Samimiyetle Allah'a bırakmak

Hayırlı bir kısmet için okumuştum daha doğrusu hayatımdaki insanın hayırlısıysa olması, hayırlısı değilse uzaklaşması için.

Netten aratabilirsiniz, çok içimi rahatlatmıştı.

Şimdi nişanlandık, bakalım umarım hayırlısı olmuştur hakkımızda
 
maşallah canım Rabbim tamamına erdirsin düğün haberini de alalım inşallah beraber Fetih suresi ilk ayeti okumuştuk senle çok sevindim görünce
 
maşallah canım Rabbim tamamına erdirsin düğün haberini de alalım inşallah beraber Fetih suresi ilk ayeti okumuştuk senle çok sevindim görünce
Geçenlerde aklımdaydı o konuyu bulup yazacaktım ama düğünden sonraya bıraktım kısmet olursa

romantikqueen müslümanın müslümana duası kabul olur derler, ederim tabi ki
 

Rabbim sizden ve sizi böylesine güzel yetiştiren ailenizden razı olsun...
dizinizin dibine oturup saatlerce anlattiklarinizi dinleyebilirim
Ne güzel anlatmış ve aciklamissiniz
dinime bir kez daha aşık oldum sayenizde
 

Rabbim sizden ve sizi böylesine güzel yetiştiren ailenizden razı olsun...
dizinizin dibine oturup saatlerce anlattiklarinizi dinleyebilirim
Ne güzel anlatmış ve aciklamissiniz
dinime bir kez daha aşık oldum sayenizde


Allah sizden de razı olsun, yazdıklarım herkesin bildiği şeyler ama sadece Allahı gerçekten seven, Onun istediği ve izin verdiği kullar bunları idrak ve tefekkür eder, Ona bir kez daha aşık olur.

Bu tıpkı özellikle sabah namazını kılabilmenin nasip işi olması yani sadece Allahın dilediği kullarının kılabilmesi gibi...

Kul ne kadar istese de gündüz kalp kırar, Hakka ters davranır, Allahın yasaklarını çiğner, emirlerine uymazsa, gece yatarken niyet de etse, tellal da tutsa sabah kalkamaz çünkü huzurda istenmez ama o bunu idrak edemez, "uykum ağırdı, rüya görüyordum, alarmı duymadım..." gibi bir sürü şey sıralar oysa sabah namazı şahitlidir, inanılmaz kıymetlidir, Allahın günlük himaye mührüdür ve Onun rızasına ters amelleri olan kullar o mührü hak etmedikleri için on tane de saat kursalar, o namaz onlara nasip olmaz.

Allahın her takdirinde akıl almaz hikmetler vardır, sözde iman edenler buna hak verir ama başlarına istemedikleri bir şey gelince hemen şikayete başlarlar, olanı sorgularlar, bu kimseler aldıkları bir eşya bozulsa üretici firmayı aramayı akıl ederler de insanı yaratan, onu bir damla meniden olağanüstü bir varlığa dönüştüren Allahın kendi yarattığının en iyi şekilde nasıl mutlu ve huzurlu olacağını takdir edeceğini düşünemezler, eşya için en iyi müdahaleyi onu yapan aciz bir firmadan bekleyen noksan insan aklının arşın sahibi Allahın bizzat yarattığı insan için neyi uygun gördüyse doğru olanın o olduğunu şeksiz şüphesiz kabullenmesi lazımdır.

Bu kabulleniş bile yeterli değil.

Hz. İsa (as) bir peygamber...

Diğer tüm peygamberler gibi Hak aşığı, kurtuluşa bizlerden çok daha yakın ve layık...

Hal böyleyken Allahın "dünyaya kıymet vermeyin" emrinin en güçlü muhataplarından...

Bir gün yere uzanıyor, başının altına da bir taş koyuyor.

Bildiğimiz yerde, bizim ayakkabıyla üstünde dolaşıp o ayakkabıyı temizlemeden eve sokmadığımız toprağın, çamurun üstünde uyuyacak...

Şeytan sesleniyor, "Ey İsa, bakıyorum da, nihayet sen de Allahın vaatlerinden yüz çevirip dünyaya gönül verdin" diyor.

Hz. İsa (as) şaşkın, ne yaptığını soruyor, şeytan da başının altındaki taşa işaret ediyor.

Hz. İsa (as) hemen doğrularak başının altından alıp atıyor o taşı, "seni de, taşı da, dünyayı da istemiyorum" diyerek tekrar uzanıyor yere.

Allahı gücendirme korkusunun güzelliğine bakar mısınız, Onun için yasakları aşıp mübah olanlardan bile vazgeçmenin yüceliğine, Onun nezdinde sinek kanadı kadar değeri olmadığını buyurduğu dünyayı nasıl da kaldırıp atmamız gerektiğine... Onun için vazgeçtiğimiz her şeyin daha hayırlı bir karşılığı olacağı buyruğuna iman etmek ancak böyle olur, biz annelerimizin istemediği yerlere gitmekten çekinen evlatlarız, Allahın adi ve zelil kıldığı dünyada rahat ve gamsız yaşarsak ayıp etmiş olmaz mıyız...

