Popüler Konu Verimli Rutin

Günaydın Hanımlar,
zelalke zelalke nin önerisi ile parahanim.com blog sayfasını okudum. Katılmadığım bazı kısımlar olmasına rağmen, genel olarak çok faydalı olduğunu düşünüyorum.
 
Canan Karatay Aslında Ne Diyor?

Canan Hoca yeni ve öğrenen dünya ile aynı ve benzer düzlemde konuşuyor. Bildiğini anlatmak için "Aman oraya çıkarsam ne derler, aman bunların panelinde konuşursam ne düşünürler" gibi bir ayrım yapmıyor. Ulaşabileceği en geniş kitleye erişmek için en ciddi bilimsel kongrelerde de konuşmacı oluyor, en tuhaf sabah programlarına da katılıyor. İlkelerinden saptığını, bir gün ak dediğine ertesi gün kara dediğini görmedim. Üzerindeki büyük baskıyı tahmin edebilirim. Çok daha konforlu bir yaşam seçebilecekken tarafsızlığın bedelini nasıl ödediğini de... Margarin şirketinin kurduğu derneğin bildirilerine imza atan bilim insanları (!) da var bu evrende...

Canan Hoca'yı dinleyin, çok şeyi var anlatacak. SMA, otizm, birdenbire rakamsal olarak sıklaşan bebek hastalıkları... 1 yaşındaki bebeğe kalp, 2 yaşındaki bebeğe karaciğer nakilleri... Minicik yaşlarda lösemi, şeker, böbrek, her türden sıkıntı... İsterim ki bir de ondan dinleyin. "Anne rahminde büyük bir aksama olduğu kesindir" diyor hoca. "Çevresel faktörler, tarım ilaçları ve içeriksiz; maksimize verim tekniği ile üretilmiş bomboş tarım sebebiyle oluşan besin eksikliğidir." diyor.

"Eve kimyasal olan hiçbir şey girmemeli." diyor. Sadece bu sözü ile dahi temizlik sektöründen; gıda, tarım, tekstil, mobilya, boya sektörlerinden ve daha nicesinden onlarca şirketin hedefine giriyor. "Hocam, azıcık alçak sesle mi konuşsanız, sizi yakarlar" diyen çok. Hem de pek çok... Hoca yine de çatır çatır söylüyor.

"Sma hastalığı mantar gibi arttı, bunun sebebi de kimyasaldır." diyor. "Güney Amerika'da benzeri Ziga virüsü arttı, paralel sebepler ve getirilerdir." diyor. Isparta'da çiftçiler ile konuştuğunu anlatıyor sonrasında. Elma ağaçlarındaki ilaçlamayı sormuş. "Senede 30 - 40 defa ilaçlama yapıyoruz" demiş çiftçi. "Tarım Bakanlığı böyle istiyor." demişler bir de... Biz de elma yetiştiriyoruz. Tarım Bakanlığı bizden hiç böyle bir şey istemiyor..? Sanırım çiftçi artık kendi yaptığından utanıyor.

Avustralya'ya gittiğini anlatıyor hoca. Orada çiftçiler ile yaptığı konuşmaları... "Kesinlikle tarım ilacı kullanmıyoruz, istesek de kullanamayız" demiş oradaki çiftçi. İlaç tespit edildiği an Avustralya'daki tarım bakanlığının anında üretimi kapattığını söylemişler. Ayda bir geliyormuş devlet; toprak, bitki, kök... Yanlarındaki mobil cihazlar ile anında analiz yapıyorlar imiş.

"Arısız bal yapımı acayip yaygın" diyor yine hoca. "Arı keki adıyla devletten izinli imalatı yapılan ürünü lütfen araştırınız." diyor. "Çin'den bal özü Türkiye'nin en büyük arıcılık bölgelerinde yaygın. Şeker ve glikoz ile arısını beslemeyen üretici sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bala öz ekleyip 100 kiloluk ürünü 1 ton haline getiriyorlar." diyor.

"Yutamadığınız, yiyemediğiniz hiçbir şeyi vücudunuza sürmeyeceksiniz." diyor. Deriden girdiğini, kana karıştığını, bunun kaçınılmaz olduğunu anlatıyor. Burada konu güneş kremleri... Doğal yağlar ile korunmak zorunda olduğumuzu anlatıyor.

"Kırmızı etin hiçbir zararı yok." diyor hoca. "Elbette mera hayvanı olduğu sürece... En büyük faydayı da mera etinin yağından, kuyruk ve iç yağlardan, kemik ve sakatatlardan edinirsiniz." diyor. Et fiyatları malum... Bütçe kısıtlı ise yapılacak şeyin kemik almak ve suyu ile yemek yapmak olduğunu anlatıyor. Ucuz protein kaynağı olarak lanse edilen endüstriyel tavuğun koca bir sıfır olduğunu söylüyor.

