DÖRT ANLAŞMA
1-Kullandığın Sözcükleri Özenle Seç: Söz kendini ifade etme ve iletişim kurma gücüdür. Sözle düşünürüz. Düşünmekte kullandığınız sözlerle yaşamınızdaki olayları yaratırsınız. Kendinize söylediğiniz sözlerle inançlarınızı yaratır, inançlarınız doğrultusunda hareket ederek onları doğrularsınız. Mesela kendinin beceriksiz olduğunu düşünen bir insan, buna inanır ve bir süre sonra yaptığı hareketler beceriksizce olur ve nihayetinde o insan beceriksiz olur.
Kelimeleri özenle seçmek önemlidir ancak onları söyleme biçimimiz de en az o kadar önemlidir.
Sözlerimizi yönlendiren başlangıçtaki niyetimizdir. Sözlerimiz niyetiyle ve ifade biçimiyle can yakmamalı, zarar vermemeli ve yaralamamalıdır. Sözlerimiz samimi ve saygılı kısaca
günahsız olmalıdır.
Çoğu zaman kişisel ve subjektif olanı, objektif ve evrensel olarak değerlendirme eğilimindeyiz. Oysa gerçekte kimse haklı ya da haksız değildir.
Biri size bir başkası hakkında bir şey anlattığında Sokrates gibi şu 3 soruyu sorun:
- Doğru mu? Doğruluğundan emin miyiz? Kanıt var mı? Kendi gözlerimizle gördük mü?
- Bilinmesi Gerekli mi? Bunu bilmek bana ya da hakkında konuştuğumuz kişiye fayda sağlıyor mu?
- İyi niyetli mi? Bunu bilmek o kişi hakkında iyi bir intiba yaratıyor mu?
Eğer cevaplar olumsuz ise şu iki soruyu ilave edin:
- Bu birinin kalbini kırabilir mi?
- Bu kimseye zarar verebilir mi?
Eğer bu son iki sorunun cevabı evet ise o konuşmadan kaçın veya sessiz kalın. Dedikoduyu yapan kişiye de “Bunu duymak istemiyorum. Bana bunu neden anlattığını söyleye bilir misin?
2-Hiçbir Şeyi Kişisel Algılama: Kişisel algılamak ancak söylenen şeye katılmakla mümkündür.Karşınızdaki kişi iyi bir şey de söylese kötü bir şey de, söylediklerinin beni etkilememesi gerekir. Çünkü ben ne olduğumu biliyorum. Kabul görmek, onaylanmak gibi bir ihtiyacım yok. Birinin bana kim ve ne olduğumu söylemesine ihtiyaç duymuyorum.
Ancak biri sizi bir hatanızdan / eksiğinizden dolayı kınadığında o kişiye hatanızın ne olduğunu sorun, gerçekten bir hata yapmışsanız bunun nedenini açıklayın (mazeret varsa açıklayın yoksa bahane bulmayın) ve hatanızı kabul ederek,nasıl düzelteceğinizi sorun ve düzeltin.
Kendinize güvendiğinizde, diğerlerinin sizin hakkınızda söylediklerinin onların kendi görüşleri olduğunu ve buna pekala haklarının olduğunu, sizin de pekala bu görüşe katılmama hakkınız olduğunu bilirsiniz. Daha ileri gidecek olursak, bir kişi dünyadaki milyarlarca insan gibi sizden farklı bir görüşe sahip diye neden yara alasınız? Farklı insanlar olduğunuz için aynı durumu farklı bir biçimde algıladınız hepsi bu. Bırakın karşınızdaki kişi kendi sözlerinin sorumluluğunu alsın.
- Diğerlerinin size karşı sözlerine ve davranışlarına engel olamazsınız ancak,
- Üzerinize alınmamaya, sahip olmadıkları bir önem vermeye ve kişisel bir sorun haline getirmemeye,
- Onlara sizi eleştirme, yargılama, aşağılama kısaca zarar verme gücünü vermemeye,
- Bunu sadece karşınızdaki kişiyi ilgilendiren, belli bir gerçeğin subjektif ve kısıtlı betimlemesi olarak değerlendirebilirsiniz.
