Popüler Konu Verimli Rutin

Hoş geldiniz:KK52:
Nasıl dolandırıldınız?

emdr terapisi diye bi terapi almaya klinik psikolog diye birine gittim. Bana sebebi bilinmeyen hastalıkları bile tedavi ettiğini söyledi. 750 lira ödeme yaptım 3 seans için adam daha ogrenciymis. Uyguladığı terapi de fiyasko oldu.
 
Selam canim. Adi hosuma gitti topigin. Hayatimi kolaylastiran, belli bir duzende gitmesini saglayan rutinleri severim. Icerigini tam olarak anlamak icin, firsat buldukca en bastan okuyacagim canim. :KK66:
Ben senin yazdıklarından her zaman çok şey öğrendim. Fırsat bulup gelirsen çok sevinirim.
 
emdr terapisi diye bi terapi almaya klinik psikolog diye birine gittim. Bana sebebi bilinmeyen hastalıkları bile tedavi ettiğini söyledi. 750 lira ödeme yaptım 3 seans için adam daha ogrenciymis. Uyguladığı terapi de fiyasko oldu.
Üzüldüm geçmiş olsun. Bu ülkede aslında yetkin olmayan ancak satışı iyi olan tonla insan var malesef.
 
Topiği beğendim düzen tertip işine bayılırım her vakit bulduğumda da bu yönde şeyler yaparım.
Aranıza katılmayı çok isterim :KK45:
 
mornergis mornergis ile oyuncaklara bütçede para ayrılması konusunda konuşunca ben nelere para harcıyorum ve nelere harcamıyorum konusunda yazmak istedim.
Para Harcadığım Kalemler
1. Sağlıklı ve Temiz Gıda: Bu kalem için epey çana sarf ediyorum. Yumurta, süt ürünleri, sebze, meyve, et alışverişi için market tercih etmiyorum. Bu konu hakkında daha detaylı yazacağım ancak kısaca şunu söylemek istiyorum. Gıdadan tasarruf olmaz, sadece israf etmemeye çalıimak gerekir. Bugün gıdadan tasarruf ettiğinizi sandığınız miktarın çok daha fazlasını ileride hastaneye ödemek zorunda kalabilirsiniz.
2. Su: Cam damacanada, ph oranı uygun, arıtma olmayan ve florür içermeyen su.
3. Eğitici Oyuncaklar: Bahsettiğim oyuncaklar avmlerde satılan pilli, ışıklı vs. oyuncaklar değil, çocuğun hayal gücünü ve el becerisini geliştiren oyuncaklar.
4. Kitap: Hem çocuk kitabı hem de benim okuduğum kitaplar bütçemde önemli yer tutuyor. Korsan kitap asla almam. Mutlaka bandrol kontrolü yaparım.
5. Deneyim: Sinema, tiyatro, opera, bale, doğa yürüyüşü, müze gezisi, küçük seyahatler gibi kalemler çok önemli. Eşyaya değil deneyime yatırım yapmaya ağırlık vermek gerektiğinü düşünüyorum.
6. Eğitim: İlgi alanlarımla alakalı seminer, workshop, atölye vs leri takip ederek katılmaya çalışıyorum. Bu hafta Masal Anlatıcılığı eğitimine katıldım mesela. Çok da faydasını gördüm. Öğrendiklerimi ilk fırsatta yazacağım:)
 