"Sosis, salam gibi işlem görmüş etler tamamen kanserojendir." diyor. "Uzun koruma süreleri kimyasal kaynaklıdır. Yoksa raf ömrü on, bilemediniz on beş günü geçmez." diyor.

Mangalın sakıncalı olabileceğini anlatıyor. Közün ısısı ile geleneksel usul pişirmenin en sağlıklı yöntem olduğunu... Kebap yapıyor iseniz bolca kuyruk yağı kullanmanızı, kebabı sağlıklı kılan şeyin o olduğunu anlatıyor.

"Yoğurt ve peynir çok önemli." diyor. "Süt, gerçek ot yiyen hayvandan sağılmış olmalı. Kesinlikle mısır yememeli hayvan. Sadece mısır değil, yediği saman dahi 1950 sonrası buğday türlerinin sapı samanı ise fayda getirmez. Zarardır size." diyor. "Mayası %100 gerçek maya olmalı. Starter maya, damla maya kesinlikle kabul edilemez." diyor. Yumurtayı öneriyor ancak "Gerçek köy yumurtası bulacaksınız. Deneme üretimi tavuk besi çiftliği yumurtaları bozuk tipte ve renkte olduğu için dükkanlarda, pazarlarda köy yumurtası diye satılıyor. Kanmayın." diyor.

"Mercimek, kuru fasulye, nohut, bakliyat ithal olmamalı." diyor. "Yerel ve endemik olmadığı sürece hastalık kaynağıdır." diyor hoca... "Gemideki konteynerde üç ay geçiren bakliyat anormal biçimde ilaçlanarak taşınıyor. Kinoa dahi böyledir. Sosyeteye bakıyorum, yiyor ama 'Bu ürün nasıl oluyor da üç ay yol gelip böceklenmiyor, mümkün mü?' diye düşünmüyor." diyor. Sağlık için yenilen bu gibi ürünlerin belki de en sağlıksız ürünler olduğunu anlatıyor.

"Evde gerçek süt, gerçek salep, gerçek meyve ile yapılan dondurma hariç en sosyetik yerde satılan dondurma bile yalandır." diyor. Kesinlikle dışarıda dondurma yenmemesini; çilek aromasını, bal aromasını, mısır şurubunu, Avrupa salep denilen kimyasalı tüm dondurmacıların kullandığını anlatıyor. "Yalan" diyor kısaca.

Hoca bunları ve bunlar gibi onlarcasını anlatıyor da toplum ne anlıyor ya da ne yapıyor... İşte sorun orada maalesef.

Bir kitle hocayı karikatür ve mizah malzemesi yapıyor ki bu esasen sevimli bir şey. Zaten bunlara hoca da gülüyor. :) Bir kitle var, ne anlatırsanız anlatın umursamıyor. Taş çatlasa on yıl kullanacağı arabasına üç güvenilir şirketin dışında yakıt almayanlar konu kendi sağlıklarına ve kendi gıdalarına gelince "Aman ne olacak ki..." şeklinde ilerlemeyi tercih ediyor. "Onu yeme bunu yeme e ne yiyeceğiz?" sorusunu "E, endüstriyel ürünler yokken evde ne yiyor idiyseniz onu..?" diye yanıtlıyorsun... Havaya yanıtlıyorsun.

Dinleyen, anlayan, daha fazlasını öğrenmek için araştıran, yayınları takip eden, farklı kaynaklardan sorgulayan bir kitle var ki gün geçtikçe büyüyor. Zaten gıda teröristlerini de bu kitlenin büyümesi korkutuyor. Sektör Canan Hoca'ya Canan Hoca gibi onlarca kıymetli bilim insanına savaş açıyor. Silahlar artık top tüfek değil... Siber terörizm, siber iftira, siber itibarsızlaştırma yeni çağın "susturma" yöntemleri. Sadece bu işi yapan, sadece bu alana odaklanan sosyal medya ajansları var. Bu işler için oluşturulan tarifeler dahi var. Doğru söyleyeni dokuz köyde takip edip "yumurta kafa" denilen satın alınan gerçek ya da kurgusal yorumculara, tetikçilere vurdurmak... Düzeni değiştirmeye çalışma, sevilmezsin. Önce seni satın almaya çalışırlar, fiyatın yok ise itibarsızlaştırırlar. Hem zaten ne için uğraşıyorsun ki..? Bu ülkenin gündemleri günübirliktir...

Ama unutmayan, anlayan, fazlasını arayan ve araştıranlara selam olsun... Az değiliz.
Canan hocayı çok seviyorum kim ne derse desin söylediği her sözün doğru olduğuna inanıyorum. Söyledigi gibi yaşayabilsek keşke ama çok zor. Biraz olsun dikkat etmeye çalışıyorum. Hamileliğimde şeker yüklemesi yaptırmadım. Bebeğime meyve hariç şekerli birşey yedirmedim.
 
