Son internet fenomeni Kanada’nın yeni başbakanı: Striptiz videosu bile var

Zorluyorum, geniş bakmaya çalışıyorum.
Başka da çıkar yol yok.
4 parçaya ayrılıp karşıya boş kola kutusu atmak faydasız geliyor.

Şu anki durumu beğeniyor muyum?
Elbette hayır, nasıl beğenilir, mümkün mü bu. Katiyen beğenmiyorum, berbat, hukuk dışı ve savunma amaçlı saldırı şeklinde ilerliyor.
Ama,
Aması var:
Beğenmeyenlerin beğenmeme stilini, üslubunu, alternatif olamayışlarını, ısrarla iktidara söverken aslında halkın iradesine sövüyor olduklarını göremeyişlerini, çıkmaza odun taşımalarını da beğenmiyorum.
Bu yaşanılanların, bu iktidarın sebep değil sonuç olduğunun fark edilmemesini beğenmiyorum.
90 li yılların unutulmuş olmasına üzülüyorum.
İnsanların tercih ettiği seçilmişlerin icraatlarınız değil de seçilmişlerin kişiliklerinin eleştirilmesinö beğenmiyorum.
Bunu da aşarak, tercih edenlerin iradelerinin tartışılmasını beğenmiyorum.
Bunu bile az bulup direkt tercih edenlerin yani halkın hor görülmesini hiç mi hiç beğenmiyorum.

Fikirlerimin, bu forumdaki farklı düşünen kişiler ve üsluplarıyla ilgisi yok. KK en naif olanı.

Hoş bir fani olarak beğensem nolur, beğenmesem nolur...:KK43::KK43::KK43:
Biz hep birlikte savrulurken üstelik...
 
Türk tipi denilen başkanlık sistemine karşıyım, bu basbaya diktatörlüktür.
Mevcutlardan birinin diktatör olması değil, herkes fani; kim gelirse gelsin diktatörlük olur Türk tipi başkanlık.

Türk tipi başkanlığa, beğenilmeyen muktedir daha güçlü ve sorumsuzca başa geleceği için değil, kim gelirse gelsin diktatörce olacağı için karşı çıkıyorum.
Naçizane tabi...
 
İyide wasbiye bence başkanlık sistemine giydirmiş ve de ülkemizin artısı az eksisi çok demokrat görünümlü az demokrat ülke olduğunu, ABD'nin bile başkanlık sistemini becerememişken bizim buna hazır olmadığımızı söylemiş.

Hadi eski sistemleri savunmuyorum bende de wasbiye de şu iktidardan çok memnun değil olsa gerek.

Siz okuyun bence..

Sırf Karşıt olanlardan beni alıntıladığımız için toplu söyleminde alet etmeye çalıştı karşısındaki insanı.
Kendisinin zaten onayladığı bir durumu sırf karşı taraf bizlerden birini alıntıladığı için alay moduna geçti.
Ciddi birşey sorsan da cevap vermez.
Hep Yapılıyor bu çünkü.
Ciddi birşey tartışmak için karşınızda size hak vermese bile ciddi insanların bulunması Lazım.
Bunu ona sormayı kaç Defa düşündüm ama her seferinde pas geçtim.
Kısmet bugüne deyip sormak istediğimde de beni boşver hadi bakalım o a cevap verebilecek misin moduna girildi.
Evet biz bir cumhuriyetiz ve demokratik şekilde yönetiliyoruz.
Başkanlık sisteminin de bize uygun olduğunu düşünmedim düşünmüyorum da.
Ki bunu düşünmeyen de çok insan var.
 
Türk tipi denilen başkanlık sistemine karşıyım, bu basbaya diktatörlüktür.
Mevcutlardan birinin diktatör olması değil, herkes fani; kim gelirse gelsin diktatörlük olur Türk tipi başkanlık.

Türk tipi başkanlığa, beğenilmeyen muktedir daha güçlü ve sorumsuzca başa geleceği için değil, kim gelirse gelsin diktatörce olacağı için karşı çıkıyorum.
Naçizane tabi...

Peki sormak istediğin bir konu var size.
Türk tipi başkanlık ise abd tipi başkanlık arasındaki farklar nelerdir dediğimde gözleminiz var mı bununla alakalı?
Topal Ördek bizde ne derece topal kalır yani?
 
Bana yazmayacaksin canım wasbiyeye yazacaksin. Baskanlik sistemine giydirmemis ayrıca artıları ve eksileri ile değerlendirme yapmış. Ben de beğendim yorumlarıni ki benim de başkanlık sistemi hakkında kafam karışık zaten. Wasbiye on yargilariyla ya da nefretiyle konusmadigi için yorumlari hoşuma gitti. Seve seve okurum onun yorumlarini..

Wasbiye ye cevap veremeyen beni alintiyor yalnız şoklardayım :))

Yahu wasbiyeye neden cevap veremeyeyim, cevap bekleyen bişey yazmamış ki.

Senin yazdıkların forum için fazla mantıklı demenden kıllandım. Acaba dedim wasbiye bize mi giydirmiş. Çünkü sen bu yorumu anti Tayyipçilere yaparsın diye düşündüm ki öyle zaten oysa ki bence bizden çok hükümete giydirdiğini görünce sana ilettim:KK70: :KK70:
 
Bu soru için önce kıyas yapmak gerek.
Parlamenter (bizdeki) sistem ile Başkanlık sisteminin kendimce! ve kabaca kıyaslaması:

KARŞILAŞTIRMA
1)Yargı:
Her ikisinde de zaten bağımsız mahkemelerden oluşuyor, fark yok.

2)Yasama (Meclis):
Her ikisinde de halk seçiyor.
Fark yok.
Not:Olası bir Başkanlık sisteminde TBMM kapatılıp Atatürk'ün kemikleri sızlatılmayacak, meclis yine aynı meclis ve yine halk seçecek.

3)Yürütme (Güncel isimleri de kullandım):
Heh fark burda işte..!
-Parlamenter sistemde (bizde) yürütme; Bakanlar Kurulu ve C.Başkanından oluşur.
Yani (Davutoğlu dahil) bakanlar ve RTE den oluşur...:)
Bakanları halk seçmiyor, meclis içinden seçilip cumhurbaşkanı onaylıyor.
Bakanlar Kurulu, "şu iş yasalaşsın ülen" diye meclise teklifte bulunabiliyor.
Meclis ise "güvenmiyorum sana, düşürdüm gitti" diye hükümeti ekmek almaya gönderebiliyor.
(pratikte olmuyor, çünkü zaten hükümet partisi, aynı zamanda mecliste çoğunluk olan parti!)

