Sağlıklı beslenme için tüm gıda, meyve ve sebzeler.


Hayir hic birinin iceriginde E ile başlayan bişey yok ama hunların hep ana maddeleri un değilim ? E li bişey yoksa una da temiz gözüyle bakabilirmiyiz ki ?
 
mantıklı çıkarım
bence bakamayız o zaman

Eve baktım demin , abur cuburları geçtim tel şehriye,arpa şehriye, makarna ,yufka bi sürü şey var. Nasıl yapıyor insanlar acaba ?
Selva nın makarna,şehriye falan ürünleri satılıyor markette , onlar temiz midir , biliyormusunuz? Çok soru sordum ama çok şaşkınım , un hayatımızın her alanında maalesef ?
 

ben gimdes'ten sertifikası olan nuh'un ankara alıyorum makarna şehriye türlerini. ama selvanın da varmış, bugün bakmıştım sorabilirsiniz tabi ki, bildiğim kadarını cevaplarım
 
ben gimdes'ten sertifikası olan nuh'un ankara alıyorum makarna şehriye türlerini. ama selvanın da varmış, bugün bakmıştım sorabilirsiniz tabi ki, bildiğim kadarını cevaplarım

Teşekkür ederim , aldırıyorum eşime marketten de o nedenle sordum.
Şimdi Gimdes in sitesine de baktım. Tekrar teşekkürler.
 
eşinizin telefonu androidse gimses in android uygulaması da var
alacağın reyona giriyorsun, hangi markaların helal sertifikası olduğunu söylüyor.
tabi market ürünlerinin çoğunun yok, o ayrı
 
Süpermiş :)))

elimden geleni yapmaya çalışağım bende , bakalım.
Hepimize kolay gelsin.
 

kriz neler duyuyorum böyle öyle çok abur cubur yemem ama çikolataya bugünlerde çok taktım şirkette tadelle satıyorlar şu sıra hergün onu yiyordum demek iyi birşey yapmışım

şimdi orkide yağ balda koska çayda ofçay bunları hep not alıyorum , evlendiğimde bimden efsane un alırım diyordum helal değilmiymiş yaaa

meyvasuyu olarak meysuya çok sevindim annem onu okumuştu bu konuda annemin katı kuralları var ama biz çiğniyoruz eve cips sokmak yasak çantaya atıp göstermeden sokuyorum kaıdnın aklı çıkıyor evlenince yeme evine sokma diye yemin verdi

salçada tat doğru tercihmiş sevindim tabi sadece una şaşırdım ben bunları not alayım en iyisi

sağol canım
 
yağ olarak da fındık yağını tercih etmeni tavsiye ederim canım.
ben de bir bakayım, yağlara bakmamıştım
 
Taze Hindistan Cevizi
Hindistan cevizi, tüm zamanların en favori meyvesidir. Hindistan cevizi ağacı; “The Tree of Life” – “Hayat Ağacı” olarak bilinir. Pasifik Adaları’nda yaşayanlar, Hindistan cevizinin kendilerini tüm hastalıklardan koruduğuna inanırlar.

Taze Hindistan cevizi, bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlayan mükemmel bir meyvedir. Anti-viral, anti-bakteriyel, anti-parazitiktir. Bakterileri, virüsleri, parazitleri öldürür. Bu sebeple boğaz ağrısı, bronşit, akne, uçuk, böbrek yolları iltihabı, diare, sindirim yolu rahatsızlıkları vb. birçok hastalığı önler.

Kalın kabuğunu kestiğinizde karşınıza çıkan, biraz badem tadını andıran taze Hindistan cevizi suyu, hemen hemen insan kanıyla eş değerde elektrotlara sahip, izotonik doğal bir içecektir. Günlük C vitamini ihtiyacının tamamını karşılayan taze Hindistan cevizi suyu; biotin, folik asit, tiamin, niasin, pantotenik asit ve minerallerin neredeyse tamamını içerir. Besin değerlerinin ve oksijenin hücrelere taşınmasını sağlayan taze Hindistan cevizi suyu; kanı temizlemek, vücudun su ihtiyacını gidermek, vücut sıcaklığını uygun derecede tutmak, metabolizma hızını artırmak, kan şekerini kontrol etmek, vücudun pH dengesini korumak, asit düzeyini azaltmak ve sindirim sistemini temizleyip toksinlerden arındırmak gibi daha birçok sağlığa faydalı amaçla kullanılmaktadır.
Karbonhidrat ve şeker değeri düşük, yağ oranı yok denecek kadar az olan taze Hindistan cevizi suyu, yüksek potasyum (294 mg) oranıyla kalp sağlığını koruyan ve enerjimizi artıran ideal bir detoks içeceğidir. Güçlü bir antioksidan olan taze Hindistan cevizi suyu aynı zamanda sporcular için performans artıran, kasları asitleşmeden koruyan, canlılık veren, besleyici bir sudur. Birçok enerji içeceğinden daha güçlü ve doğaldır.
Sütü ve eti, suyuna oranla yağlı olan taze Hindistan cevizi; içerdiği magnezyum, kalsiyum ve potasyum oranıyla iskelet dokumuzu osteoporoza (kemik erimesi) karşı korur. Kas dokumuzu kuvvetlendirir ve zarar verecek asit yükünün azaltılmasında yardımcı olur. Kalp ritmimizi ayarlar ve kalp sağlığımızı korur.

Taze Hindistan cevizi sütü, üzerinde tartışmalar yapılan inek sütüne iyi bir alternatif olduğu gibi, insan sütüyle benzer kimyasallara sahiptir. İçen çocukların kemik ve kas gelişiminde bozukluklara rastlanmaz. Yüksek demir içeriğiyle kansızlığa karşı korurken, sahip olduğu C vitamini ve bakırla cildin esnekliğini artırır, yaşlanmayı geciktirir. A vitaminleri ve B vitaminleri yönünden de zengin bir besindir.

Hindistan cevizi sütünün taze olarak bulunamadığı durumlarda, etini yemek de sağlığımız için aynı olumlu etkileri yapar. Ancak yağ oranı hayli yüksek olduğu için dikkatli tüketmek gerekir.
 
Uzun yaşamanın sırrı

Almanya’da yapılan bir çalışma sonucuna göre sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz ömrü 20 sene uzatıyor.

Çalışma 45 yaş üzeri 500 denekle yapılıyor ve 18 yıl takip ediliyor. Hergün düzenli egzersiz ve sağlıklı beslenme ile; beden kitle indeksleri, kan basınçları, bel-kalça oranları ve kan bulgularının yaşıtlarına göre daha sağlıklı olduğu belirtiliyor.

Peki daha uzun ve sağlıklı yaşam için beslenmemizde nelere dikkat etmeliyiz?

