İmamoğlu: İBB'nin üst yönetimi kendini kente değil AK Parti'ye adamış
© REUTERS / Murad Sezer
TÜRKİYE
13:36 10.05.2019(Güncellendi 13:40 10.05.2019)URL'yi kısaltın
0 20
31 Mart yerel seçimlerinde İstanbul Büşükşehir Belediye Başkanı seçilen ancak YSK'nın iptal kararıyla mazbatası elinden alınan Ekrem İmamoğlu, İBB'de görev yaptığı kısa süreye ilişkin gözlemlerini anlattı: "Bürokrasi, özellikle üst yönetim partizanlaşmış. Üst yönetimde kendisini insanlığa, Türk insanına ve İstanbulluya adamış kitle değil AK Parti'ye ya da oradaki bazı insanlarla çıkar ilişkisine adamış insanlar var."
CHP'li Ekrem İmamoğlu, 31 Mart'ta yapılan yerel seçimlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi ama YSK, 'sandık kurullarının kanuna uygun oluşturulmadığı' gerekçesiyle seçimi iptal etti.
© AFP 2019 / BÜLENT KILIÇ
'YSK hakkımızı yedi ama hesaplaşma vakti değil' diyen İmamoğlu: Taşkınlık yok, ayrıştırmak yok, her şey çok güzel olacak
İstanbul halkı 23 Haziran'da sadece büyükşehir belediye başkanını seçmek üzere yeniden sandığa gidecek.
Birgün'den
Berkant Gültekin'e konuşan İmamoğlu, YSK'nın iptal kararını, kısa süren başkanlık sürecini ve yeniden başlayan seçim maratonunu değerlendirdi.
Mazbata işlerinin uzadığı günlerde YSK'ya güven duyduğunuzu söylemiştiniz. O YSK, kendi içtihatlarını yok sayarak seçimleri iptal etti. 23 Haziran seçimlerinde YSK’ya karşı tutumunuz nasıl olacak?
Bana YSK ile ilgili 'Güveniyorum' cümlemi kurdurtan, YSK’nın o sabah çıkıp bizim verilere yakın veriler açıklaması ve bizi önde göstermesiydi. Elbette bu bende bir güven doğurdu. Ama birçok açıklamamda da şunu söyledim; “Süreci tedbirli ve temkinli bir şekilde takip ediyoruz." Yani dile getirdiğim güvene, bir şerh koymuştum. Gelinen durum çok acı. Demokrasiye vurulan bir darbe. Yedi isim (İptal yönünde oy veren YSK üyeleri), Türkiye’nin demokrasi tarihine kara bir leke olarak yazılacaktır. Bu çok net. Türkiye’mizin kurumlarını kaybetmek beni elbette üzüyor. 31 Mart gecesi Anadolu Ajansı’nı kaybettik, artık yok hükmündedir. İçindekiler değişip, gerçek ajans mantığıyla hareket edeceği güne kadar bizim için yok hükmündedir. Şu anda da YSK’nın bugünkü pozisyonu, ona konunun gitmeyeceği şekilde tüm tedbirleri alma sorumluluğunu bize yüklemiştir. Hatta ben Adil Seçim Platformu diye, geniş katılımlı bir ortam yaratma çabasını arkadaşlarımla paylaştım. Kaldı ki, bazı duyurularımızı yapmadan, kimi kurumlar ve kuruluşlar harekete geçti. Başta Baro olmak üzere. Görüyorum ki on binlerce insan katkı sunacak. Şu an artık iş, bir demokrasi mücadelesine döndüğü için YSK’ya biz çok fazla iş bırakmayacağız.
'KORKU DUVARLARI YIKILDI, İNSANLAR KONUŞMAYA BAŞLADI'
YSK’nın seçim iptalinin ardından boykot seçeneğini düşündünüz mü? Hangi faktörler üzerinden karar verdiniz?