-Başkanlıkta ise yürütme; Başkan.
Sadece ve yalnızca başkan!
Yani RTE :)
Başkanlıkta başkanı halk seçer.
Bakanlar meclisten çıkmaz, çünkü bakan yok.
Başkanın kendi atadığı yardımcıları var.
Meclis, Başkanı da düşüremez. O işi halk yapar.
Başkan da meclise "şu yasayı çıkar" diyemez. Ama veto edebilir yasayı.

Demem o ki, aman aman bir fark yok.


BAŞKANLIĞIN NUMARASI NE?

Başkanlıkta yürütme karmaşık değil, kimse kimseyi "yasama yürütme ayrı cicim" diye kandırmıyor, mis gibi, olayı bu.
Başkanlıkta, başkan halk tarafından seçildiği için gücünü direkt halktan alıyor, daha meşru.
Ama güçsüz...!
Meclis yasa çıkarmazsa başkan bi halt yiyemez, tuvalete bile gidemez.


TÜRK TİPİ BAŞKANLIK NİYE TÜ KAKA ?

O zaman diktatörlük kalıcı ve yazılı hale gelir.
Kılıçdaroğlu da gelse, Mehmet Günsur da gelse diktatör olur.
Niye?
Ayrıntısını yazmadığım bir sürü denetleme imkanı var Başkanlıkta.
Türk tipi (benim bildiğim), diyor ki bu denetlemeler de olmasın.
Her işte o fena, sıkıntı bu...!


YEŞİL BAŞLI TOPAL ÖRDEK NE İŞ?
O da şu:
Diyelim ki bizde başkanlık var.
Başkan da RTE.
2014 de başkan seçildi.
2015 yılında ise 7 Haziranda meclis seçimi oldu.
O da ne? Başkanın partisi meclis çoğunluğunu elde edemedi...!
Başkan vaat etmişti mesela; asgari ücret 1500 olacak, ev kadınlarına her ay 300 TL, kayınvalidelere ölüm.
Ama olmuyor?!?!
Mecliste gerekli çoğunluğu olmadığı için hiçbirşey çıkmıyor.
İşte bizim ördek yürüyemez hale geliyor, topal oluyor.
Muhalefeti de ikna etmek, onların da kabul edeceği bir şey ancak yasalaşabilir.


SON DEĞERLENDİRME:
-İşte başkanlığın yukardaki güzellikleri var ama meclisle başkan farklı olursa bir dahaki seçimlere kadar sistem tıkanır.
Böyle olmasın, bunu aşalım diye mecliste gedik açarsan (türk tipi) bu kez de diktatörlük olur.
Bu ikisini aşmak için siyaset ve demokrasi kültürünün gelişmiş olması gerekir.
E zaten bu varsa hangisi olduğunun ne önemi var.
E zaten bu yoksa, parlamanter olsa nolur başkanlık olsa ne olur....

-Sağlıklı bir başkanlık sistemi parlamenter sistemden bence daha iyidir, hele ki hükümetin meclisi etkilediği bir parlamanter sistemden çok daha iyi...


Son not: Bizde CB'yi halk seçiyor, yarı başkanlık sistemi. Ama anayasada yazan farklı.
Bu saçma durumun değerlendirmesi ayrı bir kafa ütüleyen, uzun ve sıkıcı bir yazının konusu....
 
Bu soru için önce kıyas yapmak gerek.
Parlamenter (bizdeki) sistem ile Başkanlık sisteminin kendimce! ve kabaca kıyaslaması:

KARŞILAŞTIRMA
1)Yargı:
Her ikisinde de zaten bağımsız mahkemelerden oluşuyor, fark yok.

2)Yasama (Meclis):
Her ikisinde de halk seçiyor.
Fark yok.
Not:Olası bir Başkanlık sisteminde TBMM kapatılıp Atatürk'ün kemikleri sızlatılmayacak, meclis yine aynı meclis ve yine halk seçecek.

3)Yürütme (Güncel isimleri de kullandım):
Heh fark burda işte..!
-Parlamenter sistemde (bizde) yürütme; Bakanlar Kurulu ve C.Başkanından oluşur.
Yani (Davutoğlu dahil) bakanlar ve RTE den oluşur...:)
Bakanları halk seçmiyor, meclis içinden seçilip cumhurbaşkanı onaylıyor.
Bakanlar Kurulu, "şu iş yasalaşsın ülen" diye meclise teklifte bulunabiliyor.
Meclis ise "güvenmiyorum sana, düşürdüm gitti" diye hükümeti ekmek almaya gönderebiliyor.
(pratikte olmuyor, çünkü zaten hükümet partisi, aynı zamanda mecliste çoğunluk olan parti!)

-Başkanlıkta ise yürütme; Başkan.
Sadece ve yalnızca başkan!
Yani RTE :)
Başkanlıkta başkanı halk seçer.
Bakanlar meclisten çıkmaz, çünkü bakan yok.
Başkanın kendi atadığı yardımcıları var.
Meclis, Başkanı da düşüremez. O işi halk yapar.
Başkan da meclise "şu yasayı çıkar" diyemez. Ama veto edebilir yasayı.

Demem o ki, aman aman bir fark yok.


BAŞKANLIĞIN NUMARASI NE?

Başkanlıkta yürütme karmaşık değil, kimse kimseyi "yasama yürütme ayrı cicim" diye kandırmıyor, mis gibi, olayı bu.
Başkanlıkta, başkan halk tarafından seçildiği için gücünü direkt halktan alıyor, daha meşru.
Ama güçsüz...!
Meclis yasa çıkarmazsa başkan bi halt yiyemez, tuvalete bile gidemez.


TÜRK TİPİ BAŞKANLIK NİYE TÜ KAKA ?

O zaman diktatörlük kalıcı ve yazılı hale gelir.
Kılıçdaroğlu da gelse, Mehmet Günsur da gelse diktatör olur.
Niye?
Ayrıntısını yazmadığım bir sürü denetleme imkanı var Başkanlıkta.
Türk tipi (benim bildiğim), diyor ki bu denetlemeler de olmasın.
Her işte o fena, sıkıntı bu...!


