Bildiğiniz gibi insanoğlu vücudunu, hastalıklarının nedenini, kendini bildi bileli araştırıyor. Bir çok hastalığın nedenleri için, stres, yasam stili ve çevre kirliliğini suçlamak mümkün. Bana göre başka bir neden ise kendi bedenimizi yeterince sevmiyor ve ilgilenmiyor oluşumuz. Zaten kendi bedenimize ilgi göstersek ve sevsek belki de dünya bu kadar kirli olmayacaktı.
Sanırım doğada kendisine bakmayan tek canlı türü, insanlar. Sanki bize, sınırsız sağlık verilmiş gibi davranıyoruz, öyle ya en akılıi biziz! Doğaya hükmediyoruz, kolay değil! Oysa evimizdeki tekir kedi saatlerce kendisini sevebiliyor, yine bu tekir kedi çıkardığı mırlama sesiyle, kendi kendini iyileştirmeyi becerebiliyor. Nasıl mı?
Geçenlerde Bioakustik ile ilgili çok ilginç bir makale okudum. Bioakustik kısaca; doğada bulunan canlıların seslerini dinleyip frekanslarını belirleyen, çıkarılan seslerin, beden hareketleriyle olan bağlantısını ve canlıların birbirleriyle nasıl iletişim kurduğunu araştıran bir bilim dalı. Bu makale Bioakustikci Dr Elizabeth Von Muggenthaler'in, kedigiller üzerine yaptığı ilginç bir araştırma üzerineydi.
Dr Elizabeth'in hipotezine göre; evimizdeki kediden, vahşi kedi ailesinin diğer üyelerine kadar kedigiller, kendi kendini mırlama sesiyle iyileştirmeyi biliyor ve hatta istersek bizi dahi iyileştirebilir. Nasıl mi? Yanıbaşımızda yatmalarına ve mırlamalarına izin vererek tabii ki.
Bu keşfin ortaya çıkış hikayesi gerçekten çok ilginç; Dr Elizabeth, çalıştığı araştırma merkezinde vahşi kedilerin kafeslerinin önünden geçerken, bu kedilerin mayışmış bir şekilde derinden mırladıklarını duyuyor. Ofisine geldiğinde hala bu mırlamaları düşünürken Dr Elizabeth'in aklına, daha önce National Geographic* dergisinde okuduğu ilginç bir araştırma geliyor; bu araştırmada, tavukları belli frekansta titresen bir platforma, 20 dakikalığına koymuşlar ve tavukların kemikleri bu süre zarfında inanılmaz bir şekilde büyümüş. İki ayrı olayla bağlantıyı kuran Dr Elizabeth, bu araştırmayı yapan bilim adamını arıyor ve araştırmada kullandıkları ilgili frekansların ne olduğunu soruyor.
Aldığı yanıt, bu frekansların 20- 90 Hz arasında olduğudur ve verilere göre kemik büyümesinde en etkili olan frekanslar 25-50 Hz arasında olanlardır. Dr Elizabeth, ertesi gün mikrofonu, sanatçı doktor, tekir ev kedisine tutuyor ve mırlamasını bilgisayara kaydediyor. Bu kaydın sonuçlarına baktığında temel frekansın 25 Hz olduğunu ve harmonim yapısının ise 50-75... diye yükseldiğini buluyor. Bunun üzerine çevresinde bulduğu her kedinin mırlamasını kaydetmeye başlıyor. Kedigiller ailesinden çeşitli vahşi türler üzerinde yaptığı kayıtlar sonucunda; mırlama frekanslarının 20-140 Z arasında olduğunu, ev kedilerimizin ise ortalama 20-50 Hz arasında mırladığını buluyor.
Kedinin mırlamasında bulunan bu frekansların, kemikleri iyileştirme ve büyütmedeki gücü çeşitli** bilim çevrelerince bir suredir araştırılmakta ve dergilerde yayınlanmaktadır. Dr Elizabeth bu verilerle, kendi verilerini ve kediler hakkında yapılmış tüm araştırmaları birleştirdiğinde hipotezini dünyaya sunuyor. Kedigiller 20-50 Hz frekanslarındaki mırlamalarıyla kendilerini iyileştirebilme özelliğine sahip ve en önemlisi bu mırlama insanlarında kemik ve kas hastalıklarının daha çabuk iyileşmesine yardımcı olabilir. Bu hipotez birçok çevreden destek görmüş; özellikle de veterinerlerden.*** Kedinin birçok kemik hastalığına hiç derecede yakalanmadığı da veterinerlerce uzun yıllardır biliniyor. Öyle ki ünlü bir veterinerlik deyişi dahi var ve bu halen okullarda öğretilmektedir;
"Bir kediyi kırılmış kemiklerle bir odaya kapatın, bir süre sonra kemikler iyileşecektir."
Bu frekansların iyileştirme gücü olduğu şimdilik bilim dünyasında bir hipotez olarak konuşulsa da, Dr Elizabeth; "Kedilerinizle uyumanızda hiç bir sakınca yok, kesinlikle iyileşmeyi hızlandıracaklardır" diyor. (Gerçi vahşi kediler ile uyumak zor olabilir.:))
ALINTIDIR.