Seni Seviyorum

Umutlu yıllara daldı yüreğim,
Umudunu senden aldı sadece,
Aydınlığa çıkan yolları aradı yıllarca sevginle,
Sevginle ağladı yüreğim sevginle sızladı,
Bir umut dedi bir umut belki yarınlara,
Yarını olmayan sevdalara evet dedi,
Bırakmak bilmedi beni yalnızlık,
Adı yalnızlık olan vefasızlık,
Beni benden çaldığın gecelerdeyim şuan,
İsmi meçhul olan hecelerdeyim,
Bitmek tükenmek bilmeyen kelimelerdeyim,
Yüreğimi çaldığın geceye gel olurmu,

Beni
sırılsıklam ağlattığın geceye adımlarını at,
Beni sensizlik denen yıldırımla vurma olurmu,
Seni sevdiğim hecelere gel,
Seni bulduğum gecelere gel,
İstersen prangalar vurulsun ayaklarıma,
Ben razıyım seninle geçecek yarınlarıma,
Gittiğin yollardan gel olurmu,
Sevdanı haykırarak kuş misali çıktığın pencereden gel yarınlarıma,
Bir damla umut yarınlarıma,
Bin damla mutluluk benden sana,
Hadi gel çaldığın geceden al beni,
Gözlerindeki kan damlalarında bul ismimi,
Beni benden çaldığın geceye gel olurmu,
Seni bulduğum geceye gel
 
“Fani dünya..ölüm gerçek..”

Ne kadar çok duymuşuzdur bu sözü, ne kadar çok amenna ve sadakna demişizdir peşinden.. Kaç kereler ağlamışızdır gidenlerin ardından, kaç kere dinlemişizdir ölümle biten kariyer hikayelerini, evlilik hayallerini, son bulan genç hikayeleri…

Ama hep başkalarının başına gelir, bilsek de kendimize pek de yakıştıramayız ölümü. Ebediyete namzet ruha, lezzetlerin zevklerin bitmesinden korkan asi nefse önüne çıkan bir sondan daha azap verici ne olabilir? Zevkler kadar acıların da sonsuz olduğunu sanan zavallı nefse, ölüm pek acı gelir..

Son mudur Ölüm? Sahi…Nedir Ölüm? nedir ki Ölüm?

Yolu tek yönlü ve hiçbir zaman kalkış saati belli olmayacak bir yolculuk… Gerçeğin başladığı andır ölüm..

Rabbim iyi ki ne zaman olacağını bildirmemiş bize, yoksa yaşamak pek de kolay olmazdı bunca çaresizlikle..Unutmak dahi bir nimet ancak arada bir ölümle ayrılanlar bize “başkası yalan” diyorlar..

Mezar ziyaretleri insanın aklını başına getiriyor, şehrin bir yanında hiç bitmeyecekmişçesine devam eden bir film..Bir yanında ölüm var, ayrılık muhakkak, hesap günü pek çetin diyen taşlar..

Merak ediyorum bazen, çok mu acı duyuyor insan ölürken? Nasıl bir ölümü tercih ederdim bana bırakılsaydı diye düşünüyorum.
Film biter, herkes ayağa kalkar, salonun kapısında gözleri ışıktan rahatsız olur, dışarıda devam eden hayatı görür ve kendine gelir.. bunun gibi birşey olsa gerek..

Yok diyorum kendime sonra.. Boşuna düşünüyorsun, yanlış noktaya odaklanıyorsun. Hz.Ömer’in sorgusunun dünya zamanıyla altı ay sürdüğünü öğrenince ölümden çok, sonrasından endişe etmelisin diyorum..

Tekrar düşünüyorum, nasıl bir ölüm olsa ki
ve daha da önemlisi, nasıl bir yaşam olsa ki, hesap biraz hafiflese..

Ölümün hep var hayat içinde..fark edilmiyor çoğu zaman..Her an ölen bir şeyler var, bedenimizde veya ruhumuzda…
Katil olmak da ölüm gibi, bazen farkında olmuyoruz.. Öldürüyoruz birilerini, yaşam sevinçlerini alıyoruz ellerinden, içlerine korkular hayal kırıklıkları salıyoruz…

Yoksa nedir ki ölüm? Çekip gitmek, ardında gözü yaşlılar bırakıp karışmak mıdır toprağa? Yoksa artık pişmanlıkların fayda vermediği geri dönülmez bir yol mudur ölüm?Yaşam mı daha önemlidir, ölüm mü? Hangisi daha acı vericidir?

Nedir ki ölüm, yaşamın zorluğu yanında? Ölüm Nedir ki?
 