Para Harcamadığım Kalemler
1. Kıyafet: Sadeleşme sürecimi tamamladığımdan beri kıyafet almadım. Eskime durumu hariç yeni bir kıyafet almayı düşünmüyorum.
2. Ayakkabı: Kış sezonu için bir siyah bir kahverengi bilekten botum, bir tane de dize kadar çizmem var. Bu sezon benim için yeterli.
3. Çanta: Kış sezonu için 1 siyah 1 lacivert çantam bir de haftasonu için gri sırt çantam var. Gayet yeterli.
4. Aksesuar: Bir tane saatim var. Bir tane çelik bilekliğin Bir tane tek taş yüzüğüm var. 3 çiftte küpem:)) Bunlar benim bütün kıyafetlerime uyuyor. Üniforma gibi kullanıyorum.
5. Kozmetik ve Parfüm: Çok severek kullandığım bir parfümüm var. Kaliteli bir parfüm olmakla birlikte az kullanıyorum. Uzun süre gidiyor.
Kozmetik ürün olarak kapatıcı, rimel, kaş kalemi, aydunlatıcı ve ruj kullanıyorum. Ruj hariç diğer ürünler birer tane. Bittikçe alıyorum. Ruj bir tane mürdüm bir tane de bordo olmak üzere iki tane var.
6. Mont-Palto: Bir siyah bir lacivert mont, bir tane deri mont bir tane de kaşe paltom var. Yüz yıllarca alışveriş yapmayacağım bir kalem bu.
7. Teknoloji: Evde tv yayını yok, internet yok. Telefonum i phone-7 ve şirket tarafından verildi. Kendim almazdım. Evde bilgisayar da yok. Fotoğraf makinesi mp3 playet gibi ürünlerin hiç biri yok. Herşey için telefonumu kullanıyorum. Hattım da şirket hattı, ücreti şirket tarafından karşılanıyor.
8. Ev Eşyası & Ev Aksesuarları: Sadeleşme süreci nedeniyle zaten evde kullanılmayan hiç bir eşyamız yok. Duvarlara bir iki tablo almak istiyorum ama henüz içime sinen birşey bulamadım.
Mutfakta 12 kişilik yemek takımı, 12 su bardağı, 12 çay bardağı, 12 kahve fincanı ve 12 kişilik çatal kaşık takımı var:)) Başka da ihtiyacım yok.
 
Çok teşekkürler canım. Çocuk karşısında sakin durabilmek benim en çok mücadele ettiğim konulardan biri.
Çok sinirleniyorum bazen içim komple öfkeyle doluyor. Benim derdim bu duyguyu davranışa dökmeden analiz edebilmek. Kendimdeki bu duygunun kaynağına ulaşabilmek. Hangi konularda daha çok öfkelendiğimi tespit edebilirsem kendi yaralarıma ulaşabilirim. Bu yaralara ulaşabilirsem de tedavi edebilirim.
yaralarınızı nasıl tedavi ediyorsunuz ? Bana bir ornek verir misiniz ?
 
yaralarınızı nasıl tedavi ediyorsunuz ? Bana bir ornek verir misiniz ?
Mesela ben fark ettim ki, çocuğuma olan öfkemin boyutu, kendimi o an ki kriz sırasında ne kadar yetersiz hissettiğimle doğru orantılı. Yetersizlik hissiyatı beni neden bu kadar öfkelendiriyor diye düşündüğümde, içimde, derin bir yetersiz olma kaygısı taşıdığımı fark ettim. Bu kaygının kaynağının, çocukluğumda annemin beni sürekli olarak arkadaşlarının çocukları ile kıyaslaması olduğu sonucuna vardım. Annem öğretmendi ve hırslı bir kadındı. Çocuklarını sürekli yarıştırma ve kıyas peşindeydi. Mesela bir yazılıdan 98 alsam, başarımı kutlamak yerine eksik olan 2 puanın hesabını sorardı.
Ben çocukluğumda " Sadece yeterince başarılı olursam kabul görür ve sevilirim" gibi bir sonuca vardığımı tahmin ediyorum. Dolayısıyla başarısız olduğumu hissettiğim anlarda bilinç altım bu yetersizlik kaygısı ile öfke üretiyor.
Öfkelendiğimde bu duygumu davranışa dökmeden önce yetersizlik kaygısı hissedip hissetmediğimi mutlaka içimde analiz ediyorum. Eğer öfkemin, çocuklukta açılan bu yaradan kaynaklandığını tespit ettiysem, öfkem eş zamanlı olarak sönüyor. Çünkü hissettiğim öfke karşımdakinden değil benden kaynaklanıyor.
 
