Silivri' de karar günü



benim eşim de 22 yıllık uzman jandarma.. 9 yılı güneydoğunun en sıkıntılı yerlerinden geçti...özellikle eski nişanlınızın yaşadıklarının çoğunu 93 lü yıllarda Siirt baykanda birebir yaşadı... sadece bir örnek vereyim....gördüğü bazı işaretleri komutanına söylüyor ve sen ne bilirsin diye fırça yiyor .. sonrası ... 1 saat içinde karakol baskına uğruyor ve 10 asker şehit oluyor ...
o dönemde veli küçük Diyarbakır bölge komutanıydı... yaptıklarını cümle alem biliyor ama kimse askerin dokunulmazlığından dolayı bir şey yapılamıyor ... o dönem ölü olarak ele geçen pkklıların üzerinde Türk ordusuna ait silahlar çıkıyor ..biri onun ve onun gibilerinin düzenini bozmaya çalışıyor ve sonra karısının yanında sırtından vuruluyor.. o kişi Bahtiyar Aydın... bir diğeri bir şeyler yapmaya çalışıyor bedelini askeri uçağı düşürülüyor.. o Eşref Bitlis... ve daha niceleri ...

bu sadece küçük bir örnek ... bu yüzden ben yargılananlarının büyük bir çoğunluğunun masum olduğunu düşünmüyorum.... ama nefretle kinle de bakmıyorum , bakamıyorum.. sadece insan olarak baktığımda evet ceza gerekli ama bu kadar ceza bana ağır geldi... gerçi bunun daha temyizi var...
 
Son düzenleme:

Ne yani ihtimallere göre mi konuşacağız komikmisiniz ya Bunlar olduğunda gelin öyle konuşalım.Gerçi kürtajı hak sanan biriyle ne konuşcaksam.Vicdanınızla bi başbaşa kalın siz önce
 


yazdığın bazı konularda hem fikiriz canım..en çok üç isime çok çok üzüldüm ve gerçekten haksız yere aldılar o cezaları

ve seni şu kırmızı ile belirtiğim yer için takdir ediyorum..düşünceler ne olursa olsun insan olarak bakabilmek önemli.
 

Ben de farkli bir sey söylemedim zaten jeanne. Meslek lisesi ara eleman yetistiriyor. (teknik anlamda bu söylem aklima gelmedi ama demek istedigim zaten oydu benim.) Yani ülkenin bu insanlara da ihtiyaci var, herkes üniversiteye girmek zorunda degil. O zaman istihdamin dengeleri bozuluyor dedim. Imam hatipler de öyle dedim. Imam hatipler imam amaciyla yetisiyorlar kalkip da doktor olmak istiyorlarsa, düz lisede okusunlar dedim.

Yani bir alana adim atarken farkinda olunarak girilmesi gerek dedim. Avrupa`da da böyle isliyor zaten sistem, ara eleman yetistiren okullar var. Ben kimse sonradan bölüm degistirmesin de demedim zaten. (Bu da katre adli arkadasa cevabim) Fakat tercih yapip ara eleman olacagim diyerek basliyorsan hayata, üniversiteye girerken zorluklarinin olmasi da cok normal. Avrupa`nin her yerini bilmiyorum ama Almanya`da teknik liseden üniversiteye gecmek istiyorsan, kapatman gereken dersler var, onlari alip normal lise diplomasina erismeden üniversiteye giremiyorsun.

Dogru olan da bu bence. Cünkü meslek lisesinde ya da imam hatipte egitimin agirlik verdigi noktalar farkli, sen sonra bu insana kolaydan üniversite kapisi acarsan, o zaman üniversitelerin de bir anlami kalmaz dedim.

Hos ülkedeki egitim sistemi basli basina yanlis zaten. Egitim sistemini tartisirsak tartisilacak cok daha farkli boyutlari var.

Ayrica katre celiski olarak gösterdigin seye de aciklik getireyim. Benim lise olayinda verdigim örnek ve vermek istedigim mesaj cok farkliydi, sen baska yönünden tutmus, farkli algilamissin.
Itfaiye eri Ankara Hukuk mezunu degildir demissin.
Malesef, üniversitelerin hic bir özelligi güzelligi olmayinca, ülkede yüzlerce egitimin kalitesi yerlerde üniversite olunca, herkes üniversite mezunu olacak diye, ara eleman yetistirmek yerine devlet herkesi üniversitelere sokarsa olacagi bu elbette. ( ki bu tek neden de degil, dedim ya bu konu cok derinine tartisilmasi gereken bir konu.)