Sensizlikte fırtınalar kopuyordu yaşadığım şehirde .Ölüm ise

hırçın dalgaların maskesini giymiş kıyılarıma

vuruyordu..Üsüyordum..Gözlerim gözlerini arıyordu

gökyüzünde..Ama gökyüzü kapalı..Şehre yağmur

yağıyordu .Yagmurlar ise acımasiz..Bereket dagıtan yagmur,

yüregime yalnızlıgın acımasızligini bırakıyordu

damlalarında ..Korkuyordum karanlığa yenilmekten..Tüm şehri

dolaşıyorum önümde seni bulma umutlarım arkamda beni kovalayan

yalnızlık..Saatler geçmek bilmiyor..Gözlerim bir an saate dalsa

yelkovan cellatlığa, akrep ise karanlığa

bürünüyordu..Yapamıyordum sensiz..Ayaklarım yoruluyordu su

birikintilerine çarpa çarpa..Sensiz duygularım bölük

pörçük..Ölümü ensemde hisseder gibiyim..Kimsenin olmadığı

sokaklara girmiyordu ayaklarım..Korkuyordum sensizlikte ölümün

kalbimi esir almasindan..Kılcaldamarlarımdan canımı çekiyorlar

sanki...Üşüyorum sensizlikte..Yağan yağmurda sığanacak sıcak

yüreğini arıyordum..Fırtınada dev dalgalara karşı sığınabilecegim

sakin bir liman..Kısacası seni arıyordum...Ezan sesi, gecenin

karanlığını dağıtıyorken gözlerim uykuya yenik düşecekti az

daha...Koşmaya başladım güneşin ilk ısıttığı sokaklara...Güneşin

sıcaklığında bulabilirdim.sesini....Soluk soluğa koşuyorum

akşamdan ıslak kaldırımları..Güneşi görüp kuruyan her kaldırım

gibi bende sana kavuşuyorum sanki...


Rüyadan uyandığımda ter içindeydim..Korkularım bir anda

mutluluğa dönüşürken varlığında rüyalarda bile sensizliğin acısını

hissetmek kötüydü...Ne mutlu sevdiklerinin her an kıymetini bilip

ölümüne sevenlere..

 



Rüyamda seni görüyorum en masum halinle
Yine buluşup çay içiyoruz bir yerde
Saatlerce oturup konuşuyoruz gelmeyecek bir gelecek için.
Bazen sevişioruz, o bile masum be.
Buğulanıyorum tenine dokunurken
Birdaha dokunamamaktan mı ne?

Rüyamda seni görüyorum hep, en geç 3 gün içinde
Ağzım çok bozuldu sövüyorum herşeye.
Olmayışına, seni tutamayışıma , gidişini çaresizce izleyişime,
hiçbirşey yapamayışıma, bakkala bile sövüyorum hep.

Rüyamda seni görüyorum "anca rüyanda görürsüncesine"
Ne güzeldi başlarda seni görmek.
Hiçbirşey bitmemişti sanki daha, yaram tazeydi hissetmiyordum herhal.
Ama artık koymaya başladı her sabah yok olduğun gerçeğini ispatlamak,
Başım ağrıyana kadar bağırıp duvarları yumruklamak.
Gözyaşlarım da cabası.
Seni ancak rüyamda görüyorum.


Bu sabah seni yine rüyamda gördüm
Yarın yanıma gel dedin. Heycanlandım acaba tekrardan mı başlıyacaktık...
Rüya bu beklermiyim, hemen gittim yanına.
İlk kez beni evine götürdün. Saniyelerce sarıldık, saliselerce seviştik.
Herşey aşkım gibiydi ; masumdu , gerçekti ve ilk kez oluyordu.

Birden sensizlik melodisiyle irkildim,
Vakit dolmuştu sabah olmuş saatim çalıyordu.
Kapadım gözlerimi uyanmak istemiyorum, devam etsin rüyam.
Olmadı..
Bu sefer bağırmadım, duvarları yumruklamadım.
Biraz öfke vardı sadece, beraberinde hüzün.

Seni ancak rüyamda görüyorum.
Seviyorum, sövüyorum, bitiyorum...
 
Belki bir gün özlersin !
Başka adamlarla/kadınlarla
Başka şehirlerde.
Yürürken


Belki birgün benim yaşattıklarımı özlersin..Gülüşümü Sesimi
Gözlerine bakmaya cesaret edemeyen hallerimi Seni gördüğüm anda yaptığım tüm saçmalıkları Sadece seni özleyen yüreğimi
Ve belki de özlediğin o an, benim bakmaya korktuğum gözlerine bir başkası sevgisini değdiriyordur Kimbilir ?


Okuduğun ilk roman
Sevdiğin ilk adam/kadın
Yasal acılarından
Hatta yalnızlıktan
Belki dolar gözlerin


Ben sende ilkleri sevmiştim..İlktin bendeki 'sen'...Sen sevmiş miydin benim kadar, yanımda aldığın nefesleri Soluduğum havayı, sen diye çekiyordum içime
Sonrası huzur Sonrası mutluluk
Seni; mutluluğunla, hüznünle sevmiştim ben Peki, ya sen ?


Başka adamlara/kadınlara
Başka şehirlerde
Belli etmezsin
Belki bir gün özlersin !


