Konuya dair bende nacizane fikirlerimi yazayim:
Öncelikle, televizyon hakkinda "aptal kutusu" derdi annem ben cocukken. Bu toplumda her ne kadar yer etmis bir söz olsada, nedense aptallasmadan edemiyoruz. Cünkü cok kolay izlemek. Yasamimizi dolduracak baska alternatif yaratamiyoruz, televizyon gündelik streslerimizden bizi kurtariyor, düsünmeye vakit birakmiyor. Bu yönüyle korktugumuz, kendimize ve yasamimiza karsi dürüst davranamadigimiz icin televizyon bir siginakta diyebiliriz. Tabi, bu tespitim, "kolik" durumdakiler icin gecerli.
Olmasa ne olur? Bence yasam cok daha dinamik, verimli ve insanin tüm yaratici güclerini gün yüzüne cikartmasi acisindan son derece makul bir sey olur. Ama varligida önemli tabiki...Önemli olan ölcüyü kacirmamak, kendi ic dengelerimizin kontrolünü elimizde tutabilmekte...
Ben, sahsen iyi bir televizyon izleyicisi degilim. Haftada, birkac saat ancak izlenir televizyon bizim evde. Doruk dogmadan önce, birkac dizi izlerdik, bazi tartisma programlarina bakardik esimle. Simdi neredeyse izlemiyoruz. Bazen yapacak daha iyi birseyimiz yoksa eger...
Kitleleri uyusturmak, onlarin düsüncelerine sekil vermek, yönlendirmek icin art niyetle kullanilan bir arac televizyon dünyanin her yerinde, en cokta belki Türkiye'de. Haber bültenlerini actigimda, sadece "haber sunmak" icin degil, kendi düsüncesinin propagandasini yapmak, olaylari yorumlamak, insanlari tenkit etme hakkini kendinde gören spiker, sunucu türevleri beni rahatsiz ediyor. Haber, tarafsiz ve yorumsuz olmalidir bence. Ne yazik ki böyle bir habercilik anlayisini, simdiye kadar sadece Avrupa televizyonlarinda izledim.
Kadin, magazin hatta spor programlarida keza. Reyting ugruna, yapilmadik kepazelik kalmiyor. Abuk subuk tipler cikartiliyor, aslinda hic birimizi ilgilendirmeyen bir yigin sacmalikla, kafamiz mesgul edilmeye calisiliyor. Hatta bu sekilde siddet duygularimiz sivriliyor, hic tanimadigimiz insanlardan nefret eder hale geliyoruz.
Egitmeyi ve ögretmeyi temel felsefe sayan, hicbir program yok neredeyse. Varsa bile, kiyida kösede kalmis birkac tanedir. Bu aslinda ciddi, cok temel bir sorun. Neden, siyasi partiler yillardir bu durumu görmezden gelirler. Neden siyasetin ekseni hayati önem tasiyan, toplumlari uyusturan bu türden sorunlara kaymaz anlamam. Sanki birileri, bizim toplumumuzun kimyasini degistirmeye, bize ait olmayan degerleri hissettirmeden bize dayatmaya calisiyor. Bu yüzden televizyon cok tehlikeli ve bu yüzden asla ve asla pasif bir izleyici olmamaliyiz.
Örnegin, "National Geographic" tarzi programlari, belgeselleri, tarihi arastirma ve tartisma programlarini izleyebilsek keske. Ama yok, yok, yok. Ve sanirim hicte olmayacak... Murat Bardakci'nin, "Tarihin arka odasi" ni izledim birkac kez. Ama isin cilkini cikartti iyice ve egosundan programin önüne gecti. Artik onuda izlemez oldum.
Diziler konusunda, olumlu düsünüyorum ama. Türkiye'de artik kaliteli oyuncular yetisiyor ve iyi diziler cekiliyor düsüncesindeyim. Bir pazar oldu bu noktada Türkiye ve bu trendini sürdürmeli bence. Tabi bu dizi furyasinda hersey rengarenk, capcanli ve cok güzel degil. Bir sürüde sacma sapan dizi cekiliyor. Ama olsun, arz- talep meselesi. Oyunculuk, yönetmenlik ve seneryo yazarligi konusunda, okullar kurulsa ve yayginlastirilsa keske. Bizim insanimizin rol yapma, yaratma ve sunma kabileyeti gercekten var.
Uzun lafin kisasi, Dorugu öyle televizyondan yana yakila sakinmiyorum. Yasaklarim yok ogluma karsi. Izler belki diye ara ara actigim oluyor ama ilgisi yok pek. Bu da sevindirici benim icin. En büyük ütopyamda, televizyonun hayatimiza girmesi nasil büyük bir devrimse, o devrim bir kere de cikmasiyla yasansa ve hepimiz bir güzel rahat etsek, üzerimizdeki bin tonluk yükden kurtulsak, meydan okusak su gerizekali düzenin entrikalarina insan olan tüm yönlerimizle...