- Konu Sahibi ProfDrBulentTiras
Doğal yolla ya da üremeye yardımcı tedavilerle gebelik elde edilebilmesi için erkeğin sperm rezervinin, kadının da yumurta hücresi rezervinin iyi olması gerekiyor. Kadının gebe kalabilirliği ilk olarak yumurta rezervinin zengin olabilmesiyle ilgilidir. Kadının yumurta sayısı ve kaliteli istenilen düzeyde ise elbette ki, doğurganlık seviyesi yüksek olacaktır. Kadınlarda yumurta “folikül” sözcüğüyle ifade edilmektedir. Her kız bebek belli bir folikül rezervi ile dünyaya gelmekte ve zaman içinde, yıllar geçtikçe ve özellikle de yetişkinlik döneminde bu foliküllerin sayısında kaçınılmaz bir azalma yaşanmaktadır. Folikül sayısındaki bu azalma dolayısıyla foliküllerin kalitesi düşer ve doğurganlık potansiyeli azalır.
Düşük folikül sayısı olması durumunda kadın hamile kalsa bile gebeliğin düşükle sonlanma riski bulunmaktadır. Ancak kadının folikül rezervinin azalmaya başladığı dönemde, erken süreçte bazı tıbbi ve doğal yöntemlerle kadınlarda yumurta rezervinin azalmasının önüne geçilebilir.
Özellikle son yıllarda yaşam şartlarının zorluğu, sağlıklı yaşam koşullarının izlenmemesi dolayısıyla kadınların yumurta rezervi hızla azalmaktadır. Bu tür bir durumda önemli olan foliküllerin azalmaya başladığı dönemde müdahale edilebilmesi, kadının daha fazla yumurta rezervi azalmadan, son yumurtaları en iyi şekilde değerlendirmek amacıyla tüp bebek ya da diğer üremeye yardımcı tedaviler kullanılarak gebe kalınmasıdır. Eğer kadının yaşı çok ileri değilse ve diğer sağlık koşullarında bir sorun yoksa gebelik elde edilebilmektedir. Ancak yumurta rezervinin azalmasını herhangi bir ilaçla ya da başka bazı tıbbi tedavilerle durdurulamaz, sadece bu sürecin yavaşlatılması mümkün olabilir.
Yumurta rezervi neden azalır?
Başta da anlatıldığı üzere normal şartlar altında her kız bebek belli bir sayıda yumurta rezervi ile doğar. Ergenliğe girişle birlikte genç kızlar her ay yumurtlar ve yaş ilerledikçe de yumurta rezervi hızla azalır. Özellikle 35 yaşından sonra kadınların doğurganlık potansiyelleri çok hızlı bir şekilde azalmaya başlar. Bu durum da yumurtalık sayısının ve kalitesinin azalmasıyla açıklanmaktadır. Kadının yaşının 40’ı geçmesi durumunda ise bu rezerv hızlı bir şekilde düşer. Ancak folikül sayısının azalmasına neden olan tek sebep kadının yaşı değildir, sağlıksız yaşam ve beslenme koşulları da yumurta rezervini olumsuz etkiler. Bu bağlamda;
Her sağlıklı kız bebek ilk doğduğunda ortalama bir buçuk milyon yumurtaya sahip olmaktadır. Ergenliğe girince ilk adet gördükleri yaşta ise genç kızların 400 - 500 bin yumurtaları vardır. İşte bu yumurtaların her ay 1000 tanesi kaybedilir ve aslında bir kadın üreme dönemi boyunca ortalama 400 - 500 kez yumurtlar. Yumurta rezervi ve üreme çağı ile ilgili de her 100 kadından birinin 40 yaşından önce, her 10 kadından birinin de 45 yaş civarında yumurta rezervini bitirip menopoza girdiği bilinmektedir. İşte böyle bir durum söz konusu olduğu için de kadının yumurta rezervinin değerlendirilmesi, tespit edilmesi için yapılan testler önem kazanmaktadır.
Kadınların yumurta rezervinin ölçülebilmesi için birkaç tane farklı test varken, bunlardan iki tanesi çok önemli ve etkili olmaktadır. Bunlardan birincisi Anti Müllerian Hormon (AMH) testi, ikincisi de ultrasona girip yumurtalıklardaki foliküllerin sayılması işlemidir. Buna ise Antral Folikül Sayısı adı verilmektedir. Bu testlerde ve sayımda eğer kadının iki yumurtalığında toplam 6’dan daha az yumurta varsa bu durum “düşük yumurta rezervi” olarak adlandırılır. Bunların dışında kadının adetinin 3. günü FSH değerleri, E2 değerleri ölçülmekteyken bunların öngörüsünün çok yüksek olmadığı düşünülmektedir.