Bu dünyanın kıymetsizliğine, buradaki cefanın ötelerin sefasını ispat ettiğine bir örnek daha verelim.

Bizim yüce peygamberimiz Hz Muhammed (Sav)...

Üç günlük açlıktan sonra bitkin düşünce Hz Ayşe (r.a) elini karnına koyarak artık hasta olacağını, bir şeyler yemesi gerektiğini söylüyor.

Peygamberimiz (Sav) buyuruyor ki "Benden önceki kardeşlerim çok çile çekti, her çile onların derecesini yükseltti, ben her eziyete katlanıp onlara kavuşmak isterim, kendimi düşünüp onlardan ayrı mı düşeyim..."

Bırakın onun gibi aç kalmayı kaçımız Allahın gözünde ulaşacağı mertebeyi düşünerek maaşını alınca "Bu da etrafımdaki yoksulların hakkı" diyerek düzenli olarak her ay bir miktar ayırıp parasını onlarla bölüşüyor, en sevdiği yemeği sevdiğiyle, evladıyla herkes paylaşır, kim "Allah yolunda neyi feda ederseniz fazlasıyla size geri ihsan edilir" buyruğuna göre en sevdiğini belki hiç sevmediği birine ya da tanımadıklarına veriyor?

Tersine örnekler bol...

Artık giymediği, beğenmediği, sevmediği kıyafeti yoksula verip yaptığı hayırı ballandıra ballandıra anlatanı mı ararsınız...

Allahın gözünde derecesi nedir umursamazken arkadaş grubunda popüler olmak için büyük günah demeden söz taşıyıp bir de bunu kikirdeyerek "gıybet vakti" diye şakaya vuracak kadar hadsizleşeni mi.

Pas tutmuş kalpler Hz. Muhammedin (Sav) güzel ahlakını örneklendiren olayları duyunca "ama o bir peygamber, biz Onun gibi olamayız" diyor, evet o bir peygamber ama bize örnek olsun, nasıl kulluk edilir, Allahın rızası nasıl kazanılır öğrenelim diye yaratılmış, gelmiş geçmiş en mübarek insan, biz Onun gibi olamayız evet ama Onun izinden gitme gayretine bile ne mükafatlar veriyor Allah Azimüşşan, bunu da görmezden gelemeyiz...

Her şey bir yana "Onun gibi olamayız" diye nefsinin ipini gevşeten bir sürü insan kısıtlı bütçesine bakmaz komşusuna haset eder, onun kılık kıyafet ve eşyalarının aynılarını almak için sayısız kredi kartı kullanır, bankaları besler, krediye girip faize bulaşır, aynada Allahın yarattığını beğenmez, televizyondan bir kadını gözüne kestirir, kozmetikçilerde, estetikçilerde ömür çürütür, Peygamberimizi (Sav) en azından taklit ederek ruhunu değiştirmeyi imkansız gören insan, iş bedenini ve evini değiştirmek olunca imkansızı mümkün kılmak için varını yoğunu harcar, bıçak altına yatıp hayatını tehlikeye atar çünkü vadesi bitip eceli geldiğinde bir harabe olacak evi ve ölümünden kısa bir süre sonra kokmuş bir leş olacak cesedi nefsinin gözünde kıymetlidir, Allahın değer verdiği ruha yatırım yapma gereğine muhalefet eden insan uğruna ömrünü verdiği her şeyi toprağın üstünde bırakmanın ebedi acı ve özlemini çekmekle ve sesine kulağını tıkadığı ruhunun derin azaplar görmesiyle toprağın altına girerek cezalandırılır, böyle bir cezaya layık oluş da nefsinin kölesi olmuş insan aklının ne kadar noksan olduğunun ispatıdır.

Allah bizlere bu ve benzeri noksanlıklarımızı tamamlamayı nasip etsin, ömür sermayesi çok kıymetli, perdeler kalkıp ebedi azaba bizzat şahit olunca "Taş olaydım, toprak olaydım" diye feryat edeceği buyurulan insanlardan olmamak için bu dünyayı taş gibi, toprak gibi yani idraksiz ve akılsız gibi yaşamamak lazım, Allah hepimizi böyle şuursuz hallerden korusun, bu sınavdan bizleri alnımızın akıyla çıkarsın inşallah.
 

Amin...
Allah razı olsun...
gerçekten gözünüzün içine bakarak dinlemek isterdim anlattıklarınızı.


evim küçük diye çok dert ediyorum, zayiflayamiyorum diyede.
Hep bi borç hep bi yokluk diye düşünürken, anlattıklarınız beni çok utandirdi
elhamdulillah Müslümanım diyorum ama tam teslim olamamışım rabbime
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…