Seçim bitti gitti şimdi sonuçlarını konuşuyoruz....

28 Mayıs 2. turda oyumu

  • Sn. Recep Tayyip Erdoğan'a vermiştim yine ona vereceğim.

    OY: 426 31,6%
  • Sn. Kemal Kılıçdaroğlu'na vermiştim Sn. Recep Tayyip Erdoğan'a vereceğim

    OY: 17 1,3%
  • Sn. Sinan Oğan'a vermiştim Sn. Recep Tayyip Erdoğan'a vereceğim

    OY: 37 2,7%
  • Sn. Kemal Kılıçdaroğlu'na vermiştim yine ona vereceğim.

    OY: 807 59,8%
  • Sn. Recep Tayyip Erdoğan'a vermiştim Sn. Kemal Kılıçdaroğlu'na vereceğim

    OY: 10 0,7%
  • Sn. Sinan Oğan'a vermiştim Sn. Kemal Kılıçdaroğlu'na vereceğim

    OY: 53 3,9%

  • Ankete Katılan
    1.350
Onlar gelse, geldikten sonra ilk maaşlarının bile garantisi yok 😏 Yeğenim mühendis istanbulda bir ilçe belediyesinde çalışıyordu chp ye geçtiği ilk ay maaşları yatmadı ayrıldı sonra. Rahat batıyor işte 😃
yeğeniniz nasıl girdi o belediyeye,her mühendis olan girebiliyor muydu,hani mülakat diye birşey vardı ya.kaldıracaklarını vaad ettiler.kpss 90 puanla dışarıda kalıp,altındaki kişinin 76 puanla aynı pozisyonda işe alınan tanıdığım var.sizinkilerin döneminde.
 
17 Haziran 2001’de Hürriyet’te çıkan bir köşeyazısında Tanürek’in eşi Ahmet Tanürek’in şu sözleri yer aldı:

“Tayyip’in oğlu kırmızı ışıkta hızla geçiyor. Peşine siren çalarak ekip takılıyor. Kaçarken, yaya geçidine 5 metre kala eşime çarpıyor. 30 metre sürüklüyor. Eşim 6 gün sonra vefat etti. Yakalandığında polislere Tayyip’in oğlu olduğunu söylüyor. Zaten o andan itibaren her şey değişti. Karakola gittik, çocuğun ehliyetini sormuyorlar. Polislere bunu hatırlattığımızda ‘Siz ukalalık etmeyin, biz ne yapacağımızı biliriz’ dediler. Kazadan hemen sonra caddemize belediye arazözleri geldi. Tarihte ilk kez, caddemiz baştan aşağı yıkandı. 35 metre fren izi vardı ve her şeyi bir anda yok ettiler. Çocuğun ehliyeti yoktu. Kazadan sonra, üç ay önce verilmiş gibi ehliyet düzenlediler. Mahkeme başladı, çocuk bir kez olsun gelmedi. Babası tarafından yurtdışına gönderilmişti! Ama Tayyip’in adamları hep oradaydı. Karımın hakkını ararken bir şey söylediğimizde dirsek yedik, tehdit edildik, tacize uğradık. Hákime çocuğun ehliyeti olmadığını, kazadan sonra babasının forsuyla düzmece ehliyet verildiğini söylediğimizde ‘Ne demek yani, siz koskoca belediye başkanını sahtecilikle mi suçluyorsunuz’ diye azar işittik. Sakin bir insanımdır ama o anda elimde bir şey olsaydı, kafasına fırlatırdım. Olayın oluşunu gören tanıkların hepsi tehdit edildi ve korkutuldu. Buna bir yakınımız dahildir. Sadece bir tek genç kız tanıklık yapmakta direndi. Fakat işin rengi değişmişti. Başına iş gelmemesi için ona da tanıklık yaptırmadık. Şişli karakolunda çocuğun ehliyetini sormayan polislerin ve sahte ehliyet veren trafikçilerin aileleri dava görülürken defalarca gelip yalvardılar, işin üzerine gidersek kocalarının görevine son verileceğini, aç kalacaklarını söylediler. Onlardan da şikáyetçi olmadık! Kapımızda her gün belediye araçları durur, Tayyip’in adamları önümüze çıkardı. Tanıklara olduğu gibi, bize de, uğraşmayalım diye en az 20 ‘ricacı’ geldi. Tayyip belediye başkanıydı. O zaman anladık ki, karşımızda bir ‘dev’ vardır ve onunla baş etmek mümkün olmayacaktır. Biz bu durumda aile meclisi olarak toplandık ve işin ucunu bırakmaya karar verdik… Çünkü bir sonuç çıkmayacaktı. Onlar çok güçlüydü. Sonuçta efendim, mahkeme kararını verdi! 8’de 4 kusurlu olan çocuk 3 ay hapis cezası aldı. Bu da paraya çevrildi. 1998 yılının parasıyla toplam 540 bin lira ceza ödediler. Bugünün parasıyla yaklaşık 2 milyon eder.” 2
 