© REUTERS / MURAD SEZER
Türkiye demokrasi mücadelesini son ana kadar sandıkla vermelidir, ben buna inanıyorum. Bugün boykot koşulları, şu anki hükümetin isteyeceği bir ortam olacaktı. Ben sandıkta bu sorunu çözebileceğimizi düşünüyorum, tam inancımla hem de… 31 Mart öncesi de bize inanmıyorlardı. “Kazanamazsınız, kazansanız da size yetkiyi vermezler” diyorlardı. Kazandık, o gece sıkı durduk ve başardık. 31 Mart gününden sonra yine sıkı durduk, görevi de teslim aldık. YSK uğraştı, didindi ama bir şey bulamadı. Uydurma bir bahane üretti. Terminolojide bundan sonra üretebilecekleri başka bir tanım var mıdır, bilemiyorum. Bu kadar zorlandılar aslında. Şimdi 23 Haziran’da o fırsatı da vermeyeceğim. Dolayısıyla biz sandıkta başarmalıyız. Milletin demokrasiye olan inancını görüyoruz. Korku duvarları yıkıldı. İnsanlar konuşmaya başladı ve daha da çok konuşacaklar. Şairler şiir yazacak, yazarlar makale yazacak, şarkıcılar şarkı söyleyecek, iş insanları toplumu motive edecek, kaynak üretecek. Bu toplumsal bir mücadele. Herkes harekete geçtiği için, bizim en doğru hamlemiz yine sandık mücadelesi olacaktır.
'YAZILI BİR METİN YOKTU, DUYGULARIMI ANLATTIM'
İptal kararının ardından yaptığınız açıklama, yeni bir umut rüzgârı başlattı. Özellikle sanatçılara yaptığınız çağrı dikkate değer bir karşılık buldu. Pek çok sanatçı sloganınızı paylaşarak destek mesajı iletti. Toplumun bu reaksiyonu, sizin için ne anlam ifade ediyor?
© REUTERS / MURAD SEZER
Ben iftar sofrasında iptal haberini almıştım. Kendimi çok güçlü hissettim. Bir gün öncesinden daha güçlü ve daha umutluydum. Sonra çevremdekilere ve çalışma arkadaşlarıma baktım. O ara arayanlar, mesaj atanlar da oldu. İnanılmaz bir umutsuzluk sezmeye başladım. Dedim ki, “Derhal bir açıklama yapmalıyım. Ne hissettiğimi anlatmam lazım topluma.” O gece Beylikdüzü’ne on binlerce insan yığıldı. İnanılmaz bir ortam oluşmuştu. Yazılı bir metin yoktu, duygularımı anlattım. Beni niye o makamda görmek istemediklerini söyledim. Her şeyi anlattım aslında. Güçlü olduğumuzdan bahsettim. Asla vazgeçememiz gerektiğini söyledim. Toplum da böyle bir şey bekliyordu. İnanılmaz bir umut doğdu. Bir çöküntü de yaşayabilirdi toplum, içine de sinebilirdi. Bütün ümitlerini kaybedebilirdi ama tam aksine büyüyen bir umuda döndü iş.
'31 MART GÜNÜNDEN MİSLİYLE ÖNDEYİZ'
23 Haziran ile 31 Mart arasında ne gibi bir fark olacak? Seçmenin bu kez nasıl bir ruh haliyle sandığa gideceğini düşünüyorsunuz?
© SPUTNİK / ATAKAN ŞALCIOĞLU
31 Mart gününden şu anda misli misli önde bir pozisyondayız. Toplumun inancı bakımından bunu söylüyorum. 31 Mart’ta da süreci çok iyi bir ivmeyle, çok iyi bir yere taşımıştık. Ama şu an gerçekten oradan daha iyi bir noktadayız. Bunu oy sayısı olarak söylemiyorum.
Bu sürecin psikolojisini iyi yönetmek zorundayız. Nasıl yönetileceğini iyi biliyorum. Burayı biraz açmak isterim. Şöyle ki, mutlaka ve mutlaka biz gerçek dilimizden asla vazgeçemeyeceğiz. Uzlaşmacı, pozitif, herkesi kucaklaştıran, hiç kimseyi ayrıştırmayan, her siyasi partiyi, her siyasi partiye oy veren insanı bu sürecin işine dahil eden; İstanbul İttifakı diye tanımladığım o tarife uyan bir anlayışla kampanyayı yönetmeliyiz. Ama yanına mutlaka demokrasi mücadelesini koymalıyız. 18 günlük süreçte, Büyükşehir Belediyesi’nde gördüğümüz zafiyetleri, orada oluşmuş atmosferi de biz topluma anlatacağız. Çünkü bizim topluma şeffaflık sözümüz var. Yönetime geldiğimizde onu hissettirmiştik, şu anda da onu hissettireceğiz. Ben YSK’nın kararını yok hükmünde saydığım için, sokaklarda toplumun seçtiği İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak gezeceğim. Ben İstanbul’un seçtiği kişiyim.