*Hergün ihtiyacınız ölçüsünde bütün besin gruplarından almaya özen gösterin.

*Günde 2-2,5 lt su için, çay kahve tüketiminizi azaltın

*Yeşil veya beyaz çay tüketimine önem verin

*Lifden zengin beslenin

*Kalsiyum ve demir kaynaklı besinleri ihmal etmeyin

*D vitamini seviyenizi düzenli kontrol ettirin, gerekirse takviye alın

*Hücre sağlığı için C vitamini oldukça etkili, hergün C vitamini içeren besinlere yer verin

*Sebze ve meyveleri mevsiminde tüketmeye özen gösterin

*Aldığınız besinlerin taze olmasına dikkat edin

*Küflenmiş, çürümüş, filizlenmiş sebze ve meyveleri satın almayın, tüketmeyin

*Alkol, asitli içecekler ve sigaradan uzak durun

*Beyaz unlu besinler yerine tam tahıllı ürünleri tercih edin

*Ürün satın alırken etiket okuma alışkanlığı edinin, son kullanım tarihine dikkat edin

*Genetiği değiştirilmiş meyve ve sebzeleri tercih etmeyin

*İşlenmiş ürünlerden uzak durun, herşeyin doğalı ve doğala yakını en ideali

*Kızartma, mangal, barbekü, mikrodalgada pişirme yöntemlerini sıklıkla tercih etmeyin

Diyetisyen Özlem Sert Aydın
 
Sirke ve insan sağlığı

Halk arasında sirke her derde deva diyenler çoktur. Bazı bilimsel çevreler ise sirkenin yararları çok abartılmıştır, olsa olsa plasebo (yalancı ilaç) etkisi yapar demektedirler. Acaba hangi tez doğrudur? Bültenimizin bu sayısında editörümüz Prof. Dr. Ahmet Aydın sirke ile yapılan sağlık araştırmalarını inceliyor.


SİRKE VE İNSAN SAĞLIĞI

Sirke, yemeklerde, salatalarda tatlandırıcı olarak veya salamura gibi koruyucu olarak kullanılan ekşi meyve suyudur. Bu meyve çoğu kez yoğun asitli meyvelerden üzüm, vişne, gül veya elma v.b. olmaktadır. Bir diğer şekilde anlatılacak olursa ‘sirke’, şarabın, düşük alkollü içkilerin veya şekerli ve nişastalı çözeltilerin mayalanmasıyla meydana gelen, asetik asit içeren sulu çözeltidir (1).

Sirkeleşme, sirke bakterisi (mycoderma aceti) denen bir mikroorganizmanın yaptığı bir mayalanmadır. Sirke bakterisi besinsel şekerleri alkole fermente eder ve alkolü yükseltgeyerek asetik asit ve suya dönüştürür (2).

Sirke şu şekilde elde edilir;

CH3CH2OH + O2 → CH3COOH + H2O

Reaksiyon iki basamakta olur. Önce etanol oksitlenerek asetaldehite dönüşür:

CH3CH2OH + ½O2 → CH3COH + H2O

İkinci basamak, iki ara basamaktan oluşur. Aldehit-dehidrogenaz enzimi sayesinde su ile oksitlenerek asetaldehit triol olur:

CH3COH + ½O2 + H2O → CH3C(OH)3

Oksitlemenin ikinci basamağında da sirke asiti olur:

CH3C(OH)3 + ½O2 → CH3COOH + H2O

Sirke üretimi için üç temel şart vardır:

Havanın sirkeleştirilecek sıvı ile teması
20-30 derece arası sabit sıcaklık
Ortamda sirke bakterilerinin bulunması
Beyaz veya kırmızı şarap da sirkeleştirilebilir ancak alkol derecelerinin 8-9 derece arasında olması gerekir. Bu dereceye ulaşmamış şarap katma yoluyla bu dereceye yükseltilir. (İngilizce vinegar (sirke) Fransızca vinaigre kelimelerinden gelir ve ekşi şarap demektir).

Sirke üretimi fıçılarda yavaş sirkeleşmeyle yahut düşey kazanlarda çabuk oksitlenmeyle yapılır. Orleans metodunda 220-230 litrelik fıçılar kullanılır. Yatayına birbiri üzerine yerleştirilirler. Ön çeperin üst tarafında iki delik bulunur. Çapı 6–7 cm olan, göz denilen bu deliklerden biri şarabı doldurmaya ve sirkeyi boşaltmaya yarar. İkincisi hava deliğidir, tapa denir.

Fıçılarda, sirkeleştirme için içinde bolca sirke bakterisi bulunan 8 derecelik 150 litre sirke hazırlanır, buna her 8 günde bir 10 litre şarap katılır, sıvı seviyesi gözün 5 cm altına çıkana kadar devam edilir. 15 gün sonra sirkeleşme tamamlanır, fıçıdan 10 litre sirke çekilir ve 10 litre şarap konur. Elde edilen sirkeler meşe fıçılarda dinlendirilir, kokusu geliştirilir, süzülür.

Ticari sirke yavaş ya da hızlı fermantasyonla yapılır. Geleneksel sirkeler ise yavaş fermantasyonla yapılır. Yavaş fermantasyon sonucu sirkelerin üzerinde mayalardan ve asetik asit bakterilerinden oluşan bir tabaka oluşur. Buna sirke anası denilir ve zararlı değildir.

Sirke şu maddeleri içerir (3, 4);

Vitaminler
Mineraller
Aminoasitler
Polifenoller
Uçucu olmayan yağ asitleri (sitrik, laktik, tartarik, malik asitler)
SİRKE VE İNSAN SAĞLIĞI

Halk arasında sirke her derde deva diyenler çoktur. Bazı bilimsel çevreler ise sirkenin yararları çok abartılmıştır, olsa olsa plasebo etkisi yapar demektedirler. Yazımızın bu bölümünde sirke ile yapılan araştırmaları kısaca inceleyeceğiz.

Sirkenin MÖ 5000 yıllarından beri (Babillilerden beri) kullanıldığı sanılmaktadır. Sirkeyi tıpta kullandığı bilinen ilk hekim milattan önce 400’lü yıllarda yaşayan Hipokrattır (5). Büyük tıp alimi İbn-i Sina sirkeyi çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanmıştır (6).

Sirke-Enfeksiyon

Hipokrat sirkeyi yara tedavisinde kullanmıştır. 10. Yüzyılda Çinli doktor SungTse enfeksiyonlardan korunmak için otopsilerden önce ellerin sirkeli suyla yıkanmasını önermiştir. Günümüzde yapılan araştırmalarda sirkenin Escherichia coli, Listeria monocytogenes ve Salmonella gibi bakterileri ve çocuk felci virüsünü etkisizleştirdiği gösterilmiştir (7-12).