Mesela ben fark ettim ki, çocuğuma olan öfkemin boyutu, kendimi o an ki kriz sırasında ne kadar yetersiz hissettiğimle doğru orantılı. Yetersizlik hissiyatı beni neden bu kadar öfkelendiriyor diye düşündüğümde, içimde, derin bir yetersiz olma kaygısı taşıdığımı fark ettim. Bu kaygının kaynağının, çocukluğumda annemin beni sürekli olarak arkadaşlarının çocukları ile kıyaslaması olduğu sonucuna vardım. Annem öğretmendi ve hırslı bir kadındı. Çocuklarını sürekli yarıştırma ve kıyas peşindeydi. Mesela bir yazılıdan 98 alsam, başarımı kutlamak yerine eksik olan 2 puanın hesabını sorardı.
Ben çocukluğumda " Sadece yeterince başarılı olursam kabul görür ve sevilirim" gibi bir sonuca vardığımı tahmin ediyorum. Dolayısıyla başarısız olduğumu hissettiğim anlarda bilinç altım bu yetersizlik kaygısı ile öfke üretiyor.
Öfkelendiğimde bu duygumu davranışa dökmeden önce yetersizlik kaygısı hissedip hissetmediğimi mutlaka içimde analiz ediyorum. Eğer öfkemin, çocuklukta açılan bu yaradan kaynaklandığını tespit ettiysem, öfkem eş zamanlı olarak sönüyor. Çünkü hissettiğim öfke karşımdakinden değil benden kaynaklanıyor.
Öfkelerimizin ve bizi oluşturan bu ruhun gerçekten çocuklukta yapılan yanlışlar yüzünden olduğunu yeni yeni anlıyorum hep diyorlar ya çocukluğa inmek lazım diye hiç boşuna değilmiş :KK9:
 
Evdeki Kimyasallar Meselesi

En hafifinden yazayım dersen reflü, bir adım ileri gidersen alerji ile başlayan upuzun bir liste... Herkes hasta. Damar yapısında bozulma, kısırlık, cinsel isteksizlik, ruhsal sıkıntılar, enerji düşüşü, yorgun ve bezgin hissetme, kan değerlerinde düşme, pıhtılaşma, tiroid, devamında şu, bu... Tanı konulamayan rahatsızlıkların istatistik çizgisi her yıl yükseliyor. Otizm, doğumsal anomaliler, kanser ya da şaşırtan ani ölümler... En optimist araştırmalarda dahi keskin açılar ile yükselen, en "fonlanmış" araştırmalarda dahi gizlenmesi artık mümkün olmayan bir hastalık trendi var. Artıyor.

"Evlerden uzak..." diyelim elbette. Fakat gözleri kapatmak, cehaletin mutluluğunda saklanmak bu grafikleri aşağı çevirmiyor. Bunların, yediğimiz-içtiğimiz böcek ilaçlarıyla, kullandığımız temizlik ve kozmetik ürünleriyle bağlantısı her geçen gün biraz daha sağlamlaşıyor. Bunları konuşmalı ve bunları anlatmalıyız.

Gıda kısmını ayrıca yazacağım ancak bugün değinmek istediğim konu evdeki kimyasallar meselesi. Evde kullandığımız kimyasallar ile yüzeyleri geçici bir süreliğine kirden, mikroptan arındırıyoruz ama yerlerine zehirli kimyasallardan oluşan tabakalar koyuyoruz. O temizlediğimiz mikroplar aslında kullandığımız ürünlerden çok daha masum.