Bir Garip Tavuk Meselesi

Köyde yaşadığınızı, dürüstçe tavuk yetiştirdiğinizi düşünün. Yerli ırk, gerçek tavuklarınız olacak haliyle. Bu tavuktan bir yıl içinde alacağınız yumurta satısı 120 - 140 arasındadır. Bu yumurtayı endüstriyel yumurtanın marketlere indiği fiyat ile, yani adedi 0,12 Lira'dan indirirseniz yıllık kazancınız da 15 Lira'dır. Tavuk için kümes yaparsınız, buğday atarsınız, su verirsiniz, emek harcarsınız... 15 TL mantıklı mı? Değil. Köylü için de değil. Dolayısı ile köylü tavuk beslemeyi artık karlı bulmuyor, bırakıyor. İnat edip uğraşan küçük bir azınlığın hevesi de satışları düştükçe orada burada kuş gribi haberleri yaptıran beyaz et sektörü temsilcileri tarafından kırılıyor. Türkiye'nin en ücra köyünün tek bir kümesinde 5 tane tavuk ölse çarşaf çarşaf haber yapan medyada "nedense" beyaz et üreticilerinin yüzer binlik istif alanlarında yaşanan ölümlerin bir teki bile haber olmuyor. Adım dahi atamayacakları alanlarda 24 saat suni ışık altında yaşamaya çalışan, sürekli olarak suni yem ve antibiyotik ile beslenen o zavallı hayvancıklara "yerseniz" hiçbir şey ama hiçbir şey olmuyor. Milyonluk kıranların haberleri ancak o tesislerde çalışanların çevresince duyuluyor.

Bir yanda acayip ötesi ucuz fiyatlar, bir yanda da her an devlet görevlilerinin gelip hayvanları imha etme riski derken köylü tavuk beslemeyi bırakalı epey oldu. İstatistik çalışması da vardır mutlaka, köylerdeki tavuk sayısı hane başına 1 ya da 2 artık. Köylü haftanın bir günü kurulan ilçe pazarına iniyor, 30'lu viyolü 6 TL'den yumurta alıyor, evine çıkıyor. İşte şimdi asıl soru geliyor; köylerde tavukçuluk bitti ise piyasadaki bunca "köy tavuğu" nereden geliyor?

Endüstriden geliyor. Aradığınız şey bir "hikaye" değil de gerçek bir yanıt ise yanıt bu. Köy tavuğu diye ortada dolanan, satılan, yolunup pazarlara gelen tüm tavuklar Atak-s modeli hibrit tavuk. Net. Yumurtadan kesilen, hasta olan, ölen ya ölmek üzere olan yumurta tavuklarının tüylerini yoluyor ve bu şeyi onun köy tavuğu olduğuna inananlara satıyorlar. Atak-s tavuklar küspe ve pamuk kapçığını çok sevdikleri için suya sarı bir yağ yayılıyor. Tavuk zaten kartlaşmış yumurta tavuğu, hali ile eti sert ve zor pişiyor. Oldu sana köy tavuğu, afiyet olsun.

Gerçek köylü, gerçek tavuğu yumurtası için beslemediği için doğal olarak ortada tavuk eti de yok. Besleyeni bulursanız 120 TL'nin altına kestirebileceğinizi sanmıyorum, o da ikna edebilirseniz...
 
Canan hocayı çok seviyorum kim ne derse desin söylediği her sözün doğru olduğuna inanıyorum. Söyledigi gibi yaşayabilsek keşke ama çok zor. Biraz olsun dikkat etmeye çalışıyorum. Hamileliğimde şeker yüklemesi yaptırmadım. Bebeğime meyve hariç şekerli birşey yedirmedim.
Her sözü doğru olduğu için bu kadar saçma sapan şeye maruz kalıyor kadın. Söylediği gibi yaşamaya çalışıyorum. Yoğun bir emek ve çaba gerekiyor ancak imkansız değil.
 
Lütfen çocuklarınıza tavuk yedirmeyin. O kadar antibiyotik çocuğun bünyesini çok kötü etkiliyor. Benim kızım 4 yaşında ve tavuğun tadını bilmiyor. Okulunda da tavuk eti çıkmıyor. Yedirebileceğiniz tonla faydalı yiyecek varken lütfen ve lütfen çocuklarınıza bu zehri yedirmeyin.
 
Tavuk Meselesine Devam

Endüstriyel tavukçulukta tavukların yediği yem yine bir başka tavuğun çıktısını içeriyor. "Birbirini yemek" fiili, literatürde "Kanibalizm" başlığında geçiyor. Özetle, kendi türünü yer isen yamyam oluyorsun. Başka bir türü yer isen etobursun. Yediğin o başka tür, kendi türünü yiyor ise..?