17 Haziran 2001’de Hürriyet’te çıkan bir köşeyazısında Tanürek’in eşi Ahmet Tanürek’in şu sözleri yer aldı:

“Tayyip’in oğlu kırmızı ışıkta hızla geçiyor. Peşine siren çalarak ekip takılıyor. Kaçarken, yaya geçidine 5 metre kala eşime çarpıyor. 30 metre sürüklüyor. Eşim 6 gün sonra vefat etti. Yakalandığında polislere Tayyip’in oğlu olduğunu söylüyor. Zaten o andan itibaren her şey değişti. Karakola gittik, çocuğun ehliyetini sormuyorlar. Polislere bunu hatırlattığımızda ‘Siz ukalalık etmeyin, biz ne yapacağımızı biliriz’ dediler. Kazadan hemen sonra caddemize belediye arazözleri geldi. Tarihte ilk kez, caddemiz baştan aşağı yıkandı. 35 metre fren izi vardı ve her şeyi bir anda yok ettiler. Çocuğun ehliyeti yoktu. Kazadan sonra, üç ay önce verilmiş gibi ehliyet düzenlediler. Mahkeme başladı, çocuk bir kez olsun gelmedi. Babası tarafından yurtdışına gönderilmişti! Ama Tayyip’in adamları hep oradaydı. Karımın hakkını ararken bir şey söylediğimizde dirsek yedik, tehdit edildik, tacize uğradık. Hákime çocuğun ehliyeti olmadığını, kazadan sonra babasının forsuyla düzmece ehliyet verildiğini söylediğimizde ‘Ne demek yani, siz koskoca belediye başkanını sahtecilikle mi suçluyorsunuz’ diye azar işittik. Sakin bir insanımdır ama o anda elimde bir şey olsaydı, kafasına fırlatırdım. Olayın oluşunu gören tanıkların hepsi tehdit edildi ve korkutuldu. Buna bir yakınımız dahildir. Sadece bir tek genç kız tanıklık yapmakta direndi. Fakat işin rengi değişmişti. Başına iş gelmemesi için ona da tanıklık yaptırmadık. Şişli karakolunda çocuğun ehliyetini sormayan polislerin ve sahte ehliyet veren trafikçilerin aileleri dava görülürken defalarca gelip yalvardılar, işin üzerine gidersek kocalarının görevine son verileceğini, aç kalacaklarını söylediler. Onlardan da şikáyetçi olmadık! Kapımızda her gün belediye araçları durur, Tayyip’in adamları önümüze çıkardı. Tanıklara olduğu gibi, bize de, uğraşmayalım diye en az 20 ‘ricacı’ geldi. Tayyip belediye başkanıydı. O zaman anladık ki, karşımızda bir ‘dev’ vardır ve onunla baş etmek mümkün olmayacaktır. Biz bu durumda aile meclisi olarak toplandık ve işin ucunu bırakmaya karar verdik… Çünkü bir sonuç çıkmayacaktı. Onlar çok güçlüydü. Sonuçta efendim, mahkeme kararını verdi! 8’de 4 kusurlu olan çocuk 3 ay hapis cezası aldı. Bu da paraya çevrildi. 1998 yılının parasıyla toplam 540 bin lira ceza ödediler. Bugünün parasıyla yaklaşık 2 milyon eder.” 2
Aynı şekilde Recep Tayyip Erdoğan'ı tedavi eden Doktor Fethiye Gullap'ın grip nedeniyle olduğu söylenen ani ölümü var.
 