Sirke-Hipertansiyon

Her ne kadar insanlar üzerine yapılan bir araştırma yok ise de hayvan çalışmaları sirkenin tansiyon düşürücü bir etkisinin olduğunu göstermiştir (13, 14). Sirkenin bu etkisini renin-angiotensin sistemini yavaş çalıştırarak yaptığı sanılmaktadır.

Sirke-Kan yağları

Farelerde (15) ve tavşanlarda (16) yapılan araştırmalarda sirkenin kan yağlarını (kolesterol ve trigliseridler) düşürdüğü gözlenmiştir.

Sirke- Diyabet

Sirkenin kan şekerini düşürücü etkisi ilk kez farelerde gösterilmiştir (17). Daha sonraki yıllarda insanlarda yapılan araştırmalarda da benzer şekilde sirkenin yemek sonrası kan şekerini, insulini ve iştahı azalttığı gösterilmiştir ( 5, 18-25). Hayvanlarda balsamik sirkenin insulin üreten beta-hücrelerinin fonksiyonlarını artırdığı da saptanmıştır (26).

Sirke- Sindirim

Etlerin marinasyonunda kullanılan balsamik sirkenin sindirimi kolaylaştırdığı saptanmıştır (27).

Sirke-Kanser

İnsan hücresi ve hayvan araştırmalarında sirkenin antikanser özellikler taşıdığı gösterilmiştir (28-31). Sirkenin bu özelliğinin asetik asit ve içerdiği çok sayıda polifenollere bağlı olduğu sanılmaktadır.

SİRKE ÇEŞİTLERİ

Sirke çeşitli meyvelerden yapılabilir. Gül, çilek, üzüm, karadut, elma, vişne… Hepsi ayrı güzel, hepsi farklı lezzettedir. Hakiki sirke, sirke bakterilerin yaptığı sirkedir. Hakiki sirke taze meyvelerin sıcak ortamda doğal fermantasyonu ile oluşur. Uzun zaman içinde ve emekle oluşan hakiki sirke inanılmaz faydalı özelliklere sahiptir. Eski hekimler bu sebeple yıllanmış sirkeyi hem ilaç, hem ilaç malzemesi, hem içecek, hem de yemek malzemesi olarak kullanmışlar.

Balsamik Sirke

En makbul sirke balsamik sirkedir. En iyi balsamik sirkeler İtalya’nın Modena ve Reggio Emilia bölgelerinde yapılır. Balsamik sirkeyi bu kadar değerli yapan yapımındaki özelliklerdir (32).

Önce sıkılan üzüm suyu (şıra) bakır kaplarda ağzı açık vaziyette kaynatılır. Kaynatma işlemi, üzüm suyu kabın yarısına gelinceye kadar sürdürülür ve daha sonra, elde edilen şıra, fermente işlemine tabi tutulur. Fermente olan üzüm suyu farklı boyutlarda ve farklı ağaçlardan yapılmış olan ahşap fıçılara koyulur.

Ağaç fıçılarda bekleyen şıra, zamanla fıçının yapıldığı ağacın kokusunu ve aromasını içine çeker ve günler geçtikçe miktarı azalır. Azalan şıralar başka ağaç fıçılarda beklemekte olan şırayla tamamlanır. Büyük fıçılardaki şıralar küçük fıçılardaki açığı kapamak için kullanılır ve sonuçta sirke oluşur.

Ama bu sirke bildiğimiz sirkelere pek benzemez, çünkü ağaç fıçılarda yıllarca bekletilir. Balsamik sirkeyi balsamik sirke yapan bekleme süresinin uzunluğudur. Bu nedenle balsamik sirke pahalıdır, ama hem çok lezzetli hem de sağlık için çok faydalıdır.

Elma sirkesi nasıl yapılır? (33)

Elmalar tatlı, sulu ve kırmızı olmalı.
Tatlı olmaz ise sirke olmaz veya iyi olmaz.
Katı meyve sıkacağında (kabuk ve çekirdeği ile) suyunu sıkın,
5 litrelik cam kavanozun 2/3 üne kadar elma suyu ile doldurun, üçte biri boş kalsın.
Katı meyve sıkacağından çıkan posadan da 2 su bardağı posa ekleyin. Başka hiç bir şey katmanıza gerek yoktur.
Kavanozun ağzına ince bir tülbent bağlayın (hava alması lazım) ve güneş görmeyen bir yerde 15 derecenin üstü sıcaklıkta beklemeye bırakın.
Bir haftadan sonra kötü şekilde kokmaya başlıyor sakın dökmeyin sabredin.
1-3 ay sonra sirke olmaya başlıyor artık haftada bir tadıp istediğiniz sirke tadına ulaşınca bez süzgeç ile süzün.
1 litrelik cam süt şişelerini ağzına kadar doldurup kapağını sıkıca kapatın, artık hava almasına gerek yoktur.
Bekledikçe çok keskinleşmemesi için 1 litrelik şişeye yarım çay kaşığı kaya tuzu ekleyebilirsiniz.
Sirkenizi buzdolabında saklamanıza gerek yok, zamanla dibinde tortu ve üzerinde jöle şeklinde sirke anası oluşabilir o zaman üstteki anayı atın, dibindeki tortuyu da süzüp kullanabilirsiniz.
Vişne Sirkesi Nasıl Yapılır? (33)

1 kg. vişne alın, saplarını ayıklayıp güzelce yıkayın.
Çekirdeklerini ayıkladıktan sonra cam bir kavanozun içine koyun, üzerine bir çay bardağı kadar su, 2 yemek kaşığı kadar da toz şeker (%100 pancar şekeri) ilave edin ve hava alacak şekilde üzerine bir tülbent veya iki-üç kat gazlı bez örtüp gölgede ama sıcak bir ortamda beklemeye bırakın.
Ara ara kontrol edin 5-6 gün sonra mayalanmaya başlar, 10-15 gün sonra süzüp cam bir şişeye alın. 40 gün boyunca; 10 günde bir süzmeye devam edin, keskin sirke tadını ve kokusunu aldıktan sonra koyu renkli bir şişeye alıp muhafaza edebilirsiniz.
Doğal sirke ile market sirkeleri arasında ne fark var? (34)

Atalarımız sirkeyi doğal fermantasyon yöntemi ile yapmışlardır. Doğal fermantasyon uzun zaman alan bir yöntemdir. Günümüzde yapay asit katılarak hızlandırılmış fermantasyon yöntemi, asetik asit ve koruyucu kimyasal katkılarla 24 saatte üretilen mamul, sirke niyetine satılıyor ve hem ağır kokusu hem de yakıcı tadı ile kullananlara itici geliyor. Hatta birçok insan hakiki sirkenin tadını bilmiyor diyebiliriz.

