çok güzelmiş şu son fıkra bende bi tane ekleyeyim bari
Temel, Fadime’nin kedisinden nefret etmektedir. Birgün kararını verir ve Fadime ...evde yokken kediyi yakalayıp, arabasına koyar. 1-2 kilometre kadar ileride, bir köprünün yanına bırakıp evine döner. Kapıyı açıp eve döndüğünde bir de bakar ki, kedi sepetinde oturuyor.
Ertesi gün, Fadime’nin evden çıkmasını bekleyip, kediyi yine arabaya atar. Bu kez 5-6 kilometre ötedeki bir kasabada, bir çöp konteynerinin içine bırakır.Eve döner, kapıyı açar, kedi yine baş köşeye kurulmuş,Temel’ e kötü kötü bakıyor...
Ertesi gün işi iyice inada bindirir, kediyi yakaladığı gibi 10-15 kilometre direksiyon sallar, bulduğu her tali yola girer, kedi yönünü kaybetsin diye çeşitli şaşırtmaca yollardan gider, daireler çizer.
Sonunda yaptığı işten iyice emin olunca, arabayı durdurur ve kediyi bırakır. Arabasına atlayıp, evinin yolunu tutar.
Saatler sonra Temel evine, Fadime’ye telefon açar;
- Uy Fadime, kedi yaninda mi? - Evde, niye soriysun da? - Oni telefona ver hemen. Kayboldum; yolu tarif etsin.
saol cnm Allah senide güldürsün güzel paylaşımlarda bulunuyorsunçok güldüm teşekkürler allahta seni güldürsün canım
bu yazıları nerden buluyosun ya çok hoş :)
türkün kıvrak zekası budur işteAmerikalı Mühendis
1950'li yıllarda Amerikalı mühendisler gelmiş Türkiye'ye.. Kayseri'de bir kısım imar çalışmalarına rehberlik edeceklermiş.. Türkiye'de o zamanlarda yol güzergâhını belirleyecek alet ve eleman yokmuş..
Türk mühendisler eşeği yokuşa sürüyor, arkasından elemanlar şeritmetre çekiyor ve eşeğin ayak izlerine kazık çakıp istikamet belirliyorlarmış.. Bunu gören Amerikalı mühendis pratiği kavrayamamış ve sormuş,
- Ne yapıyorlar böyle?
Türk mühendis cevap vermiş,
- Rampada yolun güzergâhını belirliyorlar.
- Anlayamadım?
- Eşek rampayı en uygun yoldan çıkar, biz de eşeğin izinde kazık çakıp rampada yol güzergâhı belirliyoruz..
Amerikalı katılarak gülmeye başlamış.. Yatışınca da sormuş,
- Peki eşek bulamayınca ne yapıyorsunuz?
Türk mühendis bozuntuya vermeden cevap vermiş,
- Amerika'dan mühendis getirtiyoruz..
Mutluydum. Kız arkadaşımla evlenmeye karar verdik.Prezervatif daima arabada durmalı
Ailem bize her türlü yardımı yaptı,arkadaşlarım cesaretlendirdiler ve kız
arkadaşım rüya gibiydi!!
Fakat beni rahatsız eden bir şey vardı; nişanlımın kız kardeşi.
Müstakbel baldızım açık-saçık giyinen bir afetti. Ne zaman
yakınıma gelse öne eğilip iç çamaşır şovu yapardı
Bir gün baldız düğün davetiyelerini kontrol etmek için beni yanına çağırdı.
bana karşı engelleyemediği duygu ve arzularının olduğunu fısıldadı.
ve evlenmeden önce benimle yatmak istediğini söyledi.
Söyleyecek bir kelime bulamadım. Tamamen şoke olmuştum.
'Yukarı yatak odama çıkıyorum ve eğer beni istiyorsan yukarı gel' dedi.
Afallayıp kalmıştım, merdivenleri çıkarken arkasından şok içinde bakıyordum.
Merdivenlerin sonuna vardığında pantalonunu çıkartıp aşağıya bana doğru
fırlattı altındaki ufacıcık tangası ile bana bakıyordu.