YEŞİL BAŞLI TOPAL ÖRDEK NE İŞ?
O da şu:
Diyelim ki bizde başkanlık var.
Başkan da RTE.
2014 de başkan seçildi.
2015 yılında ise 7 Haziranda meclis seçimi oldu.
O da ne? Başkanın partisi meclis çoğunluğunu elde edemedi...!
Başkan vaat etmişti mesela; asgari ücret 1500 olacak, ev kadınlarına her ay 300 TL, kayınvalidelere ölüm.
Ama olmuyor?!?!
Mecliste gerekli çoğunluğu olmadığı için hiçbirşey çıkmıyor.
İşte bizim ördek yürüyemez hale geliyor, topal oluyor.
Muhalefeti de ikna etmek, onların da kabul edeceği bir şey ancak yasalaşabilir.


SON DEĞERLENDİRME:
-İşte başkanlığın yukardaki güzellikleri var ama meclisle başkan farklı olursa bir dahaki seçimlere kadar sistem tıkanır.
Böyle olmasın, bunu aşalım diye mecliste gedik açarsan (türk tipi) bu kez de diktatörlük olur.
Bu ikisini aşmak için siyaset ve demokrasi kültürünün gelişmiş olması gerekir.
E zaten bu varsa hangisi olduğunun ne önemi var.
E zaten bu yoksa, parlamanter olsa nolur başkanlık olsa ne olur....

-Sağlıklı bir başkanlık sistemi parlamenter sistemden bence daha iyidir, hele ki hükümetin meclisi etkilediği bir parlamanter sistemden çok daha iyi...


Son not: Bizde CB'yi halk seçiyor, yarı başkanlık sistemi. Ama anayasada yazan farklı.
Bu saçma durumun değerlendirmesi ayrı bir kafa ütüleyen, uzun ve sıkıcı bir yazının konusu....

Siz sık sık yazın da mantıklı bir şeyler okuyalım şurda ya. Vallahi cok iyi geldiniz. Cok güzel aciklamissiniz başkanlık sistemini.
 
wasbiye wasbiye yazınızı okumakla birlikte yarı başkanlık sistemini aslında uygulayan bir yapımız olduğu halde, cumhurbaşkanını artık biz seçiyorken, yürütme kısmındaki bu ısrarın nedenini 'dikta rejimi' olarak algılamayanların sebebini merak ediyorum. Daha doğrusu akp yani dolayısı ile rte bunu nasıl demokrasi çerçevesine sığdırıyor?
Mesela sizin gözünüzde rtenin yeni Türkiye çıkarmasında bizleri neler bekliyor?
 
wasbiye wasbiye yazınızı okumakla birlikte yarı başkanlık sistemini aslında uygulayan bir yapımız olduğu halde, cumhurbaşkanını artık biz seçiyorken, yürütme kısmındaki bu ısrarın nedenini 'dikta rejimi' olarak algılamayanların sebebini merak ediyorum. Daha doğrusu akp yani dolayısı ile rte bunu nasıl demokrasi çerçevesine sığdırıyor?
Mesela sizin gözünüzde rtenin yeni Türkiye çıkarmasında bizleri neler bekliyor?

YARI BAŞKANLIK – RTE nin ISRARI

Bunları masaya yatırmak çok iyi olur, ağzınıza sağlık.

Çünkü bizim hayatımıza direkt etki eden ve en çok konuşulan kısım bunlar.



YARI BAŞKANLIK NE MELEM BİR ŞEY?

Yarı başkanlık, başkanlığa değil; parlamenter sisteme çok daha yakındır, hatta parlamenter sistemin özel bir halidir.

Yani herşey aynı, sadece başkanı meclis değil halk seçiyor.

Başka bir numarası yok.

Başkana verilen yetkiler genişledikçe sistem başkanlığa doğru kayar, bunun için göstermelik ve sembolik değil sahiden icraatlere etki eden yetkiler vermek gerekir.

Bir çok ülke, kendince bu yetkileri vererek yarı başkanlıkla güzelce yönetiliyor.



BİZDEKİ NASIL?

Bizdeki saçma bir şey, adı konulmamış bir yarı başkanlık.

Biz farketmesek ve kızsak da devletin bir sistemi var; iyi ya da kötü, beğensek de beğenmesek de bir anayasa var, kanunlar var.

Hayat gazete manşetlerindeki gibi ben yaptım oldu ile olmuyor.

Herşey parlamenter sistem mantığına dayanıyor, ona göre şekillendirilmiş.

Ama 367 oy meselesi yüzünden (muhalefetin ve Sabi Kanadoğlunun tarihi hatası, aynı zamanda da olağanüstü hukuk saçmalığı) bizde CB yi halk seçer oldu.

Ama diğer her şey parlamenter sistemin özelliklerini taşıyor.



Şöyle ki, Anayasa'da CB' nin tarafsız olması belirtiliyor, yetkileri de sembolik, çok etkili değil.

Ama öte yandan CB'yi halk seçti, bu da bir güç ve meşruluk kazandırıyor.

RTE de haklı olarak bu seçime dayanarak yetkilerini sonuna kadar kullanıyor.

Hatta haksız olarak bu yetkilerini aşıyor.



Mesele RTE veya başkası değil, bu durumun acilen düzeltilmesi gerekir.

Çünkü herkes Anayasa'yı çiğner ister istemez.

Partiler aday göstersin, propaganda yapsın; sonra tarafsız ol!!! bu olmayacak komik bir şey.

Tarafsız olamaz.

Tabi bu durum mantıksız diye hali hazırdaki anayasaya aykırı davranmaya da gerek yok, bile bile çiğnemenin ve yekmileri aşmanın alemi yok.

Yalandan da olsa tarafsız gibi olmak zorunda CB.

Fakat o da, yanlış zamanda yanlış bir tercih yapıp köke çıktığı için ve hiç beklemediği yönden ters rüzgarlar estiği için Anayasayı aşıp, savunma içgüdüsüyle tarafsızlığı askıya alıyor.



RTE NİYE İSTİYOR?

O da farkında yukarıda yazdığım mantıksız durumun.

