- 3 Aralık 2006
- 3.073
- 132
- 63
Çocuktum, evimize sık sık misafir gelirdi. Babamın hanları, sarayları yoktu ama yine de çok fazla misafirimiz olurdu. Severlerdi galiba bizi. Hatta eş ,dost, akraba, çocuklarını şehire gönderdiklerinde, bizim evde kalmaları için babama haber ederlerdi. Kimler kalmadı ki....
Artık o gelenlerin çocukları oldu, o çocukları bile tanımaz oldum. Koptuk belki de kopardı hayat tüm bağları. Sahi; eskiden insanlar birbirine ne çok gider gelirdi.
Bu dost ziyaretleri sırasında, gelmesini hiç istemediğim anlar olurdu. Çoluk çocuk ,portakallarımızı soyar ,çekirdek çitlerken, bir ses gelirdi iç odadan:
" Osman , kardeşini de al gel bakalım buraya."
Bu ses işte ,bu ses, hala beynimde çınlar. "Osman kardeşini de al gel."
Keşke derdim sadece:" Osman gel." deseler. Ama bilirdim ki Osman çağırılıyorsa yanında küçük kardeşi yani benim de gitmem gerek.
İç odaya büyüklerimizin yanına giderdik, abimle birlikte. Abim Osman, bilirdi neler olacağını; ondan yüzünde sırıtma ile tebessüm arasında bir ifade olurdu. Benim ise yüzüm yoktu. Yüzümü tüm dünyadan saklardım.
Gelen misafirlere, önce babam tarafından kısa bir taksim geçilirdi:
" Bizim Osman'ın Matematik Hoca'sı geçen derste bir soru sormuş. Sınıfta kimse bilememiş. Bakmış Osman yok sınıfta. "Eğer Osman olsaydı kesin bilirdi bu soruyu " demiş. Ertesi gün arkadaşları sormuşlar oğlana o soruyu bizimki hemen bilmiş.
Babamın anlatması ile , misafirlerin takdir dolu bakışları ,abimin üzerinde gezinirdi. Herkes imrenerek bakardı abime. Babam ise yerinde daha da rahatlaşır, göğsü kabarırdı.
Buraya kadar ben henüz bana biçilen rolü oynamazdım. Hala başım önde, oracıkta ,sıramın gelmesini beklerdim.
Misafirler küçük nasıl diye sorarlardı:
" Küçük matematikten anlamıyor. Yani iyi değil.
Evet babamın maarif sistemine bakışı bu cümle ile özetlenebilirdi." Matematiği iyi değil, tembel."
Asıl yüz kızartıcı anlar sonra başlardı. Misafirler benim salaklığımı ölçmek istercesine başlarlardı sorguya.
" Hadi bakalım söyleyin. dokuz kere sekiz kaç?"
Ben daha dokuz neydi, sekize ne yapıyorduk, diye bile düşünememişken, abim hemen bağırarak söylerdi cevabı:
" Yetmişiki!"
"Sağlamasını yap bakalım."
Ve hâlâ anlayamadığım şu sağlama işine girişirlerdi. Abim anlatırdı misafirler dinlerdi. Yüzümden sonra, bedenimin de yok olduğunu hissederdim.
Tüm bunlardan sonra her zamanki gibi babam, kendi zamanlarındaki matematikle, abimin ,ki benim matematiğim bile yoktu ,matamatiği arasındaki farklardan bahsederdi. En sonunda da babam:
" Böyle matematik mi olur canım." derdi.
İşin kötü tarafı abimin tüm dersleri iyiydi ve ben üstünlük kuracak "Ben de varım" diyecek hiç bir alan bulamıyordum kendime. Tutacak dallarım Bozkır ayazında bir bir kırılıyordu.
Sonra abime söylenen" Aferim ,akıllı çocuk maşşallah, Allah bağışların" nidâları arasında diğer odaya geçerdik. Tüm bu sesler, kafama balyoz misali inerdi ha inerdi. Hâlâ bu balyoz ,başıma vurur.
Öğretmen olmama kadar hep böyle yürüdü, bizim ailede işler. Babam sanki okumuş gibi -model alma yöntemini- gayet güzel uyguluyordu üzerimde. "Bak abin kazandı Fen Lise'sini .Yetmedi Askeri Lise'yi kazandı, o da yetmedi Kurumlar Lise'sini kazandı. Be evladım !sen nasıl bir çocuksun? "
.........
" Oooo beyimiz oturmuş televizyon izliyor. Abin üniversitede okuyor, öğretmen olacak. Sense, burada keyfe hoşe. Ohhhh!"
Bu sözlerin hiç bitmeyeceğini sandığım bir zamanda, üç yıl gecikmeli olarak üniversiteyi kazandığımda, bitti abimin hükümranlığı. Artık bana da saygı duyuluyordu sanki. Hatta arada bir matematik soruları bile soruluyordu artık. Cevap vermesemde, saygı bakiydi.
Öğretmen olduk , evlendi abim. Sonra her şey düzene girmişken abim dediğim insan, tekrar sırtımdan vurdu beni. Aile içinde tekrar konuşulmaya başladı matematik konusu.
Dört yıl önce bir köy okulunda çalışırken bizimkisi başladı olimpiyat soruları çözmeye, sonra yetinmedi İngilizce ve muhtelif dillerdeki soruları çözmeye başladı. Yetinmedi. Kendi sorular yazmaya başladı. Artık abim tatillerde bile bizimle oturmuyordu. Tek derdi vardı. Fen Lisesi Öğretmeliği sınavlarına hazırlanmak.
Hayır, her normal insan gibi yapsa şu işi bir şey olduğu yok. Bizimki illaki birinci olacak. Ki bu durum da oldu.
Sınavda birinci oldu. Tekrar başa döndü her şey:
" Oğlum bak abin birinci olmuş. Sen de çalışsana Fen Lisesi'ne girsene....."
Ah babam, ah babam. Bir bilsen. ah bir bilsen! Edebiyat ile ne güzel sağlama yapılır. Sana bir anlatabilsem.
(alıntı)