- 2 Temmuz 2019
- 1.470
- 1.487
merhabalar herkese. içimi dökmek için buraya yazıyorum çünkü öfkemi dramamı pişmanlıklarımı hayal kırıklıklarımı kusabileceğim başka hiç bir yer yok. uzun olabilir veya ağır gelebilir baştan söylemek istedim. şu son 1 senede yaşadıklarım sonucunda hayatın sandığımdan daha acımasız olduğunu fark ettim. hayatım boyunca insanlar tarafından kullanıldığımı. kullanıldıktan sonra bir peçete gibi buruşturulup atıldığım gerçeğiyle yüzleştim. arkadaşlıkta kazıklar, aşkta ihanetler, ailede dışlanmalar derken artık hiç tanımadığım insanlardan bile zarar görür oldum. kendimi yapayalanız savunmasız çaresiz ve sahipsiz hissettim. insanları sevmekten desteklemekten onlara güvenmekten başka suçum yoktu. doğru olan bu diyip gösterdiğim sunduğum ne varsa eninde sonunda hak etmediğim muamelelere maruz kaldım. her insan aynı değildir diyip önüme baktım. hep aynı yolu izledim.
oyunun içindeyken farkında olmadığım şey ödediğim bedellerdi. onlar benim normalim olmuşlardı. hayatımı sadece insanlar mahvetmedi. ben onlara yapabilmeleri için yardım ettim. neyim varsa paylaştım. sevgimi sadakatimi paramı pulumu evimi ruhumu bedenimi. aklınıza ne gelirse.
niye bu kadar salaktım neden bu kadar açtım sevmeye sevilmeye ilgiye şefkate. bunları görmeden veya kendine verebilerek yaşayan ve her şeye rağmen mutlu olan, yalnızlığıyla barışık kaliteli şekilde yaşamını sürdüren bir sürü insan var. ben niye bunu başaramadım diye kendime kızıyorum. belkide başarmak istemedim çünkü mümkün olacağına inandım, sevildiğim sayıldığım arkamın kollandığı huzurlu olduğum bir hayata sahip olacağıma. kaç kez sil baştan hayat kurdum artık sayısını ben bile hatırlamıyorum. hepsinde tam oldu her şey yoluna girdi derken aslında her şey bir illüzyonmuş. ben başardığımı zannetmişim.
ucundan kıyısından olsada genç yaşıma rağmen çok fazla şey deneyimledim belki bir sürü kişiye nasip olmayacak iyi anılarımda vardır. zaten onlara tutunmaktan başka avuntum yoktu desem yeridir. fakat temeli gerçeklik üzerine değil hiç biri. bana en çok ağır gelen şey yaşadığım şeylerin sahte olması. acısıyla tatlısıyla dediğim her şey sahte ve aldatmaca. tutunacağım teselli olacağım tek bir şey bile yokmuş aslında gerçekte.
insanlardan tek bir şey bekledim o da sevgi. karşılığında neler verebileceğimi belli ettim. onlar ise alabilmek için uzunlu kısalı vadelerde oynadılar. son güçlerine kadar, dayanabildikleri kadar sürdürdüler bu oyunu. benim verebileceğim şeyler bana göre belki sunması zor şeyler değildi aynı zamanda somut ve gerçek şeylerdi. onlarda bu şeylere aç şekilde yaşadıkları için mi bilmiyorum ama bir tür illüzyona kapılmam yeterliydi ve bunun için tek bilmeleri gereken şeyler zaaflarımdı. yani ellerinden geldikçe seviyor gibi yaptılar.
şimdi geçmişime bakıyorum ve bir tablo gibi duruyor karşımda. ben sevilmek için ödemem gereken bedellerden çok daha fazlasını ödemişim. aslında o kadarda sevilmeyecek ve bunun için ağır bedeller ödemesi gereken birisi değilmişim. bunu niye kendime yapmışım niye insanlarla böyle anlaşmalara girmişim bilmiyorum. dahası sevgi nedir nasıl sevilir bilmeyen insanlar olabilirler bunlar. bir de kalkıp inanmışım, güvenmişim. seviyor gibi yaptıklarında gerçekten seviyorlar sanmışım. tek bu konuda ise kızmıyorum kendime. çünkü gerçek sevgi nedir, sağlıklı olanı nedir hiç yaşamadımki.
bilmediğim bir şeyi istemişim ve ona belirlenmişim. görmediğim bir şeyi peki nasıl içimde taşıyorum yani ben nasıl sevebiliyorum.