Fiili durumun anayasallaşmasını yani tarafsızlık kelepçesinin olmamasını istiyor.

Madem partiler aday gösterip seçim çalışması yapıp CB seçiyor, madem CB yi halk seçiyor, bu adı konulmamış bir yarı-başkanlıktır; o halde biz hükümet sistemimiz yarı başkanlıktır diyelim, anayasaya koyalım diyor.



DOĞRUSU NE?

Kesin doğru yok.

Sistemler değil kişiler önemli.

1000 sene sonrasına ait mükemmel bir sistemi de bulup getirseniz, uygulayıcılar kötü ise ya da sürekli bir gedik açma çabasında olursa sistem bi halta yaramaz.

Çok kötü ve “tü kaka” dediğimiz bir sistem bile eğer uygulayıcılar hukuk sistemine saygı duyuyor, insan hakları ve eşitlik ve liyakata saygı gösteriyor ise, sistem tıkır tıkır işler.



KİŞİSEL FİKRİM?

Bence tartışma kişiler üzerinden ve özellikle RTE üzerinden yürürse hiçbir yere varılmaz.

Kutuplaşma daha da artar. Kutuplaşmayı geçtim, ileriye yönelik bir fayda da sağlamaz. Kimse kimseyi ikna da edemez.



Biz bir sarmalın ve saçma bir sistemin içindeyiz, Atatürk' ün temelini attığı sistem bu değil, modern dünyanın demokrasi anlayışı da bu değil.

Tel tel dökülüyoruz.

Esasen bu hep böyleydi, asıl mim noktası bu.

Evet hep böyleydi.

Şimdinin meselesi değil, biz hep ortadoğu kafalı, çıkarcı, günübirlik düşünen, kişiye özel işler yapan, yazılı kuralları uygulamayan, kayırmacı bir şekilde yönetildik.

İnsanlarımız daha ahlaklı iken etkisi azdı, insanlar bozulunca, çıkarcılık artınca, tembellik artınca, ahlak ve liyakat azalınca gittikçe kötü olduk.

Nereye çeksen gelir hale geldi sistem.

Koalisyon zamanlarında bu daha feci bir hal aldı, her koalisyon ortağı kendi çıkarını ve kadrolaşmasını düşündü.

Bir gelinlik düşünün, her parçasını bambaşka biri bambaşka bir fikirle yapıyor, ortaya ucube bir gelinlik çıkıyor.

Tek başına iktidarda nasıl?

Bu kez sistemin berbatlığı az hissediliyor.

Çünkü güçlü bir yürütme kendi içinde sistemin tıkanıkları ile uğraşmıyor, amacı ve yaptıkları berbat dahi olsa verdiği zarar az oluyor.

Hukuksuz ve akıl almaz berbat uygulamalarının yanında güçlü olmasının etkisiyle bazı yaraları da temizleyebiliyor, risk alabiliyor.

Yani kötü bir modacı en azından kendi fikrine göre, bir bütünlük içinde ortaya bir iş çıkarıyor.

Fakat bu kez de, ben yaptım oldu, hukuk tanımaz bir hükümet ortaya çıkıyor.

Bu hükümeti meşru bir şekilde ve seçimle aşamayan siyasi ya da siyaset dışı muhalefet ise; can yakıyor, yaraya tuz basıyor, seçim ile elde edemediğini seçim dışı kışkırtıcı yollarla elde etmeye çalışıyor.



Velhasıl iki ucu b.klu deynek. Herkes birbirinin öfkesini besliyor
 
Mesela sizin gözünüzde rtenin yeni Türkiye çıkarmasında bizleri neler bekliyor?
Inan @HayyaL, ben olmayacak seyleri burada tartismamiza gerek duymuyorum. Yani neticede bu oylamadan sonra, ya bir daha secim olacak yada CHP ile koalisyon.
Daha neyi tartisiyoruzki ?
Yani tek basina hükümet kurulamayacak suanki oy tahminlerine göre.
 
wasbiye wasbiye söyledikleriniZin tamamına Katılıyorum.
Iki Uç haline gelmiş bir ülke varken elimizde ve bunu körükleyen bir cumhurbaşkanı varken uzlaşmak mümkün olabilir mi?
gerek ekonomik gerek dış politika gerekse sosyal yaşam bakımından olsun Amerika ve Türkiye Arasında müthiş bir fark var.
Onların sorunları ile bizim sorunlarımız, kültürel yapılarımız çok başka.
Başkanlık sistemi Amerika'da ne güzel işliyor ya diyerek bu postmodern yapıyı kendimize kopyala yapıştır yaptığımızda ortaya çıkacak görüntü hakkında anlattıklarınız için teşekkür ederim.
Ki zaten başkanlık sisteminin bizde uygulanacak olan diktatörlük sahasını bildiğimiz için destekleyemiyorum.
Henüz başbakan iken gezi olayları Sırasında %50 yi evlerinde zor tutuyorum Tarzı Açıklamalar yapan bir Cumhurbaşkanımız varken, tehdide bu kadar açık diktatörlük anlamında bu kadar açık veren bir insan olduğunu ve hırslarının sürekli kurbanı Olmasını tasvip edemezken ben bu başkanlık işine onay vermem mümkün değil.
Hoş, cumhurbaşkanlığı için halkın onu seçmesi konusunda da ne kadar bilinçli davrandığı ortada.
dediğiniz gibi değil rte başkası da olsa başkanlık bizim ülkemizin yapısına kesinlikle uygun değil. Çünkü diktatörlük ve sonrası da gelecek sıkı rejim ile ülke 100 yıla yakın zaman geçmesine rağmen
 
Inan @HayyaL, ben olmayacak seyleri burada tartismamiza gerek duymuyorum. Yani neticede bu oylamadan sonra, ya bir daha secim olacak yada CHP ile koalisyon.
Daha neyi tartisiyoruzki ?
Yani tek basina hükümet kurulamayacak suanki oy tahminlerine göre.

Bence insanlar olmayacak olsa bile bizi nelerin beklediğini bilmeli oli.
Sırf bunun için dahi olsa tartışmalıyız.
Çünkü iktidar parti ve yandaşları daima muhalefet bizi istemiyor, sadece laf oksun diye istemiyor dememeli.
Sebeplerini öğrenmeli.
Bu Yüzden de olsa Tartışmalıyız.
 
