29 yaşındayım ve sanki hiç evlenemeyecekmişim gibi geliyor

Hala büyü ve musallat diyorsunuz, sitedeki tek musallat benim, lütfen hanımlar yineliyorum dini içerik yasaktır.

Evlenmemiş olmayı böyle şeylere bağlamayın, erkenden evlenenlere de çabuk gitsin diye mi birşeyler yapıyorlar ?
Bu işler kısmet işidir, doğru zaman ve doğru insan karşınıza çıkınca yaşınız 70'te olsa evlenirsiniz, kaldı ki 29 yaş günümüz için öyle geç bir yaşta değil, arkadaşım 32 yaşında evlendi, bir dişçi tanıdığım yine keza öyle.
Yanlış insanla evlenip mutsuz olmaktansa evlenmemek nimettir, neden hemen olumsuz yönünden bakıyor ve evlenmemiş olmayı kötü birşey gibi görüyorsunuz, evlenip yaka silkerek boşanmalara sorun bakalım kaçı bir daha evlenmek istiyor, vallahi benim bir arkadaşım 5-6 önce ayrıldı, oh dünya varmış diyor bırakın evlenmeyi, erkek sinek görmek istemiyor.
Mune bu konular yasak ama tek bir şey diyeceğim; kader kısmet bağlanması diye bir şey yokmuş. Böyle okudum bir sitede. Bunu buraya yazayım da belli bir nebze içi rahatlar böyle düşünenlerin.
 
Çok yerinde bir tespit ama inanın o kadar kötü insan var ki, ben üniversiteyi bitirine kadar hayatı hep toz pembe görürdüm, ta ki iş hayatına atılana kadar.. biraz da işim gereği pek çok insanın sorunlarını dinliyorum bir nevi psikolog gibi görüyorlar ve dinledikçe diyorum ki insanlar bu kadar kötü olmayı nasıl başarıyor... neler neler var.. ancak şu da var biz kadınlar daha duygusal ve hassas varlıklar olduğumuz için bu tarafımız kötü niyetli kendine hoca diyen insanlar tarafından suistimal ediliyor ve sonra toplumdaki evlenemeyen kadınların ekseriyeti ben de büyü varmış biliyor musunuz diye dolanıyor. Erkeklere gelince, toplumdaki algıya göre erkek evlenmeyince tercih meselesi oluyor kadın evlenmezse kimse almamıştır ya da kesin büyü vardır denilerek bir takım kötü niyetli insanlarca yolunmuş kaza dönüştürülüyor. :/

Açıkçası ben kadınların duygusal hassas varlıklar olduğunun bile toplumsal normlar tarafından belirlenmiş bir yargı olduğunu düşünüyorum. Ataerkil düzenin işine gelen tüm özellikler kadınlara işleniyor.

Duygusal olmaları dolayısıyla sadakatli ve cinselliği erkekler gibi yaşayamayacağı düşüncesi, geç olgunlaşmaları savıyla erkeklerin genç kızlarla sevgili olabilmeleri, yemek ev işine fıtratı gereği yatkın olmaları vs. Bunlar hep düzenin öğrettiği şeyler bence. Tabii ki farklılıklar vardır ama bu kadar uç seviyelerde olduğunu sanmıyorum.
Evlilik denen kurum en çok erkeklerin işine yarıyorken kadınların bu kadar kendini harap etmesi de böyle erkeğin dayattığı sistem sonucu. Ee bundan da rant sağlayabilen kim varsa sağlar tabi.
 
Mune bu konular yasak ama tek bir şey diyeceğim; kader kısmet bağlanması diye bir şey yokmuş. Böyle okudum bir sitede. Bunu buraya yazayım da belli bir nebze içi rahatlar böyle düşünenlerin.

Bende şöyle söyleyeyim o zaman bir kadın veya erkeğin evlenmesi diye birşey varsa geleceğinde o eylem eninde sonunda gerçekleşiyor, benim babaannem 40'lı yaşlarda vefat etmiş illet hastalıktan, dedem 39 yaşında hiç evlenmemiş üstelik Türkiye'de dahi yaşamayan, babaannem öldüğünde tesadüf eseri Türkiye'deki akrabalarını ziyarete gelen ve ne hikmetse akrabaları dedemin halasının yakınında oturan bir kadınla evlenmiş, buna kader deyin veya başka birşey deyin, babam keza öyle 40 küsür yaşına kadar hiç evlenmemiş bir hanımla evlendi, olacaksa olur, buna kimse mani olamaz lakin benim takıldığım nokta evlenmemiş olmanın kötü lanse edilmesi, bu da toplum baskısı yüzünden oluyor, evlenseniz daha 1 haftalık evliyken bebek var mı sorularına maruz kalacaksınız, bebek doğursanız 2. bebeği ne zaman yapıyorsun diye soracaklar, çevrenin ne dediğine takılmasın kimse, çevrenin ne baskısı ne sorgu suali biter, evlenseniz onlara bir faydası mı olacak veya bebek yapsanız onlar mı bakacak? Meraklılar, insanların hayatını merak etmekten vazgeçmiyorlar, kulak tıkayıp hayata devam etmek en mantıklısı.
 