Hala ağlayabiliyor musun korkusuzca ? Gözyaşlarını ben gibi gösterebiliyor musun ona ?
Belki de saklıyorsun en kuytularını Korkuyorsun suskunluğuna sığındığın şehirlerden..Bilmiyorum..Belki de çok yalnızsın onca kalabalığın içinde..
Ve beni özlüyorsun, kendinden bile gizleyerek özlemini


Sil gözünün yalnızlıklarını
O an fısılda duvarlara adımı
Bin bıçak var sırtımda
Biniyle de adaşsın
Her biri hayran sana


O an sil yüreğinin gözyaşlarını..Haykır tüm gücünle yalnızlığa Bırak bulsun seni düşlerin
Beni düşünme..Boşver hançerlediğin haylaz yüreğimi Ben ve yine ben hayranım sana, tüm yaşattıklarınla Her acı da seni anımsıyor yorgun duygularımHerşeye rağmen özlüyorum, sende tutuklu günlerimi...


Belki,
Belki birgün yüreğin takılır gözlerime
Ne dersin ?
 
Yüreğimi eze eze veda ettim sana...Dilimin ucunda gidişinin hüzünlü türküsü, göz
lerimdeyse bitmeyen, bitiremediğim, bitiremediğin aşkın yarım kalmış öyküsü...Derin bir çizikle kanayan çocuk yanım, bir yerlerde buz gibi donmuş kadın yanım ve geleceğe dair düşlerle geçmişin kaosunda boğulan kaderci bir yaşlı kadın...Hepsini harmanladım gidişinde, yüreğimi eze eze...


Veda etmedin bana...Biliyorum terketmiyordun sadece kendini alıp gidiyordun! Kendini; bir beden ve bir ruhu koyup bir gemiye açılıyordun engin denizlere...Sen sadece kendini götürdüğünü zannederken aşkımın sınırlarından, benim aşkımı, aşka olan inancımı, dünümü ve yarınımı da yüklenmiştin omuzlarına...Nasıl çırpındım anlatabilmek için sana. Ama kelimelerin yetersiz kaldığı, bildik herşeyin anlamsızlık çarkında kaybolduğu bir hava boşluğundaydık...Gözünün yaşını görmedim izin vermedin buna...Ama ağlayan, hıçkıran, “seni seviyorum” diye defalarca haykıran adamın çığlığı silinmedi kulaklarımdan...Kaçışın boştu gülen gözlü adam...İnsan herkesten hatta herşeyden kaçabilir.Ama kendinden? ? Kaçamadın kendinden tıpkı kaçamadığım gibi kendimden...


Hatırladıkça güleyim mi ağlayayayım mı bilemediğim mesajlarımı çerçeveleyip, hafızamın en ayaydınlık odalarına astım. Neler yazmıştım sana...Öfkemi kusmuştum bütün birikmişliğimle...Kudurmuştu öc alma duygum tüm deliliğimle...İstiyordum ki çektiğim acının tadı senin de dudaklarına bulaşsın...Haykırışlarım senin sesinde yankılanıp kulaklarımda dolaşsın...Benim bütün deliliğime inat bir olgunluk yapışmıştı sanki yakana...Kırmadım, kıramadım seni...Boyun eğmişliğin sessiz nidalarıyla süslüydü kelimelerin. Sen kaderin önüne katıp götürdüğü bir adamdın...Razıydın, biliyordun...Oysa ben çocuktum o veda gününde...Elinden en sevdiği, yerine başka hiçbir şeyi koyamadığı, kokusu ciğerlerine dolmayınca uyuyamadığı oyuncağı alınmış küçük bir kız çocuğuydum...Ninniler söyleyip uyutabileceğim bebeğim yoktu – ki o bebek belki aslındı hiç olmamıştı! -, gecenin kara kabuslarında avunabileceğim yumuşak bir temas eksilmişti yatağımdan – ki belki ellerim hiç dokunmamıştı böyle bir tene-...Ben yalnızlığın, en koyu en dipsiz yalnızlığın korkusuyla saldırırken silah yapıp kelimelerimi sana, sen, sen yürekli adam, sadece aşkını kalkan yaptın bu deli kadına...


Ilık sular süzülürken bedenimden gözümden süzülenlerle daha çok ıslandı tenim...Sendin gözlerimden akan...İçim katılmıştı ağlamaktan...Yitirmenin ve yitirilmenin ne olduğunu öğrenmiştim eş zamanlı...Suyun beni o her zaman rahatlatan dost sesi, teskin edici teması da yetmedi gecemin karanlığına bir ayışığı katmaya...Gitmiştin, kendini alıp yanına...


