıp şımaran tipler filan mıdırlar çoğunluk?
Son açtığım konular birbiri ardına bağlı geliyor farkındayım, çünkü domino etkisi gibi bir şey aleni yaşanmakta burada; her bir olay diğerine sebep, diğerini ortaya çıkarıyor, bir sorun, başka bir sorun olarak doğuyor ve en başta tek bir taşı iterek her şeyi birbirine katan kişi olarak annem, kardeşimle beraber farklı bir şehirde kendi macerasında şu an. Ben ise hali hazırda takip ve müdahale etmekte olduklarım arasına bir de diyabetik babam ve kontrolsüzce yemesini ekledim. Tabi "Bahçem de bahçem" diye tutturmalarını saymıyorum şu an. Hatta şimdilik, babamla birlikte takım olup coşan, bu coşkunluk denizinde, bir anda zeka yaşı dörde inen eşimi de saymıyorum.
Annem ve kardeşimi yeni evlerine yerleştirdik ve babam-eşim-ben ve 2 yaşındaki oğlumla, yaklaşık 500 kmyi gerisin geri döndük.
Zaten yolda başladık, yolculukta gelmeye başladı annem ve kardeşimin yokluğunda nelerle uğraşmam gerekeceğinin sinyalleri. Babam, koca bedeninde, bir çocuk olmuş. Yaş almak böyle mi yapar insanı? Bu kadar dikkatli incelememiştim, bu kadar fark etmemiştim, bu kadar saat yanından ayrılmadan gözlemlememiştim."Adamı çok sıkıyorsun bi rahat bırak, tepesinde bik bik bik sürekli direktif veriyorsun" derdim anneme, dediklerimi yuttum.
Babam kalp ve şeker hastası; yolculuk boyunca damadıyla bir arada (Birbirlerinden yüz buluyorlar zaten), şartlar el verse bi öküzü devirip yiyeceklerdi. Abartmıyorum; birisi bir yerde dana çeviriyor olsa ve görselerdi, başına oturur ve tabak uzatırlardı.
Oğlum, "Annem terliyoruz, üzerimize sarmayalım" dediğim halde yolculuk nazından tutturmuş ve yaz-kış yanından ayırmadığı o kalın battaniyesini boynuma sarıp üzerime yatmış, çocuğu klima çarpacak diye belli bir ayarın üzerine oynatmadığım araba içi ısısı ve battaniye ile vücudumun çeşitli yerlerinde isilik filan çıkarmışım, sinirden Serpil Çakmaklı tokamı beynime kadar bastırıp takmışım, ağzım yüzüm kaymış çocuğu araba içinde oyalayıp yerinde güvenli oturtacağım diye; adamların derdi "Ne yesek?"...
Yayla taraflarındaki yol üzerine bir sürü kavun tezgahı kurulu, belki yolculuğunuz sırasında fark ettiniz, belki durup birkaç kavun aldınız, belki tezgah sahibinin tadımlık uzattığı bir dilimi orada yediniz; ama yarım kavunu oturup orada gömüp üzerine 3 kişi için (Ki ben pek kavun da yemem, bilirler) 4-5 kavun alıp çıkmadınız muhtemelen. Tezgahtaki abi ikram ettikçe, eşimle babam yer de yer... Bi de muhabbet ediyorlar "Güzelmiş ya kavunun baya, bal gibiymiş hea insanın yedikçe yiyesi geliyor". Adam da "Ye abimm yee yarasın, bol bol var nasılsa" diyor. Adam dedikçe, bizimkiler yiyor, bizimkiler yedikçe adam diyor. Böyle bi döngüye girmişiz o ara dalmışım hatta manzaraya "Bunlar nabıyolar ya?" diye izlerken.
"Yeter ya tezgahı yediniz!" diye müdahale ettim, dayanamadım. Eşim de gülüyor, espri yaptım sanmış, bi dilim gelirmiş burnuma burnuma dürtüyor "Ye ye bak bulamazsın böyle güzelini" diye. "Yemicem" dedikçe bu kez zor yatıştırıp oturttuğum oğlana dürtüyor "Ye çocumm ye bak kavunn" diyerek. Çocuk da istemez; artık pencereyi kapattım kolunu sıkıştırmak pahasına; resmen kavunla taciz edildik tövbest. Zorla yedirecek o kavunu bize.