Bende şöyle söyleyeyim o zaman bir kadın veya erkeğin evlenmesi diye birşey varsa geleceğinde o eylem eninde sonunda gerçekleşiyor, benim babaannem 40'lı yaşlarda vefat etmiş illet hastalıktan, dedem 39 yaşında hiç evlenmemiş üstelik Türkiye'de dahi yaşamayan, babaannem öldüğünde tesadüf eseri Türkiye'deki akrabalarını ziyarete gelen ve ne hikmetse akrabaları dedemin halasının yakınında oturan bir kadınla evlenmiş, buna kader deyin veya başka birşey deyin, babam keza öyle 40 küsür yaşına kadar hiç evlenmemiş bir hanımla evlendi, olacaksa olur, buna kimse mani olamaz lakin benim takıldığım nokta evlenmemiş olmanın kötü lanse edilmesi, bu da toplum baskısı yüzünden oluyor, evlenseniz daha 1 haftalık evliyken bebek var mı sorularına maruz kalacaksınız, bebek doğursanız 2. bebeği ne zaman yapıyorsun diye soracaklar, çevrenin ne dediğine takılmasın kimse, çevrenin ne baskısı ne sorgu suali biter, evlenseniz onlara bir faydası mı olacak veya bebek yapsanız onlar mı bakacak? Meraklılar, insanların hayatını merak etmekten vazgeçmiyorlar, kulak tıkayıp hayata devam etmek en mantıklısı.
Şey soracaktım ben; ikinci çocuktan sonra ne soruluyor? Ben bunu cidden çok merak ediyorum.
 
Şey soracaktım ben; ikinci çocuktan sonra ne soruluyor? Ben bunu cidden çok merak ediyorum.
:-)
Çocukların cinsiyetine göre değişir, mesela 2 kızınız olduysa 3.'yü yapacaksın değil mi bir de oğlun olsun, oğlunuz varsa sünnet yaptınız mı? Biraz büyürler askerlik ne zaman, senin kızda söz nişan var mı? Okuyor mu, hangi bölüm, üniversiteye gidecek mi, KPSS'ye hazırlanıyor mu, çalışıyor mu, kaç para maaş alıyor, mesleği ne hahahahahaha bu merak ömür boyu devam ediyor, çocukları evlendirince de torun var mı diyerek soruları sıfırlayıp torunlara uyarlıyorlar :-)
 
:-)
Çocukların cinsiyetine göre değişir, mesela 2 kızınız olduysa 3.'yü yapacaksın değil mi bir de oğlun olsun, oğlunuz varsa sünnet yaptınız mı? Biraz büyürler askerlik ne zaman, senin kızda söz nişan var mı? Okuyor mu, hangi bölüm, üniversiteye gidecek mi, KPSS'ye hazırlanıyor mu, çalışıyor mu, kaç para maaş alıyor, mesleği ne hahahahahaha bu merak ömür boyu devam ediyor, çocukları evlendirince de torun var mı diyerek soruları sıfırlayıp:mad: torunlara uyarlıyorlar :-)
:mad::mad::mad: Kurtuluş yok yani:KK28:
 
Açıkçası ben kadınların duygusal hassas varlıklar olduğunun bile toplumsal normlar tarafından belirlenmiş bir yargı olduğunu düşünüyorum. Ataerkil düzenin işine gelen tüm özellikler kadınlara işleniyor.