Bir kaç dakika öylece kalakaldım. Sonra arkamı dönüp ön kapıya doğru yürüdüm.
Kapıyı açtım ve evden çıkarak arabama doğru yürümeye başladım ki,
Müstakbel kayınpederim dışarıda bekliyordu. Gözyaşları içinde sevgiyle bana
sarılarak, Küçük sınavımızı başarıyla geçtiğin için hepimiz çok mutluyuz,
kızımıza senden iyi bir damat bulamazmışız. Ailemize hoşgeldin.'
Hikayenin ana fikri...
Amerika'da bir supermarkette, musteri 20 yarim kivi satin almakistiyor.
Tezgahtar bunun mumkun olmadigini soyluyor. Kavga cikiyor.
Tezgahtar kosarak mudure cikiyor:
- "Efendim, hayvanin biri yarim kivi almak istiyor "
der demez soyle bir arkasina donunce ne gorsun !!
Musteri arkasindan gelmis, ensesinde duruyor...
Tezgahtar hemen musteriyi isaret ediyor:
- "Bu beyefendi de diger yarisini almak istiyor, efendim..."
Mudur durumu anliyor, adama yarim kiviyi mecburen verip gonderiyorlar.
Mudur bir saat sonra tezgahtari cagirtiyor:
- ! "Tebrik ederim, cok zeki davrandin, iyi idare ettin. Nerelisin sen?"
- "Brezilya'liyim efendim..."
- "Amerika'ya niye geldin?"
- "Brezilya cazip bir yer degil efendim, orada insanlar ya oro.pu, ya
da futbolcu oluyor..."
- "Biliyor musun, benim karim da Brezilyali...!!!"
- "Yaa oyle mi, acaba kariniz hangi takimda futbol oynuyor???
aferin akıllı çocukmuşBiyoloji dersinden yapılacak sınav için sınıftaki herkes acayip çalışmış, notlar fotokopiler havada uçuşmuş. Daha sonra sınavın yapılacağı gün gitmişler bir de bakmışlar, ortada kağıt kalem yok sadece sıra sıra mikroskoplar. Hocada başlarında bekliyorken demiş ki, "Bu mikroskoplarda lam'da bir böceğin bacağı var, sınavınız bacağından böceği tanımak" Tabi hemen itirazlar, ama fayda etmemiş, hoca dediği dedik. Öğrenciler mikroskopların başına geçmiş. Ama bir şey yapamıyorlar. En sonunda biri dayanamamış, kapıyı çarpıp çıkmış. Hoca arkasından seslenmiş :
''Kimsin ulan sen, kapıyı çarpıp çıkıyorsun?" Kapı hafifçe aralanmış ve bir bacak uzanmış :
"Tanısana hadi, tanısana kim olduğumu" :86::86:
Rabbim tüm çaresizlere yardım etsin..kimsesizlerin kimsesi olsun
Fırına geldiğimde ortalıkta ekmek görünmüyordu. Eski bir dostum olan fırıncı,"Biraz bekleyeceksin hocam," dedi. "İki-üç dakikaya kadar çıkartıyorum."
Kenardaki tabureye oturup beklemeye koyulurken, içeriye yaşlıca bir adamın girdiğini gördüm. Eskimiş ceketinin sol yakası altında bir madalya parıldıyor ve yürürken hafifçe
topallıyordu. Selam verdikten sonra, fırıncının tezgahına yaklaşarak, "Ekmeklerimi alayım," dedi."Benim ikizler acıkmıştır."
Fırıncı, adamın kendesine uzattığı torbayı alarak tezgahın altına eğildi ve bir gün öncesine ait olduğu anlaşılan ekmeklerden dört-beş tane çıkardı.
Ben o arada oturması için kendi yerimi o adama vermiş, tezgahın yanına iyice yaklaşmıştım. Ekmeklerden birkaç tanesinin şekli değişmiş, katılaşmış, taş gibi olmuştu.
Fısıltı şeklinde fırıncıya sordum. Neden taze ekmeği beklemesini söylemiyorsun? Biraz sonra çıkacak ya!..