Kanser dünyadaki en çok para kazandıran sektörlerden biri haline gelmiş durumda. Hepimiz bu sektörün potansiyel müşterisiyiz ve kanser olmamız için elinden geleni yapan bir grup ile karşı karşıyayız. Lütfen akıllı olalım, etiket okuyalım, bu etiketlerde yazan maddeleri araştıralım ve unutmayalım. Yaklaşık 100 yıldır kullanılan ürünler hayatımızın olmazsa olmazları değildir. Yüzyıllardır kullanılan geleneksel çözümleri küçümsemeyelim.

Çamaşır Suyu: Evimizi temizleyeceğiz diye, en zararlı kimyasallardan olan Sodyum Hipoklorit ile hem kendimizi hem ailemizi zehirliyoruz. 100 yıl önce keşfedilmiş ve bulan firmanın bile bıraktığı bir ürünü hayatımızın vazgeçilmezi yapmışız. Ama hijyen ve temizlikten öte bizleri zehirlediği gerçeğini unutmuşuz. Geçtiğimiz yıl yapılan bir araştırma, bu ürünlerin ülkemizdeki her 100 evden 85’inde kullanıldığını, hane başına yıllık tüketimin ise 3 kilograma ulaştığını gösteriyor. Şu an ülkemizde yaşanan hijyen çılgınlığının artık kendi ülkelerinde bu ürünü satamayan yabancı şirketlerin masalı olduğunu bilelim. Çocuklarımızı bu zehir ile büyütmeyelim.

Parfümlü ürünler: Portakal kokulu bulaşık deterjanı, makyaj ürünleri, elma kokulu şampuan… Bugün sentetik parfüm yapımında kullanılan 3000’i aşkın kimyasal var. Tek bir parfümlü üründe bunlardan 30 ilâ 500’ü bir arada kullanılabiliyor. Bu kimyasallar evinize yayıldığında, kansere yol açan formaldehite dönüşebiliyor veya solunum sorunlarına yol açan zerrecikler halinde havada asılı kalabiliyor.

“Antibakteriyel” ibaresi bulunan tüm ürünler: Triklozan ve triklokarbon, antibakteriyel sabun ve temizleyicilere bakteri öldürücü etkiyi kazandıran en yaygın iki kimyasal. ABD kanunlarına göre, her iki kimyasal da kişisel bakım ürünlerinde kullanıldığında “reçeteye tabi olmayan ilaç,” temizlik ürünlerinde kullanıldığındaysa “pestisit” (yani böcek ilacı) olarak niteleniyor. Dolayısıyla ürün etiketlerinde bulunması zorunlu. Ancak yapılan araştırmada, etiketinde belirtilmediği halde bir bulaşık deterjanında triklozan bulunduğu tespit edilmiş.

Vinil ürünler: Vinil ürünlerdeki diğer sorunlu kimyasalların arasında bisfenol A (BPA), nonilfenol ve glikol esterleri yer alıyor. Bu kimyasalların hormon bozucu etkileri bulunduğu, glikol esterlerininse erkeklerde sperm sayısını azalttığı biliniyor.








 
Evdeki Kimyasallar Meselesi

En hafifinden yazayım dersen reflü, bir adım ileri gidersen alerji ile başlayan upuzun bir liste... Herkes hasta. Damar yapısında bozulma, kısırlık, cinsel isteksizlik, ruhsal sıkıntılar, enerji düşüşü, yorgun ve bezgin hissetme, kan değerlerinde düşme, pıhtılaşma, tiroid, devamında şu, bu... Tanı konulamayan rahatsızlıkların istatistik çizgisi her yıl yükseliyor. Otizm, doğumsal anomaliler, kanser ya da şaşırtan ani ölümler... En optimist araştırmalarda dahi keskin açılar ile yükselen, en "fonlanmış" araştırmalarda dahi gizlenmesi artık mümkün olmayan bir hastalık trendi var. Artıyor.

"Evlerden uzak..." diyelim elbette. Fakat gözleri kapatmak, cehaletin mutluluğunda saklanmak bu grafikleri aşağı çevirmiyor. Bunların, yediğimiz-içtiğimiz böcek ilaçlarıyla, kullandığımız temizlik ve kozmetik ürünleriyle bağlantısı her geçen gün biraz daha sağlamlaşıyor. Bunları konuşmalı ve bunları anlatmalıyız.