Tavuklar kesime girdiğinde o kesimhaneden "artık" diye bir şey çıkmaz. Tavukların kafaları, ayakları, tüyleri, hatta kanları dahi tavuk yemi rasyonu (bu kelimeyi duyunca da tüylerin diken diken oluyor artık) için ham madde olur. Bu şekilde üretilen besi yemi miktarı rakamlarda üç yüz bin ton. Bu demeci Beyaz Et Sanayicileri Derneği'nin başkanı veriyor. Rendering denen bu kanibalist yemin yasaklanması ile ekonomik değeri olan çıktıların çöpe gideceği açıklaması çoktan yapıldı bile. Endüstri çöpe bir şey atmayı sevmez. Mutlaka bir yol yöntem bulunur, zincire sokulur. Hayvansal protein filan fıstık... Ortalama tüketici denilen grubun anlayacağı şekilde sunsalar sonuç infial... Etiket tebliği sayesinde kimse pek bir halt anlamıyor çok şükür.

Bu firmalar sadece zincirin arz - talebini ayarlamaz, zincirin sürekliliğini de gözetirler. Çatlak sesleri önce satın almaya çalışırlar, o olmazsa susturmaya çalışırlar, o olmazsa itibarsızlaştırırlar, bütün bunlar olurken de o sesleri bastırmak için büyük bir koroya sponsor olurlar. "Tarıma, doğaya sahip çıkıyoruz" ayaklarının sponsoru olurlar. Daha doğru bir deyiş ile sahibi olurlar. Kendi elleri ile yüzlerce dernek kurarlar, pazarlama çalışmalarında bu derneklerin isimlerini kullanırlar. "Bilmemne Derneği şu ürünün kullanımını tavsiye ediyor" spotu tanıdık geldi ise size ek bilgi; 6 arkadaşınızı yanınıza alarak istediğiniz derneği kurabilirsiniz. Türkiye'de 110.000'den fazla dernek var.

Tavukçuların, bunları dile getiren insanlara "manen yıprandık" davası açtığına şahit oluyoruz. Bir de hastane koridorlarını gezmek lazım. Türkiye'de her yeni gün beş yüz kişiye kanser teşhisi konuluyor. 2016'da kanser olduğunu öğrenen yüz seksen bin kişinin her biri emin olun manen yıpranmış olmayı tercih ederdi.
 
Sizin güzel bilgilerinizi okuduktan sonra bende giymediğim ve zayıflarım diye kenarda bıraktığım kıyamadığım bütün kıyafetlerimi ayırdım bi tanıdığımız var eşi ve oğlu engelli olduğu için pazarda satıyo 2.el olarak bende ona götürüyorum en azından aile bütçesine de katkım oldu mutluyum giyilmeyecek olanları da geri dönüşüm kutusuna attım ve çok rahatım ruhum dinlendi sanki kalabalığı sevmiyorum ve çeyiz zamanı yapılan gereksiz yorganlarim var onları da anneme kayinvalideme iade edicem artık evler o kadar soğuk olmadığı için örtülmüyor bazanin altında dolabın üstünde bekliyor ben bu durumu sevmiyorum artık gittigimizde yavaş yavaş götürcem
 
Aslında imkansız değil canım. Sadece biraz çaba sarf etmen gerekiyor.
Ben Ankara'da yaşıyorum. İşyerim havaalanında olduğu için Çubuk'a yakınım. Burada köylü pazarı kuruluyor mesela.
İnternetten aldığım üründer de var. Cevizhane'den yumurta, çiğ fıstık, ceviz alıyorum. İpek Hanım'ın Çiftliğinden peynir, sebze ve bakliyat ürünlerini alıyorum.
Zeytinselinden zeytinyağı alıyorum.
Woto-Neyi Nereden Alıyoruz diye Google'da araştırsan orada da güzel paylaşımlar var.
Köylü pazarı diyorsun da canım onlar bile her türlü ilacı hileyi biliyor. Ben süt ürünleri fabrikasında çalıştım köylülerden aldığımız sütlerde neler çıkardı o yüzden açık sütlere de güvenmiyorum ben
 
Sizin güzel bilgilerinizi okuduktan sonra bende giymediğim ve zayıflarım diye kenarda bıraktığım kıyamadığım bütün kıyafetlerimi ayırdım bi tanıdığımız var eşi ve oğlu engelli olduğu için pazarda satıyo 2.el olarak bende ona götürüyorum en azından aile bütçesine de katkım oldu mutluyum giyilmeyecek olanları da geri dönüşüm kutusuna attım ve çok rahatım ruhum dinlendi sanki kalabalığı sevmiyorum ve çeyiz zamanı yapılan gereksiz yorganlarim var onları da anneme kayinvalideme iade edicem artık evler o kadar soğuk olmadığı için örtülmüyor bazanin altında dolabın üstünde bekliyor ben bu durumu sevmiyorum artık gittigimizde yavaş yavaş götürcem
Buna çok sevindim. Hem kendi alanınızı ferahlatmış hem de başkalarının hayatına dokunmuşsunuz. Bu çok güzel gerçekten:)
 