Sirke rafa girdiği zaman mertlik bozuldu, çünkü sirke canlı bir madde. Günümüzde market raflarında satılan sirkelerin büyük çoğunluğu “sirke asidi” ile yapılıyor. Bunlar çok kısa zamanda fabrikasyon yöntemler ve kimyasal katkılarla üretilmiş sadece adı sirke olan mamullerdir. İnsan sağılığı üzerinde faydadan çok zararı olabilir!

Kimyasal maddelerle 24saatte hazırlanıyor marketteki sahte sirkeler. Gerçek sirkenin oluşması en az 40 gün sürüyor. Gerçek sirkenin rengi bulanık, tortulu olur, içinde sirke anası denen bir tabaka oluşur. Modern tüketiciler “ayy bunun rengi bulanık, bozulmuş bu” diyerek satın almayacaklardır belki. Üreticiler de kolay tarafından bir günlük kimyasal karışımları sirke diye satarlar.

Sirke çok şifalıdır, şuna iyi gelir, buna iyi gelir diye haberler duyuyoruz. İşte bahsettikleri sirke, tüketicinin bozulmuş zannedeceği bulanık sirkedir.

Birileri ticaret yapıyor, para kazanıyor ama olan biz tüketicilere oluyor. Düpedüz aldatılıyoruz, kandırılıyoruz. Çok büyük bir suç bu! (35)

Son zamanlarda alanında uzman birçok hekim sebzeleri, özellikle de çiğ olarak tüketilen ve salatada kullanılan yeşilliklerin sirkeli suda yıkanmasını tavsiye ediyor. Peki, bunun için fabrikasyon sirkeyi kullanmak uygun olur mu? (33)

Sirke, sebzelerde ve yeşilliklerde bulanan, insan sağlığına zararlı bakterileri öldürdüğü ve üzerindeki kimyasal atıkları da temizleme özelliğine sahip olduğu için tabiî ki kullanılmalı. Ancak doğal yani hakiki sirke diye tanımladığımız sirke bu özelliklere sahip olduğu için sebzeleri temizlerken de mümkünse doğal fermantasyon sirke tercih edilmeli. “Yapay” sirke asidi ile yapılan sirkeler hiçbir zaman ve hiçbir yerde “hakiki” sirkenin etkilerini göstermez.

Sirke ve şarap arasındaki fermantasyon farkı nedir? (34)

Sirke de şarap da fermantasyon ürünü Fakat aralarında fark var. Örneğin vişne sirkesi yapmak istediğinizde hazırlıkları tamamladıktan sonra fermente olması (yani içinde prebiyotiklerin üremesi ) için bir kapta beklemeye alınan vişne suyunun kapağı kapatılmaz, hava ile temas etmesi gerekir ki beklediği süre içinde vişne suyu sirkeye dönüşsün. Sirke önce alkol, devamında asit fermantasyonundan geçer.

Oysa ki, şarapta bambaşka mikroorganizmaların devreye girmesi gerektiği için, ağzı kapalı kaplarda ve ışıksız ortamda bekletilmesi gerekmekte. Bu süreç vişne suyunu şarap haline dönüştürür. Yani kısaca hammadde aynı olsa da alkol ve sirke fermantasyonu birbirinden tamamen farklıdır.

Sonuçta hakiki vişne sirkesinde: yüzde %0-1 alkol, yüzde 4-5 oranında asit olur. Vişne şarabında ise, yüzde 8-14 (güçlü şaraplarda ise yüzde 20 oranına kadar çıkmaktadır) alkol, yüzde 5-7 arası asit oluşur.

Sonuç

Son olarak şunu söyleyelim ki sirkenin sağlık için olumlu etkileri anlattığımız hastalıkların dışında da geçerli olabilir. Bu hastalıklar için henüz araştırma yapılmaması sirkenin bu hastalıklarda faydasının olmadığını göstermez. Burada öncelikle bu faydaların geleneksel usulle, fıçı veya damacanalarda doğal yolla bekletilerek üretilen, doğal fermantasyonla yapılmış sirkeler için geçerli olduğunun altını çizelim.