Bu arada itfaiye eri de Ankara degilse de cok kötü sayilmayacak bir üniversite mezunu. Üstelik hukuk fakültesinin iyisi kötüsü yok, hukuk zaten puani Diyarbakir`da bile yüksek olan bir bölüm. Ben onu bile tutturamamistim mesela

(konu disina daha fazla cikmayalim, egitimi tartismak icin aslina basli basina yeni bir konu acabiliriz. )
 
Son düzenleme:

dediğim gibi yargılananların çoğunun masum olduğuna inanmıyorum ama maalesef aralarında gümbürtüye gidenler de oldu... sapla samanı bir ayırabilsek her şey daha farklı olurdu...
 
Son düzenleme:
dediğim gibi yargılananların çoğunun masum olduğuna inanmıyorum ama maalesef aralarında gümbürtüye gidenler de oldu... sapla samanı bir ayırabilsek her şey daha farklı olurdu...
aynı fikirdeyim..... ARKADAŞIMIN EŞİ VARRR harika biri harika bir zeka veee maalesef halaaa silivride
 

pekala pkk lı geberttiği için cezaevine atılan asker için ne diyebilirsiniz ? nişanlımın arkadaşı pkk lı bir iti geberttiği için hapiste. neymiş silahsızmış, diğer pkk lılar silahını alıp kaçtığı için dağda askerle çatışan pkk lı silahsız olmuş oluyor yani masum olmuş oluyor.

tsk çok büyük bir kurum içinde de çürük elma olması çok doğal. tüm orduya mâl edilmemeli.
 

kendiniz de diyorsunuz işte çürük elma ... o çürük elmalar çoğunluğu kapladıysa o zaman aman canım ne olacak işte bir iki çürük elma mı diyeceğiz ... hem ikinci mesajımda yazdım zaten.. ama yine tekrar edeyim... mutlaka aralarında gümbürtüye gidenler de var.. en yakın örneğini de gördük...eşimin çocukluktan beri arkadaşı olan assubay dostumuz şu ana kendisiyle hiç alakası olmayan bir suçtan cezaevinde... paşalar işini gördü ..suç kime patlatacaklar... astlara ... işte o yüzden diyorum sapla saman mutlaka ayrılmalı diye ...
 
Son düzenleme:

sayın ulytau benim söyliycek çooook lafım siz merak etmeyin. ne cahilim nede başka birşey herkez kendine dönüp bir bakarsa iyi olur.
şu bayram günü size iyi bayramlar diliyorum.
 

Ne kadar zormuş gerçekten 10 senedir bir türlü belgeleri toplayamadılar. Kaldı ki yapanlar tarafından bile kabul edilmiş, kimsenin inkar etmediği bir darbe varken ortada, ne belgesi toplanılacaksa! Siz benim hayatıma müdahale edilmediğini nereden biliyorsunuz? Siz ben misiniz? Alışkanlık haline getirdiniz bu başkalarının hayatı hakkında söz ve fikir sahibi olmayı.
 
Silivri gündemi tartışılıyor da ara ara aklıma geliyor bu başlık aktıf diye soruyorum konu dışıysa da tartışılmışsa da yapacak bişey yok.
Bi deniz feneri davası var dı ? Noldu ona ? Tık yok.Ses soluk yok..
Hüpleten hüpletti,gümleten gümletti.Ama tık yok.
13 yaşında günde 2 defa çişe 1 defada s*cmaya( 13 senede gün başına hesap et) giden kedim bile kendi pisliğini bu kadar güzel örtmeyi öğrenemedi be.
Silivrideki kararlardan mı adaletten mi bahsedeceğiz şimdi??
ADALETİNİZİ ,hakkınızı,hukukunuzu yiyim sizin !
 
(Gündemi bi kaç hafta takip etmeyeceğim diye söz vermiştim kendime... :) Ama yok olmuyor.

3-5 bi şey yazmadan da edemeyeceğim.)

Açıkçası ben ne sevinen ne de üzülen taraftayım. Yalnız İtiraf etmeliyim ki "endişeliyim" ve ayrıca kurunun yanında yaşın yandığını düşünenlerdenim.


Mesajları okumadım. Ne tartışıldı konu nerelere geldi bilmiyorum. Gerçi tahminlerim var. :) Diğer topicte bi kaç sayfa okudum ve rövanş duygusunun insanı ne hale getirdiğini görmüş oldum. Yalnız sevgili oh olsuncuların olayı anladığını pek sanmıyorum. "ceza alsınlar da neden aldıkları önemli değil" kafasına da sadece üzülüyorum. İşleyen hukuk sistemi hakkındaki görüşlerini de okumak isterim. (tabi kafayı yedirtecek kıvamda yorum yapmazlarsa...)
 