17 Haziran 2001’de Hürriyet’te çıkan bir köşeyazısında Tanürek’in eşi Ahmet Tanürek’in şu sözleri yer aldı:

“Tayyip’in oğlu kırmızı ışıkta hızla geçiyor. Peşine siren çalarak ekip takılıyor. Kaçarken, yaya geçidine 5 metre kala eşime çarpıyor. 30 metre sürüklüyor. Eşim 6 gün sonra vefat etti. Yakalandığında polislere Tayyip’in oğlu olduğunu söylüyor. Zaten o andan itibaren her şey değişti. Karakola gittik, çocuğun ehliyetini sormuyorlar. Polislere bunu hatırlattığımızda ‘Siz ukalalık etmeyin, biz ne yapacağımızı biliriz’ dediler. Kazadan hemen sonra caddemize belediye arazözleri geldi. Tarihte ilk kez, caddemiz baştan aşağı yıkandı. 35 metre fren izi vardı ve her şeyi bir anda yok ettiler. Çocuğun ehliyeti yoktu. Kazadan sonra, üç ay önce verilmiş gibi ehliyet düzenlediler. Mahkeme başladı, çocuk bir kez olsun gelmedi. Babası tarafından yurtdışına gönderilmişti! Ama Tayyip’in adamları hep oradaydı. Karımın hakkını ararken bir şey söylediğimizde dirsek yedik, tehdit edildik, tacize uğradık. Hákime çocuğun ehliyeti olmadığını, kazadan sonra babasının forsuyla düzmece ehliyet verildiğini söylediğimizde ‘Ne demek yani, siz koskoca belediye başkanını sahtecilikle mi suçluyorsunuz’ diye azar işittik. Sakin bir insanımdır ama o anda elimde bir şey olsaydı, kafasına fırlatırdım. Olayın oluşunu gören tanıkların hepsi tehdit edildi ve korkutuldu. Buna bir yakınımız dahildir. Sadece bir tek genç kız tanıklık yapmakta direndi. Fakat işin rengi değişmişti. Başına iş gelmemesi için ona da tanıklık yaptırmadık. Şişli karakolunda çocuğun ehliyetini sormayan polislerin ve sahte ehliyet veren trafikçilerin aileleri dava görülürken defalarca gelip yalvardılar, işin üzerine gidersek kocalarının görevine son verileceğini, aç kalacaklarını söylediler. Onlardan da şikáyetçi olmadık! Kapımızda her gün belediye araçları durur, Tayyip’in adamları önümüze çıkardı. Tanıklara olduğu gibi, bize de, uğraşmayalım diye en az 20 ‘ricacı’ geldi. Tayyip belediye başkanıydı. O zaman anladık ki, karşımızda bir ‘dev’ vardır ve onunla baş etmek mümkün olmayacaktır. Biz bu durumda aile meclisi olarak toplandık ve işin ucunu bırakmaya karar verdik… Çünkü bir sonuç çıkmayacaktı. Onlar çok güçlüydü. Sonuçta efendim, mahkeme kararını verdi! 8’de 4 kusurlu olan çocuk 3 ay hapis cezası aldı. Bu da paraya çevrildi. 1998 yılının parasıyla toplam 540 bin lira ceza ödediler. Bugünün parasıyla yaklaşık 2 milyon eder.” 2
adalet er geç yerini bulacak.bu dünyada ya da öteki dunyada.ben karmaya inanıyorum.
 