Köylü pazarı diyorsun da canım onlar bile her türlü ilacı hileyi biliyor. Ben süt ürünleri fabrikasında çalıştım köylülerden aldığımız sütlerde neler çıkardı o yüzden açık sütlere de güvenmiyorum ben
Kesinlikle haklısın. Ben o pazardan genellikle yaşlı teyzelerden yeşil soğan, maydanoz gibi şeyler alıyorum:) Sütü ise açık olarak tanıdığım ve güvendiğim bir yerden alıyorum. Süt bozulmasın diye içine karbonat koyup satıyorlarmış doğru mu?
 
Yaaa tavuk olayının gerçeğine inanamadım ve çok üzüldümmm
Öyle bir hal aldık ki kimselere güvenemez olduk yakında kapsül üretecekler onu yeme bunu yeme diyeeee
Aslında tavuk yemezsek birşey olmaz ama çocuklara yumurta konusu çok canımı sıkıyor
Pazardan köy yumurtası alıcaz yaaa endistüriyel yumurtayı bize köy yumurtası diye satıyorlarsaaa
Kanser vb hastalık konularına tamamen katılıyorum artık evimize asla tavuk giremezzz
Büyük şehirde yaşamak yani yaşamaya çalışmak ne kadar zorrr
Ahhh ahhh düşün düşün kafayı ye artıkkk
Probiyotik tozları daha çıkmış dünyanın çivisi tamamen çıkmış durumdaaa
Peki süt olaylarına ne diyosunn
Geçenlerde pastorize edilmiş günlük sütü savunan biri vardı reklama girmezse sizinle fotosunu paylaşayım diyorum
Yada özelden atayım bi okuyunnn
Çok canımı sıkıyor beslenememek inanın kilo vermeye başladım tam anlamıyla paranoyak oldum artık :KK43:
 
Sevgili elecda, sendeki bu farkındalık, bu bilinç ve hassasiyet hepimize örnek olmalı...Hayran oluyorum okudukça...Vaktim çok kısıtlı olduğundan çok katılamasam da fırsat buldukça zevkle okuyorum...
 
Yaaa tavuk olayının gerçeğine inanamadım ve çok üzüldümmm
Öyle bir hal aldık ki kimselere güvenemez olduk yakında kapsül üretecekler onu yeme bunu yeme diyeeee
Aslında tavuk yemezsek birşey olmaz ama çocuklara yumurta konusu çok canımı sıkıyor
Pazardan köy yumurtası alıcaz yaaa endistüriyel yumurtayı bize köy yumurtası diye satıyorlarsaaa
Kanser vb hastalık konularına tamamen katılıyorum artık evimize asla tavuk giremezzz
Büyük şehirde yaşamak yani yaşamaya çalışmak ne kadar zorrr
Ahhh ahhh düşün düşün kafayı ye artıkkk
Probiyotik tozları daha çıkmış dünyanın çivisi tamamen çıkmış durumdaaa
Peki süt olaylarına ne diyosunn
Geçenlerde pastorize edilmiş günlük sütü savunan biri vardı reklama girmezse sizinle fotosunu paylaşayım diyorum
Yada özelden atayım bi okuyunnn
Çok canımı sıkıyor beslenememek inanın kilo vermeye başladım tam anlamıyla paranoyak oldum artık :KK43:
Canım yumurta hem bizim hem çocuğun beslenmesi için olmazsa olmaz birşey. Bu yüzden ben marketten veya pazardan almıyorum. Eşimin bir arkadaşı bu işe başladı. Ben almadan önce gidip gördüm. Hayvanlar hakikaten serbest mi? Yem olarak ne veriliyor gibi. Mesela mısır veriliyorsa GDO komple yumurtaya geçiyor. Arpa ile beslenmesi en doğrusu.
Güvenilirliğinden emin olduğum cevizhane diye bir site var internette. Eşimin arkadaşından alana kadar 4 yıldır nerdeyse cevizhaneden yumurta siparişi veriyorum. Gidip gördüm de. Gayet düzgün iş yapılıyor. Eğer yaşadığın yerde bulamazsan tavsiye ederim.
Ben açık süt alıyorum. Eski usul bir taşım kaynatıp altını kapatıyorum. Sonra da yoğurda çeviriyorum. Kızım süt isterse AOÇ'nin günlük sütünü tercih ediyorum. Üzerinde günlük süt yazıp son kullanma tarihi 1 hafta sonra olan ürünler var:KK57:
 
Sevgili elecda, sendeki bu farkındalık, bu bilinç ve hassasiyet hepimize örnek olmalı...Hayran oluyorum okudukça...Vaktim çok kısıtlı olduğundan çok katılamasam da fırsat buldukça zevkle okuyorum...
Çok teşekkür ederim. Biraz farkındalık yaratabiliyorsam be mutlu bana.... Her zaman beklerim. Sevgiler...
 