Böylece hiçbir şeye çok takılmadan mesafe alabilir, boş verebilirsiniz. Sonuç olarak, sahip olduğunuz gerçek güç, bir davranışın sizi etkileyip etkilememesine karar vermektir. Bir kere bunun bilincine vardığınızda hiçbir şey sizin onayınız olmadan sizi etkileyemez.
Tartışmaların büyük kısmı söylenen şeyleri yanlış yorumlayarak fazla önemsemekten kaynaklanır.
Karşındaki kişinin eleştirisini haklı buluyor fakat kullandığı tona tahammülünüz yok ise, “Eleştirinde haklısın ama bu tonla söyleyince kendimi saldırıya uğramış hissediyorum. Lütfen benimle daha sakin bir biçimde konuşabilir misin” deyin
Karşındaki kişinin eleştirisi size haksız veya anlaşılmaz geliyorsa; “Seni daha iyi anlayabilmem için sana tam olarak neyin uygun gelmediğini ve ne yapmam gerektiğini söyleyebilir misin”
3- Varsayımda Bulunma: Yaşamımızdaki üzüntülerin ve dramların kaynağında kişisel algılamak ve varsayımda bulunmak vardır.
İnsan kendini güvende hissetmek ister. Bir şeyleri bilmemek veya anlayamamak güvensizlik hissi yarattığı için hemen varsayımlarda bulunma eğilimindeyiz. Varsayımda bulunmanın ana problemi varsayımlarınızın gerçek olduğuna inanmanızdır.
Varsayımda bulunmaya başladığımızı fark ettiğimiz anda zihnimizin tek bir senaryoya inanmasının önüne geçmek için bütün olasılıkları düşünmeye başlamak bizi sakinleştirir.
Mesela bir arkadaşınız ile sinemada buluşmak için sözleştiniz ve gelmedi. Genellikle insanın aklına ilk gelen varsayım “Gerçekten beni umursasaydı, geç kalacağını haber verebilirdi” benzeri bir varsayım olur ve bu varsayım bizi negatif duygulara sürükleyecektir. Bu durumda diğer olasılıkları da düşünecek olursak ( randevu günü karıştırdı, yanlış sinemaya gitti, hasta oldu, kaza geçirdi vs) aslında her şeyin mümkün olabileceğini dolayısıyla, şimdilik neden gelmediğini bilmenizin mümkün olmadığına kendimizi ikna edebiliriz. Olayı kabullenmek (arkadaşınız gelmedi) ve yapmaya geldiğiniz şeyi yapmak (filmi seyretmek) yapılacak en doğru davranış olur.
4- Daima Yapabildiğinin En İyisini Yap: Siz bir makine değilsiniz, o yüzden o günün şartlarına bağlı olarak elinizden gelenin en iyisini yapmak, bazen başarmak bazen de başaramamayı kabul etmek demektir. Mükemmeliyetçiliğe kaçmadan elinizden gelenin en iyisini yapın. Kendinize karşı sabırlı, hoşgörülü ve değişikliklere karşı esnek olun. Öncelikle her zaman her şeyi mükemmel bir biçimde yapamayacağınızı kabul edin.
Beğendiğim Sözler
- Sevginiz hiç kimseyi değiştiremez. Eğer birisi değişiyorsa değişmeyi seçtiği içindir, sizin onu değiştirebilme gücünüzden değil.
- Tanrı hayattır. Tanrı yaşamın kendisinin ifadesidir. “Seni Seviyorum Tanrım” demenin en iyi yolu, yaşamınızı en iyisini yaparak yaşamanızdır. “Teşekkür ederim Tanrım” demenin en iyi yolu, geçmişi özgür bırakarak, anda yaşayabilmek, şimdi ve burada olabilmektir.
- Yaşam sizden neyi alıyorsa, bırakın gitsin. Aktif bir teslimiyet duygusu içinde geçmişi bıraktığınızda, anda dolu dolu canlı olmanıza izin verirsiniz.
- Bir çocuk olarak gelecekten korkmaz, geçmişten utanmayız. Doğal insani eğilimlerimiz hayattan zevk almak, keşfetmek, mutlu olmak ve sevmektir.