Peygamberimiz, küçük İbrahim'i kucağına aldı. Öptü, bağrına bastı… Bir de ne göreyim? Bebek İbrahim sanki can çekişiyor… Belli ki, çok hastaydı… O anda Peygamberimizin yüzüne baktım. Gözleri yaşlarla dolmuş, ağlıyordu…
Hz.Enes (ra) İbrahim'in vefatı ve defnedilişi hakkında ise şunları anlatıyor:
Oğlu İbrahim'in son anlarında onu kucağına alıp bağrına bastı. Kokladı ve öptü. Bu arada babalık şefkatiyle gözleri yine yaşlarla doldu.
Peygamberimizin ağladığını gören yanındakiler hem üzülmüş hem de şaşırmışlardı. Acaba Peygamberler de ağlar mıydı?.. İçlerinden biri, Abdurrahman b. Avf dayanamayarak sordu:
"Sizde mi ağlıyorsunuz Ey Allah'ın Resûlü?."
Peygamberimiz de:
"Evet. Ben de bir babayım. Bu ağlayışım şefkat ve merhamettendir. Gözümüz ağlar, kalbimiz mahzun olur. Fakat biz, Allah'ın hoşnut olmayacağı şeyleri söylemeyiz. O'na isyan etmeyiz," diye karşılık verdi. Sonra İbrahim'e dönerek şöyle dedi:
"Ahh İbrahim!... Bu Allah'ın emri olmasaydı, vade dolmuş bulunmasaydı, sonradan gelenler öncekilere kavuşmasaydı senin ölümüne daha çok üzülürdük. Yine de senden ayrılışımız bizi ne çok üzdü bir bilsen!…"
Yaşanılan bu olaydan, Sevgili Peygamberimizin (sav) çok şefkatli bir baba olduğunu anlıyoruz. Ayrıca bu durumla karşılaşan bir insanın Allah'a isyan etmemesi ve Takdir-i İlahi'ye razı olması gerektiğini de yine O'ndan öğreniyoruz.
Sevgili Peygamberimiz, İbrahim'in ardından şunları söylemişti: "Oğlum İbrahim henüz süt emme çağındaki bir süt kuzusu gibi iken öldü, ama Allah ona cennette iki sütanne verdi. Şimdi onu emziriyorlar."
Görüldüğü üzere Sevgili Peygamberimiz (sav) bir "süt kuzusu"na benzettiği on sekiz aylık yavrusu İbrahim'in vefatından dolayı son derece üzüntü duymuştur. Ancak O'nun, gerek yavrusunun vefatı anında yaşadıkları ve söyledikleri, gerekse cenazenin defni esnasındaki teslimiyet dolu tavır ve davranışları, "Veren de Allah, alan da…" diyebilmenin en güzel örneğini teşkil etmektedir.