KAYNAKLAR

http://tr.wikipedia.org/wiki/Sirke
Aktan N, Kalkan H. Sirke Teknolojisi. 1998, Ege Üniversitesi Basımevi, Bornova/ İzmir
Morales ML, Tesfaye W, Garcia-Parrilla MC, Casas JA, Troncoso AM. Evolution of thearoma profile of sherry wine vinegars during an experimental aging in wood. J AgricFoodChem. 2002;50:3173–3178.
Natera R, Castro R, Garcia-Moreno M, Hernandez M, Garcia-Barroso C. Chemometric studies of vinegars from different raw materials and processes of production. J Agric Food Chem. 2003;51:3345–3351.
Johnston CS, GaasCA.Vinegar: medicinal uses and antiglycemic effect. MedGenMed. 2006 May 30;8(2):61.
http://www.iyilikguzellik.com/haber.php?haber_id=2819
Sengun IY, Karapinar M. Effectiveness of house hold natural sanitizers in the elimination of Salmonella typhi murium on rocket (Erucasativa Miller) and springonion (Alliumcepa L.) Int J Food Microbiol. 2005;98:319–323.
Entani E, Asai M, Taujihata S, Tsukamoto YK, Ohta M. Antibacterial action of vinegar against food-borne pathogenic bacteria including Escherichia coli 0157:H7. J FoodProt. 1998;61:953–959.
Luksik J, Bradley ML, Scott TM, et al. Reduction of poliovirus 1, bacteriophages, Salmonella montevidea, and Escherichia coli 0157:H7 on strawberries by physical and disinfectant washes. J Food Prot. 2003;66:188–193.
Vijayakumar C, Wolf-Hall CE. Evaluation of household sanitizers for reducing levels of Escherichia coli on iceberg lettuce. J Food Prot. 2002;65:1646–1650.
Zhao T, Doyle MP, Besser RE. Fate of enterohemorrhagic Escherichia coli O157:H7 in apple cider with and without preservatives. Appl. Environ. Microbiol. 1993; 59:2526-2530
Min-Suk Rhee, Sun-Young Lee, Richard H. Dougherty, Dong-Hyun Kang. Antimicrobial Effects of Mustard Flour and Acetic Acid against Escherichia coli O157:H7, Listeria monocytogenes, and Salmonella enterica Serovar Typhimurium. Appl Environ Microbiol. 2003 May; 69(5): 2959–2963.
Kondo S, Tayama K, Tsukamoto Y, Ikeda K, Yamori Y. Antihypertensive effects of acetic acid and vinegar on spontaneously hypertensive rats. Biosci Biotechnol Biochem. 2001;65:2690–2694.
Honsho S, Sugiyama A, Takahara A, Satoh Y, Nakamura Y, Hashimoto K. A red wine vinegar beverage can inhibit the rennin-angiotensin system: experimental evidence in vivo. BiolPharmBull. 2005;28:1208–1210.
Shishehbor F, Mansoori A, Sarkaki AR, Jalali MT, Latifi SM. Apple cider vinegar attenuates lipid profile in normal and diabetic rats. Pak J Biol Sci. 2008 Dec 1;11(23):2634-8.
Mahbubeh Setorki, Sedighe Asgary, Akram Eidi, Ali Haeri rohani, Majid KHazaei. Acute effects of vinegar intake on some biochemical risk factors of atherosclerosis in hypercholesterolemic rabbits. Lipids Health Dis. 2010; 9: 10. Published online 2010 January 28. doi: 10.1186/1476-511X-9-10
Ebihara K, Nakajima A. Effect of acetic acid and vinegar on blood glucose and insulin responses to orally administered sucrose and starch. Agric Biol Chem. 1988;52:1311–1312.
Brighenti F, Castellani G, Benini L, et al. Effect of neutralized and native vinegar on blood glucose and acetate responses to a mixed meal in healthy subjects. Eur J ClinNutr. 1995;49:242–247.
Liljeberg H, Bjorck I. Delayed gastricemptying rate may explainimproved glycemia in healthy subjects to a starchy meal with added vinegar. Eur J ClinNutr. 1998;64:886–893.
Johnston CS, Buller AJ. Vinegar and peanut products as complementary foods to reduce postprandial glycemia. J Am Diet Assoc. 2005;105:1939–1942.
Leeman M, Ostman E, Bjorck I. Vinegar dressing and coldstorage of potatoes lowers postprandial glycaemic and insulinaemic responses in healthy subjects. Eur J ClinNutr. 2005;59:1266–1271.
Sugiyama M, Tang AC, Wakaki Y, Koyama W. Glycemic index of single and mixed meal foods among common Japanese foods with white rice as a reference food. Eur J ClinNutr. 2003;57:743–752.
Johnston CS, Kim CM, Buller AJ. Vinegar improves insulin sensitivity to a high carbohydrate meal in subjects with insulin resistance or type 2 diabetes mellitus. Diabetes Care. 2004;27:281–282.
Ostman EM, Liljeberg Elmstahl HG, Bjorck IM. Inconsistency between glycemic and insulinemic responses to regular and fermented milk products. Am J ClinNutr. 2001;74:96–100.
Ostman E, Granfeldt Y, Persson L, Bjorck I. Vinegar supplementation lowers glucose and insulin responses and increases satiety after a bread meal in healthy subjects. Eur J ClinNutr. 2005;59:983–988.
Seok H, Lee JY, Park EM, Park SE, Lee JH, Lim S, Lee BW, Kang ES, Lee HC, Cha BS.Balsamic Vinegar Improves High Fat-Induced Beta Cell Dysfunction via Beta Cell ABCA1. Diabetes Metab J. 2012 Aug;36(4):275-9.
Patel N, Welham SJ. Peptic digestion of beef myofibrils is modified by prior marination. Food Nutr Res. 2013 May 23;57.
Mimura A, Suzuki Y, Toshima Y, Yazaki S, Ohtsuki T, Ui S, Hyodoh F. Induction of apoptosis in human leukemia cells by naturally fermented sugarcane vinegar (kibizu) of Amami Ohshima Island. Biofactors. 2004;22:93–97.
Nanda K, Miyoshi N, Nakamura Y, et al. Extract of vinegar “Kurosu” from unpolished rice inhibits he proliferation of human cancer cells. J ExpClinCancerRes. 2004;23:69–75.
Shimoji Y, Kohno H, Nanda K, et al. Extract of Kurosu, a vinegar from unpolished rice, inhibits azoxymethane-induced colon carcinogenesis in male F344 rats. Nutr Cancer. 2004;49:170–173.
Seki T, Morimura S, Shigematsu T, Maeda H, Kida K. Antitumor activity of rice-shochu post-distillation slurry and vinegar produced from the post-distillation slurry via oral administration in a mouse model. Biofactors. 2004;22:103–105.
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=15001497&yazarid=106
http://www.iyilikguzellik.com/haber.php?haber_id=2819
http://www.iyilikguzellik.com/artikel.php?artikel_id=152
http://www.iyilikguzellik.com/artikel.php?artikel_id=232
 
Bilim adamlarının yaptığı araştırma sonucunda, ıspanağın yapraklarında bulunan tilakoid maddesinin tokluk hormonu sağlayabildiği öğrenildi. Araştırmada her sabah sulandırılmış ıspanak özü içen katılımcıların daha fazla tokluk hissettikleri ve şekerli yiyecekleri daha az arzuladıkları gözlendi.

İsveç'teki Lund Üniversitesi'nden bilim adamlarının araştırması, yaprak zarlarındaki tilakoidin, lipid yağların sindirilmesini yavaşlattığını ve tokluk hormonunun salgılanmasını sağladığını gösterdi.

Prof. Dr. Erlanson-Albertsson, "Bedenimiz doğrudan taze ıspanağı ayrıştıramadığından, tilakoidin bitkinin hücrelerinden çıkması için ıspanağın öğütülmesi, süzülmesi ve bu şekilde içilmesi gerektiğini belirtti.
 
Bir düşerse bak neler olur: Testosteron

Hem kadında hem erkekte bulunan testosteron, kas kütlesinin korunmasından libidoya kadar pek çok önemli işlevden sorumlu. Erkeklerde yaş ilerledikçe genellikle düşer ve belli bir yaşta kadınlarla eşitlenir. Ancak düşürmemek de elimizde.
İSTANBUL - Vücutta, hem kadınlarda hem de erkeklerde aynı öncül maddelerden testesteron oluşur. Ve testesteron, her iki cinste de pek cok işlevden sorumludur. Kas kütlesinin korunması, vücutta biriken yağin azaltılması, libido ve genel ruh halinin iyiliği, yeterli testeron seviyeleriyle sağlanır. Doktor Ayşegül Çoruhlu, testosteronun önemini şöyle anlatıyor:

“ Genç erkeklerde testosteron seviyesinin östrojene (kadınlık hormonu) oranı yüksektir. Yani testosteron yüksek, östrojen düşüktür. Bu yüzden genç erkekler yüksek enerji ve agresiflik seviyelerine sahiptirler. Yaş ilerledikçe testosteron seviyesi düşer ve dolayısıyle östrojen seviyesi oran olarak artar. Erkek davranışı daha pasif ve hoşgörülü hale gelir ki bu bence iyi bir şeydir. Çünkü bu orta yaşlı dönemlerde erkekler hem ergenlik çağindaki çocukları hem de menapoza giren eşleriyle uğraşmak zorundadırlar. Komiktir ki, 54 yaşındaki bir erkekteki östrojen (kadınlık hormonu ) miktarı, 54 yaşındaki ( tabii ki menopozda olan ) bir kadınınkinden daha fazladır.!
35 yaşından sonra her yıl yüzde 2 ila yüzde 5 arası testosteron seviyesi düşmeye başlar. Enerji düşüklüğü, kas kitlesi azalması, göğüslerde yağlanma (jinekomasti), bel bölgesinde yağlanma (aşk tutacakları) oluşur. Cinsel güç ve libido azalması olur.
Bazı yaşam tarzı özellikleri bu düşmeye katkıda bulunur.
Fazla kilo: Yağ dokusunda bulunan bir enzim testosteronu östrojene dönüştürür. Yaş ilerledikçe her erkekte olan bu dönüşüm, fazla kilolularda 10 kat fazladır.
Alkol: Alkol karaciğerde temizlenir. Fazla östrojen de karaciğerde temizlenir. Alkol alımı olduğunda östrojen temizliği yeterince yapılamaz.