% 5 % 95 oranını nasıl kurdunuz bilemiyorum..TÜRK(!) adaleti mi dediniz?...
 
haaa birde tarihe kara leke olarak geçecek diyen bir grup varki ,bu tarih başbakanını ,bakanlarını asmışlarla dolu o zaman sesiniz neden çıkmadı çok demokratiksiniz ya
o zaman biz yaştakilerin nasıl sesi çıkacaktı?..adı üstünde o zaman..şu intikamı uğruna kendinizi yiyip bitirdiğiniz zaman..birçoğumuz hayatta bile değildik.ya siz?
 

kendinizi kandırmayın.bizim düşüncelerimiz sizlerinki gibi katı değil.doğruyu yanlışı ayırt edecek kadar araştırmacı,kendini yetiştiren,mantıklı ve sağduyuluyuz çoğumuz.tabi bir tek düşünceyi kendi görmek istediği şekilde görenler bunu göremez işte...
 

bişey sorucam;sivas katliamı hakkında ne düşünüyorsunuz?zaman aşımına uğramakta olan hani...henüz 30 sene olmadı ama...
 
Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, Ergenekon davasında aldığı müebbet cezası sonrası Hürriyet’e mektup gönderdi.

Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’e, “Sessizliğiniz sürecek mi” diye soran ve “İnsan asılacak olsa bile, bunun bir asaleti, kuralı ve insana gösterilen saygı içinde olması gerekmez miydi?” diyen Başbuğ’un kendisine verilen müebbet hapis cezası sonrası duygularını anlattığı mektubu şöyle:

ASILACAK OLSA BİLE

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, sanık yakınlarının ve seyircilerin 5 Ağustos 2013 günü yapılacak karar duruşmasına alınmayacağı yönünde bir karar aldı. Bu kararın duyulması, ülkede zaten mevcut olan gerginliğin daha da artmasına neden oldu. Karar usul yönünden de hatalıydı. Karar açık duruşmada açıklanmalı ve gerekçeleri de kamuoyuna belirtilmeliydi. Ancak, bu noktalar mahkeme için önemli değildi. Duruşma saat 09.00’da başlayacaktı, öğlen vakti başladı. Salon, milletvekilleri, basın mensupları ve avukatlar tarafından doldurulmuştu. Salonda, anormal derecede emniyet tedbirleri alınmıştı. Avukatlar ile sanıklar arasında jandarma ile adeta etten duvar örülmüştü. Avukatlar, sanıkları görebilmek için sıraların üstüne çıkmıştı. Acaba kendi ülkemizde mi yargılanıyorduk, yoksa düşman bir ülkede mahkeme karşısına mı çıkarılmış idik? Yoksa mahkeme bizi düşman olarak mı görüyordu? Özelikle, mahkeme sanıkların ne yapacağını bekliyordu? Tablo gerçekten acı, vicdanları rahatsız etmesinin ötesinde vahimdi.

SESİ RAHAT DEĞİLDİ

Mahkeme başkanı duruşmayı açtı. Hükmü açıklayacaklarını söyledi. Avukatların sözlerini, çağrılarını, dinlemedi, duymadı. Konuşurken sesi gergindi, rahat değildi, endişeli görünüyordu. Sanıklar ise genel olarak rahat ve sakin idiler. En azından öyle görünmeye çalışıyorlardı. Bir kısmı kendileri için verilecek karardan emindiler, bir kısmı ise, belli etmemelerine rağmen verilecek karara ilişkin olumlu ümitler taşıyorlardı. Mahkeme başkanı, kararın ayakta dinleneceğini, ancak rahatsız durumda olanların oturabileceklerini söyledi ve kararı okumaya başladı. Salonda büyük bir uğultu vardı. Söylenenler anlaşılmıyordu. Ön sıradakiler oturuyordu. Gerilerde olanların bir kısmı ise okunan kararı işitebilmek için ön sıraya yanaşmış ve orada büyük bir yığılma oluşmuştu. Birisinin elinde de bir Türk bayrağı vardı. Ön sıraya yanaşmış eliyle kulağına destek sağlayarak, hakkında verilen hükmü anlamaya çalışan fakat anlayamadığı veya tam işitemediği için hakkındaki kararın bir defa daha okunmasını isteyen sanıkların olduğunu gördüm. Hüküm açıklama tutanağı, sanık isimlerine dayanılarak harf sırasına göre hazırlanmıştı.