"Bayat ekmekleri kendisi istiyor." dedi fırıncı. "Çok fakir olduğundan, ona yarı fiyatına veriyorum."
"Kim bu adam?" diye sordum.
"Kore gazilerinden " dedi. "Oğluyla gelini bir trafik kazasında vefat edince, ikiz torunlarını yanına almıştı. Yıllardır onlara bakıyor, hem de çok az bir maaşla."
Fırıncının anlattıkları karşısında içimin yandığını hissediyor ve ufak da olsa bir şeyler yapmak istiyordum.
"Aradaki farkı ben vereyim," dedim. "Hiç olmazsa bugün taze ekmek yesinler." Fırıncı, teklifimi kabul etti ve biraz sonra da, fırından yeni çıkan taze ekmekleri adamın torbasına
doldururken şekli bozuk, bayat ekmekleri de tezgahın altına koydu.
"Çok şanslısın hacı amca," dedi. Çocuklar için sana bugün pasta gibi ekmek vereceğim."
Yaşlı adam, bir evlat sevgisiyle kucakladığı torbayı göğsüne bastırırken. "Allah, senden razı olsun evladım" dedi.
"Bugün onların doğum günü olduğunu nereden biliyordun?"
Kocası kadına;"Aşkım yemek yapmasını ögrende aşcıyı çıkaralım işten" der. Buna sinirlenen kadın da "Sende sevişmesini ögrende şoför İsmail' işten çıkaralım" der. ...
Temelin bir koyunu varmış, bir türlü gebe kalamıyormuş.
Temel düşünmüş taşınmış ve nam salan koçun sahibi İdris ile konuşmaya karar vermiş.
İdris : - Tamam koyunun koçum ile ciftlesebilir ama 5 liranı alırım... der.
Bunu seve seve kabul eder Temel ve ertesi sabah koyununu el arabasına oturtur, İdris`in yolunu tutar. Koyun ile Koç çiftlesir.
Ama Temel tedirgindir ya gebe kalmazsa diye sorar : - Koyunun gebe olduğunu nereden anlayacağım ?
İdris : - Sabah kalktığında eğer ayakta ise gebe değil, eğer yatıyorsa gebedir... der.
Sabah olur Temel koşarak gider ağıla ama koyun ayaktadır. Oflayıp yine el arabasına koyunu koyup İdris'in ağılına gider.
İdris bu sefer 3 TL alır. Aynı şeyi söyler İdris, ayakta ise gebe değil, yatıyorsa gebe...
Sabah olur ancak yine koyun ayaktadır. Yine gider İdris'in ağılına ve bu sefer ona acıyan İdris 1 TL'sini alır ve hayvanlar yine ciftlesir.
Takip eden gün Temel telaşından hiç ağıla gitmek istemez ve karısı Fadime'ye seslenir : - Şu ağıla bi baksana koyun ne alemde ayakta mı, yatıyor mu ?
Fadime gider bir zaman sonra geri gelir.
Temel sorar : - Ee koyun ne durumda, ayakta mı yatıyor mu ?
Fadime gülerek cevap verir :
- Ne ayakta ne de yatıyor, el arabasına binmiş seni bekliyor...
yazık çocuğa yafruuummmDiyarbakır'da Şehmus okula gelir, tabii bizim Şehmus ilkokul talebesi, ama her tarafı yara bere içinde, hoca sorar,
"Şehmus oğlum ne oldu sana",
Şehmus der, "Babam dövmiştir".
Hoca sorar, "Niye oğlum",
"Valla bilmiyom hocam akşam evde yatıyık biraz sonra babamın sesini duyuyom, Ali uyudun mi ali den ses çıkmiy Veli uyudunmi e veliden de ses çıkmiy Mehmed uyudin mi Mehmedden de ses çıkmiy Şehmus uyudin mi diy, ben de yok buba uyumadım diyrem oda geliy beni doviy."