Aynı şekilde Recep Tayyip Erdoğan'ı tedavi eden Doktor Fethiye Gullap'ın grip nedeniyle olduğu söylenen ani ölümü var.
Onu bilmiyorum da Burak Erdoğanın trafik kazası gerçek. O zamandan beri adını pek duymuyoruz farkındaysanız. Çevresi tarafından çok dengesiz olduğu söyleniyor sadece. O yüzden gözlerden uzak tutuluyor yurtdışında. En son Mısırdaydı diye biliyorum.
 
Onu bilmiyorum da Burak Erdoğanın trafik kazası gerçek. O zamandan beri adını pek duymuyoruz farkındaysanız. Çevresi tarafından çok dengesiz olduğu söyleniyor sadece. O yüzden gözlerden uzak tutuluyor yurtdışında. En son Mısırdaydı diye biliyorum.
Evet,Burak Erdoğan nedense hiç birseye dahil değil.Sanatci bir kadını araba ile vurarak öldürdüğü doğru.Doktor Fethiye Sümer Güllaç diye aratinca çıkıyor.
 
Hani gittigi her yerde Konya gibi karsilaniyordu?. 🥲
 
Anliyorum, saygi duyuyorum.

Evet ikisi de kanun nezdinde siyasi parti. Lakin biri fikirle, digeri kanli eylemleriyle yol aliyor.

1341 gundur PKK’nin daga kacirdigi evlatlarinin pesinde nobet tutan Diyarbakir Annelerini dusunerek oy verecegim.

Yukarida yazmistim Abim Gaffar Okkan’in bifiil ekibindeydi. Hemsehrim, ailece cenazesindeydik. Abimin oyu ile benimki ayni; bu kadarini yazayim.

Verdiginiz linki bir kac farkli kaynaktan okuyacagim, tesekkurler.
Ben de cevap verdiğiniz için teşekkür ederim.
Çok farklı düşünüyoruz ama demokrasi de bu demek zaten😌 farklı düşünceleri saygı çerçevesinde tartışabilmek, diğeri de parti olmadan önce neler yaptı ortada, Gaffar Okkan kimin hedefindeydi siz benden daha iyi biliyorsunuz.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin terör örgütü olarak tanımladığı Gaffar Okkan’ı dahi şehit eden bir örgüt hakkında bizzat açıklama yapan hüda par başkanı

Bu ülke bir hukuk devleti, haksızlık olduğunu savunup herkes eline silah alır hakkımı arıyorum derse olacak iş mi?

2 partide bence asla olmaması gereken ama maalesef yasal parti statüsünde, ikisi de özerklik diyor, he biri özerkliği inşa eden olacağım, diğeri tartışılabilir bir konu diyerek gayet güzel kelimelerle oynayarak özerkliğe açık kapı bırakıyor, asla özerklik olmaz deyip kestirip atmıyor.
İkisi de açılan bayrak için aynı tepkiyi gösteriyor, bugün birbirlerine karşıtmış gibi gözükenler siyaset arenasında menfaatler örtüşünce aynı hedef için bir araya gelebilir zira siyasette bunun çok örneğini gördük.
Bunları yazıyorum ama herhangi siyasi partinin sempatizanı değilim hepsi benim için aynı ne yazık ki, bu sebeple bir siyasi ittifakın tarafı gibi düşünmeyin zira zaten üzülerek defalarca yazdım bu topikte, adayların hiçbiri beni temsil etmiyor, benim hayal ettiğim bir aday değiller, endişemi dile getiriyorum ve kesinlikle haklı olduğumu düşünüyorum çünkü özerkliği ortaya atan akp chp dahil partilerin hepsi aynı amaç için güç birliği yaparsa, ülkenin mülteciler yüzünden demografik yapısı da bozuluyorken bir referandumla bazı şehirlerin bizden ayrılmayacağının garantisini siz dahi veremezsiniz.
Daha dün gece instada linkini alamadım ama belki yazarsanız çıkar, Nevşehir’de bir garip seçim röportajı adı altında sokak röportajı için mikrofon tutulan 5 kişiden 4’ü Afgan 1 tanesi Irak uyrukluydu, o yüzden de başlığa bir garip seçim röportajı yazılmış.