Güneşin altın tepsi silueti çok kez düştü denizin mavi dalgalarına gidişinden sonra...Yakamozlar kucakladı sahil boyunda denize değen ayaklarımı defalarca...Azalır mı diye bekledim yüreğimde gidişinin sızısı...Katmerlendi aşkım günden güne...Mayalandı sensizlik, sensiz gecelerde...Aşkının haykıran çığlıkları hiç eksilmedi hayatımdan...Bedeninin olmadığı günlerde kelimelerin yetişti beni ümide döndürmeye...”İçimdesin” diyen bir adamın sesi yankılandı hep başka seslerin içinde...Biliyorum aşkım içindeyim çünkü beni de götürdün yanında...Sensiz hudutlarda yaşayan bir kadın tanıyorum ama içi senle dopdolu...Ve bir adam tanıyorum kadının olmadığı bir mekana teslim olan...Ama yalnız değil adam. Kadını da götürdü yüreğinde...Aşkın adı, aşkın tadı hiç eksilmedi uzayan kısalan ama hep varolan günlerin ve gecelerin akıp giden ritminde...Tek bir ruh ikiye bölündü iki ayrı bedende...Sen ve ben...İçiçe, çözülmemecesine...



Seni Seviyorum, Senin beni sevdiğin gibi hem de...Delirir ve delirtircesine...Seviyorum....
 
Unutmadım, unutamadım seni,o öldüren sevgini,
vazgeçmedim senden umudu kesmedim gözlerinden,
bekledim doğan güneşle, belki o getirir diye seni,
karanlıkta yıldızlara sordum, yoksa onlar mı getirirdi sevdiğimi.

durmadım,yılmadım kalbimden, kalbine duyurana kadar sevgimi,
bitiremedim, nefret etsem bile bu yok eden özlemi,
canımı yoluna verdim, yıkılmamak için savaştım, ah bir görsen beni,
ben seni sevdim, ben sana kaldım, yeter artık çağır şu yüreğimi.

elimden gelen sadece büyük bir haykırış,
umutsuz belki, bir ihtimal bile olmasa da bu yakarış,
neden bir tanem, neden, gelsen şimdi biter her acı yine kalplerde barış,
sevgiye senin ki, hadi bir kalp bağışla bana, sanadır bu yalvarış.

görmüyor musun bitiyorum sensiz, eriyorum bir mum gibi,
hadi ateş ol tekrar yak beni, hatırla hor görme geçen günleri,
boş kalmasın anılar kalmasın yaşanmışlığıyla, koparma içimden,
bitsin bu ayrılık, ellerimi tut yine sen değil misin ki yaşamımın tek sebebi.

koş tekrar benimle aynı hayallere, sımsıkı tut bırakma benim gibi,
ben seni tutarken kaybetmemek için, yakala hadi attım sana kalbimi,
gördün mü ışığı geleceği gösteriyor şimdi, ayrılmayan ikimizi, bitmeyecek sevgimizi,
en güzel duyguların başladığı, senin bana gelen en saf halini.

anladın mı seni seven bir kalp var yeryüzünde, seni arayan,
buldun mu şimdi aradığını, yalnızlığın hain kollarında,
verdin mi kararını, uyandıracak mısın beni bu kötü rüyadan,
açacak mısın kollarını, yeniden ısıtacak mısın benimle varlığımı, yine her an.
 
Beni bana bırakma

İlk defa göz göze geldiğimiz anı hatırlıyor musun? Kaçamak bir buluşmasıydı bu gözlerimizin. Bakışların duygulu, anlayışlıydı, özlemliydi zaman zaman. Bakışların bir şarkı söylüyordu hiç bilmediğim. Seni dinliyordum, bakışlarını dinliyordum. Dağ başında apansız karşıma çıkan bir pınardı sanki gözlerin. Eğilip su içmek istiyordum kirpiklerinin arasından. İçimde yaktığın ateşi söndürmek istiyordum. Ama o ateş gitgide büyüdü işte! Şimdi biraz da sen yan artık, benim yanacak yerim kalmadı. İnanamıyorum, sen var mısın? İnanamıyorum bir türlü. Tuttuğum ellerin mi? Kim bilir? Belki de yoksun, ben bir rüyâ görüyorum, biraz sonra uyanacağım. Her şey ansızın silinecek. Ne saçların kalacak ortalıkta, ne gözlerin. Yine kahredici yalnızlığıma döneceğim. Biraz daha yıkılmış, biraz daha sensiz. O gün ilk defa seni gördüm. Düşün, sen dünyaya geleli beri kaç yıl geçmiş aradan. Düşün, ne kadar çok özlemiştim seni. Öyleyse hiç gitme, ne olur? Vereceğin her kedere razıyım. Acıların en büyüğünü sen tattır bana, zehirlerin en şiddetlisini senin elinden içeyim. Ama gitme ne olur? Yağmur olup yağdın üstüme, yeşerdim, filizlendim. Sonra güneş oldun, hayat verdin bana, koku verdin, renk verdin. Şimdi bırakıp gidersen bir daha ve son defa yine kuruyacağım, dağılıp toz olacağım anlıyor musun? Çünkü senden sonra kimse gelmeyecek, biliyorum. Kimseler çalmayacak kapımı. Gidersen beni bana mahkûm edeceksin! Şimdi sendeyim, seninleyim, seni yaşıyorum. Beni bana bırakma! Senden bir parçayım artık, belki de baştanbaşa sen oldum farkında değilsin. Beni bana bırakma! Sen olduğun için mutluyum. Sen olduğum için de. İstersen ben olma. Hiç benim olma. Ama bırakma beni ne olur? Beni, bana bırakma!
 