Canım yumurta hem bizim hem çocuğun beslenmesi için olmazsa olmaz birşey. Bu yüzden ben marketten veya pazardan almıyorum. Eşimin bir arkadaşı bu işe başladı. Ben almadan önce gidip gördüm. Hayvanlar hakikaten serbest mi? Yem olarak ne veriliyor gibi. Mesela mısır veriliyorsa GDO komple yumurtaya geçiyor. Arpa ile beslenmesi en doğrusu.
Güvenilirliğinden emin olduğum cevizhane diye bir site var internette. Eşimin arkadaşından alana kadar 4 yıldır nerdeyse cevizhaneden yumurta siparişi veriyorum. Gidip gördüm de. Gayet düzgün iş yapılıyor. Eğer yaşadığın yerde bulamazsan tavsiye ederim.
Ben açık süt alıyorum. Eski usul bir taşım kaynatıp altını kapatıyorum. Sonra da yoğurda çeviriyorum. Kızım süt isterse AOÇ'nin günlük sütünü tercih ediyorum. Üzerinde günlük süt yazıp son kullanma tarihi 1 hafta sonra olan ürünler var:KK57:

evet genellikle akrabamızın köyünden alıyoruz yumurtayı
ama denk gelmediği zamanlarda pazardan alıp vicdanımı rahatlatmaya çalışıyorum
aslen kendimden çok evladımı düşünüyorum yeme içme konusunda
2 yaşına kadar emzirebildiğim için çok mutluyum sırf bu yüzden ek gıdayla geç aylarda tanıştı
1,5 yaşına kadar tatlıyla tanıştırmadım ama en çok şeker meyvelerde diyor canan hoca yemeyin yedirmeyin diyor bunu uygulayamıyorum
kuru yemiş vazgeçilmezimiz kuru üzüm gibi kurutulmuş meyveler her daim kendisinin ulaşabileceği yerde
ama vicdanen çok rahatsız olduğum birşey var 1,5 yaşından sonra abur cubura alıştırdık iyi de halt ettik
her market alışverişimizde çok iyi birşey yapıyormuşuz gibi kendisinin seçtiği paketli gıdadan 1 tane almasına izin verdik :KK43:
şuandan itibaren kesin ve katı kurallı olup hiçbirşekilde paketli gıda yemesine izin vermeyeceğim
isterse gün boyu hiçbirşey yemesin mecburen yaptığım sebze yemeklerinden yiyecek
bunu da zorlayarak değil yemek istemiyorum derse sen bilirsin acıktığın zaman yiyebilirsin bundan başka yemek yok demek doğru yol mu sizce???
bu süreçte kuruyemiş meyve vs göz önünde olmamalı değil mi açlığını meyvelerle bastırmasın
ben mi çok takıntılıyım bu konuda bilmiyorum
şuan iş yerinde bu konuları düşünüp oturup ağlayasım var resmen :KK43:
 
Hayatı Planlamak

Hepimizin aklında yaşamak istediğimiz bir hayat var değil mi? Genellikle bu hayat, hayal olarak kalıyor çünkü birinin gelip hayatımızdaki bütün sorunları halletmesini bekliyoruz. Ama o biri hiç gelmiyor... Zaman geçiyor ve nihayetinde insan yaptıklarından değil yapmadıklarından pişmanlık duyarak bu dünyadan gidiyor...

Kurduğumuz hayalleri gerçekleştirebilmek için hayallerimizi hedefe dönüştürmemiz gerekiyor. İşte tam da bu noktada plan devreye giriyor. Hayal ile hedef arasındaki farktır plan. Sen yolunu çizersin ve vakit kaybetmeden yola çıkarsın. Bazen ayağın taşa takılır, düşersin, bazen soluklanmak için durursun ancak gideceğin yol ve varacağın yer belliyse, mutlaka oraya ulaşırsın.

Hayalin ve bu hayal için yola çıkan bir insanın önünde hiçbir engelin uzun süre var olamayacağının en iyi kanıtı şu an üzerinde yaşadığımız topraklardır. Nihayetinde bir adamın gerçekleşmiş hayalidir bu ülke.