Duygusal olmaları dolayısıyla sadakatli ve cinselliği erkekler gibi yaşayamayacağı düşüncesi, geç olgunlaşmaları savıyla erkeklerin genç kızlarla sevgili olabilmeleri, yemek ev işine fıtratı gereği yatkın olmaları vs. Bunlar hep düzenin öğrettiği şeyler bence. Tabii ki farklılıklar vardır ama bu kadar uç seviyelerde olduğunu sanmıyorum.
Evlilik denen kurum en çok erkeklerin işine yarıyorken kadınların bu kadar kendini harap etmesi de böyle erkeğin dayattığı sistem sonucu. Ee bundan da rant sağlayabilen kim varsa sağlar tabi.
Evet zaten kilit nokta o; toplumsal baskı.. güzel tespitleriniz ve olaya mantık çerçevesinde bakmama yardımcı olduğunuz için teşekkür ederim:KK68:
 
:mad::mad::mad: Kurtuluş yok yani:KK28:
Asla kurtuluş yok, o yüzden diyorum en temizi kulak tıkayıp hayata devam etmek.
Size en ufak misal dışarı çıkarken bile mutlaka biri sizi dışarı çıkarken yakalar ve nereye gidiyorsun diye sorar, ne yapacaksa artık, gel birlikte gidelim diye teklif etmeyeceğimize göre öğrenmesini gerektirmeyen kendisini ilgilendirmeyen bir soruyu bir insan neden sorar'ın cevabı meraktır :)))

 
Asla kurtuluş yok, o yüzden diyorum en temizi kulak tıkayıp hayata devam etmek.
Size en ufak misal dışarı çıkarken bile mutlaka biri sizi dışarı çıkarken yakalar ve nereye gidiyorsun diye sorar, ne yapacaksa artık, gel birlikte gidelim diye teklif etmeyeceğimize göre öğrenmesini gerektirmeyen kendisini ilgilendirmeyen bir soruyu bir insan neden sorar'ın cevabı meraktır :)))
Merak kediyi öldürdü.:hamarat:
 
Bende şöyle söyleyeyim o zaman bir kadın veya erkeğin evlenmesi diye birşey varsa geleceğinde o eylem eninde sonunda gerçekleşiyor, benim babaannem 40'lı yaşlarda vefat etmiş illet hastalıktan, dedem 39 yaşında hiç evlenmemiş üstelik Türkiye'de dahi yaşamayan, babaannem öldüğünde tesadüf eseri Türkiye'deki akrabalarını ziyarete gelen ve ne hikmetse akrabaları dedemin halasının yakınında oturan bir kadınla evlenmiş, buna kader deyin veya başka birşey deyin, babam keza öyle 40 küsür yaşına kadar hiç evlenmemiş bir hanımla evlendi, olacaksa olur, buna kimse mani olamaz lakin benim takıldığım nokta evlenmemiş olmanın kötü lanse edilmesi, bu da toplum baskısı yüzünden oluyor, evlenseniz daha 1 haftalık evliyken bebek var mı sorularına maruz kalacaksınız, bebek doğursanız 2. bebeği ne zaman yapıyorsun diye soracaklar, çevrenin ne dediğine takılmasın kimse, çevrenin ne baskısı ne sorgu suali biter, evlenseniz onlara bir faydası mı olacak veya bebek yapsanız onlar mı bakacak? Meraklılar, insanların hayatını merak etmekten vazgeçmiyorlar, kulak tıkayıp hayata devam etmek en mantıklısı.
Aslında inanın bu söylediklerinizin hepsi benim de düşündüğüm çoğu kez kendime söylediğim telkinde bulunduğum gerçekler ama bu da insan psikolojisi işte, ne kadar kulaklarını tıkamaya çalışsa da insan yine de etkileniyor. Neyse ki burada gerçekten yardımcı olmak isteyen pozitif düşünce ve iyi niyetlerini ileten olaylara mantık çerçevesinde yaklaşan hemcinslerim var da biraz olsun ne yapıyorum ben, bu karamsarlık bana göre değil demeye başladım. Yarın sabah yeni umutlarla enerjik uyanmaya niyetlendim. Teşvik edici yaklaşımınız için teşekkür ederim :KK36:
 
İşin o boyutu da var tabii ☺️İnsan her zaman hayalindekini yaşayamıyor malesef. Ben de işte hayallerimde, sevdiğim adamla dünyayı keşfetmek istiyorum ancak bir de sizin bahsettiğiniz durumun içine düşmek var :) Aslında şu an için eksikliğini hissettiğim en önemli duygu karşı cins tarafından sevilip, sevebilmek. Gerisi teferruat modundayım ama hayat ne getirir bilinmez tabii. Bu arada daha çooook kurban bayramı tatilinde eşinizle dünyanın farklı köşelerini keşfedersiniz dilerim. Aşk, sevgi, saygı varsa karşılıklı her şey mümkün☺️ Sevgiler
Hayaller Paris, hayatlar bayramda önce benim tarafa mı gidelim senin tarafa mı...
:KK70:
 