Sevinci yıllar öncesine sarmış bir yarayım ben.
Bir mutluluğun sergüzeştinde sarılıp sarmalanmış esrik bakışlı nihavendim ben.Yarım kalmış notaların en son dokunduğu ve güneşin yüzümü aydınlatmadığı bir ülkeyim ben.Susuşlarında bir adam boyu günah olan ve yabanıl çocukluığunda sapanı kırılmış,şekeri ellerinden alınmış bir hüzünüm ben..

Şimdi sana bu hal içinde bür düş kuracağım.uzak iklimlerden yüreğime akan tümcelerle.Belki boran olacak kızıl kıyamet bürüyecek yüreğimi.Belki kavruk dudaklarımdan akan iki damla kan olacak.Belki de yüreğimin hengamesinde volkanların sesleri duyulacak.Çünkü senle iligili düş kurmak yüreğin hazin ırmaklarına dalmaktır.Hüzünvari seslerle.Çünü seni anmak bir bakıma ölmektir.

Şimdi sus ve dinle.Yüreğim sesleniyor sana....
 
Martılarla Randevu

Uzaklarda kara gözden bir selam vardı,
saramadım, soramadım ömrüm zarardı.
Artık bu ayrılıklardan kalbim usandı,
bir gökyüzü, bir duvar, bir resmin kaldı.

/Oysa dünya ne geniş, koğuşum dardı.
Bıraksalar martılarla randevum vardı.../




Çömeldiğim avlularda düşler sarardı;
o muhteşem dostluklardan şimdi kim kaldı?
Hançerlendim akşamların alacasında.
Ne yaşadım ne öldüm, ömrüm talandı!

/Oysa dünya ne geniş, koğuşum dardı.
Bıraksalar martılarla randevum vardı.../...
 



Adı Yok Yaşanılanların Ötesinde

Zaman tüketir içinde seni
Sen zamanı içersin
Sonsuz hayal çeşmelerinden.

Hayatın pelerini
Durgun sularında serili
Ellerin
O narin, pamuk ellerin
Kanatır düşlerini
Tanımaz kimseler seni.

Yüzünde dinlenen yorgun güneş
Sarhoş bir yıldızın ayıklığına direnir
Oysa
Bulutları kaçıran aynı yağmurdu
Islanan sokaklarda
Sen de öyle.

Çocuksu düşlerini kovaladığın
Mevsimsiz sancıların tekrarıdır
Yaşadığın hayatın kırıntıları.
 
Senden sonra bunları dinleyesim geldi;

Şimdi hangi rüyadasın?
Neredesin kim bilir?
Seni ne çok sevdiğimi, bir ben bir Allah bilir...
Hiç bir zaman görmesem bile, bildiğini bilmesem de...
Bu aşk hiçbir zaman bitmez, o bakışlar; silinmez...
Seni hep düşündüğümde; öptüğüm aklıma gelir...

Seviyorum sensiz, Ankara' da bir kasım akşamında!
Dönüyorum Sensiz, İstanbul' a tek kişilik koltukta,
Seviyorum sensiz, Ankara' da bir barda Tunalı' da...
Dönüyorum Sensiz, İstanbul' a Ucuz havayoluyla...

Seni sevip sevmediğimi bilmiyorum...
Durum değişti ağlıyorum şimdi;
Kendi kaderimle oyun oynuyorum...
Edepli aşk olmaz bunu görüyorum!
 
Sevgilisi değildim kadınlarımın
Bir papağan tüneğiydim belki
Ama birkaç sözcük öğrendiysem
Kadınlardan öğrendim, yine de
Bilemedim sevgilim diyebilmeyi

Büyülendim ama büyüyemedim
Aklım ermedi aynalara ve suya
Yüzümü gösterip kalbimi neden
Sakladıklarını öğrenemedim
Şaşkınım, cahilim ben bu dünyada


Ahmet Telli
 
Öldürecektim seni bende ;kendimde o gücü bulabilseydim eğer...

Sindiremeyecektim senden kalanları benden uzak mezarlara koymaya!!
Diyar diyar dolaşıp yine içime gömecektim seni en sonunda...
”Ben demiştim” diyenlere, üzüntümü belli etmemek için kuşandığım,
mekanik tebessümlerimin ardındaki yaşlarla sulayacaktım taze mezar toprağına ektiğim çiçekleri...


Ama ben seni içimde öldürmeye kıyamadım....
Başarabilseydim incitecektim seni,incinmişliğimin verdiği cahil cesaretle..
Ne var ne yok sayıp dökecektim karşına geçip..
Kendimi hayrete düşürürcesine birer tokat gibi vuracaktım hiç kullanmadığım o ağır lafları..
Kıracaktım seni bin bir parçaya ayırana kadar..
Duvardan duvara fırlatacaktım sevgi diye önüme sunduğun hastalıklı duygularını.....