Gıda kısmını ayrıca yazacağım ancak bugün değinmek istediğim konu evdeki kimyasallar meselesi. Evde kullandığımız kimyasallar ile yüzeyleri geçici bir süreliğine kirden, mikroptan arındırıyoruz ama yerlerine zehirli kimyasallardan oluşan tabakalar koyuyoruz. O temizlediğimiz mikroplar aslında kullandığımız ürünlerden çok daha masum.

Kanser dünyadaki en çok para kazandıran sektörlerden biri haline gelmiş durumda. Hepimiz bu sektörün potansiyel müşterisiyiz ve kanser olmamız için elinden geleni yapan bir grup ile karşı karşıyayız. Lütfen akıllı olalım, etiket okuyalım, bu etiketlerde yazan maddeleri araştıralım ve unutmayalım. Yaklaşık 100 yıldır kullanılan ürünler hayatımızın olmazsa olmazları değildir. Yüzyıllardır kullanılan geleneksel çözümleri küçümsemeyelim.

Çamaşır Suyu: Evimizi temizleyeceğiz diye, en zararlı kimyasallardan olan Sodyum Hipoklorit ile hem kendimizi hem ailemizi zehirliyoruz. 100 yıl önce keşfedilmiş ve bulan firmanın bile bıraktığı bir ürünü hayatımızın vazgeçilmezi yapmışız. Ama hijyen ve temizlikten öte bizleri zehirlediği gerçeğini unutmuşuz. Geçtiğimiz yıl yapılan bir araştırma, bu ürünlerin ülkemizdeki her 100 evden 85’inde kullanıldığını, hane başına yıllık tüketimin ise 3 kilograma ulaştığını gösteriyor. Şu an ülkemizde yaşanan hijyen çılgınlığının artık kendi ülkelerinde bu ürünü satamayan yabancı şirketlerin masalı olduğunu bilelim. Çocuklarımızı bu zehir ile büyütmeyelim.

Parfümlü ürünler: Portakal kokulu bulaşık deterjanı, makyaj ürünleri, elma kokulu şampuan… Bugün sentetik parfüm yapımında kullanılan 3000’i aşkın kimyasal var. Tek bir parfümlü üründe bunlardan 30 ilâ 500’ü bir arada kullanılabiliyor. Bu kimyasallar evinize yayıldığında, kansere yol açan formaldehite dönüşebiliyor veya solunum sorunlarına yol açan zerrecikler halinde havada asılı kalabiliyor.

“Antibakteriyel” ibaresi bulunan tüm ürünler: Triklozan ve triklokarbon, antibakteriyel sabun ve temizleyicilere bakteri öldürücü etkiyi kazandıran en yaygın iki kimyasal. ABD kanunlarına göre, her iki kimyasal da kişisel bakım ürünlerinde kullanıldığında “reçeteye tabi olmayan ilaç,” temizlik ürünlerinde kullanıldığındaysa “pestisit” (yani böcek ilacı) olarak niteleniyor. Dolayısıyla ürün etiketlerinde bulunması zorunlu. Ancak yapılan araştırmada, etiketinde belirtilmediği halde bir bulaşık deterjanında triklozan bulunduğu tespit edilmiş.

Vinil ürünler: Vinil ürünlerdeki diğer sorunlu kimyasalların arasında bisfenol A (BPA), nonilfenol ve glikol esterleri yer alıyor. Bu kimyasalların hormon bozucu etkileri bulunduğu, glikol esterlerininse erkeklerde sperm sayısını azalttığı biliniyor.







Ben buna küçümsenmeyecek derecede önemli bir madde daha ekmeklek istiyorum.