veya öyle mi zannediyorum. acaba ben sevmeyi, sevilmeyi gerçekten biliyor muyum? işte açıklayan nokta buydu yaşarken zaman geçerken aslında bir illüzyonun içinde olduğumu ve bunu insanlarla karşılıklı oluşturduğumu. belkide kendimi bildim bileli sevgi sandığım şeyler, karşımda gördüğüm ve içimde bir şeyleri uyandıran hayranlıkla karşıladığım gözlemlediğim duygulanımları ilişkilenmeleri doğru veya yanlış olduğunu ayırt etmeksizin bilinçaltıma yerleştirip onları zamanı geldiğinde kullanarak taklit etmeye çalışmışımdır ve her şeyi kendi kendime öğrenen biri olarak bu konuda çok yetenekliyimdir. eğer doğrusunu öğrenmediysem, sonra vay halime. o illüzyona ben kendimi ittiğim için insanlar beni içine çekebildi ona eminim en azindan.
son 1 yıldır kendimi tanıma bulma yolculuğum başladığından beri işler hiç yolunda gitmedi. kendimle birlikte hayatıda aynı şekilde daha çok öğrenmek istedim. yalnızdım ve mecburen zoru seçmek kalıyordu geriye. hepsi deneye yanıla öğrendiğim şeylerdi. niye zor diyorum çünkü yavaş ve sancılıydı. düşe kalka tek başına yürümeyi öğrenmeye çalışan bir bebek gibi ve her yerim yara bere içinde.
en ama ennn çok yalnız kalabilmeyi, kendimle vakit geçirebilmeyi, bununla barışık olmayı ve bundan keyif almayı öğrenmek istedim ve bu süreçte fark ettiğim şey ne kadar çabalarsam çabalayayım, bir kez içinize bu ‘asla gerçekten sevilmiyorum’ duygusu yapıştıysa silmek imkansız gibi bir şey. insan bunu silemeyince sadece kendini kandırıyor, yalnızken şöyle mutluyum, böyle huzurluyum diye. kendimi sevmiyorsam ve birileri beni sevmiyorsa nasıl yalnızlıktan mutlu olabilirim ne bekliyordumki. son zamanlarda biraz illüzyonun dışına çıkıp hayatın gerçeklerine odaklanmaya başladım. ben yalnız olmayı, kalabilmeyi bunu olumlu hale çevirmeyi beceremeyecek biri değildim. sadece sevmeyi bilmediğim için kendimi sevemedim ben. insan bilmediği bir şeyi kendisine veremiyor maalesef. ayrıca ben dümdüz yalnız kalmak istemeyen birisiydim ve doğal olarak bunun için mücadele etmeye çalıştım! ancak neyin zorlaması bu diye sorduğumda kendime, zihnimde beliren ikinci düşünce tam olarak şu oldu; ‘yalnız olmayı istememek neyin zorlamasıydı?’
bu sefer sevilmek uğruna gerçek deneyimler edinmek için çabaladım. fakat bu sefer asıl amacım sevilmek değildi. çünkü gerçekten sevilsem bile bunu sahtesinden ayırt edebilmem hala mümkün değildi. insanların bana ne yaptığını öğrenmek istedim. niye bu hale geldiğimi ve geçmişte neden bu kadar gözü kapalı ve kendi dikine giden sırf sevmek sevilmek uğruna gözü kara biri haline gelecek kadar, bana bu kadar zararı olan bir şeyi niye çok istediğimi öğrenmem şarttı. çünkü sahipsiz diye nitelendiren yalnız biriydim ve bu hayatım boyunca devam edecek bir olguysa kendime sahip çıkabilmek, kendimi korumayı bilmek, kendime karşı görevim haline gelmişti artık.
napacağımı bilmediğim için yine aynı yolu izledim, yeni kişilerle tanıştım ve beni sevmeleri için bir şeyler sundum durdum. beni sevdiler ve yine zarar verdiler. öyle üç beş kişide değil, üç beş olaydan ibarette değil. çok şey yaşadım bu süreçte ve bir şeylerin farkında az çok olmama rağmen yinede kendimi koruyabilecek seviyede değildim henüz. fakat çok iyi dersler çıkardım.
yalnızlığın sevilecek bir şey olmadığını anladığım gibi aynı zamanda başa geldiğinde kabul etmemek için diretmemek gerektiğini anladım. çünkü direttikçe fark ettimki daha yanlış insanlara sarılıp daha yanlış olaylara, daha yanlış alışkanlıklara sürüklenmişim. gerçekten yalnız olmak istememenin bedeli, yalnız kalmaktan çok daha ağırmış.
