Toplumsal Hissizleşmeye İlaç Olarak Kalem Efendiliği

nobody

Yeni Üye
Kayıtlı Üye
15 Mart 2013
3.140
132
0
Antalya

Duyarsızlaşma bir insanın içine düşebileceği en vahim ve geri dönülmesi zor durumlardan biridir. Duyarsızlık derken aslında hissizleşmeyi, çevresel etkenleri artık umursamaz noktaya gelmeyi kastediyorum. Her insanın içinde doğal olarak var olan merak kaybolur, şaşırma azalır ve unutkanlık yaşamın bir parçası haline gelir.

Hissizleşmenin en temel semptomları olarak iki kavramı görüyoruz: Unutkanlık ve şaşıramama!.. Artık Türkiye’de ne olsa şaşırırız?!.. Ne olsa bu kadar da olmaz diyebiliriz hiç düşündünüz mü?

Şaşırmak en ilginç hislerden bir tanesi; hayattan beklentilerimize gerçekte olanlar arasındaki farkın yarattığı bir etki olarak tanımlıyor uzmanlar. Aradaki fark ne kadar büyükse sürprizin etkisi o kadar fazla, şaşırmanın derecesi o derece büyük oluyor. İşin özünde şaşırmak dediğimiz kavram hatalı beklenti ve tahminlerimizin doğal bir sonucu olarak yaşadığımız his.

Peki bir insan şaşırma yetisini neden kaybedebilir?!


Şaşırma dediğimiz kavramın beklentilerimiz ile gerçekte olanlar arasındaki farktan kaynakladığından yola çıkarsak, birbirinin zıttı nitelikte iki ihtimal olduğunu görürüz:

• Artık hayattan bir beklenti oluşturmayı bırakmış olabilir, zaten çevremizde olanları umursamaz duruma geldiğimiz için şaşırma yetimiz ciddi derecede azalmış olabilir.

• Artık hayattan her şeyi bekler durumda olabilir, zaten her daim gardımız yukarıda olduğundan hayatın bize sunduğu en absürd durumlar dahi bizi etkilemez hale gelmiş olabilir.

Bizde her ikisinden de biraz var diyenlerinizi duyar gibi oluyorum!..

Unutkanlık ise başlı başına bir hastalık, bazen insanın kendi deneyimlerini tekrar edememesinden bazen sürekli bir deneyim bombardımanına maruz kalmasından bazen bir savunma mekanizması olarak unutuyoruz.

Televizyon izlemek insanı aptallaştırır derler, oturup da 4-5 saat aralıksız televizyon izlediğinde insan anlıyor ki bu gerçekten doğru. Sanki geçici bir hafıza kaybı yaşıyorsunuz. Bir saat önce ne izledin diye birisi sorsa oturup ciddi ciddi düşünmeniz gerekiyor. Ve işin garip tarafı televizyonun karşısına tam olarak bu bilinçle yani en sonunda ne izlediğinize dair bir sınava gireceğiniz ve izlediğiniz her ana dikkat etmeniz gerektiği hissiyle de otursanız bir süre sonra farkına varacaksınız ki dikkatiniz tamamen dağılmış…

Bunun temel sebebi aslında çok basit. Televizyonda her an, birbirinden tamamen bağımsız programlar arasında geçiş yapabilir dilediğimiz şekilde haberlerden spora, magazinden tartışma programlarına atlayabiliriz.

Dolayısıyla aslında bir televizyon programı bile izlemiyoruz, yaptığımız şey “televizyonu izlemek”..

Aptallaşmamızı tam olarak sağlayan da bu aslında. Kendimizi aptal gibi hissetmemizin ana sebebi yaşadığımız 4-5 saatlik deneyime dair gülünç derecede az hatıraya sahip olmamız, yani unutmamız. Peki neden ve nasıl unutuyoruz?

Cambridge Üniversitesi’nden Paul Connerton’a göre unutmanın 7 çeşidi mevcut. Bazen insanlar normal yaşamlarına devam edebilmek için, bazen Alzheimer gibi hastalıklar ve doğal sebeplerden ancak çoğunlukla elde ettiği yeni bilgiyi hafızasına kaydedecek zamanı olmadığı ve/veya yaşadığı deneyimi tekrarlama şansını yakalayamadığından unutuyor.

İşin özeti, biz Türkiye’de artık hem şaşırma yetimizi kaybetmiş hem de unutkan insanlar haline geliyoruz yavaş yavaş… Toplumsal duyarsızlaşma dediğimiz kavram da aynen bu şekilde oluşuyor.

Sürekli bir deneyim bombardımanı altında yaşayan, afallamış, şaşırma yetisini kaybetmiş ve olayları artık aynı televizyon izler gibi izleyen bir insan topluluğu!..

Sırf bu hale geldiğimiz için bilimsel çalışmalara en çok biz önem vermeliyiz. Geçtiğimiz aylarda Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın yaptığı açıklamaları tekrar hatırlayınca, aslında tüm bu duyarsızlaşmamızın tek ilacının bakanın dediğinin aksine “kalem efendisi”olmaktan geçtiğini görüyoruz. Neden mi? Çünkü bir insanın duyarsızlaşmadan sıyrılmaya başladığının en büyük göstergesi düşünmeye, yaratmaya başlaması; “kalem efendisi olmasıdır”…

Ara eleman olmaya çalışmak, üretmeyip sadece uygulayıcı olmak ise sadece bu duyarsızlaşmayı sürdürülebilir hale getirmeye yaramaz mı?


Şu aralar dünyanın içinde bulunduğu yeni savaş hallerinin, Türkiye’de eksen kayması kavramında bir topaçı bile kıskandıracak derecede yaşadığımız değişimler ister istemez bana bir süredir Amerika ve Avrupa Birliği ülkelerinin aynı konuda bağımsız olarak yürüttüğü milyar dolarlık projeleri hatırlattı.

Projelerin genel konusu, beyin araştırmaları. Amerika’da yürütülenin ismi Brain Initiative, Avrupa’da yürütülenin ismi Human Brain Project. İkisinde de temel amaç beyni, içindeki nöronların tüm etkileşimlerine kadar simüle edebilmek. Bu sayede her beyin hastalığının, her duygu ve düşüncenin oluş biçimi bulunup deşifre edilebilecek.

Olabilecek şeylerden biri de insanların yaşadığı hatıraları depolayabilmek, bu sayede bilim adamları birinin yaşadığı muhteşem bir deneyimi bu deneyimle uzaktan yakında ilgisi olmayan bir başkasına aynen yaşatabileceklerini iddia ediyorlar. Ancak özellikle biz Türkler için ileride geliştirilecek bu tarz bir aracın en etkili kullanımı öncelikle kendi yaşadığımız deneyimleri hatırlamak için olur!.. Ne dersiniz?


Alıntı Sahibi; Can Gürses
Can'ın Yazdıkları | Bilim,Teknoloji ve Ötesi…
 
Son düzenleme:
Tum ulke genel anestesi almis gibiyiz
Biz uyurken cok sey oluyor ulkede
Bir doktor gelsede uyandirsa bizi
 
Afazi denilen bir hastalık geldi aklıma.......konuşulan sözcüklerin beyinde karşılığı yok........bütçe kocaman açılmış vergilerimiz politikacı yakınlarının özel hastanelerini fonlamakla meşgul diyoruz mesela ama yok hiç mi iyi bir şey yok deniyor öylesine umarsız bir adamsendecilik bir vurdumduymazlık
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…