EGZERSİZİN SÜRESİNE DİKKAT

Egzersiz yaparak kas dokusunu koruyup testosteron seviyesini arttırabileceğimizi biliyoruz. Ancak bazı püf noktarına dikkat edilmesi gerekir.
Öncelikle günlük egzersiz, 20- dakika aerobik-kardiyo egzersizi, ardından 30 dakika ağırlık egzersizi şeklinde olmalıdır.10 dakikalık esneme egzersizi ile bitirilmelidir. Buradaki en önemli nokta egzersiz süresidir. Egzersiz bu sürenin üzerine çıktığında vücut kortizol (stres hormonu) üretir. Kortizol ortaya çıkınca da yapılan egzersiz kas kitlesini arttırmaya yardımcı olmaz. Çünkü kortizol, testosteron ve büyüme hormununu azaltır. Oysa bu iki hormon kas kitlesinin arttırılmasi için çok önemlidir. Egzersizin 30 ila 50 dakikaları arası büyüme hormonu maksimum seviyededir,. Bundan sonra vücut strese girer, mitekondrilerde enerji biter. (Mitekondiriler kas hücrelerindeki enerji üretim fabrikalarıdır.) Kortizol artar , gençleşeceğinize hızla yaşlanırsınız.
Vücut kaslarının yüzde 65′i üst vücutta bulunduğundan daha çok üst bölgeye yönelik ağırlık egzersizi yapılır. Ama bacak kaslarını da aynı oranda çalıştırmalısınız . Çünkü uzun bacak kaslarının çalışması testosteron ve büyüme hormununu arttırır. Siz bacak çalışırken artan bu hormonlar sayesinde üst kısmınız da aynı anda gelişmeye devam eder.

ÖSTROJEN TEMİZLİĞİNE YARDIM EDEN YİYECEKLER

Bazı yiyecekler karaciğerinizin östrojeni temizlemesine yardım eder.
Flavoniodle, sebzelerde, tam tahıllılarda, meyvelerde bulunur.
Polifenoller, yeşil çayda bulunur.
Karetenoidle, sarı-kırmızı sebzeler ve meyvelerde bulunur.
Linganla, keten tohumunda bulunur.
Brokoli, brüksel lahanası, karnıbahar, zerdeçal, tarçın,ceviz, badem, somon tüketilmesi önerilen yiyeceklerdir.
Yararlı yağlar, avakado, balık, keten tohumu yağı, zeytinyağı, hindistan cevizi yağıdır. Bu yağların çoğunda bulunan Omega 3 karaciğeri korumada çok etkilidir. Ayrıca egzersize bağlı eklem zedelenmelerine karşı da koruyucudur.
Karaciğere yardım için elbette alkol alımı da sınırlandırılmalıdır.
(Radikal)
 
Son düzenleme:
Bakımınızı elma sirkesi ile yapın
Yüzyıllardan beri Türk mutfağının vazgeçilmezi olan sirkenin cildi güzelleştirdiğini biliyor musunuz?
Elma sirkesinin cildi ışıl ışıl göstermeye yardımcı olduğunu dile getiren Dermatoloji Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Zahide Eriş, sirkenin cilde yararlarını ve nasıl uygulanabileceğini anlattı.
Elmaların fermantasyon sürecinden geçirilmesiyle elde edildiğini ve bu süreçte enzimlerden zengin bir içerik kazandığını belirten Eriş, öncelikle uygulanacak elma sirkesinin kimyasal ve koruyucu madde içermemesi gerektiğini, organik yetiştirilmiş elmalardan elde edilmiş olması gerektiğini söyledi.
Elma sirkesinin faydaları
Doğal alfa hidroksi asitlerden zengindir.
Güneş lekeleri ve yaşa bağlı oluşan lekelerin azalmasına yardımcı olur.
Ölü derinin soyulmasına yardımcı olur.
Cildin doğal PH’ını dengeler.
Akne ve akne izlerini gidermeye yardımcı olur.
Açık gözeneklerin azalmasına yardımcı olur.
Nasıl uygulanır?
Tonik olarak kullanımda 1-2 yemek kaşığı organik elma sirkesi 1 lt. suya katılarak pamuk yardımıyla yüze sürülür. Akne ve lekeler için ise yarı yarıya sulandırılmış organik elma sirkesi pamuk yardımıyla yüze sürülür. Cildin yağlanmasını azaltır. Bu uygulamaları hassas ciltlere sahip olanlar 2 günde bir yapmalı ve alerjik reaksiyon gelişmesi durumunda hemen sonlandırmalıdırlar. Gündüz güneş koruyucu ihmal edilmemelidir.
Ayaktaki nasır ve siğiller için kullanılabilir. Ayak 20 dk. kadar 1/3 oranında elma sirkesi içeren ılık suda bekletilir, sonra kurulanır. Organik elma sirkesiyle ıslatılmış gazlı bez, uygulama yapılacak kısma bandaj şeklinde sarılır ve gece boyu bekletilir. Sabah açılarak yıkanır. Uygulama yapıldıkça hasta bölge yumuşayarak kaybolur.
Saçlı deride kepek varsa masaj yaparak uygulanıp 20 dk. sonra durulanması kepeği azaltmaya yardımcı olur.
http://......./1oDOXLy
 