Ama ben seni incitmeye de kıyamadım....
Elimden gelseydi unutacaktım seni..
Gözlerimden silecektim hayalini ve dilimden adını.
Duman duman atacaktım seni bu şehirdeki tüm bacalardan;
ama soluduğum havaya karışıp yine dolacaktın ciğerlerime.
Onlarca damla döküp göz pınarlarımdan akıtacaktım seni sevgimin atığı diye;
ama ıslaklığın kalacaktı elmacık kemiklerimde..
Bu kez de tenimin tuzuna karışacaktın..
“Sözümü tutacağım ,adını anmayacağım”nağmelerini dinleyip
neyi unutacağımı unutacaktım seni unutayım derken..

Zaten ben seni unutmaya da kıyamadım......

Ne kadar çabuk geldi ayrılık...Oysa daha yeni başlamıştık birbirimize ayak uydurmaya,daha doğrusu ayak uyduramamaya..Nedensizliklerin iç çekişlerini dinlerken vedalar bozdu suskunluğumuzu..Bana mıydı kızgınlığın yoksa kendine mi anlamadım...Kaçar gibi veda ettin...


Oysa ben seni sevmelere doyamadım!!!
Öldürecektim seni..
incitecektim seni..
unutacaktım seni... ama lanet olsun!!! kı-ya-ma-dım.
Oysa ben seni sevmelere doyamadım!!!
 
hiç olmayanlara,
hiç gelmeyenlere,
hiç sevmeyenlere.
................
unutana yazma adımı, unutulana yaz....
ki ben seni.... hani Nazım der ya 'yere saplı bıçakların ışıltısında' ben seni yüreğime saplı bıçakların ışıltısında.
bıçaklar ki bursa işi, bıçaklar ki söğüt yaprağı. ha bire dem vurur kanamalardan.
ben seni en amansız....




hani adresimizi yitirmiştik zaman içinde, hani iklimimizi, coğrafyamızı.
yıllar sonra bulup bir birimizi
ben seni en utangaç
ben seni en masum ........................
bir çocuk bulmuştum uzak zaman içinden, yanaklarında güneş çatlağı ve sarıya çalan saçları. bir zeytin ağacının dibinde acı ninniler çalınan mayasına.
gözleri dalgın, hiç gelmeyecekleri bekleyen.
bir çocuk incir sütlerinde hasretini yineleyen.
bir çocuk bulmuştun, tüm hayattan vazgeçti sini kuşanmış, ellerinde bir tutam ayaz,ellerinde kar karası, yüreğinde barikat, gözleri intihar bakan.
bir çocuk kaybolmuş, bir göç telaşesinde unutmuş kendisini.
bir çocuk bulmuştuk ikimiz.
bir ceylan,
bir serçe,
bir ürkek....
sevgi koymuştuk adını.



bir çınar yaprağıydık ikimiz. sen bir yarısı, ben bir. bir çınar yaprağı rengimiz ilkbahara çalmıştı hani.
kışları erken açtı ve yana yana sarıya bir çınar yaprağı.
döne döne unutulana yaz beni.
rüzgarlarda, rüzgarlarında çekip gittiğinin.
Unutulana.... bir bıçağın ucuyla.

kalın çizgili notlar düşemediysen benden yana satır aralarına hayatının,ne desem ki?
ne desem çare değil bilirim.
ne etsem çare ....
hayasızlıklarımı unuttum,
bağırıp çağıran yanımı,
çocuk yanımı,
şımarık yanımı sende bıraktım.
büyüdüm, adam oldum.
'zaten büyüktün, zaten adamdın' dersin sen şimdi. olsun, yinede daha bir büyük, daha bir adam.




artık bilirim yola çıktıların sona gittiğini.
artık bilirim döngellerin ayaküstü merhabalar gibi soğuk ve kısa olduğunu.
artık bilirim kopunca tutmadığını.... büyüdüm dedim ya.
artık göz yaşlarımı ar bilirim, utanırım kendimden.
artık bir İsa gibi.... sağ yanıma tokat atarsın, sol yanımı dönerim.
olmadı çarmıhına ger beni!!
ve unutulana çak yüreğimden.
Küsmem.
ben artık bir yunus, bir emre, bir evliya, bir derviş.
artık rahat değilsen,
artık 'aman' lar la anıyorsa dilin beni,
ve ekşitiyorsam yüzünü......

UNUTULANA YAZ ADIMI, UNUTANA DEĞİL
BELKİ BİR GÜN YİNE BİR ÇOCUK KALABALIĞIYLA DÖNER GELİRİZ ....
 
Sahile vuran köpük köpük dalgalar içinde
Hayatımın bir bölümü karaya ulaşırken
Diğer yarım denizde kalır

Uçsuz bucaksız mavilikler
Deli dolu renk cümbüşüne döner…
aynı ritimle dans eder deniz kızları
ve hiç bitmeyen suyun melodisine eşlik ederler

ben katılamam bu devrana…
köşeye atılmış deniz kabuğu gibi kalır
birinin beni duyması için kulağını dayamasını beklerim, umutsuzca….