Düşük folikül sayısı olması durumunda kadın hamile kalsa bile gebeliğin düşükle sonlanma riski bulunmaktadır. Ancak kadının folikül rezervinin azalmaya başladığı dönemde, erken süreçte bazı tıbbi ve doğal yöntemlerle kadınlarda yumurta rezervinin azalmasının önüne geçilebilir.
Özellikle son yıllarda yaşam şartlarının zorluğu, sağlıklı yaşam koşullarının izlenmemesi dolayısıyla kadınların yumurta rezervi hızla azalmaktadır. Bu tür bir durumda önemli olan foliküllerin azalmaya başladığı dönemde müdahale edilebilmesi, kadının daha fazla yumurta rezervi azalmadan, son yumurtaları en iyi şekilde değerlendirmek amacıyla tüp bebek ya da diğer üremeye yardımcı tedaviler kullanılarak gebe kalınmasıdır. Eğer kadının yaşı çok ileri değilse ve diğer sağlık koşullarında bir sorun yoksa gebelik elde edilebilmektedir. Ancak yumurta rezervinin azalmasını herhangi bir ilaçla ya da başka bazı tıbbi tedavilerle durdurulamaz, sadece bu sürecin yavaşlatılması mümkün olabilir.
Yumurta rezervi neden azalır?
Başta da anlatıldığı üzere normal şartlar altında her kız bebek belli bir sayıda yumurta rezervi ile doğar. Ergenliğe girişle birlikte genç kızlar her ay yumurtlar ve yaş ilerledikçe de yumurta rezervi hızla azalır. Özellikle 35 yaşından sonra kadınların doğurganlık potansiyelleri çok hızlı bir şekilde azalmaya başlar. Bu durum da yumurtalık sayısının ve kalitesinin azalmasıyla açıklanmaktadır. Kadının yaşının 40’ı geçmesi durumunda ise bu rezerv hızlı bir şekilde düşer. Ancak folikül sayısının azalmasına neden olan tek sebep kadının yaşı değildir, sağlıksız yaşam ve beslenme koşulları da yumurta rezervini olumsuz etkiler. Bu bağlamda;
- Yaş,
- Sigara ve alkol gibi zararlı alışkanlıklar,
- Kadının daha önceden geçirmiş olduğu yumurtalık ve kist ameliyatları,
- Çikolata kisti,
- Kadının aldığı kemoterapi veya radyoterapi,
- Frajil X sendromu, mozaik turner sendromu gibi birtakım genetik hastalıklar,
- Ailedeki diğer kadınların yaşadığı erken menopoz,
- Kadının fazla kilolu ve obez olması,
- Sebebi açıklanamayan kısırlık vakaları da kadının folikül sayısının azalmasına sebep olur.
Her sağlıklı kız bebek ilk doğduğunda ortalama bir buçuk milyon yumurtaya sahip olmaktadır. Ergenliğe girince ilk adet gördükleri yaşta ise genç kızların 400 - 500 bin yumurtaları vardır. İşte bu yumurtaların her ay 1000 tanesi kaybedilir ve aslında bir kadın üreme dönemi boyunca ortalama 400 - 500 kez yumurtlar. Yumurta rezervi ve üreme çağı ile ilgili de her 100 kadından birinin 40 yaşından önce, her 10 kadından birinin de 45 yaş civarında yumurta rezervini bitirip menopoza girdiği bilinmektedir. İşte böyle bir durum söz konusu olduğu için de kadının yumurta rezervinin değerlendirilmesi, tespit edilmesi için yapılan testler önem kazanmaktadır.
Kadınların yumurta rezervinin ölçülebilmesi için birkaç tane farklı test varken, bunlardan iki tanesi çok önemli ve etkili olmaktadır. Bunlardan birincisi Anti Müllerian Hormon (AMH) testi, ikincisi de ultrasona girip yumurtalıklardaki foliküllerin sayılması işlemidir. Buna ise Antral Folikül Sayısı adı verilmektedir. Bu testlerde ve sayımda eğer kadının iki yumurtalığında toplam 6’dan daha az yumurta varsa bu durum “düşük yumurta rezervi” olarak adlandırılır. Bunların dışında kadının adetinin 3. günü FSH değerleri, E2 değerleri ölçülmekteyken bunların öngörüsünün çok yüksek olmadığı düşünülmektedir.
- Transvajinal ultrasonografi
- FSH (Folikül Stimülan Hormonu) ölçülmesi
- LH (Luteinizan Hormon) ölçülmesi
- E2 (Estradiol) ölçülmesi
- İnbihin B seviyesi ölçümü
- AMH (Anti Müllerian Hormon)
- Clomiphene citrate challenge test (CCCT)