23 Haziran sonuçlarına dair sayısal bir tahmininiz var mı?
Bir oyla kazanacakmış gibi çalışmak zorundayız.
'KİM ADAY OLACAKSA ONUNLA KONUŞURUM'
Bu süre zarfında, iktidar kanadıyla bir temas düşünüyor musunuz? Ya da bir çağrıda bulunacak mısınız?
Keşke olsa. İlk çağrım şu, kim konuşmak isterse, rakip olarak kendini kim görüyorsa, rakibimiz kim olacaksa… O netlik kazandı ama bunun arka planı varsa, çıkıp 'Kamp kuracağım' diyenler var. Bizim öyle bir söylemimiz yok. Elbet bana bütün partililer fayda verecek. Her ortamda konuşmaya ve tartışmaya hazırım, şehri konuşmaya hazırım, adaleti konuşmaya hazırım, demokrasiyi konuşmaya hazırım. İlk çağrım bu, yeter ki buluşabilsek.
Yine sonuçların tanınmaması konusunda endişeli misiniz?
Biz o şansı vermeyeceğiz. Adil Seçim Platformu dediğim o anlayış, yüz binlerce, hatta belki milyonlarca insanın katkı sunduğu bir seçim süreci, YSK’ya o şansı vermeyecek.
'ÖZGÜRLÜĞE, KUCAKLAŞMAYA, HUZURA, TOPLUMSAL BARIŞA İHTİYACIMIZ VAR'
Kampanyanızda gönüllüler önemli bir yer teşkil etti. Onlara bir mesajınız var mı?
Bütün gönüllülerin sürece en üst seviyede katılımlarını istiyoruz. Ben bu sürecin önderliğini yapıyorum, anlatıyorum ama esas olan toplumun demokrasi konusundaki inancını göstermesidir. Bir kişinin ya da bir grubun buna inanması zaten yetmez. Kaldı ki, olağanüstü bir sürece katkı sunma kapasitesi görüyorum. Gücümüzün çok büyüdüğünü hissediyorum. Bu toplumsal güce dönüşmeli. Demokrasinin yaralarını tamir etmeli. Bizim özgürlüğe, kucaklaşmaya, huzura, toplumsal barışa ihtiyacımız var. Herkesin buluşabilmesinin en büyük kaynağı olan demokratik mücadelemizi vermeliyiz. Herkesi bu göreve davet ediyorum. Ben dünyada, belki de ilk defa bu kadar gönüllülük esasıyla yola çıkan, partiler üstü bir tutumla; gerçekten İstanbul ittifakı, hatta Türkiye ittifakı duruşuyla bir süreç yaşayacağımızı ve bu sürecin ülkenin normalleşmesine ve demokratikleşmesine katkı sağlayacağını öngörüyorum. Çok umutluyum.
'ÜST YÖNETİM TAMAMEN PARTİZANLAŞMIŞ'
İBB’de görev yaptığınız kısa sürede belediye sizi en çok şaşırtan, en fazla garipsediğiniz şey neydi?