Kendimden örnek verecek olursam, üniversiteden mezun olmak üzereyken bir kağıda 10 sene sonra hangi şartlarda çalışmak istediğimi tek tek yazmıştım. Sene 2006'ydı. 10 sene sonra yani 2016'da açıp o kağıdı okuduğumda şu anki iş şartlarımın, bütün maddeleri karşıladığını gördüm. Yazmak önemlidir. Çünkü yazdığım o kağıt benim kendimle yaptığım sözleşmeydi aslında.

Ben bu süreç içerisinde 6 farklı işte çalıştım ve her birine herhangi bir torpil vs. olmadan tabiri caizse bileğimin hakkıyla girdim. Kolay mıydı? Tabi ki değildi. Ama hedefim belliydi ve vazgeçmedim. Şu an bulunduğum pozisyonda çalışan başka kadın yok. Hatta hava alanının bu kısmında, yani uçak bakımı kısmında yöneticiyi bırak, çalışan tek kadınım.

Şu an ben okumuş, erkekler ile eşit şartlarda çalışan, evlendiği erkeği kendi seçmiş ve istediği zaman boşayabilecek olan bir kadınsam bu Atatürk'ün sayesindedir. Ona olan borcumu, onun hayalindeki Türk Kadını olmaya çalışarak ve yine onun hayalindeki gibi bir kız çocuğu yetiştirerek ödeyebilirim ancak...
 
evet genellikle akrabamızın köyünden alıyoruz yumurtayı
ama denk gelmediği zamanlarda pazardan alıp vicdanımı rahatlatmaya çalışıyorum
aslen kendimden çok evladımı düşünüyorum yeme içme konusunda
2 yaşına kadar emzirebildiğim için çok mutluyum sırf bu yüzden ek gıdayla geç aylarda tanıştı
1,5 yaşına kadar tatlıyla tanıştırmadım ama en çok şeker meyvelerde diyor canan hoca yemeyin yedirmeyin diyor bunu uygulayamıyorum
kuru yemiş vazgeçilmezimiz kuru üzüm gibi kurutulmuş meyveler her daim kendisinin ulaşabileceği yerde
ama vicdanen çok rahatsız olduğum birşey var 1,5 yaşından sonra abur cubura alıştırdık iyi de halt ettik
her market alışverişimizde çok iyi birşey yapıyormuşuz gibi kendisinin seçtiği paketli gıdadan 1 tane almasına izin verdik :KK43:
şuandan itibaren kesin ve katı kurallı olup hiçbirşekilde paketli gıda yemesine izin vermeyeceğim
isterse gün boyu hiçbirşey yemesin mecburen yaptığım sebze yemeklerinden yiyecek
bunu da zorlayarak değil yemek istemiyorum derse sen bilirsin acıktığın zaman yiyebilirsin bundan başka yemek yok demek doğru yol mu sizce???
bu süreçte kuruyemiş meyve vs göz önünde olmamalı değil mi açlığını meyvelerle bastırmasın
ben mi çok takıntılıyım bu konuda bilmiyorum
şuan iş yerinde bu konuları düşünüp oturup ağlayasım var resmen :KK43:
Benim önerim çocuğunuzu markete götürmemek şeklinde olacak. Zira markette gördüğünü tutturan ve bunun için marketi başınıza yıkan bir çocuk ile baş etmek mümkün değil. Hepimiz mecburen sussun diye saçma sapan birşeyler alıp çıkıyoruz. Eve abur cubur almayın, çocuğu da markete götürmeyin. Kızım çikolata istiyorum diye evde tutturunca "Evimizde çikolata yok ama istersen tahin-pekmez verebilirim diyorum ben. Başka seçeneği olmadığı için mecburen kabul ediyor. Ancak eve misafirliğe gelenler tatlı vs. getirdiklerinde o akşam mecburen yiyor ama gece o yatınca kalan tatlıyı çöpe döküyorum.
Dışarda biri paketli gıda uzatınca yoksunluk psikolojisine girmemesi için almasına müsade ediyorum. Bu konuda katı kurallar koymamak ve çocuğu kısıtladığınızı hissettirmemek önemli.
Sadece paketli gıdaya ulaşım olasılığını düşürün.

Çocuğu bundan başka yemek yok, yemezsen aç kalırsın şeklinde kaygılandırmayı doğru bulmuyorum. Benim kızımın da sevdiği ve sevmediği yemekler var. Ben genellikle yemek planlaması yaparken yiyeceğinden emin olduğum bir çeşit ve yanına denemesini istediğim bir çeşit yapıyorum. Birini yediği için aç kaldı çocuğum psikolojisine girmiyorum. Diğeri ile ilgili de kuralımız şu şekilde: Bir kaşık yiyip denemeni istiyorum. Beğenmezsen yemek zorunda değilsin şeklinde.
O bir kaşığı alıyor bazen beğenip devam ediyor bazen de beğenmedim diyip bırakıyor. Bıraktığında tamam diyorum. Çünkü hepimizin sevdiği ve sevmediği yiyecekler var. Deneyip kendi karar vermesi önemli.