artık yalnız kalmak o kadar umurumda değil, korkutmuyor beni. ben sahte sevginin neredeyse tüm çeşitlerini deneyimlemişimdir. ve artık ben kendimi sevmek istiyorum fakat sahte bir şekilde değil. o yüzden önce gerçek sevgi nedir onu öğreneceğim ve ilk iş gerçeğini kendime sunacağım. çünkü en çok buna ihtiyacım var.
oyunun içindeyken farkında olmadığım şey ödediğim bedellerdi. onlar benim normalim olmuşlardı. hayatımı sadece insanlar mahvetmedi. ben onlara yapabilmeleri için yardım ettim. neyim varsa paylaştım. sevgimi sadakatimi paramı pulumu evimi ruhumu bedenimi. aklınıza ne gelirse.
niye bu kadar salaktım neden bu kadar açtım sevmeye sevilmeye ilgiye şefkate. bunları görmeden veya kendine verebilerek yaşayan ve her şeye rağmen mutlu olan, yalnızlığıyla barışık kaliteli şekilde yaşamını sürdüren bir sürü insan var. ben niye bunu başaramadım diye kendime kızıyorum. belkide başarmak istemedim çünkü mümkün olacağına inandım, sevildiğim sayıldığım arkamın kollandığı huzurlu olduğum bir hayata sahip olacağıma. kaç kez sil baştan hayat kurdum artık sayısını ben bile hatırlamıyorum. hepsinde tam oldu her şey yoluna girdi derken aslında her şey bir illüzyonmuş. ben başardığımı zannetmişim.
ucundan kıyısından olsada genç yaşıma rağmen çok fazla şey deneyimledim belki bir sürü kişiye nasip olmayacak iyi anılarımda vardır. zaten onlara tutunmaktan başka avuntum yoktu desem yeridir. fakat temeli gerçeklik üzerine değil hiç biri. bana en çok ağır gelen şey yaşadığım şeylerin sahte olması. acısıyla tatlısıyla dediğim her şey sahte ve aldatmaca. tutunacağım teselli olacağım tek bir şey bile yokmuş aslında gerçekte.
insanlardan tek bir şey bekledim o da sevgi. karşılığında neler verebileceğimi belli ettim. onlar ise alabilmek için uzunlu kısalı vadelerde oynadılar. son güçlerine kadar, dayanabildikleri kadar sürdürdüler bu oyunu. benim verebileceğim şeyler bana göre belki sunması zor şeyler değildi aynı zamanda somut ve gerçek şeylerdi. onlarda bu şeylere aç şekilde yaşadıkları için mi bilmiyorum ama bir tür illüzyona kapılmam yeterliydi ve bunun için tek bilmeleri gereken şeyler zaaflarımdı. yani ellerinden geldikçe seviyor gibi yaptılar.
şimdi geçmişime bakıyorum ve bir tablo gibi duruyor karşımda. ben sevilmek için ödemem gereken bedellerden çok daha fazlasını ödemişim. aslında o kadarda sevilmeyecek ve bunun için ağır bedeller ödemesi gereken birisi değilmişim. bunu niye kendime yapmışım niye insanlarla böyle anlaşmalara girmişim bilmiyorum. dahası sevgi nedir nasıl sevilir bilmeyen insanlar olabilirler bunlar. bir de kalkıp inanmışım, güvenmişim. seviyor gibi yaptıklarında gerçekten seviyorlar sanmışım. tek bu konuda ise kızmıyorum kendime. çünkü gerçek sevgi nedir, sağlıklı olanı nedir hiç yaşamadımki.
bilmediğim bir şeyi istemişim ve ona belirlenmişim. görmediğim bir şeyi peki nasıl içimde taşıyorum yani ben nasıl sevebiliyorum.
veya öyle mi zannediyorum. acaba ben sevmeyi, sevilmeyi gerçekten biliyor muyum? işte açıklayan nokta buydu yaşarken zaman geçerken aslında bir illüzyonun içinde olduğumu ve bunu insanlarla karşılıklı oluşturduğumu. belkide kendimi bildim bileli sevgi sandığım şeyler, karşımda gördüğüm ve içimde bir şeyleri uyandıran hayranlıkla karşıladığım gözlemlediğim duygulanımları ilişkilenmeleri doğru veya yanlış olduğunu ayırt etmeksizin bilinçaltıma yerleştirip onları zamanı geldiğinde kullanarak taklit etmeye çalışmışımdır ve her şeyi kendi kendime öğrenen biri olarak bu konuda çok yetenekliyimdir. eğer doğrusunu öğrenmediysem, sonra vay halime. o illüzyona ben kendimi ittiğim için insanlar beni içine çekebildi ona eminim en azindan.