Vallahi herkes kollari sivasin koalisyon geliyor yakinda. Orada artik birbirleriyle anlasacaklar mecburen, tek basina kararlar verilmeyecek.
7 Haziran`dada olabilirdi ama olmadi, bu sefer 1. kasim, yine koalisiyon gözüküyor. Dilerim uzatmazlarda artik bu sefer koalisyonla ülkemiz yönetilir.
Hersey cok güzel olacak, ben umudumu yitirmedim.
 
oooo Başkanlık Sistemi, alırım bi dal :KK14:
Başkanlık Sistemi'ni tam olarak anlamak için bence öncelikle Kuvvetler Ayrılığı nedir? Kuvvetler Birliği nedir? bunları bilmek lazım.
şöyle devam edelim.
öncelikle Kuvvetler Birliği nedir, kısaca ona bakalım, tarihimizde nasılmış, onu inceleyelim.
Kuvvetler Birliği, Yasama, Yürütme ve Yargı Erklerinin tek elde toplanmasıdır, kabaca bir tanımla.
Eğer 1921 Anayasasında olduğu gibi Yasama ve Yürütme, Yasama'nın elinde toplandıysa buna Meclis Hükümeti diyoruz. yani Kabine doğrudan Meclis içinden oylama şeklinde seçiliyordu.
1924 Anayasası Kuvvetler Birliği, Güçler Ayrılığı olarak bir Karma Sistem belirlemiş
1961 Anayasası ile artık Kuvvetler Ayrılığına geçilmiş.
şu anki Anayasamız da Kuvvetler Ayrılığını benimsemiş durumda. Ancak biz Anayasa'da yazana göre Parlamenter Sistem ile yönetildiğimiz için Yumuşak bir Kuvvetler Ayrılığı benimsemiştir.
yani Yasama ve Yürütme birbirinden yumuşak bir şekilde ayrılır, Yürütme Yasamadan doğar, birbirlerini denetler, birbirlerinin fren ve denetim mekanizmasıdır.
Başkanlık Sistemi ise Katı bir Kuvvetler Ayrılığı gerektirir. burada önemli olan bir diğer nokta Kuvvetlerin eşit olarak temsilidir.
fekat bu eşitlik hukuki bir eşitlik, örneğin ABD'de (buraya tekrar döneceğiz :KK45:) siyasi açıdan Yürütme Yasamaya üstündür, ancak dediğim gibi siyasi yani uygulamadaki bir durum, kanun önüne geldiğinde ikisi de birbirine eşittir. yasama organı genel oyla halk tarafından seçildiği gibi, yürütme yetkisini kullanan Başkan da yine halk tarafından ayrı bir seçimle görev başına getirilir, yani bizde olduğu gibi Yürütme, Yasama'nın içinden doğmaz.
peki sistem nasıl işler?
Parlamento Kanunları yapar ama asla kat'a uygulanmasına katılamaz.
Hükümet Kanunları uygular ama asla kat'a yapılmasına katılamaz. yani Başkan şu yasayı çıkarın diyemez. Yargı zaten bu iki organdan tamamen bağımsızdır. Hakimler de halk oyuyla görev başına gelir. (Sanırım bazı Başkanlık sisteminde farklılıklar var, ancak Başkanlık Sistemi'nin kitap üzerinde durduğu gibi uygulandığı tek ülke ABD olduğu için oradan devam ediyoruz.)
Organların hiçbiri bir diğerine asla ama asla etkileyemez.
öncelikle şunu söylemek elzemdir ki Başkanlık Sistemi, büyük ölçüde istikrardır, Başkan meclis soruşturması dışında görevden alınamaz., keza yasama kurumu da hiçbir şekilde başkan tarafından feshedilemez bu da hükümete, kafasındaki uzun vadeli politikaları uygulamak için fırsat verecek, kanun koyucunun hükümete bağımlı olmadan vaatlerini yerine getirmesini sağlar.
bu sistemin en büyük artısı, bütün organların halk tarafından seçilmesi ve bu sebeple bağlılıklarının diğer erklere değil, halka olmasıdır.
şöyle düşünün ki halk tarafından seçilen bir hakim, hükümet yararına değil, halk yararına çalışacaktır ki bir daha seçilebilsin.
yalnızzzzz
gelelim Zurnanın Son Deliğine.
Başkanlık Sisteminde şöyle bir sorun var (topal ördek sendromu daha önce açıklanmış, detaylandırayım)
ne Başkan yasamayı görevden alamıyor, ne de Yasama Başkanı indiremiyorsa ortaya bir sorun çıktığında nasıl çözeceğiz?
bunun için hemen ABD'den biraz daha güneye, Güney Amerika'ya gidiyoruz, Askeri Darbelere el sallayın o_O
kısacası Başkanlık Sistemindeki tıkanıklığı gidermenin sayılı yolu var, darbe, bir sonraki seçimlere kadar beklemek, birinin istifa etmesi ya da ölüm.
ABD bu tıkanıklığı gidermek için çoğunlukla suikast yönetimini tercih ediyor :KK45:
peki bu sistem neden ABD dışında herhangi bir ülkede işlemiyor?
bu doktrinde çokça tartışılmış ama işte budur diye tam olarak ortaya çok da geçerli bir sebep konulamamış. genellikle Demokrasi Kültüründen bahsedilir.
bir de en nihayetinde Amerikada kuvvetler bir tıkanıklık halinde bir şekilde ya uzlaşıyorlar ya da yargı tamamen farklı bir noktada durduğundan daha sorun çözücü bir noktada duruyor.
ama Güney Amerika ülkelerine baktığımızda Başkanlık Sisteminin nasıl olabileceğini görebiliyoruz. Şu bir gerçek ki bu sistemi uygulayan ülkelerin neredeyse tamamı iç savaştan çıkmış, neredeyse 10 yılda bir askeri darbelerle mücadele eden, fakir, insanların sokakta birbirlerini öldürdüğü ülkeler.
ABD bu sistemin doğru olarak işlediği tek ülke. çünkü bu sistemi bulan ülke ABD. bu sistemin ABD'den başka hiçbir ülkeyle kimyası tutmuyor.
bizde şu an uygulanan sistem için fiili Yarı Başkanlık denir, buna verilecek en iyi ülke Fransa'dır (ama bunu bir Fransız'a söylemeyin, neden olduğu konusunda hiçbir fikrim yok ama Fransızlar Yarı Başkanlığı asla kabul etmezler, sistemlerinin Parlamenter Sistem olduğu konusunda ısrarlılar :KK56:)
öncelikle Yarı Başkanlık sistemi tamamen Çoğulcu Demokrasiye dayandığından, %10 barajı bu sistem için bir garabettir. ha Yarı Başkanlık Sistemi doğrudan barajla ilgili bir mevzu değildir ama burada amaç Başkanı da Senatoyu da halka seçtirmek olduğundan mümkün olduğunca çok temsil esastır.
öncelikle şunu da söylemek lazım ki Başkan her zaman, Senatodan daha büyük bir oyla seçilir, çünkü Başkan aynı bizdeki Cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu gibi birkaç turda seçilir.
yalnız şöyle bir sorun var ki Senatörler Başkandan tamamen bağımsız karar verirler. yani Başkan'ın tüm senatörleri tek tek ikna etmesi gerekir.
yalnız Cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından seçildiği için eğer C.başkanı ve Başbakan bir anlaşmazlığa düşerse temaül Başbakanın istifası yönündedir.
bu sistemin en önemli özelliği Cumhurbaşkanının Yasamayı doğrudan fesih yetkisine sahip olmasıdır, yani güçlü bir C.başkanı, oysa Parlamenter sistemde C.başkanı sadece sembolik yetkilere sahiptir. Fransa'daki Yarı Başkanlığın bir Askeri Darbe ile geldiğini söylemeden geçmeyelim :KK51:Yarı Başkanlık, çok güçlü bir C.başkanı gerektirdiğinden demokrasi için çok sorunlu uygulamalara meyillidir. :KK53:


Mesele ne? Mesele şu:
1946 daki çok partili seçim zaten demokratik bir seçim değildi, çünkü açık oy gizli sayım vardı.
Bu ciddi manada düşününce ne kadar da içler acısı, komik bir geçmişimiz olduğunu bize açıklar.

1950'de ise gizli oy açık sayım ve çok partili seçim ile gerçekten demokratik diyebileceğimiz bir sisteme geçilmiştir.
(1923 Cumhuriyetin ilanı-1950 demokrasi, gerçekten de fazlasıyla geç kalmışız. Savaşın etki,i bağımsızlık mücadelesinin uzantıları, olağanüstü dönem ve toparlanma süreci şeklinde açıklayamayız)

1950'den bu yana yapılan hiçbir seçimde, yani halkın halk tarafından yönetilmesi durumunda, yani Atatürk'ün kurduğu ve dağa taşa yazdığımız "Egemenlik millettindir" motttosunun geçerli olduğu zamanda; rejimin kurucu partisi tek başına iktidar olamamıştır.
Bu o partinin kara kara düşünmesi, halktan neden uzak kaldığı ve yeterli destek görmediğinin sorgulamasının gerektiği bir çıkmazdır.

Araya giren darbelerde rejimin, anayasal düzenin ve haliyle demokrasinin askıya alındığını ve yoldan çıktığını ayrıca izaha gerek yok.

Biz demokrat mıyız?
Biz bolca eleştirebileceğimiz, modern zamanlardaki demokrasi kriterlerini uygulayamadığımız, artısı az eksisi çok, arızası fazla bir demokrat ülkeyiz.
Temelimiz bu. Bunun aksini düşünmek ya cehalettir ya da art niyet.

şimdi bu kısıma ayrıca bir şey yazmak istedim.
1946 seçimlerinin "demokratik" olduğunu iddia edecek kimse yoktur sanırım :KK51:
lakin benim almak istediğim kısım esas olarak şurası:
"(1923 Cumhuriyetin ilanı-1950 demokrasi, gerçekten de fazlasıyla geç kalmışız. Savaşın etki,i bağımsızlık mücadelesinin uzantıları, olağanüstü dönem ve toparlanma süreci şeklinde açıklayamayız)"
aslında açıklayabiliriz:
bu dönem aralığına biraz baktığımızda
1929 bunalımı
Artan Milliyetçilik Akımları
ve
5 yıl süren bir Dünya Savaşı var.
henüz 1. Dünya Savaşının yaraları sarılmamış iken 6 yıl içinde Küresel bir Kriz, kurulmaya çalışılan yeni bir ekonomi, zorunlu devletçilik politikaları (sanayici neredeyse hiç yok), artan milliyetçilik akımları sebebiyle bölünmesinden endişe edilen yeni bir devlet (üniter devlet zorunlu mudur, o ayrı bir tartışma), başarısız çok partili denemeler, hemen arkasından gelen 2. Dünya Savaşı.
açıkçası o kadar da anlaşılmaz değil.
elbette demokratik değil, bu sebeple de eleştirilmeli ve ders alınmalı, ancak yerleşmiş bir demokrasi kültürü olan bir ülke birden antidemokratik uygulamalara geçmiş değil. yeni kurulan bir ülke tam bir kaos ortamında, dolayısıyla da bence gayet anlaşılabilir. 1914-1946 arası zaten kabus gibi bir dönem.


şurayı da ayrıca almak istedim:

"1950'den bu yana yapılan hiçbir seçimde, yani halkın halk tarafından yönetilmesi durumunda, yani Atatürk'ün kurduğu ve dağa taşa yazdığımız "Egemenlik millettindir" motttosunun geçerli olduğu zamanda; rejimin kurucu partisi tek başına iktidar olamamıştır.
Bu o partinin kara kara düşünmesi, halktan neden uzak kaldığı ve yeterli destek görmediğinin sorgulamasının gerektiği bir çıkmazdır."
bence bu kısımda halk da biraz kendisini sorgulamalı.
ülkenin kurucu partisi aynı zamanda bu ülkeyi Batılı bir ülke yapmış, Milletler Cemiyetine sokmuş, 20 yıl önce topraklarını parçalamaya çalışan ülkelerin onu müttefik olarak görmesini sağlamış bir partidir.
evet Halk Parti o dönemde halktan kopmuştur.
Halk bunun yerine hangi partilere gitmiştir:
Şeriat isteğini dile getiren partilere...
bence Demokrat Parti (ki adında Demokrat yazan bir partinin Demokrat olmaması ancak adında Halk yazıp da halktan kopuk olması kadar komiktir.) de örneğin Terakki Perver'den farklı bir parti değildir.
bence burada halkın esas sorgulaması gereken Suudi Arabistan gibi kadınların yanında erkek olmadan araba kullanamadığı bir ülke istediği mi yoksa İsviçre gibi kimsenin inancına karışılmadığı (ama ateistin de inancına karışılmadığı) bir ülke mi?
burada elbette Cumhuriyetin kurucu kadrolarının arka arkaya gelen Şeriat ve Kürt isyanları sebebiyle koyu dindar ve azınlıkta olanlara karşı tutumunu onaylamadığımı belirteyim. o ayrı bir tartışma.
şu da unutulmamalı ki Demokrasi Havarisi olmanın manası yok, Demokrasi en nihayetinde onu çıkardığımızda geriye kalan sistemler daha beter olduğundan kötülerin iyisidir.
 