Yukarda bir arkadaş demiş neden ülkece evlenmeye bu kadar meraklıyız diye. Çünkü her kadının doğasında annelik güdüsü var da o yüzden. Benim doğamda da sevilmek, sevmek ve anne olma güdüsü var. O yüzden dilerim en kısa zamanda bebeğine kavuşursun inşallah. bu arada canım, tanıdığım bir dostum 27 yaşında kansere yakalanıp kemoterapi gördü ve bu süreçte hamile kalması yasak olduğu için hamile kalmadı. Sonra da kullandığı ilaçlar yüzünden istese de hamile kalamıyordu ancak geçen yıl bir mucize oldu ve 36 yaşında iken anne oldu dünyalar tatlısı bir evladı oldu. Rabbim senin dualarını da duysun inşallah

Yapılan araştırmalara göre; içgüdü sadece hayvanlarda bulunmakta, insanlarda ise irade söz konusu olduğu için içgüdü yerine dürtüler yer almaktadır. Buradan yol çıkarak sanılanın aksine insanlardaki ‘annelik’ kavramının bir içgüdü değil, öğrenilmiş bir davranış olduğunu söyleyebiliriz. Fakat annelik kavramının bir seçim olması yanında ona etki eden hormonsal ve duygusal etkenlerden de söz edebiliriz.


İnsanlarda annelik bir içgüdüdür dersek; tüm kadınların içinde annelik duygusu olduğunu ve içgüdüsel olarak tüm kadınların doğurmak zorunda olduğunu söylemiş oluruz. Oysa dünyada çocuk yapmayı tercih etmeyen bir sürü kadın vardır. Bunun dışında çocuk dünyaya getirip çocuğuna bakamayan ya da terk eden bir sürü kadın vardır. Eğer içgüdüsel bir annelikten bahsedecek olsaydık tüm kadınların doğum yapmasını ve aynı şekilde her kadının çocuğuna aynı annelik duygusuyla bakmasını beklememiz gerekirdi. Bu durumda annelik duygusu bir içgüdü değil bir dürtüdür diyebiliriz.

Sosyal etkileşim, toplum içindeki beklentiler, eşin beklentisi, ailelerin beklentisi, çevredeki çocuk sahibi olan aileler ve kendini bir varlığa adama hissi annelik bilincinin oluşmasında rol oynar. Bir kadının hayatının çoğu anında anne olma ve çocuk yetiştirme kavramları geçmiştir ve kadın çocukluğundan itibaren, oynadığı evcilik oyununda bile kendini bir gün anne olacağına psikolojik olarak hazırlar. Bunun nedeni çocuğun o yaşta annelik içgüdüsü olması değil, annesini kendine model alması ve oyunlarında onu taklit etmesidir.

Bunun dışında hormonsal faktörler de var ama herkesin biyolojik saati, dengesi farklı olduğu, bünyesi, duyguları vs farklı olduğu için o konu hakkında birşey demek istemiyorum, değişkendir.
 
Benim bir tanıdığım var, iş hayatına bayağı erken atıldı, çok istediği bir meslek vardı onu yapmaya başladı vs sonra 24 yaşında falan evlendi, 25'te anne oldu sonra boşandı, 30'ların sonuna doğru yeniden evlendi ama yine boşandı. Ve bu gayet parası pulu, işi gücü yerinde olan son derece güzel bir kadın üstelik genç de gösterir. E noldu şimdi ne elde etti, ne kazandı o kadın? Çocuk babasını haftada bir falan görüyor. Ne elde etti yani, hiçbir şey.
 
:-)
Çocukların cinsiyetine göre değişir, mesela 2 kızınız olduysa 3.'yü yapacaksın değil mi bir de oğlun olsun, oğlunuz varsa sünnet yaptınız mı? Biraz büyürler askerlik ne zaman, senin kızda söz nişan var mı? Okuyor mu, hangi bölüm, üniversiteye gidecek mi, KPSS'ye hazırlanıyor mu, çalışıyor mu, kaç para maaş alıyor, mesleği ne hahahahahaha bu merak ömür boyu devam ediyor, çocukları evlendirince de torun var mı diyerek soruları sıfırlayıp torunlara uyarlıyorlar :-)
Bu yorumu yeni görüyorum :-):KK70:hahaha çok tatlısınız. vallahi doğru, bir tanıdığımız erkek çocuğu olmuyor diye mahalle baskısına dayanayamıp dördüncü de erkek çocuğu buldu. O zaman ne çok eleştirmiştim nasıl ilkellik gelmişti bana. Söylenenlere neden bu kadar takılıyorsun oğlun olsa kızlarından daha mı çok seviceksin seviliceksin diye.. bir de yüksek lisans yaptın üstelik derken şimdi ben mahalle baskısı müzdaribi oldum. Ne komik ki; gelinen son noktada milletin baskısıyla hareket eden biri oldum çıktım.. Yine duamı eder ama kulağıma da pamuğumu tıkarım bundan sonra.. yapılması gereken bu gerçekten çünkü.
 