son 1 yıldır kendimi tanıma bulma yolculuğum başladığından beri işler hiç yolunda gitmedi. kendimle birlikte hayatıda aynı şekilde daha çok öğrenmek istedim. yalnızdım ve mecburen zoru seçmek kalıyordu geriye. hepsi deneye yanıla öğrendiğim şeylerdi. niye zor diyorum çünkü yavaş ve sancılıydı. düşe kalka tek başına yürümeyi öğrenmeye çalışan bir bebek gibi ve her yerim yara bere içinde.
en ama ennn çok yalnız kalabilmeyi, kendimle vakit geçirebilmeyi, bununla barışık olmayı ve bundan keyif almayı öğrenmek istedim ve bu süreçte fark ettiğim şey ne kadar çabalarsam çabalayayım, bir kez içinize bu ‘asla gerçekten sevilmiyorum’ duygusu yapıştıysa silmek imkansız gibi bir şey. insan bunu silemeyince sadece kendini kandırıyor, yalnızken şöyle mutluyum, böyle huzurluyum diye. kendimi sevmiyorsam ve birileri beni sevmiyorsa nasıl yalnızlıktan mutlu olabilirim ne bekliyordumki. son zamanlarda biraz illüzyonun dışına çıkıp hayatın gerçeklerine odaklanmaya başladım. ben yalnız olmayı, kalabilmeyi bunu olumlu hale çevirmeyi beceremeyecek biri değildim. sadece sevmeyi bilmediğim için kendimi sevemedim ben. insan bilmediği bir şeyi kendisine veremiyor maalesef. ayrıca ben dümdüz yalnız kalmak istemeyen birisiydim ve doğal olarak bunun için mücadele etmeye çalıştım! ancak neyin zorlaması bu diye sorduğumda kendime, zihnimde beliren ikinci düşünce tam olarak şu oldu; ‘yalnız olmayı istememek neyin zorlamasıydı?’
bu sefer sevilmek uğruna gerçek deneyimler edinmek için çabaladım. fakat bu sefer asıl amacım sevilmek değildi. çünkü gerçekten sevilsem bile bunu sahtesinden ayırt edebilmem hala mümkün değildi. insanların bana ne yaptığını öğrenmek istedim. niye bu hale geldiğimi ve geçmişte neden bu kadar gözü kapalı ve kendi dikine giden sırf sevmek sevilmek uğruna gözü kara biri haline gelecek kadar, bana bu kadar zararı olan bir şeyi niye çok istediğimi öğrenmem şarttı. çünkü sahipsiz diye nitelendiren yalnız biriydim ve bu hayatım boyunca devam edecek bir olguysa kendime sahip çıkabilmek, kendimi korumayı bilmek, kendime karşı görevim haline gelmişti artık.
napacağımı bilmediğim için yine aynı yolu izledim, yeni kişilerle tanıştım ve beni sevmeleri için bir şeyler sundum durdum. beni sevdiler ve yine zarar verdiler. öyle üç beş kişide değil, üç beş olaydan ibarette değil. çok şey yaşadım bu süreçte ve bir şeylerin farkında az çok olmama rağmen yinede kendimi koruyabilecek seviyede değildim henüz. fakat çok iyi dersler çıkardım.
yalnızlığın sevilecek bir şey olmadığını anladığım gibi aynı zamanda başa geldiğinde kabul etmemek için diretmemek gerektiğini anladım. çünkü direttikçe fark ettimki daha yanlış insanlara sarılıp daha yanlış olaylara, daha yanlış alışkanlıklara sürüklenmişim. gerçekten yalnız olmak istememenin bedeli, yalnız kalmaktan çok daha ağırmış.
artık yalnız kalmak o kadar umurumda değil, korkutmuyor beni. ben sahte sevginin neredeyse tüm çeşitlerini deneyimlemişimdir. ve artık ben kendimi sevmek istiyorum fakat sahte bir şekilde değil. o yüzden önce gerçek sevgi nedir onu öğreneceğim ve ilk iş gerçeğini kendime sunacağım. çünkü en çok buna ihtiyacım var.