TOMBALADAN ÇIKAR GİBİ

Ancak, okunma sırası bilerek sırası karıştırılmıştı. İsimler, adeta tombala torbasından çekilerek çıkıyordu. Kamuoyunun dikkatini çekebilecek isimler, sonlara bırakılmış ve birbirlerinden ayrılmıştı. Örneğin benim ismim Mehmet Haberal’dan hemen sonra 163. sırada olmasına rağmen, daha sonraki sıralara alınmıştı. Sanıkların, isminin ne zaman tombala torbasından çıkacağını beklemesi adeta bir işkenceye dönüştürülmüştü. Bu tablo, 21. yüzyıl Türkiyesi’ni çok gerilere götüren bir şekildeydi. İnsan asılacak olsa bile, bunun bir asaleti, kuralı ve insana gösterilen saygı içinde olması gerekmez miydi? Hakkımda açıklanan kararı, yakınlarımın olmadığı salonda, sakin olarak dinledim. Diğer kararların da okunmasını dinlemeye devam ettim. Ancak, ne zaman ki sanık Osman Yıldırım hakkındaki beraat kararları okundu, artık o salonda bulunmanın kendi şahsiyetime hakaret olacağını düşünerek kalktım ve kararı alkışlayarak salonu terk ettim. Buraya kadar sizlere 5 Ağustos günü mahkeme salonunda yaşananları, ortaya çıkan çirkin, acı, insafsız, insan haysiyetini yerle bir eden durumu anlatmaya çalıştım. Gelelim, açıklanan hükmün, yani kararın incelenmesine: Hüküm tutanağında benim için şunlar yazılmıştı:

BENİM İÇİN YAZILANLAR

“Sanık, Mehmet İlker Başbuğ hakkında TCK 314/1. ve 312/1. maddeleri gereğince ayrı ayrı cezalandırılması talebi ile Kamu davası açılmış ise de, sanığın eylemleri bir bütün halinde TCK 312/1. maddesindeki suçu oluşturduğu anlaşıldığından, sanığın eylemine uyan, ‘cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek suçunu işlemiş olduğu sabit olduğundan, TCK 312/1. maddesi gereğince ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılması, yargılama sürecindeki tutum ve davranışları nedeniyle, ceza indirimi yapılarak neticeten müebbet hapis cezası ile cezalandırılması”.
TCK 314/1. maddesine göre silahlı terör örgütü kuran veya yöneten kişilerin 10 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması gerekmektedir. TCK 312. maddesi ise, hükümete karşı işlenilen suçu kapsamakta olup cezası ise ağırlaştırılmış müebbet hapistir. Hakkımda verilen kararda şu söylenmektedir: Mehmet İlker Başbuğ, terör örgütü yöneticisidir. Çünkü, terör örgütü yöneticisi suçlaması ile açılan kamu davasının düşmesi için, mahkemenin TCK’nın 314/1. maddesine dayanılarak yapılan atılı suçtan beraat kararı vermesi gerekmekteydi. Ayrıca terör örgütü yöneticisi, terör örgütü üyesi gibi herhangi bir şekilde iddia edilen yapılanma ile ilişkilendirilemeyen kişilerin Ergenekon davası içinde yer alması söz konusu olamaz. TCK 312/1. maddesindeki suçu işlemiştir. Cezası ise ağırlaştırılmış müebbet hapistir. Yargıtay içtihatları da dikkate alınarak, Mehmet İlker Başbuğ terör örgütü yöneticisi olmasına rağmen, ayrıca bu suçtan da cezalandırılmasına gerek yoktur.