oooo Başkanlık Sistemi, alırım bi dal :KK14:
Başkanlık Sistemi'ni tam olarak anlamak için bence öncelikle Kuvvetler Ayrılığı nedir? Kuvvetler Birliği nedir? bunları bilmek lazım.
şöyle devam edelim.
öncelikle Kuvvetler Birliği nedir, kısaca ona bakalım, tarihimizde nasılmış, onu inceleyelim.
Kuvvetler Birliği, Yasama, Yürütme ve Yargı Erklerinin tek elde toplanmasıdır, kabaca bir tanımla.
Eğer 1921 Anayasasında olduğu gibi Yasama ve Yürütme, Yasama'nın elinde toplandıysa buna Meclis Hükümeti diyoruz. yani Kabine doğrudan Meclis içinden oylama şeklinde seçiliyordu.
1924 Anayasası Kuvvetler Birliği, Güçler Ayrılığı olarak bir Karma Sistem belirlemiş
1961 Anayasası ile artık Kuvvetler Ayrılığına geçilmiş.
şu anki Anayasamız da Kuvvetler Ayrılığını benimsemiş durumda. Ancak biz Anayasa'da yazana göre Parlamenter Sistem ile yönetildiğimiz için Yumuşak bir Kuvvetler Ayrılığı benimsemiştir.
yani Yasama ve Yürütme birbirinden yumuşak bir şekilde ayrılır, Yürütme Yasamadan doğar, birbirlerini denetler, birbirlerinin fren ve denetim mekanizmasıdır.
Başkanlık Sistemi ise Katı bir Kuvvetler Ayrılığı gerektirir. burada önemli olan bir diğer nokta Kuvvetlerin eşit olarak temsilidir.
fekat bu eşitlik hukuki bir eşitlik, örneğin ABD'de (buraya tekrar döneceğiz :KK45:) siyasi açıdan Yürütme Yasamaya üstündür, ancak dediğim gibi siyasi yani uygulamadaki bir durum, kanun önüne geldiğinde ikisi de birbirine eşittir. yasama organı genel oyla halk tarafından seçildiği gibi, yürütme yetkisini kullanan Başkan da yine halk tarafından ayrı bir seçimle görev başına getirilir, yani bizde olduğu gibi Yürütme, Yasama'nın içinden doğmaz.
peki sistem nasıl işler?
Parlamento Kanunları yapar ama asla kat'a uygulanmasına katılamaz.
Hükümet Kanunları uygular ama asla kat'a yapılmasına katılamaz. yani Başkan şu yasayı çıkarın diyemez. Yargı zaten bu iki organdan tamamen bağımsızdır. Hakimler de halk oyuyla görev başına gelir. (Sanırım bazı Başkanlık sisteminde farklılıklar var, ancak Başkanlık Sistemi'nin kitap üzerinde durduğu gibi uygulandığı tek ülke ABD olduğu için oradan devam ediyoruz.)
Organların hiçbiri bir diğerine asla ama asla etkileyemez.
öncelikle şunu söylemek elzemdir ki Başkanlık Sistemi, büyük ölçüde istikrardır, Başkan meclis soruşturması dışında görevden alınamaz., keza yasama kurumu da hiçbir şekilde başkan tarafından feshedilemez bu da hükümete, kafasındaki uzun vadeli politikaları uygulamak için fırsat verecek, kanun koyucunun hükümete bağımlı olmadan vaatlerini yerine getirmesini sağlar.
bu sistemin en büyük artısı, bütün organların halk tarafından seçilmesi ve bu sebeple bağlılıklarının diğer erklere değil, halka olmasıdır.
şöyle düşünün ki halk tarafından seçilen bir hakim, hükümet yararına değil, halk yararına çalışacaktır ki bir daha seçilebilsin.
yalnızzzzz
gelelim Zurnanın Son Deliğine.
Başkanlık Sisteminde şöyle bir sorun var (topal ördek sendromu daha önce açıklanmış, detaylandırayım)
ne Başkan yasamayı görevden alamıyor, ne de Yasama Başkanı indiremiyorsa ortaya bir sorun çıktığında nasıl çözeceğiz?
bunun için hemen ABD'den biraz daha güneye, Güney Amerika'ya gidiyoruz, Askeri Darbelere el sallayın o_O
kısacası Başkanlık Sistemindeki tıkanıklığı gidermenin sayılı yolu var, darbe, bir sonraki seçimlere kadar beklemek, birinin istifa etmesi ya da ölüm.
ABD bu tıkanıklığı gidermek için çoğunlukla suikast yönetimini tercih ediyor :KK45:
peki bu sistem neden ABD dışında herhangi bir ülkede işlemiyor?
bu doktrinde çokça tartışılmış ama işte budur diye tam olarak ortaya çok da geçerli bir sebep konulamamış. genellikle Demokrasi Kültüründen bahsedilir.
bir de en nihayetinde Amerikada kuvvetler bir tıkanıklık halinde bir şekilde ya uzlaşıyorlar ya da yargı tamamen farklı bir noktada durduğundan daha sorun çözücü bir noktada duruyor.
ama Güney Amerika ülkelerine baktığımızda Başkanlık Sisteminin nasıl olabileceğini görebiliyoruz. Şu bir gerçek ki bu sistemi uygulayan ülkelerin neredeyse tamamı iç savaştan çıkmış, neredeyse 10 yılda bir askeri darbelerle mücadele eden, fakir, insanların sokakta birbirlerini öldürdüğü ülkeler.
ABD bu sistemin doğru olarak işlediği tek ülke. çünkü bu sistemi bulan ülke ABD. bu sistemin ABD'den başka hiçbir ülkeyle kimyası tutmuyor.
bizde şu an uygulanan sistem için fiili Yarı Başkanlık denir, buna verilecek en iyi ülke Fransa'dır (ama bunu bir Fransız'a söylemeyin, neden olduğu konusunda hiçbir fikrim yok ama Fransızlar Yarı Başkanlığı asla kabul etmezler, sistemlerinin Parlamenter Sistem olduğu konusunda ısrarlılar :KK56:)
öncelikle Yarı Başkanlık sistemi tamamen Çoğulcu Demokrasiye dayandığından, %10 barajı bu sistem için bir garabettir. ha Yarı Başkanlık Sistemi doğrudan barajla ilgili bir mevzu değildir ama burada amaç Başkanı da Senatoyu da halka seçtirmek olduğundan mümkün olduğunca çok temsil esastır.
öncelikle şunu da söylemek lazım ki Başkan her zaman, Senatodan daha büyük bir oyla seçilir, çünkü Başkan aynı bizdeki Cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu gibi birkaç turda seçilir.
yalnız şöyle bir sorun var ki Senatörler Başkandan tamamen bağımsız karar verirler. yani Başkan'ın tüm senatörleri tek tek ikna etmesi gerekir.
yalnız Cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından seçildiği için eğer C.başkanı ve Başbakan bir anlaşmazlığa düşerse temaül Başbakanın istifası yönündedir.
bu sistemin en önemli özelliği Cumhurbaşkanının Yasamayı doğrudan fesih yetkisine sahip olmasıdır, yani güçlü bir C.başkanı, oysa Parlamenter sistemde C.başkanı sadece sembolik yetkilere sahiptir. Fransa'daki Yarı Başkanlığın bir Askeri Darbe ile geldiğini söylemeden geçmeyelim :KK51:Yarı Başkanlık, çok güçlü bir C.başkanı gerektirdiğinden demokrasi için çok sorunlu uygulamalara meyillidir. :KK53:




şimdi bu kısıma ayrıca bir şey yazmak istedim.
1946 seçimlerinin "demokratik" olduğunu iddia edecek kimse yoktur sanırım :KK51:
lakin benim almak istediğim kısım esas olarak şurası:
"(1923 Cumhuriyetin ilanı-1950 demokrasi, gerçekten de fazlasıyla geç kalmışız. Savaşın etki,i bağımsızlık mücadelesinin uzantıları, olağanüstü dönem ve toparlanma süreci şeklinde açıklayamayız)"
aslında açıklayabiliriz:
bu dönem aralığına biraz baktığımızda
1929 bunalımı
Artan Milliyetçilik Akımları
ve
5 yıl süren bir Dünya Savaşı var.
henüz 1. Dünya Savaşının yaraları sarılmamış iken 6 yıl içinde Küresel bir Kriz, kurulmaya çalışılan yeni bir ekonomi, zorunlu devletçilik politikaları (sanayici neredeyse hiç yok), artan milliyetçilik akımları sebebiyle bölünmesinden endişe edilen yeni bir devlet (üniter devlet zorunlu mudur, o ayrı bir tartışma), başarısız çok partili denemeler, hemen arkasından gelen 2. Dünya Savaşı.
açıkçası o kadar da anlaşılmaz değil.
elbette demokratik değil, bu sebeple de eleştirilmeli ve ders alınmalı, ancak yerleşmiş bir demokrasi kültürü olan bir ülke birden antidemokratik uygulamalara geçmiş değil. yeni kurulan bir ülke tam bir kaos ortamında, dolayısıyla da bence gayet anlaşılabilir. 1914-1946 arası zaten kabus gibi bir dönem.


şurayı da ayrıca almak istedim:

"1950'den bu yana yapılan hiçbir seçimde, yani halkın halk tarafından yönetilmesi durumunda, yani Atatürk'ün kurduğu ve dağa taşa yazdığımız "Egemenlik millettindir" motttosunun geçerli olduğu zamanda; rejimin kurucu partisi tek başına iktidar olamamıştır.
Bu o partinin kara kara düşünmesi, halktan neden uzak kaldığı ve yeterli destek görmediğinin sorgulamasının gerektiği bir çıkmazdır."
bence bu kısımda halk da biraz kendisini sorgulamalı.
ülkenin kurucu partisi aynı zamanda bu ülkeyi Batılı bir ülke yapmış, Milletler Cemiyetine sokmuş, 20 yıl önce topraklarını parçalamaya çalışan ülkelerin onu müttefik olarak görmesini sağlamış bir partidir.
evet Halk Parti o dönemde halktan kopmuştur.
Halk bunun yerine hangi partilere gitmiştir:
Şeriat isteğini dile getiren partilere...
bence Demokrat Parti (ki adında Demokrat yazan bir partinin Demokrat olmaması ancak adında Halk yazıp da halktan kopuk olması kadar komiktir.) de örneğin Terakki Perver'den farklı bir parti değildir.
bence burada halkın esas sorgulaması gereken Suudi Arabistan gibi kadınların yanında erkek olmadan araba kullanamadığı bir ülke istediği mi yoksa İsviçre gibi kimsenin inancına karışılmadığı (ama ateistin de inancına karışılmadığı) bir ülke mi?
burada elbette Cumhuriyetin kurucu kadrolarının arka arkaya gelen Şeriat ve Kürt isyanları sebebiyle koyu dindar ve azınlıkta olanlara karşı tutumunu onaylamadığımı belirteyim. o ayrı bir tartışma.
şu da unutulmamalı ki Demokrasi Havarisi olmanın manası yok, Demokrasi en nihayetinde onu çıkardığımızda geriye kalan sistemler daha beter olduğundan kötülerin iyisidir.

Hakkını vermek için parça parça özümseyerek okudum yazıyı.
Sonunda kafamdaki taşlar daha iyi oturdu sayende. Teşekkür ederim marlicim.
Tam Zamanında ve son derece doyurucu bir yazı olmuş.
Emeğine sağlık.
 
X