Nihayet gece olur
Ve karanlığıyla örter kimliğimi… saklanırım…
Kimsenin bulamayacağı
Bulsa da tanıyamayacağı şekle bürünürüm…

Yaşamak istemem…

Bu ayrılık öldürmez beni anlıyor musun?

Kim bilir kaçıncı vedan?
Kaçıncı ayrılığa imza attı yüreğin?
Ve kim bilir kaç sevdanın failiydin?
Alıp alıp yüzüme sürdüğüm ıslak avuç içlerini
Kim bilir kimler özlemekte…

Ellerini tutan parmaklarımı sıkıyorum
Kırmak, kanatmak istercesine…
Ve sessiz bir sitem gönderiyorum
Seni tanıdığım güne…

Gün ağarıyor, her şey daha belirgin artık
küçük dokunuşlarıyla rüzgar tenimi okşarken
benden neler aldığını, bana neleri bıraktığını düşünüyorum
giden sen miydin? Yoksa yarım mı?

kalkmam gerek, yola düşmem gerek…

Bu ayrılık öldürmez beni anlıyor musun?
 
Bir masum bakışınla geldiğin gibi
En zalim gülüşünle git...
Sana ağladığım sessiz gecelerimi bana bırak
Başkasının kollarına en sonsuz çığlığınla git...
Hani ömrüm,sonum sen olacaksın demiştin ya
Ben sonun olamadım şimdi sonuna git...

Senden bana bir acı tebessüm kalsın sadece
Anılarımızı yakta öyle git...
Işığım olmasanda koyu karanlıklarda
Bir kibrit çakarım umutlarıma düşünme git...
Kaybolmuş olsamda puslu soğuklarda
Ayak izlerini yüreğimden sil de git...
Ben kovamadım seni şu deli gönlümden
Kalbime hapsolmuş yüreğini al da git...
Sende öğrensem de aşkı da acıyı da
Sahte sevdanın küllerini savur da git...

Hiç bakma giderken ardına
Ben bir şiir daha yazarım onu basarım yüreğime git...
Hiç düşünme yarıda bıraktığını
Sana yıpranmış yüreğimi avuçlarıma bırakta git...
 
tut elimi
sana ihtiyacım oldugu anda
nefesin bittigi an canda
kalbim ufaktan acıyınca
tut elimi sakın bırakma..

tut elimi
göz yaslarım kuruyan yuregimi ıslatırken
mutluluk az da olsa göz kırparken
umutlar baslamadan biterken
tut elimi sakın bırakma..

tut elimi
sevgimiz solan bir gül olmadan
baslangıclar hayatın sonu olmadan
ilmeklenmis yuregimiz ayrılmadan
tut elimi sakın bırakma..

tut elimi
gülüsüm donmasın dudaklarımda
minik incilerim olmasın yanaklarımda
canın olsun benim canımda
yuregimin yanında
tut elimi sakın bırakma
tut elimi bırakma
sakın
beni bana bırakma
yalnızlıgınla
 
Titrek dudaklarımdaki keder, ağlamaklı bir çocuğun yüzünde belirirken inceden; yelkenleri paramparça olmuş benliğim, bilinmez bir girdabın içine sürüklenmeye başlıyor gecenin kan kokulu sessizliğinde…

Korkudan sislenmiş gözlerimdeki hüzünle birlikte giyiyorum yağmurları üzerime.
Rüzgârın fısıltıları ürpertiyor içimi sessizliğin derinliğinde...

Ay kanıyor bu gece, oluk oluk akıtıyor kanını geceye ve akan kanın yol aldığı ırmak sessiz sedasız ulaşıyor denizin enginliğine.

Hırçın kayalara çarptıkça her dalga, martılar bağırmaya başlıyorlar çığlık çığlığa. Her çığlıkta karanlığa daha bir gömülüyor gölgem ve her çığlıkta biraz daha senden uzak, seni aramalara başlıyorum inadına…

Gölgeden, sudan ve sessizlikten gelme bir hüzün sarıyor dört bir yanımı; ben mühürlediğim geçmişimi katlediyorum, benliğimi tamamlayan kederin eşliğinde…

Seni idam ediyorum önce giyotinle,
Sonra kendimi.. .
Ve
Ve en sonunda bizi yok ediyorum acımasızca geceye.

Seni her katledişimde, yeniden doğmanı sağlıyorum ve yeniden idam edileceğin günü bekliyorum acıyla.
Seni her buluşumda sevgili, yumuşak bir keder ufalanıyor bakışlarıma, yorgun öksürükler tutuyor bedenimi…
Her defasında hüznün yok olacağını düşünürken umutla; sarıyor dört bir yanımı keder umarsızca.
Ve ben her hızlandırdığında acımın ateşini, seni atıyorum onun içine.