BAŞBAKAN’IN SÖZLERİ

İnternet Andıcı davası kapsamında sanık yapılan, Genelkurmay Başkanlığı Karargâhında görev yapan diğer silah arkadaşlarımıza yöneltilen suçlamalar ile verilen cezalar ise şöyledir: Genkur 2. Bşk., Hrk.Bşk., Gn.P.P. Bşk. ile iki şube müdürü örgüt yöneticisi olarak kabul edilmişler ve TCK 312/1. maddesi gereğince müebbet hapis cezası ile cezalandırılmışlardır. Gnkur.İsth.Bşk., Mu. ve Elk.Sis.Bşk., Adli Müşaviri, İsth.D.Bşk. ile diğer şube müdürleri örgüt üyesi olarak kabul edilmişler ve TCK 314/2. maddesi gereğince 7 yıl 6 ay ile 10 yıl arasında değişen cezalar ile cezalandırılmışlardır. Görüleceği gibi; Genelkurmay Karargâhı’nda bulunanların bir kısmı terör örgütü yöneticisi, diğerleri ise terör örgütü üyesi durumundadır. Yani, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Başkomutanlık Karargâhı bir terör örgütü karargâhıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Komutanı ise terör örgütü yöneticisidir. Şimdi, burada duralım, nefes alalım ve haklı olarak şu soruları soralım: Sn. Başbakan 1 Şubat 2013 günü Habertürk televizyonunda şöyle konuştu: “Evet, diğer generallerimiz emekli olsun, muvazzaf olsun, yani hiçbirisine bir defa kalkıp da, yani bir alışılmış anlamda bir ‘terör örgütü mensubu’ demek bir defa çok ciddi bir yanlıştır, yani bu affedilemez. Yani şu an kendileri bulundukları makam itibarıyla, yani kendilerini sağlam da görseler dahi tarih onları affetmez. TSK bir örgüttür ama terör örgütü değildir. Anayasal bir örgüttür.” Oysa, 13. Ağır Ceza Mahkemesi, bu konuşmadan neredeyse 6 ay sonra vermiş olduğu kararla, Genelkurmay Başkanlığı Karargâhı’nda üst düzey görev yapanların bir bölümünün ‘terör örgütü üyesi’ başta Genelkurmay Başkanı olmak üzere bir bölümünün ise ‘terör örgütü yöneticisi’ olduklarına karar verip açıklamıştır. Bu durumda akla şu gelmez mi; yasama organında, yani TBMM’de çoğunluğu ellerinde bulunduranlar ama mahkemenin yaptığı bu tarihi hatayı önlemek üzere gerekli yasal düzenlemeleri bugüne kadar yapmayanların ileride de yapmamaları halinde, onlar hakkında ne düşünülecek, neler yazılacaktır?

PROFESÖRLERİN SÖZLERİ

Sn. Prof. Dr. Sami Selçuk 7 Ağustos 2012 günü verdiği bir röportajda şunları söyledi: “Genelkurmay Başkanı, Başbakan’a karşı sorumlu. Şimdi siz Genelkurmay Başkanı’nı terör örgütünün başıdır diye tutuklarsanız bunun sadece hukuki değil, siyasal sonuçları da olur. Bir Genelkurmay Başkanı’nın bir örgütün başı olabileceğini benim aklım almıyor. Hukuki olarak sorarsanız, bunun güneşin batıdan doğması kadar doğa dışı bir şey olduğunu düşünüyorum. Daha en yakın arkadaşını değerlendiremeyen birisi Başbakanlık yapamaz.” Sn. Prof. Dr. İzzet Özgenç de ‘Suç Örgütleri’ kitabındaki dipnotta şunları yazdı: ‘Genelkurmay Başkanı’nı terör örgütü yöneticisi olmaktan dolayı asla suçlayamazsınız. Aksi takdirde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve bu devletin kurum ve kuruluşları arasında uyumlu çalışmayı sağlamakla görevli kamu otoritesinin varlığını inkâr etmiş olursunuz.’

KAMUOYU TATMİN OLMAZ

İki saygın hukuk adamının değerlendirmeleri böyledir. Genelkurmay Başkanı, Bakanlar Kurulu’nun teklifi üzerine Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. 26’ncı Genelkurmay Başkanı’nın atanması teklifini yapan ve onunla çalışan Bakanlar Kurulu üyeleri ile yapılan atama teklifini onaylayarak atamayı gerçekleştiren ve birlikte çalışan Sn. Cumhurbaşkanı’nın; iki saygın hukuk adamının yapmış olduğu bu değerlendirme hakkında ne düşündüklerini elbette kamuoyu merak etmektedir. 13. Ağır Ceza Mahkemesi vermiş olduğu bu kararla, 26’ncı Genelkurmay Başkanı ile Genelkurmay Başkanlığı Karargâhının üst kademe yöneticilerini terör örgütü yöneticisi veya terör örgütü üyesi olmakla suçlamış ve cezalandırmıştır. Bu karar tartışmasız şekilde, Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal bir kuruluşu olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Başkomutanlık Karargâhını ve dolayısıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yasadışı silahlı bir terör örgütü olarak ilan etmektedir. Aksini düşünmek, konuyu saptırmaya çalışmak ve yalan yanlış önyargılı yorumlarla savunmaya kalkışmak akıl, mantıkdışı olup, kamuoyunu da asla tatmin etmez. Unutulmasın ki; Genelkurmay Başkanı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komutanıdır. Kurumsal olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yöneltilen haksız, asılsız ve ağır saldırılara karşı da kurumunu korumak zorundadır. Bugün, Genelkurmay Başkanlığı makamında oturan komutan, verilen bu kabul edilemez karar karşısında, kurumsal sorumluluğu gereği olarak, Sn. Başbakan’ın da kabul etmeyerek tepki gösterdiği bu konuda, devam eden sessizliğini sürdürecek midir?
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…