Tezgahtar abi de oradan dahil oluyor tabi "Yeğenim, bi dilim ye" diye, bana sesleniyor. Ben malını bu kadar istekle yedirmeye çalışan bir abi daha görmedim yani öyle bir ısrar. "Abi ağzı bulaşan sonsuz döngüye giriyor, ben yemeyeyim sağ ol, babamları da nolur bi kov artık, yola devam etmemiz lazım" filan dedim. Babam adamla vedalaşırken, eşimi tek yakalayıp "Napıyorsun? İyilik yaptığını mı sanıyorsun! Adam şeker hastası" dedim kulağına doğru. "Bi şee olmaaz yeaa" dedi. Cevap vermedim, babam geldi.
Bu nasıl bir düşünce ya? Nasıl bir şey olmaz?!
Buna ne deniyordu, ne kafası deniyordu, hani çakmakla tüpü kontrol eden tipler gibi.
Sonra tabi tuvalet ihtiyaçları geldi. O kadar kavunu yerlerse...
Bir saate kadar bir benzincide durduk ve wc molasına girdik.
Sonra bakıyorum ki marketin bir kısmını arabaya taşımışlar.
"Napıyorsunuz ya, ya bu kadar şey alınır mı?" diyorum.
"Artanı eve gider, hepsini yiyecek değiliz ya, canımız çeker diye çeşit aldık" diyor eşim.
Hanımlar... Hepsini yediler.
Muhabbet ede ede, koca bir poşet abur cuburu bitirdiler.
Babam az yesin diye (Çünkü laf dinlemiyor, yoldayız, yolda yenir filan diyor) ittire kaktıra zorla ben yedim. Ağzıma ne tıktım bilmiyorum, denk gele yedim kalmasın adama diye.
Annem, yola çıkmadan yanımıza biraz meyve ve atıştırmalık-fındık fıstık koymuştu. İlk bir saatte onları bitirdiklerini de ekleyeyim bu arada.
"Yeme artık" dedikçe "Akşam yemeği yerine geçer" diye diye yedi.
Eve varmaya son bir saat kala durup akşam yemeği de yedik tabi. Akşam yemeği yerine geçen şeyler sayılmadı, o zaman da "Yemeğin yerini tutmaz onlar"a bağlandı.
Eşim zaten yer, ona bi lafım yok da babam diyabetik; onu ne coşturuyorsun? Adam dünden razı zaten; annemi bıraktık ama görmelisiniz, "Aşkım"lar havada uçuşuyor. Telefonla 2 saatte bir bilgi alıyor yolun neresindeyiz diye annem, babam sanki bi ayrı dünyalarda, aman ne sevgiler, ne güzellikler... Yediklerinden bahsetsene! O kısım yok, annem huyunu bildiğinden soruyor olacak ki babam "Hiç ya, öyle bir iki şey atıştırdık" tarzı cevaplarla geçiştiriyor; dünyayı yedik damatla, kıtlıktan çıkmış gibi yedik, semerimizden boşandık demiyor.
Telefona doğru bağıracaktım ama çocuk uyur, artık diğer güne yaparım şikayetimi dedim.
Adamın gözleri filan çipil çipil oldu yemekten, şekerinin yükseldiği suratından okunuyordu. Bir de inkar eder, "Böyle yiyemezsin, durumuna göre davranmalısın" dedikçe inkar da inkar...
Bugün de güne babamı zapt etmeye çalışarak başladım.
Kendini öldürecek... Damadı da katkı sağlıyor.
Ne yapacağım ben bunları? İki koca adam yani ne yapacağım?!
Eşimi çektim kenara "Kolu bacağı kesilir, kör olur, böbrekleri iflas eder!! Yapma!! Çok hafife alıyorsun yapma öldüreceksin babamı!" filan dedim, yüklendim baya. Mahcup halde tamam dedi ya, bilmiyorum. Güvenmiyorum.
Ben ne yapacağım bunları ya?
Kardeşim annemden için "Onun bir sene diye salladığına bakma, bir aya kalmaz ben yollarım onu, rahat ol" dedi ama... Gelsin ya. Kimi neresinden zapt edeceğim daha? Niye bizim ailede herkes bi çeşit, niye normalimiz yok ya?
Oyh... Şiştim.
Konum uzun, "Amma uzatmışsın" diyeceklere -konularda cümle sınırı olmadığını ve canımın böyle anlatmak istediğini- baştan yazayım. Bir uyarı da hamilelere; konuda yemek-meyve isimleri bol geçebilir. Canınız filan çekerse mesul değilim he ona göre okuyun. :) :*
Çocuğum birken, üç oldu.