Titreşmekte olan ürkünç gecede yakıyorum seni tekrar tekrar, yüreğimin çığlıkları arasında yok ediyorum benliğini ve yine, yeniden mühürlüyorum senli geçmişimi…
Ardından tekrar ve yeniden atıyorum kendimi yüksek binaların üzerinden, kan kokuyor gece, ay kanın rengini giyiyor üzerine…

Sonsuz martı çığlıkları arasında bırakırken kendimi boşluğa, kan kırmızı bir yağmur boşanıyor kente, bilinmez bir tünelin girişinde karanlığa doğru ilerliyor ruhum.

Dokunmasın istiyorum kimse, kimse dokunmasın soğuğun titremelerinden başka bedenime.

Zaman geçiyor, ben yeniden aramaya başlıyorum seni, o sırada katlettiğim anlardan kalma kan pıhtıları takılıyor gözüme…

Dokunuyorum…

Kan hala sıcak, daha yeni katletmişim sanki seni…
Daha yeni yok etmiş gibiyim benliğimi…

Ellerime bulaşıyor kan kokusu; gözümde bir buğu, seni özlediğimi anlıyorum sildiğim geçmişime inat.
Sonra seni aramaya başlıyorum tekrarlardan ibaret hayatımda, yine bir tekrara başlayarak…

İhanetini her unutuşumda, karşıma dikileceği ana kadar seviyorum seni defalarca…

Seni çiçek vermeyen bitkiler gibi seviyorum oysa, kendini kendinden taşıyan gizli saklı; nasıl olduğunu bilmeden seviyorum seni, başka türlü sevmesini bilmiyorum belki..
Ama seviyorum , tekrar tekrar acıyacağını bildiğim halde seni sevmeye devam ediyorum sebepsizce…

Ve sen her karşıma dikilişimde, acımı arttırıyorsun…
Sen her acımı arttırışında ben yelkenleri paramparça bir gemiye binip önce seni yok ediyorum geceni sessizliğinde…
Sonra kendimi…
Ve en son bizi…

Gölgeden , sudan ve sessizlikten gelme bir hüzün sararken içimi, ben mühürlediğim geçmişimi katlediyorum benliği kaplayan kederin eşliğinde…

Kan kırmızı bir yağmur boşanıyor işte tam o sırada kentte
 
Şu anda cok uzaktasın, beni düşünüyor musun, bilmiyorum?
Ama ben hep seni düşündüm bugün, hiç aklımdan çıkmadın, attığım her adımda, yaktığım her sigaramdaydın....
Seni öyle cok özlüyorum ki, zaten cok uzaklardaydın, bugün klevyeme dokunan parmaklarım bile sana kavuşamadı...
Bugün bir başka hüzün çöktü yüreğime,
ne yapsam ,ne etsem silinip atılamadı.

Seni şimdiden öyle çok özledim ki...İçim acıyor, sanki anlamsız bir keder çöreklendi yüreğime, gitmek bilmiyor...

Seni öyle çok seviyorum ki, istersen sor bugün benimle olan yüreğime akan gözyaşlarıma sor istersen, yüreğime sor, giderken yanına aldığın yüreğime sor, anlatsın seni ne çok sevdiğimi....ne cok özlediğimi...

Seni öyle çok özledim ki, sanki bugün yine bursa benimle ağladı...Gözyaşlarım yağmurun kilere karıştı....hava kasvetli, ben bir büyük acı.. senden başka kim bilebilir, çektiğim bu sancıyı?

Yürüdüm yağmur da, ellerim üşüdü yine....

Gözyaşlarım, yağmura karıştı....Yüreğim ise sıcaktı, Giderken yanında götürdüğün için o hep ılık bir sevda sıcaklığındaydı.....

Biliyor musun? ne zaman biri bana canım dese, senin seslenişin kulaklarımda çınlıyor, irkiliyorum, mutsuz musun gene? Gene yüreğin mi acıyor diye düşünüyorum...Ne zaman yalnız birini görsem, senin suliyetin sanıyorum, ne zaman bir ayak izine takılsa gözlerim, yüreğime geldiğin günler de bıraktığın ayak izleri aklıma geliyor, ürperiyorum.....

Yokluğunda neleri yitirdim... sen yoksan, gül güzel kokmuyor eskisi gibi, ne de güneş içimi isitiyor, ne de yağmurdan sonra toprak kokusu geliyor burnuma, buram buram...
Yokluğunda neleri yitirdim, sen yoksan artık gülüşüm bile içten değil, şen kahkahalar atanlara imreniyorum hanidir...sen yoksan, ipekler bile dalıyor bedenimi, sakin yanlış anlama.. sitemin sana değil bebeğim, sitemim aşka...

Sana aşık olmasam, sensiz günlerde böyle mutsuz olmazdım, sen, sen diye yakarıp, sabahlara kadar yıldızları saymazdım...Görüyor musun yokluğunda neleri yitirdim..ama sitemim sana degil...sitemim AŞKA!!!

SANA NASIL SİTEM EDEBİLİRİM? BEN SADECE SENİ SEVMESİNİ BİLİRİM...
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…