Ben Ağustos ayında eşiniz gibi olmuştum aynı, yolda yürürken bile “aha şimdi bayılacağım galiba” diye kendimi dinliyordum sürekli, o derin kaygının içinde boğuluyordum resmen ve tam o dönem tatil planımız vardı; eşime yalvardım beni bırak sen arkadaşlarınla git ben çok kötüyüm diye, tabii saçmalama dedi :) aynı gün balkonda çay içerken tamam dedim ya, ben bıktım bu durumdan, dinlemeyeceğim kendimi ayılacak mıyım bayılacak mıyım ne olursa olsun gidelim şu tatile
ilk gün havuza bile girmekte zorlandım ama üstüne gide gide, tatilde baya toparladım. Eve dönünce psikayrist, psikolog ile eş zamanlı görüştüm, hala görüşüyorum tedavim bitmek üzere.
Bu hastalıkta en önemli şey düşüncelerden korkmamak bence psikologum “ya olursa?” kaygımın üzerinde çok konuştu benimle, en kötüsü de olabilir, oldu say “ne olur peki?” diye sorular sorarak korkularıma mantıkla yaklaşmamı sağladı. O anksiyete halinde tahmin ettiğin şey her neyse beyin onu gerçekmiş gibi algılıyor, küçük bir göğüs ağrısı (stresten mesela) aha kalp krizi geçiriyorum diye korkuya sebep oluyor ve buna ciddi ciddi inanıyorsun, kabus gibi.
Bence eşinize anlayışla yaklaşın, evet sizin için de çok zor ama inanın bu duygu cehennem azabı gibi, şu çektiklerimiz inşallah öbür tarafta günahlarımızdan düşer.
kaygının ötesinde ruh acı çekiyor resmen, o huzursuzluğu tarif bile edemem.
Ama güzel olan şu ki; hiç bir anksiyete sonsuza dek sürmez, mutlaka geçer biraz yıkar geçer ama geçer, geçtiğinde eşinize verdiğiniz destekle bağınız bile güçlenir
çünkü ben hiç unutamıyorum o dönemlerimde kim kol kanat gerdi, kim kanadımı kırdı.
Çok geçmiş olsun.