Bu erkekler hep böyle midir, yani çocuklaşmaya meyilli, bir araya geldiklerinde birbirlerinden güç alıp şımaran tipler filan mıdırlar çoğunluk?
Son açtığım konular birbiri ardına bağlı geliyor farkındayım, çünkü domino etkisi gibi bir şey aleni yaşanmakta burada; her bir olay diğerine sebep, diğerini ortaya çıkarıyor, bir sorun, başka bir sorun olarak doğuyor ve en başta tek bir taşı iterek her şeyi birbirine katan kişi olarak annem, kardeşimle beraber farklı bir şehirde kendi macerasında şu an. Ben ise hali hazırda takip ve müdahale etmekte olduklarım arasına bir de diyabetik babam ve kontrolsüzce yemesini ekledim. Tabi "Bahçem de bahçem" diye tutturmalarını saymıyorum şu an. Hatta şimdilik, babamla birlikte takım olup coşan, bu coşkunluk denizinde, bir anda zeka yaşı dörde inen eşimi de saymıyorum.
Annem ve kardeşimi yeni evlerine yerleştirdik ve babam-eşim-ben ve 2 yaşındaki oğlumla, yaklaşık 500 kmyi gerisin geri döndük.
Zaten yolda başladık, yolculukta gelmeye başladı annem ve kardeşimin yokluğunda nelerle uğraşmam gerekeceğinin sinyalleri. Babam, koca bedeninde, bir çocuk olmuş. Yaş almak böyle mi yapar insanı? Bu kadar dikkatli incelememiştim, bu kadar fark etmemiştim, bu kadar saat yanından ayrılmadan gözlemlememiştim."Adamı çok sıkıyorsun bi rahat bırak, tepesinde bik bik bik sürekli direktif veriyorsun" derdim anneme, dediklerimi yuttum.
Babam kalp ve şeker hastası; yolculuk boyunca damadıyla bir arada (Birbirlerinden yüz buluyorlar zaten), şartlar el verse bi öküzü devirip yiyeceklerdi. Abartmıyorum; birisi bir yerde dana çeviriyor olsa ve görselerdi, başına oturur ve tabak uzatırlardı.
Oğlum, "Annem terliyoruz, üzerimize sarmayalım" dediğim halde yolculuk nazından tutturmuş ve yaz-kış yanından ayırmadığı o kalın battaniyesini boynuma sarıp üzerime yatmış, çocuğu klima çarpacak diye belli bir ayarın üzerine oynatmadığım araba içi ısısı ve battaniye ile vücudumun çeşitli yerlerinde isilik filan çıkarmışım, sinirden Serpil Çakmaklı tokamı beynime kadar bastırıp takmışım, ağzım yüzüm kaymış çocuğu araba içinde oyalayıp yerinde güvenli oturtacağım diye; adamların derdi "Ne yesek?"...
Yayla taraflarındaki yol üzerine bir sürü kavun tezgahı kurulu, belki yolculuğunuz sırasında fark ettiniz, belki durup birkaç kavun aldınız, belki tezgah sahibinin tadımlık uzattığı bir dilimi orada yediniz; ama yarım kavunu oturup orada gömüp üzerine 3 kişi için (Ki ben pek kavun da yemem, bilirler) 4-5 kavun alıp çıkmadınız muhtemelen. Tezgahtaki abi ikram ettikçe, eşimle babam yer de yer... Bi de muhabbet ediyorlar "Güzelmiş ya kavunun baya, bal gibiymiş hea insanın yedikçe yiyesi geliyor". Adam da "Ye abimm yee yarasın, bol bol var nasılsa" diyor. Adam dedikçe, bizimkiler yiyor, bizimkiler yedikçe adam diyor. Böyle bi döngüye girmişiz o ara dalmışım hatta manzaraya "Bunlar nabıyolar ya?" diye izlerken.
"Yeter ya tezgahı yediniz!" diye müdahale ettim, dayanamadım. Eşim de gülüyor, espri yaptım sanmış, bi dilim gelirmiş burnuma burnuma dürtüyor "Ye ye bak bulamazsın böyle güzelini" diye. "Yemicem" dedikçe bu kez zor yatıştırıp oturttuğum oğlana dürtüyor "Ye çocumm ye bak kavunn" diyerek. Çocuk da istemez; artık pencereyi kapattım kolunu sıkıştırmak pahasına; resmen kavunla taciz edildik tövbest. Zorla yedirecek o kavunu bize.