Yabani iğde ve omega 7
Yabani iğdenin çekirdek özlerinden ortaya çıkarılan omega 7 yağ asidi, kabızlık ve cilt ve tırnak bakımı basta olmak üzere vücut fonkisyonlarının daha iyi çalışabilmesi için gerekli bir bileşendir.
Ünlü Türk Kalp Cerrahı Mehmet Öz'ün de yapmış olduğu araştırmalara göre bu bitki, Omega 7’den de oldukça zengindir. Omega 7, derinin doğal bir bileşenidir, cildi nemlendirici, onarıcı etkisi ispatlanmıştır.
Omega 7 ve kilo kontrolü
Omega 7 yağ asidinin, vücutta yağ birikiminin engellenmesine, insülin seviyesinin düzenlenmesine ve kilo kontrolüne yardımcı olduğunu gösteriyor. Bu mucizevi madde metabolizmayı hızlandırarak vücudun insülin hassasiyetini artırıyor. Vücut, glikozu yağ olarak depolamak yerine enerjiye dönüştürüyor, böylece kilo kontrolü kolaylaşıyor.
Omega 7'yi doğada saf haliyle bulmak neredeyse imkansız. Bu sebeple omega 7 üreticileri iyi araştırılmalı ve sertfikaları olanlar tercih edilmelidir.
Yazan: Delal Çamurcu
kaynaklar: Wikipedi, Sağlıklı Yaşam Ortağı
 
Saç Renginizin Sağlığınıza ve Kişiliğinize Etkileri

İşte yine ilginç bir konu daha: saç renkleri ve sağlık arasındaki ilişki. Yıllardır yapılan araştırmalar saç renginin birçok kişilik özellikleriyle bağlantılı olduğunu gösteriyor. Örneğin, esmerler daha eğlencelidir. Çoğu insan saç renginin sadece kişiye karizmatik özellikler verdiğini düşünür ve kişiliğe nasıl etkileri olduğunu pek umursamaz. Aslında saç renginiz sizin hakkınızda çok şey söylüyor sadece siz bunun farkında değilsiniz.
Sarışınlar
Sarı saç dünyada en popüler ikinci saç rengidir ve sıklıklar insanlar arasında güçlü bir cazibe etkisiyle bağdaştırılır ve cinsel arzu uyandırır. Men’s Health dergisi tarafından yürütülen bir deney gösteriyor ki, erkekler sarışın kadınlara diğer saç renklerine sahip kadınlardan daha fazla yardım ediyorlar. Ancak sarışınlar bazı kötü haberlerimiz var. Bu açık saç renginin olumlu özelliklerinin yanında sağlık açısından beraberinde getirdiği ciddi sorunlar da var. Önce sarı saç renginin kaynağından başlayalım. Sarı saç rengi vücutta (sadece saçlarda değil) melanin pigmentinin eksikliği sonucunda oluşur, bu yüzden sarı saçlara sahip bireylerin çok büyük çoğunluğu açıtken rengine sahiptir. Melanin pigmentinin eksikliği başta deri ve gözler olmak üzere vücutta çeşitli sorunlara yol açabilir. Sydney Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre sarışın ve mavi gözlü kişilerin yaşa bağlı maküler dejenerasyon rahatsızlığı geçirme riskleri çok fazladır. Bu rahatsızlık 50 yaş ve üstü kişilerde kalıcı görme kaybına neden olan başlıca etkenlerden biridir. Hemen endişeye kapılmayın, gözlerinizi uzun süre güneşten koruyarak bu rahatsızlığın oluşmasını engelleyebilirsiniz. Ayrıca açık renk ten ve göz rengine sahip insanlar sarışınlarla bir araya gelme eğilimi gösterdikleri yine yapılan psikolojik araştırmalar sonucunda kanıtlanmıştır. Deride melanin eksikliğinin yarattığı sağlık sorunlarından bir diğeri de melanoma riskidir. Melanoma melanin pigmentlerinin aşırı çoğalmasından kaynaklanan bir kanser türüdür.
Esmerler
Kahverengi saç dünyada en çok görülen saç rengidir ve en kalın saç tipidir. Ancak bu sizi yanıltmasın, saçın kalın olması çok fazla bulunacağı anlamına gelmez. Aslına bakılırsa esmerler sarışınlardan ve kızıl saçlılardan daha az miktarda saça sahiptir. Women’s Health dergisinin yaptığı bir araştırmaya göre esmerlerde, özellikle kahverengi saçlılarda, saç dökülmesi riski diğer saç renklerine sahip bireylere oranla oldukça yüksek. Koyu saç rengi (kahverengi, siyah vb.) nasıl oluşuyor? Saç renginin melanin pigmentinden kaynaklandığından bahsetmiştik. Deride ve saçta melanin pigmentlerinin yoğun bir şekilde bulunması saç ve ten renginin koyulaşmasının temel etkenidir. Esmer olmanın bir avantajı bu kişilerin daha az deri rahatsızlıklarına yakalanmasıdır. Ancak melaninin kötü yanı sizi nikotin bağımlılığına karşı daha meyilli yapmasıdır. Nikotin deride melanin pigmentlerinde biriken bir molekül. Melanin diğer kötü özelliği vücuda alınan nikotinin parçalanmasını yavaşlatmasıdır. Bunun anlamı esmerlerin içtikleri sigara vücutta daha fazla kalıyor ve bu kişilerin sigara bağımlılığından kurtulmaları diğer kişilerden daha zor. Esmerlerle ilgili bölümümüzü güzel bir bilgiyle kapatalım. Men’s Health dergisinin yapmış olduğu bir araştırma sonuçları erkeklerin evlilik tercihlerinde sarışınlardan ziyade esmer kadınları tercih ettiklerini gösteriyor. Psikolojik araştırmalar koyu saç renginin güvenirlikle bir bağlantısı olduğunu söylüyor.
Kızıl Saçlılar
Sizin de tahmin edebileceğiniz gibi (doğal) kırmızı saç dünyada en nadir görülen saç rengidir. Ortaçağ Avrupa’sında bu insanları cadı diye yakmasalardı Dünya daha renkli bir yer olabilirdi. BBC’nin verilerine göre dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 2’si doğal kızıl saç rengine sahip ve bunların da çoğunluğu Kuzey Avrupa’da yaşıyor. Women’s Health dergisinin araştırma raporları kızıl saçlı insanların özgüvenlerinin daha yüksek olduğunu ve bu özelliğin onları daha ateşli ve tutkulu yaptığını söylüyor. Men’s Health dergisi kızıl saçlı insanların sarışın ve esmerlerden daha hareketli bir cinsel hayata sahip olduklarını iddia ediyor. Şu an birçoğunuzun kızıl saçlı bir sevgili arzuladığını biliyorum ama size kötü bir haber vereyim. Kızıl saçlı bireylerin Parkinson hastalığına yakalanma riski daha yüksektir. Kızıl saçlıların parlak saçlara sahip olmasını sağlayan mutasyon onların dejeneratif hastalıklara yakalanma riskini de arttırıyor. Ayrıca bu kişilerin vücutları sarışın ve esmerlerden daha fazla D vitamini üretiyor bu da yeterli güneş ışığı alamamanın bu kişiler için pek bir sorun teşkil etmeyeceği anlamına geliyor.
Son olarak şunu belirtmeliyim ki, yukarda saydığımız tüm özellikler doğal saç renginizle bağlantılıdır. Saçınızı boyatmak ne kişiliğinizde ne de sağlığınızda yukarıda saydığımız herhangi bir özelliğin ortaya çıkmasını sağlamaz. Yani sevgilinizin saçını boşu boşuna kızıla boyatmayın.
Hazırlayan: Ali Çağlayan Taybaş
Kaynaklar
1. Gao X, Simon KC, Ascherio A, et al. Genetic determinant of hair color and Parkinson’s disease risk. National Center for Biotechnological Information. 2009.
2. Mitchell P, Smith W, Wang JJ. Iris color, skin sun sensitivity, and age-related maculopathy. Ophthalmology. 1998.
3. http://www.menshealth.com/sex-women/hair-color-horny
4. Paul Mitchell, Wayne Smith, Jie Jin Wang. Iris color, skin sun sensitivity, and age-related maculopathy. 1997
5. http://www.bbc.com/news/magazine-24331615
6. Xiang Gao, MD, PhD, Kelly C. Simon, PhD, [...], and Alberto Ascherio. Genetic determinants of hair color and Parkinson's disease risk. Annals of Neurology. 2009
7. Valerie B. Yerger, Ruth E. Malone. Melanin and nicotine: A review of the literature. Nicotine & Tobacco Research. 2006
8. http://www.womenshealthmag.com/beauty/natural-hair-color
 
