Evdeki Kimyasallar Meselesi
En hafifinden yazayım dersen reflü, bir adım ileri gidersen alerji ile başlayan upuzun bir liste... Herkes hasta. Damar yapısında bozulma, kısırlık, cinsel isteksizlik, ruhsal sıkıntılar, enerji düşüşü, yorgun ve bezgin hissetme, kan değerlerinde düşme, pıhtılaşma, tiroid, devamında şu, bu... Tanı konulamayan rahatsızlıkların istatistik çizgisi her yıl yükseliyor. Otizm, doğumsal anomaliler, kanser ya da şaşırtan ani ölümler... En optimist araştırmalarda dahi keskin açılar ile yükselen, en "fonlanmış" araştırmalarda dahi gizlenmesi artık mümkün olmayan bir hastalık trendi var. Artıyor.
"Evlerden uzak..." diyelim elbette. Fakat gözleri kapatmak, cehaletin mutluluğunda saklanmak bu grafikleri aşağı çevirmiyor. Bunların, yediğimiz-içtiğimiz böcek ilaçlarıyla, kullandığımız temizlik ve kozmetik ürünleriyle bağlantısı her geçen gün biraz daha sağlamlaşıyor. Bunları konuşmalı ve bunları anlatmalıyız.
Gıda kısmını ayrıca yazacağım ancak bugün değinmek istediğim konu evdeki kimyasallar meselesi. Evde kullandığımız kimyasallar ile yüzeyleri geçici bir süreliğine kirden, mikroptan arındırıyoruz ama yerlerine zehirli kimyasallardan oluşan tabakalar koyuyoruz. O temizlediğimiz mikroplar aslında kullandığımız ürünlerden çok daha masum.
Kanser dünyadaki en çok para kazandıran sektörlerden biri haline gelmiş durumda. Hepimiz bu sektörün potansiyel müşterisiyiz ve kanser olmamız için elinden geleni yapan bir grup ile karşı karşıyayız. Lütfen akıllı olalım, etiket okuyalım, bu etiketlerde yazan maddeleri araştıralım ve unutmayalım. Yaklaşık 100 yıldır kullanılan ürünler hayatımızın olmazsa olmazları değildir. Yüzyıllardır kullanılan geleneksel çözümleri küçümsemeyelim.
Çamaşır Suyu: Evimizi temizleyeceğiz diye, en zararlı kimyasallardan olan Sodyum Hipoklorit ile hem kendimizi hem ailemizi zehirliyoruz. 100 yıl önce keşfedilmiş ve bulan firmanın bile bıraktığı bir ürünü hayatımızın vazgeçilmezi yapmışız. Ama hijyen ve temizlikten öte bizleri zehirlediği gerçeğini unutmuşuz. Geçtiğimiz yıl yapılan bir araştırma, bu ürünlerin ülkemizdeki her 100 evden 85’inde kullanıldığını, hane başına yıllık tüketimin ise 3 kilograma ulaştığını gösteriyor. Şu an ülkemizde yaşanan hijyen çılgınlığının artık kendi ülkelerinde bu ürünü satamayan yabancı şirketlerin masalı olduğunu bilelim. Çocuklarımızı bu zehir ile büyütmeyelim.
Parfümlü ürünler: Portakal kokulu bulaşık deterjanı, makyaj ürünleri, elma kokulu şampuan… Bugün sentetik parfüm yapımında kullanılan 3000’i aşkın kimyasal var. Tek bir parfümlü üründe bunlardan 30 ilâ 500’ü bir arada kullanılabiliyor. Bu kimyasallar evinize yayıldığında, kansere yol açan formaldehite dönüşebiliyor veya solunum sorunlarına yol açan zerrecikler halinde havada asılı kalabiliyor.
“Antibakteriyel” ibaresi bulunan tüm ürünler: Triklozan ve triklokarbon, antibakteriyel sabun ve temizleyicilere bakteri öldürücü etkiyi kazandıran en yaygın iki kimyasal. ABD kanunlarına göre, her iki kimyasal da kişisel bakım ürünlerinde kullanıldığında “reçeteye tabi olmayan ilaç,” temizlik ürünlerinde kullanıldığındaysa “pestisit” (yani böcek ilacı) olarak niteleniyor. Dolayısıyla ürün etiketlerinde bulunması zorunlu. Ancak yapılan araştırmada, etiketinde belirtilmediği halde bir bulaşık deterjanında triklozan bulunduğu tespit edilmiş.
Vinil ürünler: Vinil ürünlerdeki diğer sorunlu kimyasalların arasında
bisfenol A (BPA),
nonilfenol ve glikol esterleri yer alıyor. Bu kimyasalların hormon bozucu etkileri bulunduğu, glikol esterlerininse erkeklerde sperm sayısını azalttığı biliniyor.