Bir de beğenmediği şeyleri mesela pırasa yemeğini değiştirerek yedirmeye çalışıyorum. Geçenlerde fırında pırasa yaptım. Kek gibi oldu ve gayet güzel yedi. Damak tadına hitap edebilecek farklı şekilleri denemek önemli.

Yemek gibi doğal bir ihtiyacı, bir mesele haline getirmemek önemli. Bu nedenle çocukla inatlaşmadan, uzlaşmaya çalışmak gerekiyor.
 
Benim önerim çocuğunuzu markete götürmemek şeklinde olacak. Zira markette gördüğünü tutturan ve bunun için marketi başınıza yıkan bir çocuk ile baş etmek mümkün değil. Hepimiz mecburen sussun diye saçma sapan birşeyler alıp çıkıyoruz. Eve abur cubur almayın, çocuğu da markete götürmeyin. Kızım çikolata istiyorum diye evde tutturunca "Evimizde çikolata yok ama istersen tahin-pekmez verebilirim diyorum ben. Başka seçeneği olmadığı için mecburen kabul ediyor. Ancak eve misafirliğe gelenler tatlı vs. getirdiklerinde o akşam mecburen yiyor ama gece o yatınca kalan tatlıyı çöpe döküyorum.
Dışarda biri paketli gıda uzatınca yoksunluk psikolojisine girmemesi için almasına müsade ediyorum. Bu konuda katı kurallar koymamak ve çocuğu kısıtladığınızı hissettirmemek önemli.
Sadece paketli gıdaya ulaşım olasılığını düşürün.

Çocuğu bundan başka yemek yok, yemezsen aç kalırsın şeklinde kaygılandırmayı doğru bulmuyorum. Benim kızımın da sevdiği ve sevmediği yemekler var. Ben genellikle yemek planlaması yaparken yiyeceğinden emin olduğum bir çeşit ve yanına denemesini istediğim bir çeşit yapıyorum. Birini yediği için aç kaldı çocuğum psikolojisine girmiyorum. Diğeri ile ilgili de kuralımız şu şekilde: Bir kaşık yiyip denemeni istiyorum. Beğenmezsen yemek zorunda değilsin şeklinde.
O bir kaşığı alıyor bazen beğenip devam ediyor bazen de beğenmedim diyip bırakıyor. Bıraktığında tamam diyorum. Çünkü hepimizin sevdiği ve sevmediği yiyecekler var. Deneyip kendi karar vermesi önemli.

Bir de beğenmediği şeyleri mesela pırasa yemeğini değiştirerek yedirmeye çalışıyorum. Geçenlerde fırında pırasa yaptım. Kek gibi oldu ve gayet güzel yedi. Damak tadına hitap edebilecek farklı şekilleri denemek önemli.

Yemek gibi doğal bir ihtiyacı, bir mesele haline getirmemek önemli. Bu nedenle çocukla inatlaşmadan, uzlaşmaya çalışmak gerekiyor.

canım doğru söylüyorsun markete götürmemek en güzeli :)

benim kısıtlamaktan kastım şu yönde
mesela geçen haftaki menüde
sebze çorbası et kavurma pilav
sebze çorbasından 2 kaşık
etten 1 çatal
pilavın hepsini yedi :)

yada başka bir menü
tarhana çorbası (2-3 kaşık )
brüksel lahanası (tadına dahi bakmadı )
erişte (hepsini yedi )

yani kısıtlamaktan kastım pilav köfte makarna her türlü yer
et ten pek hoşlanmıyor balığı ayıla bayıla yer
ama asla sebze tercih etmiyor değiştirerek yapınca yiyor o da ne kadar sağlıklı oluyor bilmiyorum besin değeri düşüyor diye düşünüyorum

değiştirmekten kastım yine hamurişine giriyor gibi oluyor
ıspanaklı pankek
fırında karnabahar (yumurtalı-galete unlu)


birde mesela yeşil mercimeği reddediyor bende sebze çorbası yaparken içerisine biraz mercimek koyuyorum

benim evde yemek çeşitini azaltıp unlu alternatifler sunmamam gerekiyor :)
sebze çorbasından tiksinecek diye korkmuyor değilim

bu arada asla oğluma duygusal yada piskolojik olarak eziyet etmem :)
fakat sağlıklı beslenmesi için kendisine sınırlar koymam gerekiyor

tadına bakmıyor baksa belki sevecek
2 yaşında sebzeleri çiğ dahi tüketiyordu
brokoliye hastaydı

şimdi damak tadı neden değişti :KK43:
 
X