Sodium Lauryl Sulfate

Hemen hemen evde kozmetik ve temizlik adına kullandığımız herşeyde var. Özellikle de aktif kullandığımız şampuanlarda. Bebek şampuanları da dahil. Fakat çalışmalar gösteriyor ki bu madde ileri düzey bir kanserojen.

O yüzden ben özellikle şampuan ve kremlerimizde bu maddenin olmamasına dikkat ediyorum. Hele ki Oğlum için.
 
Ben Ne Kullanıyorum

Deodorant kullanmıyorum. Alüminyum içeriyor. Karbonatı bir tuzluğa koydum. Sabahları koltuk altımı temizleyip hafif ıslatıyorum. Tuzluktan biraz karbonat serpiyorum. Elimle hafifçe yediriyorum. Ter kokusu olmuyor.

Banyoda kostik kullanılmadan, geleneksel yöntemler ile yapılmış zeytin yağlı sabun kullanıyorum. Kızımı saçları da dahil doğduğundan beri bu sabunla yıkıyorum.

Doğal içerikli bir şampuan kullanıyorum. Saç kremi kullanmıyorum.

Çamaşırlar için optik beyazlatıcı olmayan basit formüllü bir deterjan tercih edip, az kullanıp çift durulayarak yıkıyorum.

Yumuşatıcı asla. Oda kokusu asla.

Kıyafetlerde neon renklerden kaçınarak, daha doğal tonları tercih ederek alışveriş yapıyorum. Butikten alıp geldiğimde çamaşır makinesinde bir bardak sirke ile yıkıyorum. Kurşun içeriği büyüktür.

Yerleri silerken sirkenin portakal yağı damlatıyorum veya arap sabunlu su ile siliyorum. Arap sabunu-su karışımını fıs-fıslı bir şişeye koydum. Mutfak ve banyo tezgahları, masalar, kapılar bu karışım ile siliyorum.

Bulaşık makinesi için doğal içerikli bir deterjan kullanıyorum.

Çamaşır suyu yerine klozetler için oksijen içerikli bir ürün kullanıyorum.


 
Ben buna küçümsenmeyecek derecede önemli bir madde daha ekmeklek istiyorum.

Sodium Lauryl Sulfate

Hemen hemen evde kozmetik ve temizlik adına kullandığımız herşeyde var. Özellikle de aktif kullandığımız şampuanlarda. Bebek şampuanları da dahil. Fakat çalışmalar gösteriyor ki bu madde ileri düzey bir kanserojen.

O yüzden ben özellikle şampuan ve kremlerimizde bu maddenin olmamasına dikkat ediyorum. Hele ki Oğlum için.
Çok haklısın canım. Paraben farkındalığı nispeten kazanıldı ancak SLS daha tehlikeli ve daha yaygın kullanımı olmasına rağmen kimsenin dikkatini çekmiyor.
 
Haftasonlarını önceden ailecek geçiriyorduk ancak akşam eşimle benim pilim bitmiş vaziyetteyken kızım hala eller havaya modunda olıyor:)) Bu nedenle haftasonlarını vardiyaya böldük:KK48:
Cumartesi günleri kahvaltıdan sonra ben kızımı alıp çıkıyorum. Tiyatro, müze, kitapçı vs. o gün ne ayarladıysam oraya gidiyoruz. Eşim de evde dinleniyor ya da arkadaşları ile çıkıyor. Akşam beraber vakit geçiriyoruz. Pazar günü de eşim kızımı alıp sinemaya veya oyun alanına götürüyor. Ben dinleniyorum.
Bakıcı ablamız 2 hafta da bir Cumartesi geliyor. Onun geldiği Cumartesi günleri kızımı bakıcı abla ile bırakıp, eşimle çıkıyoruz. Genelde tiyatroya bazen de sinamaya gidip, dışarıda yemek yiyip dönüyoruz. Pazar gününü de ailecek beraber geçiriyoruz. Aile, akraba vs. olmayınca böyle bir düzen kurduk

aileler neredeler ?
 
X