Bunun üzerine hoca, bak Şehmus bu gibi durumlarda uyumasan da ses etmemek lazımdır der. Şehmus kafa sallar eve gider, ertesi gün okulda Şehmus daha fena dövülmüş olarak gelir. Bunu gören hoca merakla gider yanına ;
"Şehmus ne oldi kim yapti" der.
Şehmus der ki "Bubam yapmıştır."
"Niye Şehmus ne oldi",
Şehmus anlatır. "Hocam akşam evde yatıyık biraz sonra yine babam in sesini duyuyom, Ali uyudun mi ali den ses çıkmiy Veli uyudunmi e Veliden de ses çıkmiy Mehmed uyudin mi Mehmedden de ses çıkmiy Şehmus uyudin mi diy, ben de uyumadım ama hiç ses etmedim. Bunun üzerine anam ile bubam bir gıpraşmaya başladiler anlamadım ne oliy biraz sonra anam dedi ki, la ihsan ben geliyom, bubam da haticem ben de geliyom dedi ben de ula nereye gidiyonuz ben de Geliyom dedim...
hoca derki; oğlum bunlar anne baba, gider gider gelirler. Sen hiç bozuntuya verme. Uyuyo gibi yap. peki demiş Şehmus.
Ertesi gün bir bacak kırık. " Bu sefer ne oldu? " der hoca.
Hocam, dediğin gibi yapmişem. Hiç ses çıkarmamişem. En son bubam anamın arkasına geçti, "ben çocuk isterem, ben çocuk isterem!" diye bağırmaya başlayınca; ben de fırsat bu fırsat demişem.
Geçtim bubamın arkasına, " Ben de bisiklet isterem !!!!
koptum buna yaaa garibim şehmus
Avustralya’da, bir spor salonunun camında bir reklam; zayıf ve bronz tenli bir kadın, hemen yanında şu yazıyor:
“Bu yaz, denizkızı mı olmak istersiniz, yoksa bir balina mı?
Afişteki mankenin fiziksel özelliklerinden çok uzak olan orta yaşlı bir kadın, spor salonunun reklamına şöyle bir yorum yapar:
İlgilenenlere duyurulur:
Balinaları arkadaşları asla yalnız bırakmazlar, yunuslar, deniz aslanları, meraklı insanlar..
Aktif bir cinsel yaşamları vardır, hamile kalır, sevimli bebek balinalar doğururlar.
Denizde yüzer, oynarlar. Polinezya adalarının mercan kayalıkları gibi muhteşem yerleri görme şansına sahiptirler.
Balinalar harika şarkı söylerler, CD’leri bile vardır.
Bazı insanlar dışında, onlara zarar vermek isteyecek tek bir varlık yoktur. Dünyada herkesin sevdiği, koruduğu ve hayran kaldığı şahane hayvanlardır.
Denizkızı?
Öncelikle, denizkızı diye birşey yoktur.
Var olsalardı da kimlik karmaşası sebebiyle psikolog kapılarında sıra oluştururlardı . Balık mısın? İnsan mı?
Cinsel hayatları yoktur. Yanlarına yaklaşan erkekleri öldürüyorlar, nasıl olabilir ki? hem, iyice bir bakın, gerekli donanım nerede??
E, sonuç olarak çocukları da olmaz.
Zaten balık kokan bir kadını kim ister ki?
Sonuç?
Ben balina olmayı tercih ederim.
Medya sadece zayıf insanların güzel olduğunu savunuyor ama ben çocuklarımla dondurma yemeyi, beni heyecanlandıran adamla güzel bir akşam yemeğinde sohbet etmeyi, arkadaşlarımla çikolata paylaşmayı çok seviyorum.
Zamanla kilo alıyoruz; çünkü, kafamıza o kadar çok bilgi yüklüyoruz ki yer kalmıyor ve bedenimizin diğer bölümlerine yerleşmeye başlıyor. Yani, biz kilolu değiliz, inanılmaz kültürlü, eğitimli ve mutluyuz.
Bugünden itibaren, aynaya bakıp da kalçamı gördüğümde, şunu düşüneceğim:
“Allah’ım ne kadar da akıllıyım!”