© REUTERS / MURAD SEZER
Korkutulmuş, ürkütülmüş bir çalışan kitlesi var. “Bir cani gelecek, insanları işinden edecek” gibi bir şeyin olmadığını anlattım. Israrla ben 18 gün boyunca oradaki herkesten, üst bürokrasiden faydalanmaya çalıştım. Hiç kimseyi ayırt etmedim. “Hangi etkinliğiniz var ise konuşalım, makulse, sıkıntı yoksa devam ettirelim” dedim. Yeni gelen Vali Bey demiş ki, “Diyanet yayınlarının fuarını açalım.” Ben iptal etmedim ki. Oradaki genel sekreter yardımcıları, Emniyet ve İtfaiye uygun görmüyor. Oradaki esnaflar da istemiyor. Dolayısıyla yapılması istenmedi, ben de “Siz bilirsiniz” dedim. Vali Bey inşallah bu süreci, söylediğim şekliyle dikkate alır ve test eder. Bürokrasi, özellikle üst yönetim partizanlaşmış. Ön hedefinde İstanbulluya hizmet olmayan, ciddi sayıda insan var. Göreve geldiğim andan itibaren tavırlarından ve ortaya koydukları eylemlerden hissettiğim buydu. Kişiye ve partiye kendini adamışlara diyorum ki, ben İstanbul’a kendini adayanlarla çalışacağım. Büyükşehir Belediyesi’nin en büyük sıkıntısı, o korkutulmuş kadro. Üst yönetimde kendisini insanlığa, Türk insanına ve İstanbullu’ya adamış kitle değil, tam aksine partiye, AK Parti’ye ya da oradaki bazı insanlarla çıkar ilişkisine adamış insanlar var. Onları tespit etmiş durumdayız.
'İBB, SADECE TASARRUFLA 7 MİLYAR TL KAZANABİLİR'
Belediyeden bazı dosyaların çıkarıldığı, gizlendiği söyleniyordu. Siz de israfa dair tespitler yaptığınızı beyan ettiniz. Bunun boyutlarıyla ilgili ne söyleyebilirsiniz?
© REUTERS / MURAD SEZER
"Çok şey tespit ettik” deme şansına sahip değiliz. Biz daha iştiraklerin içine bile giremedik. Bugün yaklaşık olarak 60 milyara (TL) doğru giden İstanbul’un konsolide bütçesinin, 40 milyara (TL) yakınını iştirakler yönetiyor. Gerçek bütçenin 20 milyar kadarını İBB yönetiyor. Biz o tarafına bakabildik anca. Bir kısım iştirakle ufak toplantılar yaptık. Uzman arkadaşlarım görüşmelerini sürdürüyordu ama engellemeler oldu. Dolayısıyla tümüyle her şeye hakim olamadık. Ama gerçekten çok somut verilerle büyük israfı da gözlemledik. Onu net olarak söyleyeyim. Yani bu belediye başkanının kişisel alanından tutun, birçok konuya varıncaya kadar… Elimi de sürmedim gözümle de görmedim ama benim onlarca araba var. Ama ben kendi arabamla gittim. Bunun gibi birçok şey… Birçok kurumda araçların olduğu, birçok kuruma farklı hizmetler sunulduğu büyük bir envanteri var İstanbul’un. Bizim derdimiz şu, İstanbul’un nimetleri İstanbullu’ya dağıtılsın. Bırakın iktisatçı olmamı, ben aynı zamanda iş insanıyım. İş yerini koruyan, iş yerinde bir israfın ve müsrifliğin olup olmadığını anlayacak bir karaktere ve tecrübeye sahibim. 6-7 yaşımdan beri işletme açıp kapatmayı öğrenmiş birisiyim. Dolayısıyla orada olağanüstü bir israfı gözlemliyorum zaten. Biz ekonomistlerle yaptığımız çalışmada, sadece tasarrufla yılda 6-7 milyar (TL) civarında bütçe fazlası üreteceğimizi hesapladık. Dolayısıyla somut örnekler vereceğiz. Bunları daha olgunlaştırıp, sizlerle de paylaşacağız. Çalışma arkadaşlarımın elinde örnekler var. Benim kişisel tespitlerim var. Onları entegre edip, daha sonra bunları kamuoyuna anlatacağız. Onun için dedim ya, biz bu 18 günde elde ettiğimiz hangi bilgi varsa, bundan yola çıkarak neler düzelteceğimizin de işaretini vererek, şeffaf biçimde topluma anlatacağız.
31 Mart yerel seçimlerinde İstanbul Büşükşehir Belediye Başkanı seçilen ancak YSK'nın iptal kararıyla mazbatası elinden alınan Ekrem İmamoğlu, İBB'de görev yaptığı kısa süreye ilişkin gözlemlerini anlattı: "Bürokrasi, özellikle üst yönetim...