Herkesin bir siyasi çizgisi var, benim ki bu ittifaklar değil orası kesin, gün sonunda umarım halkımız aradığı istediği özgürlüğü, demokrasiyi, vatanın bölünmez bütünlüğü, şehit kanlarıyla yıkanmış Türk bayrağı altında bulur ve Atatürk’ün dediği gibi Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalsın.
 
Bir kere bir yerde soran olmuşta söylemiş. Siz hiç mitinglerde sürekli bundan bahsettiğini duydunuz mu ? Eğer bu kişi Erdoğan olsaydı her mitingte bunu tekrarlardı. Duymayan kalmasın diye :) Hatta tv lerde bile mini bilgisel şeklinde yayınlanırdı emin olun.
İşte bunu söylüyorum, adam kendi telaffuz bile etmiyor ama parti çalışanları ‘bakın bizde de var’ yarışına girdi.
Kullansa kendi kullanır, bırakın adam din sömürüsü yapmıyor, yapmayacak doğru bulmuyor demek, size mi düştü söylemek?
Karşıda kızdığı şeyi kendi yapmıyor, ne güzel e siz niye söylüyorsunuz?
Bu mesele yarışa döndü demem ondan.
 
Bu şahıs ne diyor bana mı diyor?

Gelmişim kaç yaşıma, Anadolu Lisesi mezunu bir sayısalcıyım, iki ayrı bölüm okudum. Bir özellikle Alman ekolü olduğu için WI diğeri de ayrı olarak şu an bir de yüksek lisansını yaptığım CS. Ekonomi yorumlamam tiye alındığı için mezun olduğum bölümlerden biri “Wirtschaftsinformatik” diye bahsedeyim, bu bölüm çift disiplin kompleks bir bölüm “wirtschaft” kısmında mütevellit iktisat, mikro, makro ekonomi, iç ve dış muhasebe gördüm; informatik de zaten bilgisayar bilimidir.

Şirketlere yazılım çözümleri üretmek için hâkim olmak zorundayız. Ben bu eğitimleri hem Türkiye’de hem Almanya’da iki farklı üniversitede gördüm. İyi derecede iki yabancı dilim var, yazılım dillerine hâkimim; iki farklı alanda diplomam var; ama özellikle WI alanında ilerledim, hep WI olarak öne çıkardım eğitimimi Almanya’dan da diplomam olduğu için. Almanya’dakiler bilir çok revaçta ve iş imkânı muhteşem olan iyi paralar kazandıran bir bölüm. Evet, yazılımla ilgiliyim; C ve Phyton gibi uygulama dillerine hâkimim. Ayrıca SAP’ın kendi programlama dili olan ABAP’a da hâkimim. Bir de kendi çapımda uygulama geliştirmeye çalıştım bir ara. Şu an bilgisayar mühendisliği masterıma devam etmeye çalışıyorum. Farklı planlarım var, çocuğum yok, kariyerime devam ediyorum.

İşe gelince, Almanya’da SAP gibi yazılım devi bir firmada SAP ABAP’çı olarak çalıştım. Şu an Gold partneriyle çalışıyorum. Yurt dışına remote da çalışıyorum. Özel sektördeyim, devletle alâkam yok. Bırakın da kazanayım, bırakın da ekonomik olarak fikir belirteyim.

Hiçbir şey bilmiyorsanız da haddinizi bilin. Saldıracak bir şey bulamayınca, insanların eğitimine, saçına burnuna, onun kocasına, bunun evliliğine, hatta çocuğunun zekâsına kadar dil uzatıyorsunuz. Hazımsız ve komik duruyorsunuz sadece, yaşınızın kadını olun; teyzem yaşındasınız.
 
X