Tezgahtar abi de oradan dahil oluyor tabi "Yeğenim, bi dilim ye" diye, bana sesleniyor. Ben malını bu kadar istekle yedirmeye çalışan bir abi daha görmedim yani öyle bir ısrar. "Abi ağzı bulaşan sonsuz döngüye giriyor, ben yemeyeyim sağ ol, babamları da nolur bi kov artık, yola devam etmemiz lazım" filan dedim. Babam adamla vedalaşırken, eşimi tek yakalayıp "Napıyorsun? İyilik yaptığını mı sanıyorsun! Adam şeker hastası" dedim kulağına doğru. "Bi şee olmaaz yeaa" dedi. Cevap vermedim, babam geldi.
Bu nasıl bir düşünce ya? Nasıl bir şey olmaz?!
Buna ne deniyordu, ne kafası deniyordu, hani çakmakla tüpü kontrol eden tipler gibi.
Sonra tabi tuvalet ihtiyaçları geldi. O kadar kavunu yerlerse...
Bir saate kadar bir benzincide durduk ve wc molasına girdik.
Sonra bakıyorum ki marketin bir kısmını arabaya taşımışlar.
"Napıyorsunuz ya, ya bu kadar şey alınır mı?" diyorum.
"Artanı eve gider, hepsini yiyecek değiliz ya, canımız çeker diye çeşit aldık" diyor eşim.
Hanımlar... Hepsini yediler.
Muhabbet ede ede, koca bir poşet abur cuburu bitirdiler.
Babam az yesin diye (Çünkü laf dinlemiyor, yoldayız, yolda yenir filan diyor) ittire kaktıra zorla ben yedim. Ağzıma ne tıktım bilmiyorum, denk gele yedim kalmasın adama diye.
Annem, yola çıkmadan yanımıza biraz meyve ve atıştırmalık-fındık fıstık koymuştu. İlk bir saatte onları bitirdiklerini de ekleyeyim bu arada.
"Yeme artık" dedikçe "Akşam yemeği yerine geçer" diye diye yedi.
Eve varmaya son bir saat kala durup akşam yemeği de yedik tabi. Akşam yemeği yerine geçen şeyler sayılmadı, o zaman da "Yemeğin yerini tutmaz onlar"a bağlandı.
Eşim zaten yer, ona bi lafım yok da babam diyabetik; onu ne coşturuyorsun? Adam dünden razı zaten; annemi bıraktık ama görmelisiniz, "Aşkım"lar havada uçuşuyor. Telefonla 2 saatte bir bilgi alıyor yolun neresindeyiz diye annem, babam sanki bi ayrı dünyalarda, aman ne sevgiler, ne güzellikler... Yediklerinden bahsetsene! O kısım yok, annem huyunu bildiğinden soruyor olacak ki babam "Hiç ya, öyle bir iki şey atıştırdık" tarzı cevaplarla geçiştiriyor; dünyayı yedik damatla, kıtlıktan çıkmış gibi yedik, semerimizden boşandık demiyor.
Telefona doğru bağıracaktım ama çocuk uyur, artık diğer güne yaparım şikayetimi dedim.
Adamın gözleri filan çipil çipil oldu yemekten, şekerinin yükseldiği suratından okunuyordu. Bir de inkar eder, "Böyle yiyemezsin, durumuna göre davranmalısın" dedikçe inkar da inkar...
Bugün de güne babamı zapt etmeye çalışarak başladım.
Kendini öldürecek... Damadı da katkı sağlıyor.
Ne yapacağım ben bunları? İki koca adam yani ne yapacağım?!
Eşimi çektim kenara "Kolu bacağı kesilir, kör olur, böbrekleri iflas eder!! Yapma!! Çok hafife alıyorsun yapma öldüreceksin babamı!" filan dedim, yüklendim baya. Mahcup halde tamam dedi ya, bilmiyorum. Güvenmiyorum.
Ben ne yapacağım bunları ya?
Kardeşim annemden için "Onun bir sene diye salladığına bakma, bir aya kalmaz ben yollarım onu, rahat ol" dedi ama... Gelsin ya. Kimi neresinden zapt edeceğim daha? Niye bizim ailede herkes bi çeşit, niye normalimiz yok ya?
Oyh... Şiştim.