Hayat İksiri Kefir, Probiyotik ve Prebiyotikler Nedir?

Nobel ödüllü fizyolog Ilya Metchnikoff tarafından dikkat çekildiler (1912). O zamanlar Bulgarların, dünyadaki herkesten fazla yaşadığını işaret ederek nasıl olduğunu araştırdı ve yoğurt ağırlıklı beslenmeden kaynaklandığı sonucuna vardı.

Kefirin mayasının içerisindeki faydalı mikroorganizmalar sütün mayalanması sürecinde süte geçer ve bu güzel ortamda gelişerek kefiri oluşturur. Mayalanma aşamasında bile hakiki maya içindeki yararlı bakteriler hem kendini besler hem de bizim için lezzetli "kefir" oluştururlar.

Gerçek kefirin sadece 1 mililitresinde 1 milyar faydalı laktik asit bakterisi, 1 milyon Lactobacillus acidophilus ve Bifidobacter türleri, 1 milyon maya ve asetik asit bakterileri bulunur. Siz günde yaklaşık 300 ml içerseniz, bu söylediğim miktarların 300 katını almış olacaksınız; sindirim sisteminiz için çok faydalı olan bu mikroorganizmalar özellikle midenizde, ince ve kalın bağırsaklarınızda çok faydalı olacaktır. Anne sütüyle beslenen bebeklerin doğal bağırsak florasında laktik asit bakterileri ve Bifidobacterler doğal olarak bulunur.

Probiyotik bakterinin anlamı şudur: “Pro” önce anlamındadır, “biyota” hayat için demektir . Probiyotik, hayat için öncelikli anlamındadır. Probiyotikler canlı mikroorganizmalardır, çok küçük ama faydaları çok büyük canlılardır. Bizim gibi enerji üretirler, tabii çok daha az miktarda…Mikroorganizmaların çoğu aslında bu sindirim sürecinde zarar görürler. Her mikroorganizma probiyotik değildir, olamaz da. Bir bakterinin probiyotik olabilmesi için öncelikle zorlu sindirim sistemi koşullarından zarar görmeden geçebilmesi, yani midenin çok düşük asitliğine (pH 2), pepsin gibi parçalayıcı sindirim sistemi enzimlerine, ince bağırsaktaki pankreastan gönderilen pankreatik sıvıdaki safra asitlerine ve diğer parçalayıcı enzimlere dayanıklı olmaları ve yaşamlarını sürdürmeleri gereklidir. Bu zorlu ortamdan başarıyla canlı kalarak geçen mikroorganizmalar kalın bağırsak ortamına geçerler. Burada bağırsağa tutunarak kolonize olabilen ve gelişebilen mikroorganizmalar probiyotik olarak kabul edilir.

Kalın bağırsak çok komplike bir mikroorganizma ortamı içerir. Dışkının 1 gramında yaklaşık 100 milyar bakteri tespit edilebilir, anaerobik bir fermentör gibi! Hem sağlık için faydalı bakteriler (örneğin laktik asit bakterileri) hem de sağlığa zararlı hastalık yapan mikroplar (koliformlar) bu kalın bağırsak ortamında çoğalabilmek için bir yarış ortamındadırlar. Kalın bağırsakta iyi bakterilerin çoğalmasını teşvik edebilecek şekilde sağlıklı ve dengeli beslenirsek, probiyotikler bu ortamda zenginleşir ve sağlığımızı da olumlu etkileyebilirler. Sağlıklı beslenme anlayışından uzak beslenen bireylerde kalın barsak florasında zararlı mikropların ortama hakim olmasından dolayı sağlığa yansıması da benzer şekilde olacaktır. Bu zararlı mikroplar maalesef çok dayanıklı ve çok rahatlıkla ortamda hakimiyet kurabilen türlerdendir. Doğal kefir mayalarından elde edilen kefirde de probiyotiklerin tamamen doğal olmasından gelen gücü bu kötü mikroplarla baş edebilmesini sağlamaktadır, mikroflorayı yapay olarak oluşturduğunuzda aynı başarıda aktiviteyi sağlayamaz.

Vücudumuza iyi baktığımız veya bakmadığımız orta yaşlardan itibaren kendini göstermeye başlar. Her zaman iyi beslenmeniz gerektiğini, çevrenizle barışık olmanızı, bilinçli davranmanızı çoğunlukla orta yaşlarda hissedilmeye başlayabilen kemik erimesinden, kalın barsak rahatsızlıkları, kalp damar sorunları ve çeşitli kanser tiplerine karşı özellikle sağlıklı beslenmenin olumlu etkilerinin olduğunu örneklerle anlatıyorum.

Genlerimizin etkisi çok önemlidir; ancak sağlıklı beslenmenin yaşamımıza etkisi de önemsenecek düzeydedir. Kefir içindeki zengin mikroflorada önemli probiyotikler bulunur ve düzenli tüketildiğinde barsak sağlığına olumlu etkilerler. Kefirdeki doğal probiyotikler sindirim sisteminden zarar almadan geçerek kalın bağırsakta kolonize olur ve gelişirler, zararlı mikropları da yok edebilecek güçleri vardır.

Prebiyotikler, kalın barsak sağlığı için de faydalıdırlar; özellikle oligosakkaritler, inulin, laktuloz bunlara örnek olarak verilebilir.
A.Maranki
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…