Yapılan araştırmalara göre; içgüdü sadece hayvanlarda bulunmakta, insanlarda ise irade söz konusu olduğu için içgüdü yerine dürtüler yer almaktadır. Buradan yol çıkarak sanılanın aksine insanlardaki ‘annelik’ kavramının bir içgüdü değil, öğrenilmiş bir davranış olduğunu söyleyebiliriz. Fakat annelik kavramının bir seçim olması yanında ona etki eden hormonsal ve duygusal etkenlerden de söz edebiliriz.


İnsanlarda annelik bir içgüdüdür dersek; tüm kadınların içinde annelik duygusu olduğunu ve içgüdüsel olarak tüm kadınların doğurmak zorunda olduğunu söylemiş oluruz. Oysa dünyada çocuk yapmayı tercih etmeyen bir sürü kadın vardır. Bunun dışında çocuk dünyaya getirip çocuğuna bakamayan ya da terk eden bir sürü kadın vardır. Eğer içgüdüsel bir annelikten bahsedecek olsaydık tüm kadınların doğum yapmasını ve aynı şekilde her kadının çocuğuna aynı annelik duygusuyla bakmasını beklememiz gerekirdi. Bu durumda annelik duygusu bir içgüdü değil bir dürtüdür diyebiliriz.

Sosyal etkileşim, toplum içindeki beklentiler, eşin beklentisi, ailelerin beklentisi, çevredeki çocuk sahibi olan aileler ve kendini bir varlığa adama hissi annelik bilincinin oluşmasında rol oynar. Bir kadının hayatının çoğu anında anne olma ve çocuk yetiştirme kavramları geçmiştir ve kadın çocukluğundan itibaren, oynadığı evcilik oyununda bile kendini bir gün anne olacağına psikolojik olarak hazırlar. Bunun nedeni çocuğun o yaşta annelik içgüdüsü olması değil, annesini kendine model alması ve oyunlarında onu taklit etmesidir.

Bunun dışında hormonsal faktörler de var ama herkesin biyolojik saati, dengesi farklı olduğu, bünyesi, duyguları vs farklı olduğu için o konu hakkında birşey demek istemiyorum, değişkendir.

İçgüdü ya da dürtü. Vardır yada yoktur, kişiye, kültüre, ırka, zamana, duruma, sağlığa, hastalığa, paraya, pula, yokluğa, varlığa göre varlığı yada yokluğu tartışılabilir. ama emin olduğum, bildiğim bir şey var ki, bende var. has be has bu iç güdüye sahibim.

Öte yandan annelik içgüdüsü sadece hayvanlarda vardır dersek kendi yavrusunu doğar doğmaz terkeden anne kediler de oluyor pek çok. Şimdi böyle bir örnek çıktı diye hayvanlarda da annelik içgüdüsü yokmuş demek ki diyemiyorsak doğurup çöpe atan, tuvalete bırakan, çocuğunu döverek öldüren kadınları baz alıp kadınlarda bu duygu yoktur diyemeyiz gibi geliyor bana. nasıl ki olması gereken şeyler her insanda eksiksiz var olmayabiliyorsa, annelik içgüdüsü ya da dürtüsü nasıl adlandırıyorsanız artık o da olması gerektiği halde her kadında olmayabilir. Ha bu demek değil ki çocuk sahibi olmak istemeyen kadın anormaldir. Bu tamamen tercih meselesidir ama benim şahsi kanaatim tüm kadınlar annelik duygusunu tatmalı. Dediğim gibi bu tamamen benim şahsi kanaatimdir.
 
25 yaşında evlendim
Geçmişe dönüp baktığımda
Erken olduğunu düşünüyorum ..
İnan 30 yaşından sonra
Ne istediğini daha iyi biliyorsun. .

Çok takılma
Oluruna bırak
Birgün hiç ummadığın biriyle yolların birleşir.
Misal bi' arkadaşım çocukluk arkadaşıyla evlendi
32 yaşındaydı evlendiğinde, nasip bu işler. .

İnan bir vakti var
Aceleye gelmez. .

=)
 
X